Ben de genelde antremanlarımı sahil yolunda yapıyorum. Ve işten güçten haftaiçi zaman bulamazsam, mecburen haftasonuna taşıyorum.
Fenerbahçe'den Bostancı iskelesine (haftasonu kalabalığını saymazsak) en azından ortalama üstü bir medeniyet seviyesi var. Ama Bostancı iskelesini geçtikten sonra resmen dünyalar değişiyor.
O güzel sahil yolunda mangalı, çadırı, bira şişesi kırıkları, önünüze aniden çıkan sahipsiz dolanan çocuklar, yolun ortasında çekirdek yiyen gençler ve en kötüsü de umursamadan bisiklet yolundan yürüyen yetişkinler.
Ben elimden geldiğince uyarmaya çalışıyorum. Dün de bir adam ve bir kadın bisiklet yolundan beni göre göre yürümeye devam ettiler. Artık dip dibe gelince yavaşlayıp nazikçe "pardon, bisiklet yolu" diye uyardım. Arkamdan "Sana mı sorucaz takoz!" şeklinde şahane bir cevap aldım.
Yediremeyip hemen döndüm ve onlara hakaret etmediğimi, olası kazalar için uyardığımı, devletin bu yolu bisiklet için yaptığını, bunun da benim hakkım olduğunu söyledim. Adam bağırıp çağırmaya, ağza alınmayacak küfürler etmeye, üzerime yürümeye başladı.
Hala insan gibi uyardığımı, ağzını toplaması gerektiğini söylemeye devam ettim. Kadın her ne kadar ağzını kapamaya çalışsa da, ve adam her ne kadar cesaret edip bana dokunamasa da; küfürlere devam etti. Ben de yediremedim tabi. 30 yaşında, iş güç sahibi, nişanlı bir adamım. Nezaket de bir yere kadar, insan yok yere bunca ağır lafı gururuna yediremiyor.
İndim bisikletten. Bir an nevrim döndü işte, bana yakışmayacağını bildiğim halde ağzını burnunu dağıtmak istedim. Ama araya giren yaşlı amcalardan, yanında yalvarıp adamı çekiştiren kadından şöyle doyasıya yapamadım. Kadın da sürüye sürüye götürdü adamı.
Demem o ki; bu ne ilk, ne de son. Murat Semiz Bey'in aksine (ya da yanısıra); ben bu insancıkların ezik, hayatta bir yere varamamış, kendini en başta kendine ispatlayamamış, toplum içinde ezilen ve çaresiz mahluklar olduklarını düşünüyorum.
Ülkemde ciddi bir oranda böcek sürüsü gibi düşünmeyen, üretmekten aciz, anlamak istemeyen, iyileştirmeyen bir kitle var. Hoşgörüsüz, sevgisiz, akılsız... Sadece tüketen, asalak gibi sistemden beslenen, beş para etmez konuların fanatizmine yatkın ve şu ülkeye katkıdan çok zarar veren organizmalar... Her gün aynı ezber hayatı yaşayan; okumayan; kafayı, kültür ve medeniyeti, maddiyat ve maneviyatı bir adım ileri taşımayan, bomboş canlı formları...
Şimdi "ya sev, ya terket" diyen biri varsa, gelsin beni bulsun... Bilsin ki, bu ülkeyi terkeden ben olmayacağım. Kimse de terketsin istemiyorum. Amacım hır gür çıkarmak değil, amacım şunu kafalara kazımak:
Bu güzel ülke daha güzel şeylere layık... Biz bundan daha iyisini hakediyoruz... Bizim atalarımızın, medeniyetimizin bize biçtiği, bize yakıştırdığı tavır bu değil...
O yüzden:
Ya değiş, Ya değiş