theburakt
Üye
- Kayıt
- 8 Ekim 2018
- Mesaj
- 39
- Tepki
- 44
- Şehir
- AYDIN
- İsim
- Burak
- Bisiklet
- Bianchi
@Mert E.
Sizin yazınızdan ilerlersek bizim devletimiz, hatta öncesinde Osmanlı Devleti ile başlayan bir aşı programı öncülüğü vardı ve maalesef 1996 yılına kadar sürdürülüp zarar ediliyor gerekçesiyle kapatılan gelişmiş bir üretim sistemimiz de vardı. Prof.Dr. Esma SARIKAYA'nın Türkiye Aşı Üretim Tarihçesi makalesinde belirttiği kronolojiye baktığımızda insan ister istemez üzülüyor. Zira dünyadaki ilk çiçek aşısı 1801 yılında İstanbul'da üretilmiş olsa da (üreticisi resmi kayıtlara göre ingiliz) halihazırda 1721 yılına dayanan resmi kayıtlarda bu salgın hastalığın aşısının zaten Osmanlı'da üretilip, kullanıldığı ortada. (Arada resmi olarak bile 80 yıl var.)
Ayrıca yine kuduz aşısı için de temellerinin atıldığı 1885 yılında Abdülhamit'le Louise Pasteur'ün dirsek temasında olduğu 1886 yılında aşının üretilip uygulanması için 3 askeri tıp mektebi öğrencisini ve hatırı sayılır bir parayı Fransa'ya gönderip bununla birlikte yine Fransa'da "aşı hayırhanesi" kurulması ve insanların yararına kurulmasını sağlamış.
Bu üç öğrenci 1887'de ülkeye geri dönüp dünyadaki üçüncü kuduz enstitüsünü kuruyorlar.
1888'de Pasteur aldığı paralarla laboratuvarını enstitüye çeviriyor.
1890'da Telkihhane (çiçek aşısı üretim merkezi) kuruluyor. İlk bakteriyolog yetiştiriliyor yine Fransa ile dirsek teması sayesinde.
1893'te Bakteriyolojihane-i Şahane kuruluyor. Bu sayede bir yıl sonra dünyada ilk kez difteri serumu üretiliyor. Yine aynı dönemde aynı yerde tifo, kolera, dizanteri, veba, insan kanında tifüs aşıları ve meningokok serumu üretilmiş.
O dönemde hayvan aşısınında önemini keşfedip sığır vebası serumu, şarbon serumu ve aşısı, koyun çiçeği aşısı, mallein, tüberkülin üretilmiş.
Yetmemiş adına kitaplar yazılan, filmler çekilen 1893’teki kolera salgınında etkeni ilk kez aynı merkezde izole ediyorlar.
1897'de ilk sığır vebası serumu üretiliyor.
1911'de tifo
1913'te kolera ve dizanteri aşıları üretiliyor.
1915'te dünyada ilk defa tifüs aşısını biz bulup, uyguluyoruz.
1920-1921'de Fransız, İngiliz ve Amerikalılara 220 bin doz çiçek aşısı ihraç ediliyor.
1922'de Kurtuluş Savaşı devam ederken bile 3,5 milyon doz çiçek aşısı üretiliyor.
1931'de Verem üretiliyor.
-İşin can alıcı noktası 1930'dan sonra aşı ve serum üretimi tek merkeze toplanıyor ve burada üretilen aşı ve serumlar tüm ülkeye yetiyor !!!!!
Yetmiyor Çin’deki kolera salgını için 1940 yılında Çin'e aşı gönderiliyor. Hem kendimize yetiyor hem de ihracımız devam ediyor.
1947'de BCG, 1948'de boğmaca aşısı üretiliyor.
1953’te Ulusal İnfluenza Merkezi ve BCG Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından tescil ediliyor ve influenza aşısı üretimine geçiliyor.
1970'lere geliniyor. Aradan 40 seneye yakın geçmesine rağmen ülke hala kendine yetecek düzeyde aşı üretiyor.
1971 yılında tifüs 1980'de de çiçek eredike edildiği için aşı üretimi durduruluyor.
1983'te toplamda 104 kalem aşı ve serum üretiliyor.
Buraya kadar her şey inanılamayacak kadar mükemmel. Bundan sonra da insan devam eden bir AR-GE ve üretim beklerken ne hikmetse 1998 yılında devlet zarar ediyor gerekçesiyle ve en acısı neredeyse dünya aşı tarihinin bir asır önünden gidip tüm dünyadan bilim insanlarının gelip öğrenmek için çaba harcadığı merkez merkez, "çağın teknolojilerine ayak uyduramama ve mevcut teknolojileri güncelleme konusunda yaşanılan sıkıntıdan dolayı" kapatılıyor.
Distopya kitabından alıntı falan değil yazdıklarım. Daha dünümüzde yaşanan gerçekler. Bugün antijenden başlayarak kullanıma hazır hale getirdiğimiz tek bir kalem aşımız yok !!! 2018'de ödediğimiz döviz 200 milyon dolar, aldığımız aşı miktarı yaklaşık 50 milyon doz!!!
Bununla birlikte Sanofi firmasının yaklaşık günlük aşı üretimi 2 milyon adet.
Bizim asıl dert etmemiz gereken şey maalesef yabancı aşı firmaları değil evet. İçimizdeki yabancı aşı firmaları sevicileri, ülkedeki teknoloji ve bilgiyi bilerek isteyerek yurtdışına kaçırıp bu firmalara kul köle olmamızı sağlayan komisyoncuları. Dünyada bu alanda öncüyken, nasıl yancı bile olamaz hale geldiğimizi görmek, öğrenmek, anlamak istemeyen fanatik evet ya da hayırcılar. Kimse kalkıp da sağlık sektörü şeffaf bir şekilde dünyada sadece halk sağlığı için çalışmalar yapıyor demesin bana. 5-6 tane şirketin elinde yıllık yaklaşık 50 milyar dolar hacminde bir pasta olduğunu kim inkar edebilir?
2008 yılında Recep Aktağ sağlık bakanıyken sorulan soruya "Refik Saydam Hıfzısıhha Müessesesi'ne (kuruluş 1928)(bu aşıların üretildiği ortak çatı olur kendisi) gerekli yatırım yapılsa bile dışarıya satacak kadar aşı üretme şansımız yok" demişti. Bu kurum 2012'de KHK ile Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2017'de de yine bir KHK ile halk sağlığı genel müdürlüğü oldu. Yani özelden genele dönüştürülüp içi boşaltıldı.
Şimdi de deniyor ki 2019 yılında aşı üretmeye başlayacağız. Adama sormazlar mı 2008 yılında üretemediğimiz aşıyı şimdi nasıl üreteceğiz? Ayrıca devletin elinde olan üretim mekanizmasını neden Keymen İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş. 'ye peşkeş çekiyorsunuz da tekrar devlet olarak üretmiyorsunuz?
Kendi adıma aşıya taraf ya da karşı taraf değilim. Pek çok şeyde olduğu gibi bu konuda da aklıma yattığı şekliyle davranmaya çalışıyorum. Yine de insan deştikçe, araştırıp öğrendikçe pek çok şeyden nefret eder ve pek çok şeyi sorgular hale geliyor.
Neyse konu daha uzar, gider.
Sizin yazınızdan ilerlersek bizim devletimiz, hatta öncesinde Osmanlı Devleti ile başlayan bir aşı programı öncülüğü vardı ve maalesef 1996 yılına kadar sürdürülüp zarar ediliyor gerekçesiyle kapatılan gelişmiş bir üretim sistemimiz de vardı. Prof.Dr. Esma SARIKAYA'nın Türkiye Aşı Üretim Tarihçesi makalesinde belirttiği kronolojiye baktığımızda insan ister istemez üzülüyor. Zira dünyadaki ilk çiçek aşısı 1801 yılında İstanbul'da üretilmiş olsa da (üreticisi resmi kayıtlara göre ingiliz) halihazırda 1721 yılına dayanan resmi kayıtlarda bu salgın hastalığın aşısının zaten Osmanlı'da üretilip, kullanıldığı ortada. (Arada resmi olarak bile 80 yıl var.)
Ayrıca yine kuduz aşısı için de temellerinin atıldığı 1885 yılında Abdülhamit'le Louise Pasteur'ün dirsek temasında olduğu 1886 yılında aşının üretilip uygulanması için 3 askeri tıp mektebi öğrencisini ve hatırı sayılır bir parayı Fransa'ya gönderip bununla birlikte yine Fransa'da "aşı hayırhanesi" kurulması ve insanların yararına kurulmasını sağlamış.
Bu üç öğrenci 1887'de ülkeye geri dönüp dünyadaki üçüncü kuduz enstitüsünü kuruyorlar.
1888'de Pasteur aldığı paralarla laboratuvarını enstitüye çeviriyor.
1890'da Telkihhane (çiçek aşısı üretim merkezi) kuruluyor. İlk bakteriyolog yetiştiriliyor yine Fransa ile dirsek teması sayesinde.
1893'te Bakteriyolojihane-i Şahane kuruluyor. Bu sayede bir yıl sonra dünyada ilk kez difteri serumu üretiliyor. Yine aynı dönemde aynı yerde tifo, kolera, dizanteri, veba, insan kanında tifüs aşıları ve meningokok serumu üretilmiş.
O dönemde hayvan aşısınında önemini keşfedip sığır vebası serumu, şarbon serumu ve aşısı, koyun çiçeği aşısı, mallein, tüberkülin üretilmiş.
Yetmemiş adına kitaplar yazılan, filmler çekilen 1893’teki kolera salgınında etkeni ilk kez aynı merkezde izole ediyorlar.
1897'de ilk sığır vebası serumu üretiliyor.
1911'de tifo
1913'te kolera ve dizanteri aşıları üretiliyor.
1915'te dünyada ilk defa tifüs aşısını biz bulup, uyguluyoruz.
1920-1921'de Fransız, İngiliz ve Amerikalılara 220 bin doz çiçek aşısı ihraç ediliyor.
1922'de Kurtuluş Savaşı devam ederken bile 3,5 milyon doz çiçek aşısı üretiliyor.
1931'de Verem üretiliyor.
-İşin can alıcı noktası 1930'dan sonra aşı ve serum üretimi tek merkeze toplanıyor ve burada üretilen aşı ve serumlar tüm ülkeye yetiyor !!!!!
Yetmiyor Çin’deki kolera salgını için 1940 yılında Çin'e aşı gönderiliyor. Hem kendimize yetiyor hem de ihracımız devam ediyor.
1947'de BCG, 1948'de boğmaca aşısı üretiliyor.
1953’te Ulusal İnfluenza Merkezi ve BCG Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından tescil ediliyor ve influenza aşısı üretimine geçiliyor.
1970'lere geliniyor. Aradan 40 seneye yakın geçmesine rağmen ülke hala kendine yetecek düzeyde aşı üretiyor.
1971 yılında tifüs 1980'de de çiçek eredike edildiği için aşı üretimi durduruluyor.
1983'te toplamda 104 kalem aşı ve serum üretiliyor.
Buraya kadar her şey inanılamayacak kadar mükemmel. Bundan sonra da insan devam eden bir AR-GE ve üretim beklerken ne hikmetse 1998 yılında devlet zarar ediyor gerekçesiyle ve en acısı neredeyse dünya aşı tarihinin bir asır önünden gidip tüm dünyadan bilim insanlarının gelip öğrenmek için çaba harcadığı merkez merkez, "çağın teknolojilerine ayak uyduramama ve mevcut teknolojileri güncelleme konusunda yaşanılan sıkıntıdan dolayı" kapatılıyor.
Distopya kitabından alıntı falan değil yazdıklarım. Daha dünümüzde yaşanan gerçekler. Bugün antijenden başlayarak kullanıma hazır hale getirdiğimiz tek bir kalem aşımız yok !!! 2018'de ödediğimiz döviz 200 milyon dolar, aldığımız aşı miktarı yaklaşık 50 milyon doz!!!
Bununla birlikte Sanofi firmasının yaklaşık günlük aşı üretimi 2 milyon adet.
Bizim asıl dert etmemiz gereken şey maalesef yabancı aşı firmaları değil evet. İçimizdeki yabancı aşı firmaları sevicileri, ülkedeki teknoloji ve bilgiyi bilerek isteyerek yurtdışına kaçırıp bu firmalara kul köle olmamızı sağlayan komisyoncuları. Dünyada bu alanda öncüyken, nasıl yancı bile olamaz hale geldiğimizi görmek, öğrenmek, anlamak istemeyen fanatik evet ya da hayırcılar. Kimse kalkıp da sağlık sektörü şeffaf bir şekilde dünyada sadece halk sağlığı için çalışmalar yapıyor demesin bana. 5-6 tane şirketin elinde yıllık yaklaşık 50 milyar dolar hacminde bir pasta olduğunu kim inkar edebilir?
2008 yılında Recep Aktağ sağlık bakanıyken sorulan soruya "Refik Saydam Hıfzısıhha Müessesesi'ne (kuruluş 1928)(bu aşıların üretildiği ortak çatı olur kendisi) gerekli yatırım yapılsa bile dışarıya satacak kadar aşı üretme şansımız yok" demişti. Bu kurum 2012'de KHK ile Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2017'de de yine bir KHK ile halk sağlığı genel müdürlüğü oldu. Yani özelden genele dönüştürülüp içi boşaltıldı.
Şimdi de deniyor ki 2019 yılında aşı üretmeye başlayacağız. Adama sormazlar mı 2008 yılında üretemediğimiz aşıyı şimdi nasıl üreteceğiz? Ayrıca devletin elinde olan üretim mekanizmasını neden Keymen İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş. 'ye peşkeş çekiyorsunuz da tekrar devlet olarak üretmiyorsunuz?
Kendi adıma aşıya taraf ya da karşı taraf değilim. Pek çok şeyde olduğu gibi bu konuda da aklıma yattığı şekliyle davranmaya çalışıyorum. Yine de insan deştikçe, araştırıp öğrendikçe pek çok şeyden nefret eder ve pek çok şeyi sorgular hale geliyor.
Neyse konu daha uzar, gider.