can onur
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 2 Haziran 2012
- Mesaj
- 1.052
- Tepki
- 3.286
- Yaş
- 48
- Şehir
- Ankara
- İsim
- Can Onur
- Başlangıç
- 1982—83
- Bisiklet
- Cannondale
- Bisiklet türü
- Yol bisikleti
Ölen, yaralanan tüm arkadaşlarımıza çok üzülüyorum. Bu kazaların olmaması için artık üzülmenin ötesinde bir şeyler yapmak zorundayız. Bu konu hakkında biraz uzun bir yazı yazacağım. Baştan belirteyim.
Ankara'da Eymir adında çevresi 11 km olan güzel bir göl vardır. Bu göle hafta sonları kesinlikle gitmiyorum. Neden derseniz... Yön kavramı ve bisiklet kültürü olmayan yüzlerce dikkatsiz kişi bisiklet kiralayıp saçma sapan hareketlerle gölün çevresini turlamaya çalışıyor. Beş buçuk milyon nüfuslu bir kentin bisiklet algısını Eymir'de görebilirsiniz. Aynı insanların martı üzerinde neler yaptıklarını da hepimiz biliyoruz. Kaldırımdan giderler, ters yönden giderler, çift kişi binerek ters yönden insanların üzerlerine sürerler, Anıtkabir'in çevresindeki yaya yolunda binerler vs... Bu insanlar için bisiklet ya da genel olarak iki teker bir yaşam tarzı değil, sıradan bir hafta sonu aktivitesidir. Yalnız, insanları böyle oldukları için suçlayamıyorum. Devletin topluma bir bisiklet kültürü aşılaması gerekir ancak devlet bunu yapmıyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü ülkeyi idare edenlerin de bisiklete bakışları aynı. Onları da suçlayamıyorum. Onlar da kendilerinden öncekilerden bunu gördüler çünkü.
Gelelim bisiklet kültürünün ne anlama geldiğine. Eşimle Eylül ayından beri Kopenhag'da yaşıyoruz. Burada gördüğüm bisiklet kültürünü anlatmak istiyorum sizlere. Şaka yapmıyorum arkadaşlar; 4-5 yaşındaki çocuklar anne babalarıyla ana caddelerde, bulvarlarda bisiklete binerek ulaşımlarını sağlıyorlar bu şehirde. 4-5 yaşındaki çocuk, kaskını takmış, kırmızıda duruyor, sarıda hazırlanıyor, yeşilde geçiyor. Çocuğu kimse ezmiyor. 7-8 yaşındaki kız çocukları bisikletleriyle okullarına gidiyorlar. Servis falan yok, tüm çocuklar bisikletle okullarına gidiyorlar. Korkarak da değil üstelik; ciddi ciddi hızlı da gidiyorlar. Bisiklete binen 80 yaşında teyzeler gördüm. Eşime kızıyorum; şu küçük çocuklar kadar, 80'lik teyzeler kadar binemiyorsun diyorum. E o da yıllarca Ankara'da yaşadı, korkuyor tabii. Öyle bir alt yapı var ki kolay kolay kaza yapılamıyor ve kimsenin hayatı tehlikeye girmiyor. Bisiklet yollarında ışıklar var, yollar düzgün, araç trafiğiyle aynı ortamı paylaşmıyorsunuz, yeri geliyor bisiklet tünelleri, yeri geliyor bisiklet köprüleri var. Araçlar size temas edemiyorlar. Bisiklet kullanmanın katı kuralları var. Dönülecekse sinyal vereceksiniz, duracağınız zaman arkadakilere elinizle işaret edeceksiniz, dönüşlerin ayrı kuralları var, sol şerit hız şerididir, yavaş gidiyorsanız orayı işgal edemezsiniz. Kurallara uymamak gibi bir lüksünüz yok; uymak zorundasınız! İşte altyapı budur, devlet desteği budur, kültür budur. Kurallara uymazsanız kaza yaparsınız, canınız yanar. Yolun bir kısmını ayırıp maviye boyayarak bisiklet yolu yapmak çözüm değildir. Hatay Arsuz'da olduğu gibi bir gün ruh hastası bir dolmuşçu gelir, o mavi boyalı yolda bıçağını sokuverir size.
Devlet, insanlara bebek yaşta bu kültürü aşılamak zorundadır. Sepetli, römorklu bisikletler var Kopenhag'da; anne ya da baba bebeğini ya da bebeklerini o sepete koyup güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor. Ulaşımın bisikletle yapıldığı olgusu bebeklere bu şekilde kodlanıyor. Bebekler de sık sık bisikletle yolculuk yaptıkları için çok mutlular. Bu bir kültür, bir gelenek halini almazsa her şekilde, kim olursa olsun kaza yapar, sakatlanır, ölür. Türkiye trafiğinde hukuk ve adalet de yok maalesef. Bir gün Kopenhag'da şehir merkezinden çıkacağım, arkadan bir Maserati bağıra bağıra geliyor. Bu da oranın magandası işte. Şehir dışına çıkana kadar beni geçemedi adam, yalnız ben de onu geçemedim. Maganda da olsan ışıkta durdururlar adamı orada. Trajiktir; geçenlerde Turan Güneş'ten inerken (kısa süreliğine Ankara'dayım bu arada) benzer model bir Maserati gördüm. Sürücüsü ne yapacak diye arabayı takip ettim. Işıklara geldik, adam yayaların yoluna girip u çekti, yoluna devam etti. Fark bu kadar açık işte.
Seçtiğimiz kişilerden topluma böyle bir kültürü aşılamalarını istemeliyiz, çevremizi aydınlatmalıyız, çocuklara iyi örnek olmalıyız, çocukları özendirmeliyiz, gönüllü olmalıyız, okullarda eğitimler, seminerler vermeliyiz. Yoksa bu böyle devam eder arkadaşlar. Yol da yapsalar hiçbir şey değişmeyecektir.
Sevgiler.
http://instagr.am/p/CFIgGuXgKzE/
http://instagr.am/p/CE7YfnFgkQv/
Ankara'da Eymir adında çevresi 11 km olan güzel bir göl vardır. Bu göle hafta sonları kesinlikle gitmiyorum. Neden derseniz... Yön kavramı ve bisiklet kültürü olmayan yüzlerce dikkatsiz kişi bisiklet kiralayıp saçma sapan hareketlerle gölün çevresini turlamaya çalışıyor. Beş buçuk milyon nüfuslu bir kentin bisiklet algısını Eymir'de görebilirsiniz. Aynı insanların martı üzerinde neler yaptıklarını da hepimiz biliyoruz. Kaldırımdan giderler, ters yönden giderler, çift kişi binerek ters yönden insanların üzerlerine sürerler, Anıtkabir'in çevresindeki yaya yolunda binerler vs... Bu insanlar için bisiklet ya da genel olarak iki teker bir yaşam tarzı değil, sıradan bir hafta sonu aktivitesidir. Yalnız, insanları böyle oldukları için suçlayamıyorum. Devletin topluma bir bisiklet kültürü aşılaması gerekir ancak devlet bunu yapmıyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü ülkeyi idare edenlerin de bisiklete bakışları aynı. Onları da suçlayamıyorum. Onlar da kendilerinden öncekilerden bunu gördüler çünkü.
Gelelim bisiklet kültürünün ne anlama geldiğine. Eşimle Eylül ayından beri Kopenhag'da yaşıyoruz. Burada gördüğüm bisiklet kültürünü anlatmak istiyorum sizlere. Şaka yapmıyorum arkadaşlar; 4-5 yaşındaki çocuklar anne babalarıyla ana caddelerde, bulvarlarda bisiklete binerek ulaşımlarını sağlıyorlar bu şehirde. 4-5 yaşındaki çocuk, kaskını takmış, kırmızıda duruyor, sarıda hazırlanıyor, yeşilde geçiyor. Çocuğu kimse ezmiyor. 7-8 yaşındaki kız çocukları bisikletleriyle okullarına gidiyorlar. Servis falan yok, tüm çocuklar bisikletle okullarına gidiyorlar. Korkarak da değil üstelik; ciddi ciddi hızlı da gidiyorlar. Bisiklete binen 80 yaşında teyzeler gördüm. Eşime kızıyorum; şu küçük çocuklar kadar, 80'lik teyzeler kadar binemiyorsun diyorum. E o da yıllarca Ankara'da yaşadı, korkuyor tabii. Öyle bir alt yapı var ki kolay kolay kaza yapılamıyor ve kimsenin hayatı tehlikeye girmiyor. Bisiklet yollarında ışıklar var, yollar düzgün, araç trafiğiyle aynı ortamı paylaşmıyorsunuz, yeri geliyor bisiklet tünelleri, yeri geliyor bisiklet köprüleri var. Araçlar size temas edemiyorlar. Bisiklet kullanmanın katı kuralları var. Dönülecekse sinyal vereceksiniz, duracağınız zaman arkadakilere elinizle işaret edeceksiniz, dönüşlerin ayrı kuralları var, sol şerit hız şerididir, yavaş gidiyorsanız orayı işgal edemezsiniz. Kurallara uymamak gibi bir lüksünüz yok; uymak zorundasınız! İşte altyapı budur, devlet desteği budur, kültür budur. Kurallara uymazsanız kaza yaparsınız, canınız yanar. Yolun bir kısmını ayırıp maviye boyayarak bisiklet yolu yapmak çözüm değildir. Hatay Arsuz'da olduğu gibi bir gün ruh hastası bir dolmuşçu gelir, o mavi boyalı yolda bıçağını sokuverir size.
Devlet, insanlara bebek yaşta bu kültürü aşılamak zorundadır. Sepetli, römorklu bisikletler var Kopenhag'da; anne ya da baba bebeğini ya da bebeklerini o sepete koyup güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor. Ulaşımın bisikletle yapıldığı olgusu bebeklere bu şekilde kodlanıyor. Bebekler de sık sık bisikletle yolculuk yaptıkları için çok mutlular. Bu bir kültür, bir gelenek halini almazsa her şekilde, kim olursa olsun kaza yapar, sakatlanır, ölür. Türkiye trafiğinde hukuk ve adalet de yok maalesef. Bir gün Kopenhag'da şehir merkezinden çıkacağım, arkadan bir Maserati bağıra bağıra geliyor. Bu da oranın magandası işte. Şehir dışına çıkana kadar beni geçemedi adam, yalnız ben de onu geçemedim. Maganda da olsan ışıkta durdururlar adamı orada. Trajiktir; geçenlerde Turan Güneş'ten inerken (kısa süreliğine Ankara'dayım bu arada) benzer model bir Maserati gördüm. Sürücüsü ne yapacak diye arabayı takip ettim. Işıklara geldik, adam yayaların yoluna girip u çekti, yoluna devam etti. Fark bu kadar açık işte.
Seçtiğimiz kişilerden topluma böyle bir kültürü aşılamalarını istemeliyiz, çevremizi aydınlatmalıyız, çocuklara iyi örnek olmalıyız, çocukları özendirmeliyiz, gönüllü olmalıyız, okullarda eğitimler, seminerler vermeliyiz. Yoksa bu böyle devam eder arkadaşlar. Yol da yapsalar hiçbir şey değişmeyecektir.
Sevgiler.
http://instagr.am/p/CFIgGuXgKzE/
http://instagr.am/p/CE7YfnFgkQv/
Son düzenleme: