Güzel sohbetlerle dolu bir gece geçirmiştim. Tam da yalnızlıktan sıkılmaya başlarken Serdar ve Nevzat' la karşılaşmam büyük şans olmuştu. Sabah gözlerimi açtığımda saat 6:30' u gösteriyordu. Elimi yüzümü yıkamak için lavaboya gitmiştim. Döndüğümde Serdar ve Nevzat' ında uyanmış olduklarını gördüm. İlk günlerini geçirmişlerdi benimse yola çıkalı 1 hafta oluyordu. Ufak bir günaydınlaşmadan sonra çadırlarımızı toplamaya koyulduk. Bu arada Tanıştırayım Serdar(Soldaki) ve Nevzat
iyi çocuklardı. Onlardan ayrılıyor olmak ne kadar canımı sıksa da yola koyulmalıydım. Bu günkü rotam Kaş' dı. Bulunduğum yerden uzaklığı 45 Km' ymiş. Yalnız kime sorduysam önümdeki koca dağı tırmanmam gerektiğini söylüyor bu durumsa zaten yorgun olduğum için korkutuyordu. Ya kısmet diyerek asıldım pedallara. Çok kısa bir zaman sonra dağ' ın ilk yokuşuna varmıştım. Yarım saat kadar inat ederek sürdüm. Artık gücümün tükendiğini hissedince biraz mola vererek dinlendim ve bisikleti iteleyerek çıkarmaya başladım. Allah' ım ne yol ama git git bitmiyor.
Saat daha sabahın 8' iydi. Ben şarıl şarıl terliyordum. Gücüm dermanım kalmamış ilerleme hızım 3-4km civarına kadar düşmüştü. Arkamdan bir araç sesi duydum. Gelen ses büyük bir araca ait gibiydi. Kafamı çevirdiğimde gelenin bir traktör olduğunu gördüm. Traktörün sahibiyle bir kaç saniye göz göze geldik ve o giderken arkasından bakıyordum. 100 metre ilerlemişti ki sağa doğru yavaşladığını gördüm. Elini sallayarak bana gel diyordu. Son bir gayretle traktöre doğru ilerledim.
Traktörlü amca: Ne yapıyorsun oğlum.
Ben : Bisiklet sürüyorum amca Kaş' a gideceğim.
Traktörlü amca: Deli misin ?
Ben : Neden ?
Traktörlü amca: Hiç bu yol bununla gidilir mi. Bir güne çıkamazsın bu yokuşları. At bisikleti arkaya da Kaş yakınlarına kadar bırakayım seni.
Mutluluktan havalara uçmuştum.Sanki içten içe feryadımı duymuş gibi bir anda aklına beni almak geldiğini söyledi. O an öğrendim ki zor diye bir şey yok. Vazgeçmemek ti önemli olan. Traktörlü amca ile sohbet ede ede Kaş' a yaklaştık. Traktör' ün üzerindeyken bile yoldan korkmuştum. Amca beni almasa sanırım yarı yolda çadırımı kurup dinlenmeye ayıracaktım geri kalan zamanımı.
Antalya' ya gelene kadar yokuşlarla çok uğraşmamıştım. Ama Antalya benim için ciddi bir sınav oluyordu. Amcanın elini öperek teşekkür ettim ve Kaş' a doğru yola koyuldum. Yaklaşık 1 saat kadar pedal çevirdikten sonra Kaş' a ulaşmıştım.
Manzara yine güzeldi Antalya gerçekten harika bir şehirdi. Her bir ilçesi ayrı güzel...
Kaş a varmıştım. Bir tatil beldesinin taşıması gereken pek çok özelliği bünyesinde mevcuttu. Kahvaltı yapmadığımı hatırladım bir markete giderek kahvaltılık bir şeyler aldım. Deniz kenarına oturarak kahvaltımı bitirdim. Dün akşam sohbet ederken Serdar' ların da Kaş' a uğrayacaklarını öğrenmiştim. Telefonu çıkararak Serdar' ı aradım. Kaş' ta olduğumu söyledim. Onlar hâlâ otostop çekiyorlarmış araç bulamamışlar. Bir internet kafe bularak video kameramdaki görüntüleri ve fotoğrafları yanımda getirdiği harddiske aktardım. Aradan 1 saat geçmişti ki telefonum çaldı arayan Serdar' dı. Kaşa geldiklerini haber vermek için aramıştı. İnternet kafe' den ayrılarak Serdar' ların yanına doğru ilerledim. Bir köşeye oturmuş beni bekliyorlardı. Merhabalaştık yemek yiyip yemediğimi sordular. Aç olmadığımı söyledim. Normalde bu gece Kaş' ta kalacaktım. Saat çok erkendi ve ben Patara Plajını çok merak ediyordum. Gelirken yolda 41km yazısını görünce de Patara' da kalma fikri ağır basmıştı. Serdar ve Nevzat' a fikrimi söyledim. Onlar birkaç gün Kaş' ta kalacaklarını ve sonrasında Patara plajına geçeceklerini söylemişti. Gitmeden önce Serdar' a telefonumu vererek şurada bir fotografımı çeker misin dedim. ve övgülerle yere göğe sığdırlamayan Patara plajının yolunu tuttum.
Yola koyulduğumda saat 13:30 u gösteriyordu. Ortalama 25 km hızla sürüyordum. Ayrıca dün yükümü bir nalburda tarttırmıştım.

35kg gelmişti. Sanırım bayırlarda bu nedenle zorlanıyordum. Tabi tüm bu matematiksel hesapların içeresine Antalya' da olduğumu katmamıştım. Antalya demek Dağ yolları ve rüzgarlı sahil şeritleri demekti. Kafamda maksimum 2 saat ayırdığım yol için 4 saate varabilmiştim.
Yolar sahilden ilerliyordu. Manzara çok güzeldi ama şiddetli rüzgarlarla baş etmek zorundaydım. Rüzgar o kadar kuvvetli esiyordu ki gidonu büyük çabalarla tutabiliyordum. Bir kaç defa yana düşmekten zor kurtulmuştum. Patara' ya ilerlerken araçların yolun kenarına park ettiklerini gördüm. Bende aşağıda ne var diye merak etmiştim. Bariyerleden aşağıya baktığımda harika bir manzarayla karşılaştım. kabataş plajı. Denizin rengi sahile doğru turkuaz a dönüyordu. Gidip denize girmek çok istemiştim ama Patara' ya ulaşmam gerekiyordu. Keyfini çıkaramadan ayrılmak zorunda kalmıştım.
4 saatin sonunda Patara' ya çok az kalmıştı. Kalkan'a varmıştım. Ciddi bir yokuş olduğu için Kalkan' a uğramadan ilerledim. Hâlâ bayır çıkıyordum. Bir ara '' Allah' ım bulutlaramı çıkacak bu yol '' diyerek söylediğimi hatılrıyorum
Yukarıda ki fotograftan sonra tekrar yola koyuldum. Hala tırmanmaya devam ediyordum. Bir araç önümde durdu ve herşeyin yolunda olup olmadığını bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu. Aksanına bakılırsa türk değildi. Ama moralimi çok düzeltti. çok teşekkür ederim dedim, gülümseyerek yoluna devam etti. Yola çıktım çıkalı ilk defa bu şekilde bir destekle karşılaşmıştım. Yol bir ara düzleşti. Tepeyi aşmıştım ve artık inişe geçme vaktiydi. Saatlerce tırmanıp 10dk da inmek hiç mantıklı gelmiyordu

10-15 dk düz yolda ilerledikten sonra nihayet Patara kavşağına varmıştım. Patara' ya vardığımda bir kahvenede oturdum bir çay söyledim. Çayımı içtikten sonra kamp kurabileceğim yer sordum. Hemen yakınlarındaki Camel camping' e gidebilirsin dedi. Çadırımı kurduktan sonra Patara sahiline vardım. Manzara yine nefes kesiciydi. Bir günüm daha böyle geçmişti...
