Furkan B.
Aktif Üye
- Kayıt
- 15 Şubat 2014
- Mesaj
- 145
- Tepki
- 90
- Şehir
- Rize
- Bisiklet
- Geotech
Bir hayal...Yıllardır içimde biriken bir istek, bir tutku. Bir temmuz sabahı gün doğarken ilk pedalla gerçekleşmeye başlayan bir macera. Demir ata binip Ege'yi turlamak.
Uzun bir hazırlanma sürecinden sonra, harekete geçme vakti geliyor. Tek başımayım bu yolda, bu biraz insanı tedirgin ediyor ancak yine de giriyorum bu işe. Sabah gün doğmadan kalkıyorum içimde müthiş bir heyecan. Bayramlıklarını akşamdan hazırlayan çocuklar gibi akşamdan hazırladığım malzemeleri yüklüyorum bisikletime. Her şey ilk pedalda. Son hazırlıkları da tamamladıktan sonra yılların planı gerçekleşiyor ve koyuluyoruz yola.
Gömeç'ten Ayvalık'a giderken bir rampa olduğunu biliyorum, daha ilk kilometreler rampayla başlıyor ama içimdeki heyecandan dolayı mı bilemiyorum kolayca çıkıyorum arkadaki ağırlığa aldanmadan. Arkamdan yavaş yavaş güneş yüzünü göstermeye başlıyor.
https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-xfp1/t1.0-9/10424259_888016437880010_7929158216221905470_n.jpg
Ayvalık ve Sarımsaklı'nın kenarından geçerek ilerliyorum yoluma, hava tam pedallamalık. Aklıma ünlü turcuların yazılarından okuduğum yol kenarından "hello" diye bağıran çocuklar geliyor. Hani neredeler onlar diye düşünüyorum ama daha çok erken yollar çok sakin. Salınarak giderken zincirden gelen tırrrrrr sesini ara sıra geçen araçlar kesiyor sadece. Tabi kimi çoşkuyla kornalarla selamlıyor beni. kafamda bu düşüncelerle İzmir İl Sınırına geliyorum ve hemen bu başarıyı ve heyecanı fotoğraflıyorum.
(link)
Bir kaç fotoğraf çekip yola devam ediyorum. Dikili'ye girerken bir benzinlikte mola veriyorum ve bir maden suyu alıyorum. Zafer kazanmış gibi köpürtüyorum. Şaka tabi gazı gitsin mineralleri kalsın diye
İstasyondaki çalışanın merakını giderdikten sonra Dikili'ye giriyorum. Dikili'de kahvaltı yapıp yola deva ediyorum. Dikili Çandarlı yolu inişli çıkışlı ancak çok eğlenceli geçiyor. Çoşkuyla saldıran köpekleri unutmamak lazım, turbo niyetine yola serpilmişler.
Çandarlı'nın girişinde meraklı gözlerle bisikletiyle Mustafa amca karşılıyor beni, durup biraz sohbet ediyoruz. Bisikletim hakkında sorular soruyor. O da zamanında peugeot marka bisikletiyle Ankara-Antalya arası tur yapmış. Beni görünce o günleri aklına geliyor. Daha sonra Çandarlı hakkında kısa bilgi veriyor, Çandarlı'nın ilçelikten düşürülüşünden yakınıyor ve gidebileceğim yerleri söylüyor. Çandarlı küçük ve güzel bir yer, orada denize girip, hararetimi atıyorum, biraz dinlendikten sonra yola koyuluyorum. İstikamet Aliağa...
Yola çıkıyorum çıkmasına ama hata ettiğimi anlıyorum lakin saat 12-1 civarı ve güneş yakıyor. Sabah bana karşı esiyor diye şikayet ettiğim lodostan eser yok. Rüzgar tribünleri bile duruyor, neredesin deli rüzgar?
Kan ter içinde Aliağa varmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bir yerde karnımı doyuruyorum, mekanın çırağına dinlenebileceğim bir park vb. bir yer soruyorum. Sahile inersem serin bir yer bulabileceğimi söylüyor. Aliağada konaklama kararı alıyorum. İstersen alma bacaklar gitmiyor zaten. İlk gün için bu kadar zorlamamak gerekiyormuş.
(link)
(link)
Geceyi şehrin girişindeki plajda kurduğum çadırda geçirdim. Bisikleti de çadırın içine alırım diye hesap ediyordum ama evdeki hesap çarşıya uymuyor bırak bisikletin hepsini ön teker bile girmiyor. Arka tekeri bir şekilde soktum ancak kapımız açık kaldı. Neyse deyip yerimi beğendim ve uykuya daldım. Gece soğuğa uyandım. Yaz en sıcak mevsimi de olsa böyle yolculuklarda gece için bir şeyler almak gerekiyor neyse ki hazırlıklıyım. Uyanınca dışarıdan 4 5 köpeğin havlamaları ve koşuşturmalarını duydum. Çadırın tam da dibindeler ve çok da ürkütücüler o yüzden çıkmaya cesaret edemedim. Sabah kafamı çadırdan çıkardım ki bizim çocuklar çadırın dört bir yanına serilmiş yatıyorlar, beni görünce kuyruk sallamaya başladılar o zaman rahatladım. Sabah kadar etrafıma bekçilik yaptılar demek ki
Hazırlandıktan sonra bizim çocuklara selam çakıp yola koyuldum.
(link)
Menemen civarında arka lastik huysuzlanmaya başladı. Dün gece de bir patlak vermişti zaten. Hava basıp yola devam ediyorum idare ettiği yere kadar. Baktım gidiyoruz, e devam o zaman... Menemen'de kahvaltı edip, her yerime güneş kremi sürüyorum, eee yandık bir kere.
İlk hedefim İzmir Doğal Yaşam Parkı. Gps'teki parka dönüş yolunu düşünürken İzmir'e giriş yapıyorum lakin buralarda bir dönüş olması lazım. Dönüşü göremeyince Çiğli tabelalarını izleyerek ilerlemeye devam ediyorum. derken yolun sonu otobana varıyor. Ama otoban bana yasak. Gerisin geriye dönüyorum, o yol bulunacak. Gps'e bakıyorum geri 10 km diyor, mecbur dönülecek. 10 km geri pedalladıktan sonra dönüşten eser bulamıyorum. Sol tarafımda rayları görünce ayılıyorum. Bir zamanlar o yolun yerinde yeller esiyor zira tren yolu o yolu kapatmış. Gps dönüş gösteriyor, sıcak kal orada deyip asfalta yapıştırıyor. Şans eseri bir kaç işçinin demir yolunu kaçak bir yoldan geçtiğini görüyorum. kucaklıyorum demir atı raylardan aşırıyorum ve kocaman bir sanayinin ortasında buluyorum kendimi. Oradaki işçilere soruyorum nasıl giderim parka diye. Onlar otobanı tarif ediyorlar. Otobanın altında yol var dese de o yolu geri dönemem arkadan yol yok mu diyorum, var tarlaların arasından geçersin diyorlar. Geçerim diyorum ve basıyorum pedala.
(link)
(link)
Yollar iyice ıssızlaşıyor, bu arada arka lastik yine koyveriyor kendini. Ha gayret biraz daha idare et diyerek hava basmaya başlıyorum. Basarken birden poffff diye bir ses ve pompa sibobun yarısıyla birlikte elimde kalıyor. Sibop ortadan kırılıyor ilk defa görüyorum böyle bir şey. Yüzümden ter adeta su olmuş akarken şimdi ne yapacağım diye paniğe kapılıyorum. Hemen aklıma yedek iç lastik geliyor. Takıp yola devam ediyorum.
(link)
(link)
Süratle yola devam ediyor zira yavaşlayınca güneş yakıyor. 10 km daha sulama kanallarının yanından tarlaların arasından sürüyorum. Suyum da kaynamaya başlıyor. Yaklaştım derken ellerimin titrediğini, gücümün tükendiğini hissediyorum. sağa çekip acil durumlar için zulaladığım kuru incir ve fındıktan atıştırıyorum, e bundan acil durum mu var. Anında kendime gelip yola devam ediyorum. Bu arada ulan diyorum ben 10 kmlik bu yolda zorlandım insanlar çölleri nasıl aşıyor?! Bu düşünceler eşliğinde Doğal Yaşam Parkı'na varmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Parka girince el yüz su ile buluşuyor, sıcakta mini duş alıp hararetimi atıyorum. Keyifle parkı geziyorum. Bir veteriner hekim olarak puanım olumlu
genel olarak güzel, egzotik bölümü gayet başarılı, hayvan refahı düşünülmüş ancak sonuçta hayvanat bahçesi bir yerde!
(link)
Dinlenip, karnımı doyurduktan sonra sıcak da olsa yola devam etmek istiyorum. Ediyorum da, kısa bir sürüşten sonra Karşıyaka'ya varıyorum. İki polise İzmir civarında kamp atılacak yer soruyorum sormaz olaydım. Ne derdimi anlatabiliyorum ne çözüme ulaşabiliyorum. Neyse deyip vapurla Konak'a geçiyorum. Konak'ta bir bisikletçiden iki yedek iç lastik alıyorum ummadık yerde lazım olabiliyor çünkü
Güzelbahçe taraflarında kamp atabilirim diye düşünüyorum ama takatim kalmadı. Gitmek de zorundayım İzmir içinde çadır kuramam. Biraz dinlendikten sonra Güzelbahçe'ye doğru sürüyorum. Akşam rahat bir uyku çekeyim diye kampinge gitmeye karar veriyorum. Geceyi geçirecek kampinge gidiyorum erkenden dinlenmeye çekiliyorum. Ancak bu sürüş saatlerine bir ayar çekmeli.
Uzun bir hazırlanma sürecinden sonra, harekete geçme vakti geliyor. Tek başımayım bu yolda, bu biraz insanı tedirgin ediyor ancak yine de giriyorum bu işe. Sabah gün doğmadan kalkıyorum içimde müthiş bir heyecan. Bayramlıklarını akşamdan hazırlayan çocuklar gibi akşamdan hazırladığım malzemeleri yüklüyorum bisikletime. Her şey ilk pedalda. Son hazırlıkları da tamamladıktan sonra yılların planı gerçekleşiyor ve koyuluyoruz yola.
Gömeç'ten Ayvalık'a giderken bir rampa olduğunu biliyorum, daha ilk kilometreler rampayla başlıyor ama içimdeki heyecandan dolayı mı bilemiyorum kolayca çıkıyorum arkadaki ağırlığa aldanmadan. Arkamdan yavaş yavaş güneş yüzünü göstermeye başlıyor.
https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-xfp1/t1.0-9/10424259_888016437880010_7929158216221905470_n.jpg
Ayvalık ve Sarımsaklı'nın kenarından geçerek ilerliyorum yoluma, hava tam pedallamalık. Aklıma ünlü turcuların yazılarından okuduğum yol kenarından "hello" diye bağıran çocuklar geliyor. Hani neredeler onlar diye düşünüyorum ama daha çok erken yollar çok sakin. Salınarak giderken zincirden gelen tırrrrrr sesini ara sıra geçen araçlar kesiyor sadece. Tabi kimi çoşkuyla kornalarla selamlıyor beni. kafamda bu düşüncelerle İzmir İl Sınırına geliyorum ve hemen bu başarıyı ve heyecanı fotoğraflıyorum.
(link)
Bir kaç fotoğraf çekip yola devam ediyorum. Dikili'ye girerken bir benzinlikte mola veriyorum ve bir maden suyu alıyorum. Zafer kazanmış gibi köpürtüyorum. Şaka tabi gazı gitsin mineralleri kalsın diye
Çandarlı'nın girişinde meraklı gözlerle bisikletiyle Mustafa amca karşılıyor beni, durup biraz sohbet ediyoruz. Bisikletim hakkında sorular soruyor. O da zamanında peugeot marka bisikletiyle Ankara-Antalya arası tur yapmış. Beni görünce o günleri aklına geliyor. Daha sonra Çandarlı hakkında kısa bilgi veriyor, Çandarlı'nın ilçelikten düşürülüşünden yakınıyor ve gidebileceğim yerleri söylüyor. Çandarlı küçük ve güzel bir yer, orada denize girip, hararetimi atıyorum, biraz dinlendikten sonra yola koyuluyorum. İstikamet Aliağa...
Yola çıkıyorum çıkmasına ama hata ettiğimi anlıyorum lakin saat 12-1 civarı ve güneş yakıyor. Sabah bana karşı esiyor diye şikayet ettiğim lodostan eser yok. Rüzgar tribünleri bile duruyor, neredesin deli rüzgar?
Kan ter içinde Aliağa varmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bir yerde karnımı doyuruyorum, mekanın çırağına dinlenebileceğim bir park vb. bir yer soruyorum. Sahile inersem serin bir yer bulabileceğimi söylüyor. Aliağada konaklama kararı alıyorum. İstersen alma bacaklar gitmiyor zaten. İlk gün için bu kadar zorlamamak gerekiyormuş.
(link)
(link)
Geceyi şehrin girişindeki plajda kurduğum çadırda geçirdim. Bisikleti de çadırın içine alırım diye hesap ediyordum ama evdeki hesap çarşıya uymuyor bırak bisikletin hepsini ön teker bile girmiyor. Arka tekeri bir şekilde soktum ancak kapımız açık kaldı. Neyse deyip yerimi beğendim ve uykuya daldım. Gece soğuğa uyandım. Yaz en sıcak mevsimi de olsa böyle yolculuklarda gece için bir şeyler almak gerekiyor neyse ki hazırlıklıyım. Uyanınca dışarıdan 4 5 köpeğin havlamaları ve koşuşturmalarını duydum. Çadırın tam da dibindeler ve çok da ürkütücüler o yüzden çıkmaya cesaret edemedim. Sabah kafamı çadırdan çıkardım ki bizim çocuklar çadırın dört bir yanına serilmiş yatıyorlar, beni görünce kuyruk sallamaya başladılar o zaman rahatladım. Sabah kadar etrafıma bekçilik yaptılar demek ki
(link)
Menemen civarında arka lastik huysuzlanmaya başladı. Dün gece de bir patlak vermişti zaten. Hava basıp yola devam ediyorum idare ettiği yere kadar. Baktım gidiyoruz, e devam o zaman... Menemen'de kahvaltı edip, her yerime güneş kremi sürüyorum, eee yandık bir kere.
İlk hedefim İzmir Doğal Yaşam Parkı. Gps'teki parka dönüş yolunu düşünürken İzmir'e giriş yapıyorum lakin buralarda bir dönüş olması lazım. Dönüşü göremeyince Çiğli tabelalarını izleyerek ilerlemeye devam ediyorum. derken yolun sonu otobana varıyor. Ama otoban bana yasak. Gerisin geriye dönüyorum, o yol bulunacak. Gps'e bakıyorum geri 10 km diyor, mecbur dönülecek. 10 km geri pedalladıktan sonra dönüşten eser bulamıyorum. Sol tarafımda rayları görünce ayılıyorum. Bir zamanlar o yolun yerinde yeller esiyor zira tren yolu o yolu kapatmış. Gps dönüş gösteriyor, sıcak kal orada deyip asfalta yapıştırıyor. Şans eseri bir kaç işçinin demir yolunu kaçak bir yoldan geçtiğini görüyorum. kucaklıyorum demir atı raylardan aşırıyorum ve kocaman bir sanayinin ortasında buluyorum kendimi. Oradaki işçilere soruyorum nasıl giderim parka diye. Onlar otobanı tarif ediyorlar. Otobanın altında yol var dese de o yolu geri dönemem arkadan yol yok mu diyorum, var tarlaların arasından geçersin diyorlar. Geçerim diyorum ve basıyorum pedala.
(link)
(link)
Yollar iyice ıssızlaşıyor, bu arada arka lastik yine koyveriyor kendini. Ha gayret biraz daha idare et diyerek hava basmaya başlıyorum. Basarken birden poffff diye bir ses ve pompa sibobun yarısıyla birlikte elimde kalıyor. Sibop ortadan kırılıyor ilk defa görüyorum böyle bir şey. Yüzümden ter adeta su olmuş akarken şimdi ne yapacağım diye paniğe kapılıyorum. Hemen aklıma yedek iç lastik geliyor. Takıp yola devam ediyorum.
(link)
(link)
Süratle yola devam ediyor zira yavaşlayınca güneş yakıyor. 10 km daha sulama kanallarının yanından tarlaların arasından sürüyorum. Suyum da kaynamaya başlıyor. Yaklaştım derken ellerimin titrediğini, gücümün tükendiğini hissediyorum. sağa çekip acil durumlar için zulaladığım kuru incir ve fındıktan atıştırıyorum, e bundan acil durum mu var. Anında kendime gelip yola devam ediyorum. Bu arada ulan diyorum ben 10 kmlik bu yolda zorlandım insanlar çölleri nasıl aşıyor?! Bu düşünceler eşliğinde Doğal Yaşam Parkı'na varmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Parka girince el yüz su ile buluşuyor, sıcakta mini duş alıp hararetimi atıyorum. Keyifle parkı geziyorum. Bir veteriner hekim olarak puanım olumlu
(link)
Dinlenip, karnımı doyurduktan sonra sıcak da olsa yola devam etmek istiyorum. Ediyorum da, kısa bir sürüşten sonra Karşıyaka'ya varıyorum. İki polise İzmir civarında kamp atılacak yer soruyorum sormaz olaydım. Ne derdimi anlatabiliyorum ne çözüme ulaşabiliyorum. Neyse deyip vapurla Konak'a geçiyorum. Konak'ta bir bisikletçiden iki yedek iç lastik alıyorum ummadık yerde lazım olabiliyor çünkü
Güzelbahçe taraflarında kamp atabilirim diye düşünüyorum ama takatim kalmadı. Gitmek de zorundayım İzmir içinde çadır kuramam. Biraz dinlendikten sonra Güzelbahçe'ye doğru sürüyorum. Akşam rahat bir uyku çekeyim diye kampinge gitmeye karar veriyorum. Geceyi geçirecek kampinge gidiyorum erkenden dinlenmeye çekiliyorum. Ancak bu sürüş saatlerine bir ayar çekmeli.


