Scudo Sports

Ege Turu Temmuz'14 (Ayvalık - Antalya)

Furkan B.

Aktif Üye
Kayıt
15 Şubat 2014
Mesaj
145
Tepki
90
Şehir
Rize
Bisiklet
Geotech
Bir hayal...Yıllardır içimde biriken bir istek, bir tutku. Bir temmuz sabahı gün doğarken ilk pedalla gerçekleşmeye başlayan bir macera. Demir ata binip Ege'yi turlamak.
Uzun bir hazırlanma sürecinden sonra, harekete geçme vakti geliyor. Tek başımayım bu yolda, bu biraz insanı tedirgin ediyor ancak yine de giriyorum bu işe. Sabah gün doğmadan kalkıyorum içimde müthiş bir heyecan. Bayramlıklarını akşamdan hazırlayan çocuklar gibi akşamdan hazırladığım malzemeleri yüklüyorum bisikletime. Her şey ilk pedalda. Son hazırlıkları da tamamladıktan sonra yılların planı gerçekleşiyor ve koyuluyoruz yola.
Gömeç'ten Ayvalık'a giderken bir rampa olduğunu biliyorum, daha ilk kilometreler rampayla başlıyor ama içimdeki heyecandan dolayı mı bilemiyorum kolayca çıkıyorum arkadaki ağırlığa aldanmadan. Arkamdan yavaş yavaş güneş yüzünü göstermeye başlıyor.
https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-xfp1/t1.0-9/10424259_888016437880010_7929158216221905470_n.jpg
Ayvalık ve Sarımsaklı'nın kenarından geçerek ilerliyorum yoluma, hava tam pedallamalık. Aklıma ünlü turcuların yazılarından okuduğum yol kenarından "hello" diye bağıran çocuklar geliyor. Hani neredeler onlar diye düşünüyorum ama daha çok erken yollar çok sakin. Salınarak giderken zincirden gelen tırrrrrr sesini ara sıra geçen araçlar kesiyor sadece. Tabi kimi çoşkuyla kornalarla selamlıyor beni. kafamda bu düşüncelerle İzmir İl Sınırına geliyorum ve hemen bu başarıyı ve heyecanı fotoğraflıyorum.
(link)
Bir kaç fotoğraf çekip yola devam ediyorum. Dikili'ye girerken bir benzinlikte mola veriyorum ve bir maden suyu alıyorum. Zafer kazanmış gibi köpürtüyorum. Şaka tabi gazı gitsin mineralleri kalsın diye :) İstasyondaki çalışanın merakını giderdikten sonra Dikili'ye giriyorum. Dikili'de kahvaltı yapıp yola deva ediyorum. Dikili Çandarlı yolu inişli çıkışlı ancak çok eğlenceli geçiyor. Çoşkuyla saldıran köpekleri unutmamak lazım, turbo niyetine yola serpilmişler.
Çandarlı'nın girişinde meraklı gözlerle bisikletiyle Mustafa amca karşılıyor beni, durup biraz sohbet ediyoruz. Bisikletim hakkında sorular soruyor. O da zamanında peugeot marka bisikletiyle Ankara-Antalya arası tur yapmış. Beni görünce o günleri aklına geliyor. Daha sonra Çandarlı hakkında kısa bilgi veriyor, Çandarlı'nın ilçelikten düşürülüşünden yakınıyor ve gidebileceğim yerleri söylüyor. Çandarlı küçük ve güzel bir yer, orada denize girip, hararetimi atıyorum, biraz dinlendikten sonra yola koyuluyorum. İstikamet Aliağa...
Yola çıkıyorum çıkmasına ama hata ettiğimi anlıyorum lakin saat 12-1 civarı ve güneş yakıyor. Sabah bana karşı esiyor diye şikayet ettiğim lodostan eser yok. Rüzgar tribünleri bile duruyor, neredesin deli rüzgar?
Kan ter içinde Aliağa varmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bir yerde karnımı doyuruyorum, mekanın çırağına dinlenebileceğim bir park vb. bir yer soruyorum. Sahile inersem serin bir yer bulabileceğimi söylüyor. Aliağada konaklama kararı alıyorum. İstersen alma bacaklar gitmiyor zaten. İlk gün için bu kadar zorlamamak gerekiyormuş.
(link)
(link)
Geceyi şehrin girişindeki plajda kurduğum çadırda geçirdim. Bisikleti de çadırın içine alırım diye hesap ediyordum ama evdeki hesap çarşıya uymuyor bırak bisikletin hepsini ön teker bile girmiyor. Arka tekeri bir şekilde soktum ancak kapımız açık kaldı. Neyse deyip yerimi beğendim ve uykuya daldım. Gece soğuğa uyandım. Yaz en sıcak mevsimi de olsa böyle yolculuklarda gece için bir şeyler almak gerekiyor neyse ki hazırlıklıyım. Uyanınca dışarıdan 4 5 köpeğin havlamaları ve koşuşturmalarını duydum. Çadırın tam da dibindeler ve çok da ürkütücüler o yüzden çıkmaya cesaret edemedim. Sabah kafamı çadırdan çıkardım ki bizim çocuklar çadırın dört bir yanına serilmiş yatıyorlar, beni görünce kuyruk sallamaya başladılar o zaman rahatladım. Sabah kadar etrafıma bekçilik yaptılar demek ki :) Hazırlandıktan sonra bizim çocuklara selam çakıp yola koyuldum.
(link)
Menemen civarında arka lastik huysuzlanmaya başladı. Dün gece de bir patlak vermişti zaten. Hava basıp yola devam ediyorum idare ettiği yere kadar. Baktım gidiyoruz, e devam o zaman... Menemen'de kahvaltı edip, her yerime güneş kremi sürüyorum, eee yandık bir kere.
İlk hedefim İzmir Doğal Yaşam Parkı. Gps'teki parka dönüş yolunu düşünürken İzmir'e giriş yapıyorum lakin buralarda bir dönüş olması lazım. Dönüşü göremeyince Çiğli tabelalarını izleyerek ilerlemeye devam ediyorum. derken yolun sonu otobana varıyor. Ama otoban bana yasak. Gerisin geriye dönüyorum, o yol bulunacak. Gps'e bakıyorum geri 10 km diyor, mecbur dönülecek. 10 km geri pedalladıktan sonra dönüşten eser bulamıyorum. Sol tarafımda rayları görünce ayılıyorum. Bir zamanlar o yolun yerinde yeller esiyor zira tren yolu o yolu kapatmış. Gps dönüş gösteriyor, sıcak kal orada deyip asfalta yapıştırıyor. Şans eseri bir kaç işçinin demir yolunu kaçak bir yoldan geçtiğini görüyorum. kucaklıyorum demir atı raylardan aşırıyorum ve kocaman bir sanayinin ortasında buluyorum kendimi. Oradaki işçilere soruyorum nasıl giderim parka diye. Onlar otobanı tarif ediyorlar. Otobanın altında yol var dese de o yolu geri dönemem arkadan yol yok mu diyorum, var tarlaların arasından geçersin diyorlar. Geçerim diyorum ve basıyorum pedala.
(link)
(link)
Yollar iyice ıssızlaşıyor, bu arada arka lastik yine koyveriyor kendini. Ha gayret biraz daha idare et diyerek hava basmaya başlıyorum. Basarken birden poffff diye bir ses ve pompa sibobun yarısıyla birlikte elimde kalıyor. Sibop ortadan kırılıyor ilk defa görüyorum böyle bir şey. Yüzümden ter adeta su olmuş akarken şimdi ne yapacağım diye paniğe kapılıyorum. Hemen aklıma yedek iç lastik geliyor. Takıp yola devam ediyorum.
(link)
(link)
Süratle yola devam ediyor zira yavaşlayınca güneş yakıyor. 10 km daha sulama kanallarının yanından tarlaların arasından sürüyorum. Suyum da kaynamaya başlıyor. Yaklaştım derken ellerimin titrediğini, gücümün tükendiğini hissediyorum. sağa çekip acil durumlar için zulaladığım kuru incir ve fındıktan atıştırıyorum, e bundan acil durum mu var. Anında kendime gelip yola devam ediyorum. Bu arada ulan diyorum ben 10 kmlik bu yolda zorlandım insanlar çölleri nasıl aşıyor?! Bu düşünceler eşliğinde Doğal Yaşam Parkı'na varmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Parka girince el yüz su ile buluşuyor, sıcakta mini duş alıp hararetimi atıyorum. Keyifle parkı geziyorum. Bir veteriner hekim olarak puanım olumlu :) genel olarak güzel, egzotik bölümü gayet başarılı, hayvan refahı düşünülmüş ancak sonuçta hayvanat bahçesi bir yerde!
(link)

Dinlenip, karnımı doyurduktan sonra sıcak da olsa yola devam etmek istiyorum. Ediyorum da, kısa bir sürüşten sonra Karşıyaka'ya varıyorum. İki polise İzmir civarında kamp atılacak yer soruyorum sormaz olaydım. Ne derdimi anlatabiliyorum ne çözüme ulaşabiliyorum. Neyse deyip vapurla Konak'a geçiyorum. Konak'ta bir bisikletçiden iki yedek iç lastik alıyorum ummadık yerde lazım olabiliyor çünkü :)
Güzelbahçe taraflarında kamp atabilirim diye düşünüyorum ama takatim kalmadı. Gitmek de zorundayım İzmir içinde çadır kuramam. Biraz dinlendikten sonra Güzelbahçe'ye doğru sürüyorum. Akşam rahat bir uyku çekeyim diye kampinge gitmeye karar veriyorum. Geceyi geçirecek kampinge gidiyorum erkenden dinlenmeye çekiliyorum. Ancak bu sürüş saatlerine bir ayar çekmeli.
 
Scudo
3. Gün

Geceyi kampinge 30 tl vererek geçiyorum. İçime oturuyor o 30 lira. Pazarlık da etmedim, edemem de zaten. Duş için tercih etmiştim ancak o da hüsran duşu da berbattı.
Sabah erkenden kalkıp hazırlanıyorum. Benim hazırlanmam biraz uzun sürüyor. Aslında hemen toparlanıyorum ama heybeyi düzenlemek vakit alıyor. Yola koyuluyorum yine. İlk gün tek başıma sıkılmıştım ama şimdi iyice alıştım hiç eksiklik hissetmiyorum.
Kısa bir sürüşten sonra Urla'ya varıyorum. Öğünleri farklı merkezlerde yemek büyük zevklerimden :) Kahvaltı için Urla merkeze gidonu kırıyorum. Meydana yakın bir yerde Alaca Unlu Mamüller diye pastanede kahvaltı yapıyorum. Tavsiye etmeden geçemeyeceğim, çünkü tüm ürünler çok farklı ve lezzetli. Enerjimizi alıp Çeşme'ye doğru yola koyuluyorum.

(link)
(link)

Deniz kenarına otoyol yapılmasını sevmiyorum ama deniz kıyısından sürmenin zevki de çok ayrı. Biraz ilerledikten sonra rampalar başlıyor ve o rampalar uzun bir süre devam ediyor. Ne zaman inişe geçeceğimi düşünmekten vazgeçip tırmanmaya devam ediyorum. 1. vitesin tadına bol bol varıyorum.
(link)

Rüzgar tribünleri eşlik ediyor yoluma. Neden bilmiyorum çok seviyorum rüzgar güllerini. Otobüsle seheyat ederken de yoluma çıkarsa hep dönüşlerine dalıyorum. Çok güzel bir dengede çalışıyor ne çok hızlı ne çok yavaş, devasa ve dingin... Tırmandıkça yaklaşıyorum, yaklaştıkça yenileri beliriyor.
(link)
Uzun bir tımanıştan sonra rüzgarlı zirveye ulaşıyorum. Zaferi kutlayıp biraz soluklandıktan sonra salıyorum demir atı kendi haline, bacaklarım nefes alıyor. Yolun tam ortasında köpekler çoşkuyla takılıyor yine ama bu sefer titretemiyorlar beni.
(link)

Bol inişli çıkışlı daha çok çıkışlı yoldan sonra Çeşme'ye varıyorum. Devamında yol olmayan uç noktalardaki şehirler daraltıyor beni. Çeşme'ye girer girmez sıkılıyor ruhum. Merkezde biraz dinlendikten sonra turist bilgilendirmeden plajlara kamp atabileceğim bilgisini alıyorum. Altınkum plajına doğru sürüyorum. Bu sefer çok güzel bir kamp yeri buluyorum kendime. Denize girip biraz dinlentikten sonra sonra bulduğum rezidansa kamp atıyorum. Güzel bir uyku beni bekler.
(link)
(link)
 
4. Gün
Çeşme’de güzel ve rahat bir uyku çektikten sonra sabah erkenden yola koyuluyorum zira sıcağa kalmak istemiyorum. Hazırlandıktan sonra başlıyorum geldiğim yolu tepmeye. Tepmeye çünkü geldiğim yoldan dönmeyi sevmiyorum. Çıktığım onca kilometreyi hayal ederek koyuluyorum yola.
Yolda kahvaltı edeceğim bir merkez olmadığı için opette mola verip abur cubur atıştırıyorum. Özellikle opetleri tercih ediyorum çünkü tuvaletleri temiz ve eksiksiz oluyor :)
Kısa bir sürüşten sonra geliyorum malum yere, dik bir rampadan sonra 8-10 kmlik iniş… Enerji versin diye rampanın başında kuru erzaklardan atıştırıyorum ve başlıyorum tırmanmaya. İnerken peşime takılan köpekler geliyor aklıma. Bu sefer dik mi dik yokuş çıkıyorum saldırırlarsa ne yaparım diye düşünmeye başlıyorum.Zaten Çeşme çıkışında 4-5 köpek sabah sporu yaptırmışlardı, onlar da pek inatçıydı bir ara yakalanacağımı bile sandım. Haydi hayırlısı deyip %8 eğimi çıkmaya başlıyorum.
(link)

Aklım yolun o bölgesinde çıkıyorum. Her an tetikteyim ne yapacaksam?! Neyse ki korktuğum başıma gelmiyor, ses seda yok. Derin bir oh çekip tırmanmaya devam. Muhteşem manzara seyrinde, rüzgar eşliğinde ikinci defa çıkıyorum zirveye ve büyük inişe geçiyorum. Rüzgar tribünleri vuvv vuvv sesleriyle veda ediyor arkamdan.
Seferihisar dönüşünü ararken Urla’ya kadar varıyorum. Tabela falan yok. Bir kavşakta araçların birine soruyorum. Süper ege ağzıyla yanıt veriyor; te bu yoldan hiç sapmadan gitcen hiç sapmicen. Eyvallah diyor koyuluyorum yola. Kestirme ama önümde bir dağ var işkillenmiyor değilim, burayı tırmanacağım diye ama mecbur gidilecek. Tahmin ettiğim gibi güzel güzel rampalar çıkıyor karşıma. Bacaklarım isyan ediyor ama alışıyorlar hemen.
(link)

Ovacık ve Bademli köylerini geçiyorum ve nihayet ana yola varıyorum. Seferihisara girdikten sonra Sığacık tabelasını izliyorum hiç aklımda yokken. Gidelim bakalım deyip dalıyorum yola.
(link)

Bu arada Teos tabelaları eşlik ediyor. Merak edip takip ediyorum. Teos ne olaki? Sığacık ve Akkum plajını geçiyorum. Aslında plajı görünce durasım geliyor ama merakım Teosa götürüyor. İyice ilerledikten sonra insanlar ve araçlar kayboluyor gözden ben hala gidiyorum. Sonunda kazı çalışmaları olan bir alana geliyorum. Tabelalardan anladığım ve sonradan araştırdığım üzere Teos antik kentmiş. Antik liman falan var, yol olsa gideceğim ama yol yok. Zaten sıcak ve yorgunluk iyice bastırıyor ve geri dönüyorum. İstikamet yol üstünde gördüğüm Akkum Plajı.
(link)

Akkum tam istediğim bir yer plaj mükemmel, deniz mukemmel tuvalet ve duş var ve ücretsiz :) Kamp yapmak yasak yazıyor ben de güvenlikçilere soruyorum. Burda yasak ancak akşam geç kamp atmam sabah da erken toplamam kaydıyla kalabileceğimi söylüyorlarç Tam benlik. Konaklamayı da hallettikten sonra Akkumun keyfini çıkarıyorum. Rampalardan sonra çok iyi geliyor burası. Forum aracılığıyla bana ulaşanlar oluyor bu arada. Marmaris'te tura katılmak isteyen biri var. Tabi ki olur diyorum ama yalnızlığa da alışmıştım bakalım nasıl olacak.
(link)
Sığacık Marina
 
Güzel tur olmuş pedallarınıza sağlık. Dikiliden Çandarlıya Bademler beldesi sahil şeridinden gitmenizi tavsiye ederdim baya rampalar var ama manzara çok güzeldi, hele arada Denizköy var tam bir saklıkent şahane biyer. Urladan Seferihisara Güzelbahçe kavşağından gelmek daha rahat oluyor, Gezdiğiniz heryer çok güzel. Kısada olsa görev icabı Edremit-Ayvalık ve diğer yerleri de gördüm ve konakladım şimdi 3 yıldır Seferihisardayım hala doyamadım.
 
@alipulhan

Teşekkürler. Aslında planımda dediğiniz yoldan gitmek vardı ama o gün ne oldu hatırlamıyorum ara yoldan gittim :) Hepsi birbirinden güzel cidden. Özlemiyor değilim.

@Hamit E.

Teşekkürler, vakit buldukça yazmaya devam edeceğim :)
 
5. Gün
Gece Akkum’a kamp atıyorum ama yalnız değilim, battaniyesini kapan gelmiş. Zor yer buldum. Gece fena geçmedi. Yalnız sabaha kadar 5 metre ötemde her kimse horlamasıyla uyutmadı beni. Açık havada bile etkili, Allah yakınlarına sabır versin :) Neyse sabah erkenden kalkıp hazırlanıyorum ve yola koyuluyorum tekrar. Yolda olmak güzel şey…
Planım daha önce zihnime bir şekilde yer eden Gümüldür’e gitmekti ama üniversiteden bir arkadaşım Özdere’ye davet etti. İstikamet Özdere… Yollar neyse ki biraz düzleşti. En azından dağ yok :) Yalnız otoyollarda ciddi hayvan ölümü var ne yazık ki. Bazen kilometre başına hayvan cesedi görüyorum. Kedi, köpek kirpi… İster istemez üzülüyor insan.
(link)

Sabah saatlerinde Özdere’ye varıyorum. Arkadaşın evini buluyorum, ormanların içinde, serin mi serin bir yer. Ne kadar yedim desem de kahvaltı hazırlanıyor benim için. Aslında iyi de oluyor, özlemişim güzel bir kahvaltıyı. Bu arada sohbet başlıyor tabi. Takdirleri topluyorum ancak yalnız olduğum için eleştiriliyorum, haklılar tabi. Arkadaşımın beni Ordu’dan geliyor sanması da ilginç tabi, 5 günde nasıl geldin diye düşünüyorladı, öğrenene kadar :)
Kahvaltıdan sonra plaja geçiyoruz. Denizle pek ilgilenmiyorum, sohbeti özlemişim. Akşama kadar turdan, eskilerden, havadan, sudan koyu bir sohbet açıyoruz. Özdere’nin plajı ve denizi de muhteşem bu arada, yanlış anlaşılmasın.
Akşamüstü eve geçiyoruz. Muhteşem bir sofra hazırlanmış. Güzelce yiyorum, yemez miyim ev yemeğini nasıl özlemişim. Daha sonra vedalaşıp, yola koyuluyorum Kuşadası’na doğru. Yollar ürkütücü olmaya başlıyor. Her yeri Ayvalık-İzmir arası gibi sanıyordum. Ama bu yolların da manzarası muhteşem.
(link)
(link)
(link)
(link)

İne çıka yol alıyorum. Bazı dik inişlerde çok hızlanınca korkuyorum düldülden. Aha şimdi tekerlekler fırlayacak diyorum :) Bir sorun olmuyor, gün batımı eşliğinde giriyorum Kuşadası’na.
Yorgunluğumu gidermek için pansiyonda kalmaya karar veriyorum. Belediyenin arkasında ucuz pansiyon bulabileceğim söyleniyor. Uzun aramalar sonunda pansiyon bulamıyorum ancak bir otelin kapısında 40 tl yazıyor. Kampinge vermişim 30 lira. Bu fiyat gayet iyi deyip giriyorum içeri. Oda çok güzel. Televizyonda dünya kupası final maçı var. Yatağa kurulup maça dalıyorum.
Üst üste gelen rampalar yoruyor beni. Geri dönmeyi bile düşünüyorum ancak bir neden yok ortada, her şey iyi gidiyor. Liseden arkadaşlar arayıp, sen çok istiyordun diyorlar. Bu turda hiç bir şey olmasa bile ilerde “keşke yapsaydım” demeyeceğim. Hatta “ iyi ki yapmışım” diyeceğimden eminim.
Sabah kahvaltıyı kaçırmak uğruna da olsa saat kurmadan yumuşacık yatakta uykuya dalıyorum.
 
Hep hayalimdeki tur. Bravo Furkan.
Vallahi ben de gaza geldim, atlıyorum bisiklete oraya gelicem. Beni beklersen iki yıla kalmaz yetişebilirim sanıyorum. :( Beklemezsen de seni anlarım.
 
@Raşit S

Hayalini gerçekleştirirsin umarım. Bunun hazzı çok güzel. Ben bu turu bitirdim. Başka turlarda görüşürüz inş :)
 
6. Gün
Sabah 9da kendiliğimden uyanıyorum. Uyanmışken otelde kahvaltımı da yapıyorum, sonra hazırlanıp yola düşüyorum. Biraz Kuşadası merkezini dolaşıyorum. Öğlen sıcağında bisiklet sürsem mi sürmesem mi diye düşünürken, yola koyuluyorum.
(link)

Güzel şey yolda olmak. Kuşadası’ndan biraz çıktıktan sonra önümde bir yolcu da görüyorum, tın tın pedallıyor. Yanaşıyorum soluna. On gün önce İstanbul’dan çıkmış, yorulduğunu söylüyor, Didim’de sonlandıracakmış turu. Benim düldülü görünce, kendi mtb’sinden yakınıyor. Olsun önemli olan istemek… Ben Milli Park’a uğrayacağım için vedalaşıp yola devam ediyorum.
Parka çok az kala Zeus Mağarası dikkatimi çekiyor hemen giriyorum. İyi ki de girmişim sizi avuçlayan bir girişinin ardında çok güzel bir mağara sizi karşılıyor. Orada biraz vakit geçirdikten sonra 1 km ötede Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nın girişine varıyorum. 3 tl verip içeri giriyorum. Doğa ve deniz muhteşem. 1 km ilerde İçmeler plajına varıyorum, denize girip hararetimi atıyorum. Zaman çok hızlı geçiyor burada, biraz dinlendikten sonra tekrar yola düşüyorum.
(link)
(link)

Didim yerine Akbük’e gitmeye karar veriyorum, yolda orayı önerenler olmuştu. Akbük ayrımında Delta Adamın paylaştığı yazıyı görüyorum, bir heyecan kaplıyor içimi :) Onlar da buradan geçti diyorum. Fotoğraflayıp yola devam ediyorum. Yoluma yine rüzgar tribünleri eşlik ediyor, en sevdiğim :)
(link)
(link)

Akbüke yaklaşınca cam kırıklarının üstünden geçiyorum, çıtırrtt diye lastikler eziyor. Patlamasa bari, neyse ilerde belli olur dememe kalmıyor arka lastik inişe geçiyor. Yedek lastik takılıp yola devam ediyorum. Yine gün batımıyla giriyorum Akbük’e. Çok ucuza çok lezzetli bir yemek yiyorum. Dükkan sahibine kamp atabileceğim bir yer soruyorum, burada her yer uygun cevabı beni inanılma mutlu ediyor. Üstüne istersen dükkanın üstünde kalabileceğimi söylemesi de cabası. Teşekkür edip uygum yer bulamazsam geleceğimi söylüyorum. Neyse ki çok güzel dümdüz tam çadırlık bir yer buluyorum, denize nazır. Akbük’ü de beğeniyorum, çok gezme fırsatım olmuyor ama şirin ve serin bir yer. Yola çıkmak için sabırsızlanarak uykuya dalıyorum.
(link)
 
7. Gün
Akbük’te güzel bir uyku çekip dinlendikten sonra bugünün ilk durağı olan Bodrum’a doğru yola çıkıyorum. Gps ile gideceğim yolu belirliyorum. Asfalt ama arazi bir yola yönlendiriyor beni, iyi bakalım deyip düşüyoruz yola. Tabi yolda su ve yemek ihtiyacımı gidermek fikrinin bugün için bir hata olduğunu yolda anlayacağım.
Artık rampalara o kadar alıştım ki hiç yadırgamıyorum. Zaten bu bölge hep inişli çıkışlı artık kabullendim. Yola tırmanarak başlıyorum bugün, lakin tırmandıkça yol ıssızlaşıyor ve ormanlık bir araziye giriyorum. En azından yollar asfalt, eğim bilmem kaç ve ilk defa ben taşıyorum düldülü. Belki de kahvaltı etmediğimden enerjim yok. Durup kuru erzak atıştırayım diyorum ama arılar musallat oluyor. İki dakika izin vermiyorlar, yol ortasında bir sağa bir sola koşarak bir şeyler atıştırıyorum. Dışarıdan gören olsa deli der neyse ki kimseler yok :)
(link)
Gah ben düldülü gah o beni taşıyaraktan bir zirveye ulaşıyorum. Buralar biraz ıssız ve yolda mola vereceğim su ihtiyacımı karşılayacağım bir yer bulamıyorum. Turda ilk defa bu kadar su sıkıntısı yaşıyorum. Keşke yolun başında ki köyleri son sürat geçmeseydim.
(link)
(link)
Güzel ve uzun bir inişten sonra keşke Bodrum’a varmış olsam diyorum ama nerede. Düz ancak bozuk bir yoldan devam ediyorum etraftaki koku da cabası. Buradan kurtulmak istiyorum artık. Uzun bir sürüşten sonra ana yola çıkıyorum ve ilk benzin istasyonuna atıyorum kendimi. Su ve mineral açığını giderdikten sonra ücretini sormadan tost söylüyorum. Enerji depolamam gerek, daha bir bu kadar daha yolum var.
Bodrum’a yaklaştığım yerde yine bir mola veriyorum. Antrenman yapan yol bisikletçileri beni görünce yanıma geliyorlar. İhtiyacımın olup olmadığını sormaları mutlu ediyor beni. Sıcak iyice bunaltmaya başlıyor, bugün rüzgar da çok rahatsız ediyor beni. Mukavemetten değil yüzümü yakıyor. Neyse ki varıyorum Bodrum’un girişine, muhteşem bir manzarası var ve salıyorum düldülü kuğu gibi iniyor.
(link)
(link)
Bodrum’da kalmayı düşünmüyorum ilk işim Datça feribotuna bilet almak. 40 tl veriyorum bilete 10 tl si bisiklet içinmiş. Bisikletten para mı alınır yahu. Bodrum’da çok dolaşmıyorum, çünkü aşırı bir sıcak var, bir gölgede feribot saatine kadar dinleniyorum. Akşam düldülü bindiriyorum feribota, dinlenmek onun da hakkı :)
https://scontent-a-fra.xx.fbcdn.net/hphotos-xpa1/v/t1.0-9/10500423_891941220820865_2579939137974631594_n.jpg?oh=95f83e2aef7c5e9d71356a53d2b06b8d&oe=545B0DF9
Feribotta Ozan’la tanışıyorum. O da bisikletiyle İzmir’den Datça’ya gidiyor. Datçalı ve Datça aşığı, benim bisikletimi bir görsen diyor devamlı ve iyice meraklanıyorum. Yolculuktan sonra görüyorum bisikletini. Gerçekten ilginç, ilk defa böylesini görüyorum. Rekümbent tarzı bisikletini öve öve bitiremiyor. Yatarak sürmesi özendirmedi değil tabi.
(link)
Ozan Datça’da ucuz yemek yiyebileceğimiz bir yere götürüyor beni; Baba Lokantası. Cidden baba bir yer mükemmel lezzet süper ucuz fiyat. Bizi gören Datçalılar selam verip kısa sohbet ediyorlar. İşte ben böyle yerleri seviyorum. Yemekten sonra kampçıların kamp attıkları bölegeye götürüyor beni Ozan. Sağolsun çok yardımı dokunuyor bana. Sabah da Datça çıkışına kadar eşlik edebileceğini söylüyor vedalaşıp ayrılıyoruz. Karnım tok, sırtım pek, manzaram müthiş. Güzel bir uyku beni bekler. Bu son günler biraz ilerlemeli oldu artık bir yerde tatil yapmalı.
(link)
 
Harika bir tur ve anlatım. Ayağınıza, yüreğinize sağlık. Darısı başıma....
 
@m.ali mülayim

Tesekkurler. Darısı başınıza daha guzeline :)

HTC Desire X cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 
Çok güzel bir tur olmuş pedalına kuvvet
 
8. Gün
Sabah erkenden kalkıp hızlıca toparlanıyorum. Ozan tam vaktinde geliyor, koyuluyoruz yollara. Datçanın içindeki rampalardan kurtulmak için kestirme ve toprak yoldan gidiyoruz. Ozan bir yerden sonra geri dönüyor vedalaşıp yine yalnız başıma düşüyorum yollara. Önümde dağlar görünüyor, haydi hayırlısı.
(link)
Muhteşem manzaralar eşliğinde uzun tırmanışlar yapıyorum. Manzara o kadar güzel ki durup fotoğraf çekmekten ilerleyemiyorum. Eğim neredeyse hep %10. O yüzden kimi zaman ben taşıyorum düldülü.
(link)
(link)
Yolun yarısında bir bisikletli çifte denk geliyorum. Tanışıyoruz, İstanbul’dan çıkmışlar ve 29 gündür yoldalarmış. Hey maşallah… Antik kentler turu yapıyorlarmış. Böyle temalı bir tur hoşuma gidiyor. Bir süre birlikte pedallıyoruz lakin onların temposu bana biraz yavaş geliyor, onlarla da vedaşlaşıp ayrılıyorum, belki görüşürüz yine diyerekten.
(link)
En sevdiğim tabela :)
Sıcak asfalta yapıştırmadan varıyorum Marmaris’e. Marmaris’te Ruhi abiyle tanışacağım. Forumdan bana ulaşmıştı, İstanbul’dan Marmaris’e geldi bugün.
(link)
(link)
Marmaris’te her yer otel her yer beton. Böyle beton yerler ekstra sıcak oluyor. Betondan çöl gibi… Bu benim ilk izlenimim tabi. Her yerini gezemiyorum çünkü Marmaris’in. Karnımı doyuracak gölge ve serin bir yer arıyorum. İçlerde küçük bir yeşillik bulup dalıyorum. Orada Ruhi abiyle haberleşiyoruz, o da gelmiş. Onu da alıp oturduğum yere geliyorum. Ruhi abinin ruhu genç mi genç, konuşkan ve sevecen birisi. O da hemen yollara düşmek istiyor. Biraz dinlendikten sonra Akyaka’ya pedal basıyoruz.
Yolu yarıladığımızı düşündüğümüz yerde karşımıza cidden büyük bir dağ çıkıyor. İşte burayı tırmanacağız diye konuşuyoruz kendi aramızda. Ne yapalım çıkacağız artık.
http://s14.directupload.net/images/140811/gmb8gy89.jpg
Derken yol ayrımı geliyor ve dağı çıkmak zorunda kalmadığımızı anlıyoruz. Hatta Akyaka’ya gelmişiz haberimiz yok. Yol arkadaşıyla zaman ve kilometreler çok hızlı geçiyor ilk günde. Anayoldan ayrılıp sürüyoruz Akyaka’ya.
Akyaka tüm güzelliği ile hoş geldin diyor bize. Yeşili, mavisi, tarihi ve serinliğiyle gerçekten inci gibi bir yer. Yerin altından kaynak alan Azmak nehri ise bu güzelliklerin kurdelası olmuş. İlk gördüğümüz yerde durup dalıyoruz nehre. Su buz gibi, anında çakı gibi oluyoruz.
(link)
(link)
(link)

Nehirden çıkıp plaja doğru yol alıyoruz. Hava rüzgarlı, deniz dalgalı. Kıyıda onlarca rüzgar sörfü yapanlar güzel bir görüntü oluşturuyor. Bir müddet izliyoruz da. Akyaka’da bira gezip vakit geçiriyoruz. Keşke burada bir hafta kalabilsek ancak yollar bizi bekler. Buraya başka bir zaman özel bir vakit ayırmalı. Akşama doğru da kamp atacak yer bulup, dinlenmeye geçiyoruz.
(link)
 
9.-10. Günler
Bu sabah güne yoldaşla başlıyorum. Cennet yer Akyaka’yı arkamızda bırakıp D-400 yoluna giriyoruz. Artık iyice alıştım rampalara, zevkle çıkıyorum neredeyse :) Öğlene doğru Köyceğiz civarından geçiyoruz. Yoldaşın tempo iyi o devam diyor, ben her türlü.
Ortaca’yı da geçip Dalaman’a giriyoruz. Hem bir mola iyi gelecek, hem bozulan km saatinin yenisi kargolamıştı arkadaşım. Onu almak için uğruyoruz. Kargoya iki de iç lastik sıkıştırmış arkadaş. Biliyor yolda başıma geleni. İki tane de İzmir’de almıştım, her yer iç lastik oldu :)
(link)

Dalaman’da biraz soluklandıktan sonra haydi diyor Ruhi abi. Hayır dermiyim, haydi o zaman. Sıcakta sürmeyi tercih etmesem de hedef Fethiye, az yolumuz kaldı diyerekten haydi diyoruz. Lakin nerden bilebirdik bu haydinin bir hata olduğunu.
İlerlerken yol kenarında gölgelikte dinlenen bir turcuya rastlıyoruz. Bizi görünce ayaklanıyor, selam verip yanaşıyoruz yanına. Hello diyerek karşılıyor bizi. Kendisi Fransız imiş. Fransa’dan çıkmış yola geziyor bir başına. Bisikletinin üzerinde gittiği yerlerden aldığı çıkartmalar var, çok hoş ve renkli gözüküyor. Biraz soluklanıp sohbet ettikten sonra, belki fethiye’de görüşürüz temennisiyle ayrılıyoruz Chris’in yanından.
(link)

Fethiye’ye gitmek o kadar da kolay olmuyor. O hata olan haydi şimdi geliyor. Büyük rampalar çıktıktan sonra geliyoruz Göcek Gecit’ine. Tünel ücretli, bisikletle giriş zaten yasak, iş bacaklara düşüyor. Yol ne kadar S çizse de dikliğini koruyor. Ruhi abi arkada sallanmaya başlıyor. Yarı da mola verip enerji depoluyoruz. Zirveye vardığımızda muhteşem manzara eşliğinde rakım 340 tabelası mutluluğumu katlıyor. Hele ki inişe geçeceğimiz düşünülürse, bu haz anlatılamaz :)
(link)
(link)

Güzel bir iniş bütün yorgunluğumu alıyor ancak hala fethiye’ye çok var. Göcek’i de geçtikten sonra yola rampalarla devam ediyoruz. Saat bir hayli ilerliyor. Bu kadar saat sürüp de hiç bu kadar az kilometre yapmamıştım, lakin bu kadar rampa da çıkmamıştım. Ruhi abi iyice bitkinleşiyor, hatta otogara gitme planları kuruyor. Dayan yoldaş Fethiye’de toparlanacağız.
(link)

Uzun bir sürüşten sonra Fethiye’ye varıyoruz. Mola verdiğimiz bir yerde Ruhi abi gözlüğünü arıyor, acaba başka gözlüğü var diye aramaya yelteniyorum ama yine de soruyorum; abi gözündeki değil demi? Gülerek aynen öyle diyor düşün ne halde olduğumu :)
Bu halde Ölüdeniz’e geçemeyiz. Yolda ucuz otellere rastlıyorum, hemen atıyoruz kendimizi. Bugün güzel bir istirahati hak ettik. 40 lira olan fiyatı 35’e düşürüyoruz ve geçiyoruz odamıza.
(link)
ördek adası

Güzel bir uykudan sonra otelin açık büfe kahvaltısına dalıyoruz. Sonra hazırlanıp Ölüdeniz’e yollanıyoruz. Ben öğleden sonra yola devam etme planları kurarken Ruhi abi dönüş biletini almış bile. Buraya kadarmış yoldaşlık, iyice alışmıştım aslında ama tek tabanca devam. Hele ki Ölüdeniz’e giderken çıktığımız rampadan sonra Ruhi abi için böylesi daha iyi diyorum.
Dik bir inişten sonra Ölüdeniz’e geliyoruz. Yukarda kuşlar gibi yamaç paraşütçüleri dolanıyor. Ruhi abi paraşüt yapalım diyor. Yaparsam geceyi burada geçirmek zorunda kalacağım ama geldik bir kere yapmadan gitmeyelim. Biraz pahalı ama ne yapalım bütçeyi zorlayacağız artık.
(link)

Vakit geldiğinde bizi minibüslere bindirip Babadağına çıkartıyolar, 1750 metre. Çıkarken bile garip bir his kaplıyor içimi. Kura ile pilotlarımızı belirliyoruz. Zirveye bulutların üstüne varıyoruz. Aşağıda bulutlar pamuktan yatak yapmış da biz de üstüne atlayacağız gibi.
(link)

Kısa bir hazırlıktan sonra başlıyoruz uçuşa. Aman Allahım!!! 30-35 saniye nefesim kesiliyor, kendime geldiğimde bulutların üstünde oluyoruz. Pilot da sohbete başlayınca iyi aşlıyorum, paraşütü bile kullanıyorum :) Bulutların arasından geçip muhteşem Ölüdeniz manzarası görünüyor. İşte bu manzara için değer bu. Güzel bir uçuştan sonra Ölüdeniz’in kollarına bırakıyoruz kendimizi, yumuşak bir iniş yapıyoruz.
(link)

Ruhi abi son günün hatırına yemek ısmarlayıp mahcup ediyor beni. O sırada telefonla dürtülüyorum zira kpss açıklanmış. İyi bir puan almışım hala şaşırsamda. Bir dondurmayla benim puanı kutluyoruz.
Hava kararmasına yakın çadırlarımızı kuruyoruz, Ruhi abiyle vedalaşıp, çadırlamıza çekiliyoruz. Çünkü ben yarın yine erkenciyim. Ruhi abinin rotası İstanbul. Güzel bir günün ardından güzel bir uyku vakti. Yarın yine tek başıma devam.
(link)
(link)
 
11.-12. Günler (Son)
Sabah istediğim saatte kalkamamanın huzursuzluğu ile başlıyor gün. Yollar rampa o yüzden sıcağa kalmadan biraz ilerlemek istiyorum. Güneye geldikçe sıcak daha da gösteriyor kendini. Hızlıca hazırlanıp Ruhi abinin çadırına selam çakıp düşüyorum yollara.
Hemen Ölüdeniz’in dik rampasına varıyorum. Mecburen ben taşıyorum düldülü. Neyseki güneş dağlardan ötürü gösteremiyor yüzünü. Güç bela varıyorum merkeze, bundan sonrası Fethiye’ye kadar iniş. Keyfini çıkararak iniyorum.
Bugün tekrar yalnızım, tempolu başlıyor sürüş. Uzun bir sürüşten sonra Antalya il sınırına varıyorum. Bu tarihi anı fotoğraflayıp Kınık beldesine sokuluyorum.
(link)

Buralar biraz sıkıcı her yer sera. Serakent olmuş adeta. Ayrıca seraları kurup şehri terk etmişler sanki, garip bir sessizlik hakim. Molaya ihtiyacım var ancak sıcağa da kalmak istemiyorum. 11 civarında Kalkan’a yaklaşıyorum ancak tırmanmam gereken uzun bir rampa çıkıyor önüme. Ha gayret deyip giriyorum rampaya.
Yol yarılarak açıldığı için iki taş duvar arasında kalmış. Burada inanılmaz bir sıcak seriliyor üstüme. Gidecek takatim kalmıyor neredeyse, sıcak beynimi sıkıştırıyor adeta. Bu kapandan kurtulmak istiyorum bir an önce. Sıcaktan erimeden zirveye varıyorum, kan- ter içinde. 90 kmlik sürüş ardından Kalkana varıyorum. Girişte bir marketten soğuk sular alıp kafama boca ediyorum. Yok böyle bir rahatlama. Kendime geldikten sonra merkeze iniyorum karnımı doyurmaya. Köşede bir mekanın fiyatlarını inceliyorum, adımlarım pek varmıyor içeri girmeye. Tam o esnada benim yaşıtlarımda biri geliyor. Siz menüye bakmayın bisikletçilere her zaman ikramımız olur deyip içeri davet ediyor.
Tanışıyoruz sonra, koyu bir sohbet başlıyor. Onun ekstra ikramlarıyla karnım da doyuyor. 3’e 4’e kadar Kalkan’da mola vermeyi düşünüyorum. Mehmet hem işini yapıyor hem arada benle sohbete geliyor, o da bisikletçi imiş. Güzel sohbetten sonra vakit gelince ayrılıyorum mekandan.
İşte merakla beklediğim Kalkan-Kaş yoluna başlıyorum. Merak ettiğim kadar varmış, turun en güzel sürüşü diyebilirim. 5 km ilerde kabutaş plajına geliyorum.
(link)
(link)
(link)

Çok küçük ama güzelliği etkili bir plaj. Uzun zamandır böyle tempolu sürmemiştim, nedenini ararken bugüne kadar önümden esen rüzgarın arkamdan desteklediğini fark ettim. O kadar tatlı ittiriyor ki, sanki yürümeyi yeni öğrenen çocuğa babanın destek olması gibi. Ah Ruhi abi bu yolu sürmeliydin :)

Kaşa varıyorum, şükür Kaş bizden bir yer ve güzel bir yer. Karnımı doyurduktan sonra, hastanenin bahçesinde diğer kampçıların yanına kamp atıyorum. Lakin sabah gitmeliymişiz hastaneden şikayet gelmiş. Bana hava hoş sabah 5’te kaçarım.
(link)
Güzel bir uykudan sonra sabah erkenden kalkıp hazırlanıyorum. Otogarın önünden geçip direk rampaya başlıyorum. Uzun bir sürüşten sonra 10 km gidebiliyorum, ah bu yolu inmek ne güzel olur diye düşünüyorum. Düzlüğe çıkıyorum ama sıcak hemen erkenden başlıyor ve ben enerjimin kalmadığını düşünmeye başlıyorum. Demre tabelasını görünce, Demre’den eve dönsem mi diye düşünüyorum. Oradan niye döneyim Kaş’tan dönerim deyip ani bir kararla geri dönüyorum. İç geçirdiğim inişi keyifle iniyorum tabi, direk otogara sürüp biletimi alıyorum.
(link)
Oturup kendime geldiğimde büyük bir haz kaplıyor içimi. Yılların hayalini güzel bir şekilde gerçekleştirmenin tarifsiz mutluluğunun yanında yollardan ayrılmanın burukluğu da oluyor tabi. Şimdiden başka tur planları kurmaya başlıyorum bile o yüzden. Bana maddi manevi destek veren herkese buradan da teşekkür ediyorum. Şimdi Kaş'ta bir günlük tatili hakettim sanırım :)
(link)
 
  • Beğen
Tepkiler: Ozan Seyyah
Mükemmel bir tur olmuş, ayağınıza ve düldülünüze sağlık :) . Yazı bitince, keşke tur burda bitmeseymiş de okumaya devam edebilseydim demeden edemedim :). Fotoğraflar ve anlatımınız mükemmel, sağlıcakla kalın :)
 
Elinize, kollarınıza, bacaklarınıza sağlık.
Çok güzel bir tur olmuş ve anlatımınız sayesinde zevkle okudum. Nice başka turlara!
 
@Yasin ORHAN
Çok teşekkürler :)


HTC Desire X cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 
Geri