Derya Keçeci
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 2 Haziran 2011
- Mesaj
- 1.728
- Tepki
- 4.029
- Şehir
- Ankara
- İsim
- Derya
- Başlangıç
- 1970—71
- Bisiklet
- Fuji
- Bisiklet türü
- Yol bisikleti
Yıl 1972,artık On yaşındayız.
Mahallede bir bisiklet var olmasına var da,sahibi aksi mi aksi.Adamdan ayakkabısını iste versin,bisikletini isteme.Zaman zaman çaktırmadan gidonundan,sağından solundan tutuyor;iyi bir fırsat yakalarsak, çift taraflı kaldıracın üzerindeki bisikletin pedalını şöyle bir çevirip,tekerleğin dönme sesini dinliyoruz.Ömrü yerle aynı hizadaki pencerenin hemen ardında geçen pakize hanım teyze (Bisikletli Kamil Amca'nın Annesi) içeriden camı tıklatıp,işaret parmağıyla gözdağı veriyor...Uzaklaşıyoruz.
Ne sarıyer stadında antrenman yapan Galatasaray takımı-Ki kimler yoktu o zamanlar,ayrı konu-ne mahalleler arası futbol,ne kız meselesi...Sadık'la birlikte tek derdimiz "Bisiklet" Geceleri rüyamda bisiklet sürüyorum.Bir keyifli ki,ergen rüyaları gibi, "Allahım hiç bitmesin" dedirtecek cinsten.Çocuk aklı,kimi zaman vakitsiz uyanmışsam,gözlerimi kapatıp kendimi bisikletin üzerinde hayal etmeye çalışıyorum ancak rüyanın keyfini alamadığımdan çabuk bırakıyorum peşini.
Bugünün klasik otomobilleri durakta arz-ı endam ediyor.57 -62-63 ve 66 Chavroletler hala gelin gibi o yıllarda ancak gelin görün ki,millet durakta Murat 124'e denk gelmek için sırasını bir başkasına veriyor.Evet evet,yanlış duymadınız.Sarıyerden,şişli-Taksim'e 66 Chavrolet ile gitmektense 124 ü bekliyorlar.Yurdum insanının tuhaflıklarını o yıllarda anlamaya başlıyorum.Otomobil hayal değil Ütopya bizim için zira evde henüz buzdolabı bile yok.Televizyon vitrinlerde henüz.Bugünkü 3-5 memur maaşı desek yalan olmaz.
Meşhur Sarıyer muhallebicisi tam evimizin karşısı.Hafta sonları Cüneyt Arkın'ından,Filiz Akın'a,kimler geliyor kimler...(Ben onu severdim)
Hafta sonu yapacak iş yok.Bir top olsa da oynasak...Top var da,onun da sahibi kıl...Yav kardeşim hep böyle mi olur?Amcası ta! Amerikanya dan çocuğa top getirmiş,top...Baya meşin olanından...Üstünde şortla forma da mevcut,velakin çocuk kalede bile duramaz ammaa,topun hatırına forvet oynamakta.Sadık benim kafadan,veto ediyoruz ekibi.Meşin top biter elbet,ya patlar ya yırtılır,sonunda sahibi de tıpış tıpış aşşalara iner...
Ulan Kamil amca,bak kapıda cillop gibi otomobilin var,yüzüne bakmazsın.Evet,gerçekten de o zamanki adı sular yolu caddesiydi,kocaman ve geniş.Yarım saatte bir araba ya geçer ya geçmez.Yarım saatte haftayım yaptığımız maç başına bir araba bile düşmediği olurdu.İşte o kadar kıymetliydi otomobil.Kıymetliydi ancak gel de onu Kamil amcaya anlat.
Ellili yaşlarda,kuru zayıf ancak atletik yapılı asabi biriydi.Allahın işine karışılmaz ancak şimdi biz ellimizde olduğumuza göre,rahmet okumak yerinde olur.Otomobili çocukları yıkar temizlerdi(Nerede kirleniyorsa) Bisikleti ise her zaman kendisi.Daha sonraları bizim de taklit ederken pek çok kez yere kapaklandığımız,o durmaya yakın,ayağı diğer tarafa geçirerek az bir süre,bir pedal üzerinde gitme hareketi pek yakışırdı.
Makaradan oyuncak araba yapmaya benzemez bu iş.Bisikletin yerini hiç bir şey tutmaz.Bisiklet hasreti de bizimle birlikte büyür de büyür...
Yukarı mahallede bazı çocuklarda bisiklet olduğunu biliyoruz ancak mahalleler arası rekabet yoğun olduğundan pek oralarda gezinemiyoruz.İyi top oynuyorlar,bizden sayıca fazlalar ve üç beş tanesi de liseye gidiyor...
E hadi Kamil amca,meletme bizi gayrı...
Sokakta geçirilmekte olan vakit Babamın dikkatini çekiyor ve sokak zamanları kısıtlanıyor.Artık evdeyiz.Kısa bir zaman sonra duvarda asılı duran Bağlamayla tanışıyoruz.Bu tanışıklık daha sonra Müzisyen olmamıza vesile olacak bir dizi olayın da başlangıcı aynı zamanda.
Günler haftaları,haftalar ayları kovalıyor.İçimizdeki bisiklet özlemi,denize akan kızgın lav misali sönmekteyken,müzik aşkı hızla alevleniyor.Bir sene sonra düğünlerde çalabilecek kadar ilerliyor ve çevremizin aranan çocuğu oluyoruz.Okulda da mahallede de popüleritemiz var.O yıllar,her şeyin az olduğu yıllar.Sinema az,otomobil az,bisiklet az,eylence az,müzüsyen az,velhasıl kör eşeği saymazsak "Az bulunan herşey değerlidir" misali,biz de fasülyeden hayata dalıyoruz.
Allahın yüzümüze gülmesi tam 2 yıl sonra Ankarada oluyor.Babamızın tayini Ankaraya çıktığından Yenimahalleye taşınıyoruz.Soğukla ilk tanışmamız o yıllar.Tam karşımızda bir elektrikçi,hemen dükkanın önünde de aynı Kamil amcanın bisikleti.Bir yumru midemin üzerine çöküyor.İster istemez ertesi gün çaktırmadan etrafında dolanıyorum.Adını unuttum (Ne ayıp) elektrikçinin.Gel bakalım delikanlı,diyor...Anlatıyorum,İstanbuldan gelme hikayesini...Konu bisiklete gelecek te,nasıl gelecek...Daha küçük yaşlarda,bakkal Nizamettin amcanın, dükkandaki gofretleri yemediğine şaşırmam gibi,adamın bisiklete ilgisizliğine hayret ediyorum.Bu hayretim konuşmanın sonunda "Bisiklete binmeyi biliyor musun?" sorusuyla,yrini derin bir üzüntüye bırakıyor.Serde delikanlılık var ya,ilgisizce dudak büküyorum..."İstediğin zaman binebilirsin" diyor.Yutkunup "Sağol" diyebiliyorum.
Hadi bakalım,buradan yak...Bisiklet diye ölüyordun hani...Al,...Öfkeleniyorum...Delikanlılık ta bir yere kadar..."Bisklete binmeyi öğrenemedik"...
ama iyi bağlama çalarım,desem yersiz olurdu.Elektrik işlerine de yatkınım,demenin ise hiç yeri değildi...Çok değerli bir insandı.İlk bisiklete bindiğimde böyle düşünmüştüm.
O yılın sonunda çok garip bir olay yaşandı.Babam,sınıfımı geçersem bisiklet alacağını söylemişti ancak çok iyi hatırlarım,bu beni hiç mi hiç etkilememiş,hatta ikmale kalarak durumu hayli zora bile sokmuştum.Bu arada taşınma esnasında bağlama da zarar gördüğünden bir süredir müziksiz kalmıştım.Artık zaman zaman abartmamak kaydıyla,söz konusu bisiklete binebiliyordum ancak bağlama çalamıyor olmanınibisiklete binemiyor olmaktan farkı yoktu.
Sene 1974;
Babam sordu: "Bisiklet mi,bağlama mı?"
"Bağlama" dedim,çok düşünmeden.O yol beni müzisyen,daha doğrusu iyi bir meslek sahibi yaptı.Takip eden yıllarda kendime ait bisikletlerim oldu.Bugün,bisikletlerim ve Çalgılarım şahsıma tahsis ettiğimodada yanyana yaşıyorlar.Hepsi benden hakettikleri saygıyı ve sevgiyi fazlasıyla görüyor.Ne zaman bisikletimi baştan aşağıya silsem ve temizlesem Sarıyerdeki Kamil amcayı hatırlarım ve çocukluğuma ait bisikletli rüyaları.
Uzun yıllar profesyonel müzisyenlik yaptığım için,çok yoğun bir bisiklet yaşantım olmadı.Hoş 14-15 kiloluk pejo (yazılışını yazmayı sevmiyorum da ondan) ile Çok uzun şehirlerarası gitmişliklerim vardı ancak ben işin kaymağını hep yakında gerçekleşecek emekliliğe sakladım.
Bir buçuk yılda,aralarında pek çok tatlı,yağlı ve alkollü katman olan 90 kilodan 76 kiloya geldim.Zaman zaman abartmadan da olsa sigara içmişliğim olsa da,bir yıl önce "Trak" diye bıraktım.Kullanmadığım her şeyi olduğu gibi,bisikletlerimi de ihtiyacı olan birilerine vererek kendime güzel bir şehir bisikleti aldım.Elli yaşımda,tüm görgüsüzlük haklarımı kullanarak,dünyanın dört bir yanından bisiklet aksesuarı satın aldım.Kim okur bilemem ancak,bu akşam içimden geldi ve işte bu satırları yazdım.
Mahallede bir bisiklet var olmasına var da,sahibi aksi mi aksi.Adamdan ayakkabısını iste versin,bisikletini isteme.Zaman zaman çaktırmadan gidonundan,sağından solundan tutuyor;iyi bir fırsat yakalarsak, çift taraflı kaldıracın üzerindeki bisikletin pedalını şöyle bir çevirip,tekerleğin dönme sesini dinliyoruz.Ömrü yerle aynı hizadaki pencerenin hemen ardında geçen pakize hanım teyze (Bisikletli Kamil Amca'nın Annesi) içeriden camı tıklatıp,işaret parmağıyla gözdağı veriyor...Uzaklaşıyoruz.
Ne sarıyer stadında antrenman yapan Galatasaray takımı-Ki kimler yoktu o zamanlar,ayrı konu-ne mahalleler arası futbol,ne kız meselesi...Sadık'la birlikte tek derdimiz "Bisiklet" Geceleri rüyamda bisiklet sürüyorum.Bir keyifli ki,ergen rüyaları gibi, "Allahım hiç bitmesin" dedirtecek cinsten.Çocuk aklı,kimi zaman vakitsiz uyanmışsam,gözlerimi kapatıp kendimi bisikletin üzerinde hayal etmeye çalışıyorum ancak rüyanın keyfini alamadığımdan çabuk bırakıyorum peşini.
Bugünün klasik otomobilleri durakta arz-ı endam ediyor.57 -62-63 ve 66 Chavroletler hala gelin gibi o yıllarda ancak gelin görün ki,millet durakta Murat 124'e denk gelmek için sırasını bir başkasına veriyor.Evet evet,yanlış duymadınız.Sarıyerden,şişli-Taksim'e 66 Chavrolet ile gitmektense 124 ü bekliyorlar.Yurdum insanının tuhaflıklarını o yıllarda anlamaya başlıyorum.Otomobil hayal değil Ütopya bizim için zira evde henüz buzdolabı bile yok.Televizyon vitrinlerde henüz.Bugünkü 3-5 memur maaşı desek yalan olmaz.
Meşhur Sarıyer muhallebicisi tam evimizin karşısı.Hafta sonları Cüneyt Arkın'ından,Filiz Akın'a,kimler geliyor kimler...(Ben onu severdim)
Hafta sonu yapacak iş yok.Bir top olsa da oynasak...Top var da,onun da sahibi kıl...Yav kardeşim hep böyle mi olur?Amcası ta! Amerikanya dan çocuğa top getirmiş,top...Baya meşin olanından...Üstünde şortla forma da mevcut,velakin çocuk kalede bile duramaz ammaa,topun hatırına forvet oynamakta.Sadık benim kafadan,veto ediyoruz ekibi.Meşin top biter elbet,ya patlar ya yırtılır,sonunda sahibi de tıpış tıpış aşşalara iner...
Ulan Kamil amca,bak kapıda cillop gibi otomobilin var,yüzüne bakmazsın.Evet,gerçekten de o zamanki adı sular yolu caddesiydi,kocaman ve geniş.Yarım saatte bir araba ya geçer ya geçmez.Yarım saatte haftayım yaptığımız maç başına bir araba bile düşmediği olurdu.İşte o kadar kıymetliydi otomobil.Kıymetliydi ancak gel de onu Kamil amcaya anlat.
Ellili yaşlarda,kuru zayıf ancak atletik yapılı asabi biriydi.Allahın işine karışılmaz ancak şimdi biz ellimizde olduğumuza göre,rahmet okumak yerinde olur.Otomobili çocukları yıkar temizlerdi(Nerede kirleniyorsa) Bisikleti ise her zaman kendisi.Daha sonraları bizim de taklit ederken pek çok kez yere kapaklandığımız,o durmaya yakın,ayağı diğer tarafa geçirerek az bir süre,bir pedal üzerinde gitme hareketi pek yakışırdı.
Makaradan oyuncak araba yapmaya benzemez bu iş.Bisikletin yerini hiç bir şey tutmaz.Bisiklet hasreti de bizimle birlikte büyür de büyür...
Yukarı mahallede bazı çocuklarda bisiklet olduğunu biliyoruz ancak mahalleler arası rekabet yoğun olduğundan pek oralarda gezinemiyoruz.İyi top oynuyorlar,bizden sayıca fazlalar ve üç beş tanesi de liseye gidiyor...
E hadi Kamil amca,meletme bizi gayrı...
Sokakta geçirilmekte olan vakit Babamın dikkatini çekiyor ve sokak zamanları kısıtlanıyor.Artık evdeyiz.Kısa bir zaman sonra duvarda asılı duran Bağlamayla tanışıyoruz.Bu tanışıklık daha sonra Müzisyen olmamıza vesile olacak bir dizi olayın da başlangıcı aynı zamanda.
Günler haftaları,haftalar ayları kovalıyor.İçimizdeki bisiklet özlemi,denize akan kızgın lav misali sönmekteyken,müzik aşkı hızla alevleniyor.Bir sene sonra düğünlerde çalabilecek kadar ilerliyor ve çevremizin aranan çocuğu oluyoruz.Okulda da mahallede de popüleritemiz var.O yıllar,her şeyin az olduğu yıllar.Sinema az,otomobil az,bisiklet az,eylence az,müzüsyen az,velhasıl kör eşeği saymazsak "Az bulunan herşey değerlidir" misali,biz de fasülyeden hayata dalıyoruz.
Allahın yüzümüze gülmesi tam 2 yıl sonra Ankarada oluyor.Babamızın tayini Ankaraya çıktığından Yenimahalleye taşınıyoruz.Soğukla ilk tanışmamız o yıllar.Tam karşımızda bir elektrikçi,hemen dükkanın önünde de aynı Kamil amcanın bisikleti.Bir yumru midemin üzerine çöküyor.İster istemez ertesi gün çaktırmadan etrafında dolanıyorum.Adını unuttum (Ne ayıp) elektrikçinin.Gel bakalım delikanlı,diyor...Anlatıyorum,İstanbuldan gelme hikayesini...Konu bisiklete gelecek te,nasıl gelecek...Daha küçük yaşlarda,bakkal Nizamettin amcanın, dükkandaki gofretleri yemediğine şaşırmam gibi,adamın bisiklete ilgisizliğine hayret ediyorum.Bu hayretim konuşmanın sonunda "Bisiklete binmeyi biliyor musun?" sorusuyla,yrini derin bir üzüntüye bırakıyor.Serde delikanlılık var ya,ilgisizce dudak büküyorum..."İstediğin zaman binebilirsin" diyor.Yutkunup "Sağol" diyebiliyorum.
Hadi bakalım,buradan yak...Bisiklet diye ölüyordun hani...Al,...Öfkeleniyorum...Delikanlılık ta bir yere kadar..."Bisklete binmeyi öğrenemedik"...
ama iyi bağlama çalarım,desem yersiz olurdu.Elektrik işlerine de yatkınım,demenin ise hiç yeri değildi...Çok değerli bir insandı.İlk bisiklete bindiğimde böyle düşünmüştüm.
O yılın sonunda çok garip bir olay yaşandı.Babam,sınıfımı geçersem bisiklet alacağını söylemişti ancak çok iyi hatırlarım,bu beni hiç mi hiç etkilememiş,hatta ikmale kalarak durumu hayli zora bile sokmuştum.Bu arada taşınma esnasında bağlama da zarar gördüğünden bir süredir müziksiz kalmıştım.Artık zaman zaman abartmamak kaydıyla,söz konusu bisiklete binebiliyordum ancak bağlama çalamıyor olmanınibisiklete binemiyor olmaktan farkı yoktu.
Sene 1974;
Babam sordu: "Bisiklet mi,bağlama mı?"
"Bağlama" dedim,çok düşünmeden.O yol beni müzisyen,daha doğrusu iyi bir meslek sahibi yaptı.Takip eden yıllarda kendime ait bisikletlerim oldu.Bugün,bisikletlerim ve Çalgılarım şahsıma tahsis ettiğimodada yanyana yaşıyorlar.Hepsi benden hakettikleri saygıyı ve sevgiyi fazlasıyla görüyor.Ne zaman bisikletimi baştan aşağıya silsem ve temizlesem Sarıyerdeki Kamil amcayı hatırlarım ve çocukluğuma ait bisikletli rüyaları.
Uzun yıllar profesyonel müzisyenlik yaptığım için,çok yoğun bir bisiklet yaşantım olmadı.Hoş 14-15 kiloluk pejo (yazılışını yazmayı sevmiyorum da ondan) ile Çok uzun şehirlerarası gitmişliklerim vardı ancak ben işin kaymağını hep yakında gerçekleşecek emekliliğe sakladım.
Bir buçuk yılda,aralarında pek çok tatlı,yağlı ve alkollü katman olan 90 kilodan 76 kiloya geldim.Zaman zaman abartmadan da olsa sigara içmişliğim olsa da,bir yıl önce "Trak" diye bıraktım.Kullanmadığım her şeyi olduğu gibi,bisikletlerimi de ihtiyacı olan birilerine vererek kendime güzel bir şehir bisikleti aldım.Elli yaşımda,tüm görgüsüzlük haklarımı kullanarak,dünyanın dört bir yanından bisiklet aksesuarı satın aldım.Kim okur bilemem ancak,bu akşam içimden geldi ve işte bu satırları yazdım.


