Scudo Sports

Bisiklete binmeye çok korkuyorum..

Sipioreeee

Daimi Üye
Kayıt
23 Ekim 2015
Mesaj
276
Tepki
99
Yaş
29
Şehir
Ankara
Bisiklet
Sedona
Arkadaşlar nasıl bir ülkede yaşıyoruz belli..Daha önceleri defalarca kaza atlattim, aşırı tehlikeli yollardan geçtim ve soysuzun teki geldi arkadan çarptı 2 ay boyunca uykularım kaçtı sabahlara kadar uyuyamadım..Sabah 7 8 hatta 9lara kadar..Bisiklet sürmeyi çok seviyorum ama bulunduğumuz ülke şartlarından dolayı bunlar çok normal şekilde karşılanıyor..Daha önce atlattığım kazaları unutamıyorum..Ve işin sonunda ölüm var.Hiç olmasa ölümün bir şekilde bir sonucu var.Ama ya sakat kalırsam? Ya tekerlekli sandalyeye mahkum kalırsam? yada ellimi kolumu birdaha asla kullanmayacak şekilde hasar görürsem? Çok üzülüyorum arkadaşlar, çok korkuyorum..Her çıktığım turda, trafikte düşünüyorum bunları.. Bisikletten soğumam i(link) çok şeyler yaşadım ama bir türlü soğuyamadım..Çok seviyorum bisikleti..Bu üstte saydığım şeyler her defasında yaşamama rağmen hala bisiklete biniyorum..Zaten aşırı şekilde dikkatli biniyorum ancak bu yaşadıklarım duyduklarım beni çok rahatsız ediyor.. Ne yapmalıyım.. Hala da oturduğum yerden bile o rahatsızlığı hissediyorum biri gelip arkadan çarpacakmış hissi..
 
Scudo
Daha önce yaşanılan olaylar illa ki insanın hafızasında bir yerde saklı kalıyor ve yok etmek de kolay olmuyor. Benzeri bir durumla karşılaştığınızda daha önce yaşanılan hatıra davranışlarınıza müdahale edebiliyor. Bu durum sizi çok rahatsız ediyorsa ve kurtulamıyorsanız en güzeli psikoterapiye gitmek bence. Doğru bir kişi size çok doğru tavsiyelerde bulunabilir.
 
Tam bir Ankarada bisikletli psikolojisi, görmezden gelinmiyor, alışılmıyor da. Kendinize güveniyorsanız devam edin, eğer bu hisler geçmiyorsa da trafiğe zorunlu olmadıkça çıkmayın derim, çünkü kafanın dağılması, özellikle bu tip konular olunca çok tehlikeli olabilir
 
Cumartesi günü 3 defa kaza yaptım. 2 tanesi ciddi sayılabilir ama 1'i ışıklarda selife çekmeye çalışan bir kız yürürken bana çarptı. Ezdi geçti vicdansız neredeyse.
Diğerlerinin sebebi de minibüsçüler. Müşteri alayım derken beni sıkıştırdı bisikletten uçtum arabaya çarptım bisiklet arabaya çarpmasın diye de engel olum. Nasıl oldum bende bilmiyorum ama başardım.

Velhasıl kêlam ben sürmeye devam ederim umarsızca. Dağda bayırda bir kaç defa uçmuşluğum var keyif alarak. Ama yollarda ilk defa oldu. Bu da bana engel olacak gibi durmuyor. :)

Bu da böyle bir anımdı. Teşekkürler. :)
 
profesyonel yardım almayı düşünebilirsiniz.. örnek vermek gerekirse, "uçak kazası raporu" isimli belgeselin birçok bölümünü izledim, kazadan sağ kurtulduktan sonra mesleğe dönen birçok pilot var, tabi bunlar hep prof. yardımla mümkün oluyor..
 
Valla ben bismillahirrahmanirrahim deyip yola çıkıyorum hiç böyle şeyler düşünmüyorum siz de düşünmeyin.
Düşünmeye devam ederseniz konsantrasyonunuz da bozulur hiç süremezsiniz, daha kötü.
 
Sn @StevenDiaz07

İzin verirseniz size hayatımdan bir kesit aktarmak istiyorum.
Yıl 1988. Henüz 16 yaşımdayım. Sevgili babam ilk arabamızı almış
Bir sabah "hadi seni bu sabah ben bırakayım" dedi
İlk araba, ilk sabah seyahati.
Bir kaç kilometre gittikten sonra hatalı sollama yapan yolcu dolu minibüsle kafakafaya çarpıştık.
Emniyet kemerim takılı olmadığı için yüzümü torpidoya çarpmışım.
Hatırlamıyorum, çünkü bayılmışım.
Yüzüm parçalanmış, zira patlayan cam parçaları yüzümün her yerini parçalamış.
Cankurtaran ile Okmeydanı SSK hastanesine kaldırılmışım.
Ayıldım. Ancak ameliyatın tam ortasında ayıldım.
Dr Okan bey "sık dişini evladım, zira seni şimdi bayıltır isek masada kalacaksın" dedi.
Sıktım. Ancak içimi acıtan neşterin kesikleri iğnenin tenime girerken çıkardığı ses değildi.
Yüzümü hissetmiyordum.
Günler sonra sargılar açıldı.
Yüzüm parçalanmış, üç beş parçaya ayrılan burnum yeniden yapılmıştı.
Göz kapağımın altında, gözüme paralel saklı duran keskin bir cam parçası fark edildi ve itina ile alındı.
16 yaşımdayım.
Hayatımın ilk baharında.
Peki ne oldu? Yılmadım. Yıkılmadım.Hayata tutundum, korkmadım.
18 yaşımda yaptığım ilk iş, bir sürücü kursuna gitmek ve sürücü ehliyetimi almak oldu.
Diyeceğim o ki; Yılmayacaksınız. Korkmayacaksınız. Tedbirinizi alacak gerisini hayatın olağan akışına bırakacaksınız.
Aksi durumda hayatın içinde varolamazsınız.
Esen kalın.
 
Ankarada yaşıyorsan çok normal. Ben orada 2 yıl yaşadım. Bunalıma girip doğuya tayin istedim. Hala her gidişimde orada yaşayan düzgün insanlar için üzülüyorum.
Korkmakta haklısın. Allah yardımcın olsun.
 
Öncelikle geçmiş olsun.

Şimdi sizi ikna etmeyi deneyeceğim ama bence siz zaten bisikletten bu sebeple kopmayacaksınız.

Ankara yada başka bir şehirdeki deprem riski ( Konya ve oradan Akdenize kadar olan dar bir alan hariç ) bisiklete binmekten kaynaklanan riskten daha yüksek değildir diye düşünüyorum.
Yani kendisi de bizzat bisiklete aşık olan mantığım bana böyle söylüyor. :)
Uzun süredir tanırım kendisini. :) Bazen mantıksız da olabiliyor kendisi. :)

Evinde 2 yangın söndürücü ve banyo dahil her odasında duman dedektörü olan, çevremde araç için bebek / çocuk koltuğunu benim kadar düzenli kullanan başka kimse görmeyen birisi ( yani çok tedbirli olduğumu söyleyebilirim genel olarak hayatın her alanında ) olarak yazıyorum bunları, bisiklet sürmekten kaynaklanan risk, ev kazaları riskinden daha yüksek değildir.
Her yıl evinde elektriğe kapılan, banyoda düşen, kışın sokakta karda düşen ve yaralanan kişi sayısı bence kat kat daha fazladır.

Yani sürmeye devam inşallah. :)

Mantığım da benimle aynı fikirde. :)
 
Şunu yaparsan sorun çözülür diyemem. Ama bildiğim ve işe yarayan bir metodoloji var. Charles Duhigg'in Alışkanlıkların Gücü kitabını okumuştum. Şunu öğrendim: Beyin, işe yaradığına ikna olduğu şeyleri bilinçaltımıza yerleştirip hem iş sürecini hızlandırıyor hem de bizi bu konularda düşünme derdinden kurtarıyor. Bunlardan bir tanesi alışkanşlıklarımız; doğuştan gelen genetik olanlar, çocuklukta öğrendiklerimiz ve ileri yaşlarda bizim benimsediğimiz binlerce alışkanlık var. İyileri olduğu gibi kötü alışkanlıklar da var: Mesela sigara içmek. Gariptir, bir alışkanlığı kazanmışsak bunu bilinçaltımızdan atmanın hiçbir yolu yok. Sigaradan kurtulan insanların tek yaptığı şey bu alışkanlığı baskılayan iyi bir alışkanlık kazanmak. Yani sigara içme arzusunu tetikleyen her ne ise, onu başka bir şeye yöneltmek. Beynin diğer işe yarayan yöntemi ise travmatik bir olay yaşanırken, tüm duyularından gelen bilgileri not almak ve ileride bu sinyallerden biri gelirse korunma alışkanlığını devreye sokmak. Mesela birisi size öldürmek için saldırdığında, bu esnada arka planda Beatles'ın Yesterday şarkısı çalıyorsa, başka bir zaman bu şarkıyı duyduğunuzda beyin korunma mekanizmasını devreye sokar. Bu mekanizma da alışkanlık gibidir. Yani bu kaydı beyninizden silemezsiniz, çünkü bilinçaltına işlenmiştir. Yapabileceğiniz şey bu kaydı tetikleyen şeyleri başka bir alışkanlığa yöneltmektir. Bunlar yazması kolay ama öğrenmesi ve uygulaması zahmetli işler. İşte bu nedenle Alışkanlıkların Gücü'nü başlangıç için tavsiye ederim. Bu sorunlar lafla çözülmez, mantıksal değildir. Çünkü sorun düşünen tarafımızda değil ki onu ikna edince sorun çözülsün :)
 
@starbuck Teşekkür ederim çok güzel özetlemişsiniz..
Kürşatt zaten bana çarpan adam o kadar rahattı ki.. sanki hiç bişi olmamış sakin normal bir tavrı vardı.. Sonradan gerçekten iyi niyeti varmı diye ölçmek istedim.. Bak yol param yok en azından taksi paramı verde gideyim dedim. O da yok vermem dedi.Karısı vermeye kalkıştı verdirtmedi..Sonradan Dönüp geldiler ancak bende kabul etmedim parayı..Biraz gurur yaptım açıkçası..Sonra kuzen geldi aldı beni..
 
  • Beğen
Tepkiler: Kürşatt
zaten insanı en çok korkutan sakat kalma
 
  • Beğen
Tepkiler: Sipioreeee
@StevenDiaz07 Merhabalar. Yukarıdaki deneyimlerle de sâbit örneklerden şu sonuç çıkıyor gibi: "Başına bir işin geleceği varsa, bundan kaçış, yoktur; bize düşeni yapalım, tedbirimizi alalım, gerisi bizim dışımızda gelişecek şeylerdir."
Aslında her işte böyle değil mi!? Yaşamın kendisinden tek kaçış, bu dünyâyı bilinçli bir şekilde bırakıp gitmek olurdu. Bunun aksi durumunda, yâni yaşıyor olduğumuz her anda az veyâ çok birçok etken var bizi tepetaklak edebilecek. Ee, çekilip bir köşeye, ağlamalı mı? "Aman başıma bir iş gelir, yerimden kımıldamayayım" mı demeli! Böyle yaptığımızı varsaysak, beynimizi kuşku kurdu kemirir de dururdu, bu kez ruhsal dengemizi bozarak en büyük kötülüğü hiçbir şey yapmamakta görürdük.
Zamânında bir komutan sefere çıkmaya hazırlandığı sırada kâhin, "lütfen asil komutanım savaşa çıkmayın, öleceksiniz." der. Komutansa, hemen vazgeçer, oturur köşesine. Şaka tabi, niye otursun :) "Tembellikle ve korkuyla bekleyeceğime ölümü veyâ esir düşmeyi, kaderimle yüzleşmeyi yeğlerim." cevâbını verir.
Burada bizim için elbette maddî bir savaş yok, varsa yoksa kendimizle çatışır, savaşırız. Başımıza henüz gelmeyen ve belki de hiç gelmeyecek olan olayları tasavvur eder, bunlar üzerinde çeşitli senaryolar kurar, başkahraman olarak da elbette kendimizi seçeriz. Sonra ahlar vahlarla yenilgilerden yenilgiler seçeriz :)
Hepimizde vardır biraz pimpiriklik. Evet, hangimiz isteriz sakat kalmayı, başkalarına muhtaç olarak yaşamımızı sürdürmeyi... İstemeyiz hiçbirimiz. Biz tedbirimizi alalım, yaşama karşı biraz da mütevâzice tavır sergileyip moralimizi de yüksek tutalım, inançlı olanlar da dualarını, iyi niyetlerini esirgemesinler, başka da elimizden bir şey gelmez. Elimizden gelenler ve yapabileceklerimiz bunlarsa eğer, eee, ne kalır ki geriye; aşıyor bizi gerisi. O halde olmayan şeyleri varmış gibi göstermeye, kendimizi kandırmaya, zihnimizi karıştırmaya, ruhsal dengemizi bozmaya ve bir defâ yaşayacağımız şu yaşamı olumsuz anılarla yüklemeye de hakkımız yok.
Zihninize soru işâretleri düştükçe, "amanın, ya şöyle olursa..." diye içinizden geçirdiğinizde, olmayan şeylere kafa yorduğunuzu bilerek rahat bir nefes alın derinden.
(Karşılaştığınız veyâ karşılaşmanız muhtemel birkaç durumdan sizin için en olumlu olanına karar vermeniz gerektiği konusu, yukarıdakilerden farklı elbette).
Ankara' dasınız mâdem, havalar ısınsın da berâber turlarız.
 
Bu kadar kendini sindirerek düşünme. Ölüm zaten dibimizde her an. Ölüm veya daha kötüsü olarak gördüğün sakat kalmak, bunların korkusuyla yaşadığında hem yaşamından tat almayacaksın, hem de tüm doğaya ihanet etmiş olacaksın, hem de faydasız olacak. Tedbir ile korku ayrı şeylerdir.

Tüm doğaya neden ihanet etmiş olacaksın? Hayvanlar ölmemek, yaralanmamak ister, hayatta kalmak tüm canlıların temel eylemidir fakat korktuğu için avlanmayan bir canlı göremezsin. Eğer yapman gereken bir şey varsa yalnızca yap. Arkandan gelen arabadan çekinmek yerine, kolunla ona yön ver, işaret ver. Rahat ol trafikte. Araç kullanır gibi trafikte bir şeridi parselle. Fakat anayolda gidiyorsan onlarla aynı hızda olman gerek, bunu başaramayacaksan (hızlı gidemeyeceksen) yapma mesela.

Kişisel bir destek sunmak istedim yalnızca. Olumsuz detay görürsen lütfen kötü düşünme. Senli benli yazmamın ve yaşı önemsemememin nedeni de budur. Sevgiler.
 
Valla aslında ne desek boş hak vermekden başka yapabileceğimiz pekde bir şey yok.
İstanbul içinde aynısı geçerli, trafikde sağa sola bakmakdan ne yöne bakacağımızı şaşırır hale geldik.
Sen yinede pazar sabahları yada kalabalığın olmadığı yerlerde tutkunu gerçekleştir.
Sonuçda konu sadece bisiklet değil insan hayatı, kahramanlığa gerek yok.
En iyi bisiklet kullanıcısı bile, bi araç karşısında çaresiz kalır, yada duyarsız birinin.
Sözlerim yanlış anlaşılmasın sindirme politikası değil arkadaşa diceklerim ama hiç birimizde süperman değiliz.
 
Kaskı parcalanmis biri olarak olumsuZluklar şevkinizi kirmasin daha dikkatli olun ve devam edin
 
  • Beğen
Tepkiler: Mesut DOĞRU
Bir keresinde kolum diğerinde bileğim kırıldı çok zor atlatmak ama Candan Erçetin'in dediği gibi en derin acılar unutuluyorsa....
 
Geri