Çıralı' da harika bir gece geçirmiştim. Korktuğum olmamış gece boyunca Jandarma gelmemişti. Çadırımın penceresini açtığımda manzara hâlâ aynı güzellikteydi.
Yarım saat kadar hiç bir şey yapmadan anın keyfini çıkartıyordum. Yukarıda ki 2 resim her şeyi gayet güzel anlatıyordu. Yavaş hareketlerle henüz ortada kimsecikler yokken çadırımı toplamaya başladım. Dün çadır kurmak konusunda fikrini aldığım kişi bu şekilde yaparsam problem olmayacağını söylemişti. Yakınımda lavabo vardı çadırımı topladıktan sonra lavaboya giderek elimi yüzümü yıkadım. Telefonumun şarj problemi artık ciddi ciddi can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Aslında Powerbank almıştım fakat teslimatı uzayınca planlarımı ertelememek için gelmesini beklemeden yola çıkmıştım. En yakın restaurant' a giderek şarj konusunda yardım istedim. Hemen dışarıdaki priz i kullanabileceğimi ama yanından ayrılmamam gerektiğini söyledi. Şarj için zaman harcamak çok aptalca geliyordu. Neyse ki yanıma kitap almıştım. Telefonum şarj olurken bende kitap okuyordum. Biraz bekledikten sonra şarjın %45 olduğunu gördüm. Garsona teşekkür ederek restaurant' tan ayrıldım.

Olympos' a gidecektim. Bisikletimi de yanıma alarak Olympos' a kadar geldim. Tarihi yerleri gezerken o anki atmosferi yaşamak için sanki hala eski insanlar buaradalarmış gibi gözümde canlandırıyordum. Eskiden hayat dolu olan yerleşim yerleri şuan harabe şeklindeydi.
Yaklaşık 2 saat kadar gezdikten sonra Olympos' tan ayrıldım. Planlarıma göre Çıralı' da bir gece daha konaklayacaktım. Her şey çok güzeldi . Ummadığım kadar hemde. Ama yalnızlığın sıkıntılı ruh hali geçte olsa beni bulmuştu. Canım sıkılıyordu. Yalnızdım. Konuşacak sohbet edecek birilerine ihtiyaç duyduğumu hissediyordum. Tibullus' un ''Issız yerlerde kendin için bir âlem ol'' sözü gelmişti aklıma. Bir nebze de olsa rahatlamıştım. Hemen bisikletimi sahile yakın bir yere park ettim. Üzerimdeki t-shirt' ü çıkararak denize girdim. Su harikaydı. Burada denize girmeden gitmek düpedüz saygısızlık olurdu
Antalya muhteşem doğasıyla ve tarihsel dokularıyla eşsiz bir şehirdi ama gel gelelim ki ben sevememiştim. İçimden sürekli bir ses bu şehir kurtulmalısın diyordu. Ve o sese yenik düştüm. Saatime baktığımda henüz 11:30 civarını gösteriyordu ve yola koyulma kararı verdim. Çıralıdan ayrılırken 2 kişi dikkatimi geçti. Sırtlarında kocaman çantaları çadır ve uyku tulumları vardı anlaşılan onlarda burada kalacaktı selam vererek çıralıdan ayrıldım. Dün indiğim yokuş dalga geçermiş gibi bana gülümsüyordu. ''Gel bakalım'' dercesine. 7 km' lik dik bayır beni selamlıyordu. Bir şekilde çıkacaktım ve yola koyuldum.
Bayırı yarılamıştım ama suyum tükenmişti ve çok yorulmuş hissediyordum. Karşıma ilk çıkan evin bahçesine girdim ve evin kapısını çaldım. Su isteyecektim ama kimse çıkmadı. İkinci bir kere şansımı denedim ve yine çaldım. Yine kimsecikler çıkmıyordu. Arkamı dönerek bisikletimin yanına gidiyordum ki bir teyze açtı kapıyı. Çok susuz kaldığımı söyledim. Su verebilir mi diye rica ettim. Bahçeyi işaret etti. Bak oradan su doldurabilirsin dedi. Bahçede ki musluğu kullanarak hem mataramı doldurdu hemde başımı yıkadım. Teyze elinde bir poşetle gelmişti. Dışarıdan çok bitkin bir halde olduğum anlaşılıyor olsa gerek poşetin içinde meyveler vardı. ' al oğlum bunları yolda yersin dedi ' çok teşekkür ederek oradan ayrıldım ve yola koyuldum. Yaklaşık 45 dk sonra bayırı çıkabilmiştim. Kenarda bir yerde oturarak teyzenin verdiği meyveleri yiyerek kendimi ödüllendirdim.
Hâlâ dağı tırmanmaya devam ediyordum. İniş nasıl olacak diye de merak ediyordum. 1-2 saat kadar sonra tepeye varmıştım ve önümde ciddi bir iniş beni bekliyordu. İnerken yolun kenarında durdum. Aşağıda bir şehir vardı ve buradan harika görünüyordu. Kumluca'ya doğru iniyordum. Saatlerdir dağın tepesini tırmanmıştım ve o dağdan dakikalarca iniş yapacaktım.
Kumluca' da her yer sera' ydı. Evden çok sera vardı. Sokaklarda insan göremedim. Ya çalışıyorlardı yada çok sıcak olduğu için kimse evden dışarı adımını atmıyordu. İlerlemeye devam ettim. Tabelaya bakılırsa bir sonraki ilçemiz Finike' ydi. Yollar düz gidiyordu ve ben sürebildiğim kadar ilerleyecektim. Finike' ye varmadan önce yolda 2 kere taciz edildim. Hatta bir keresinde birisi arabanın penceresinden elinde bir demir sopayla sarkarak bir yandan gülüyor bir yandan da bağırıyordu. Bir işe yaramayacağını bilerek plakasını ezberledim. Yolda trafik polisi görürsem şikayet edecektim. Nihayetinde Finike' ye varmıştım ve mola vermek istedim.
Karnımı doyurduktan sonra tekrar yola koyuldum. Yol sahilden ilerliyordu ve ben hep bu yolun hayalini kuruyordum. Saat 17:00' yi gösteriyordu. Bir sonraki ilçe' de konaklayabilirdim ve Demre' ye ulaştım. Yol kenarında bir dükkana yanaşarak nerede çadır kurabileceğimi sordum. Sahili gösterdi ve mercan restaurant diye bir yeri tarif etti. Sahile varmıştım ki sabah gördüğüm kampçı çocukları tekrar gördüm yanlarına yaklaşarak çadır kurabileceğim bir yer biliyor musunuz dedim. Hava yarım saattir deli gibi esiyordu. Sahildeki tozları kaldırdığından etraf toz duman durumdaydı. Onlar da kamp için geldiklerini fakat duruma bakılırsa çadır kurmadan buradan ayrılacaklarını söylediler. Bana bir yer tavsiye ettiler isterseniz bana numaranızı verin eğer uygunsa sizi de çağırırım dedim. Tavsiye edilen yere gelmiştim. Restaurant sahibiyle konuştum problem olmayacağını söyledi ve a ilerisine çadırımı kurmak için yanaştım. Arkadaşları arayarak gelmelerini söyledim. 15-20 dk sonra gelmişlerdi. Nevzat ve Serdar' la bu şekilde tanışmış oldum. Nevzat ve Serdar' ın bugün yollarda ilk günüymüş. İzmir' den Antalya' ya otobüsle gelmişler. Otostop çekerek 15 günde tekrar İzmir' e dönmek için plan yapmışlar. Sabah onları Çıralı' da gördüğümü söyledim. Onlarda 'Aslında Çıralı' da kalacaktık ama Çadırı kurarken görevliler gelip çadırımızı kaldırttılar . Bu yüzden Çıralı' dan ayrıldık' dedi. Kısmet burasıymış diyerek canlarını sıkmamalarını söyledim. Akşam sahilde mütevazi bir akşam yemeği yedikten sonra dalgaların ve etraftaki cırcır böceklerinin eşliğinde saat 23:00 e kadar sohbet ettik. İyi ki gelmişlerdi ve bu günde böyle geçmişti...
