İşin içinde para olmasa kimsenin umrunda değil de işte, para yine dert oluyor insanlara.
2014 yılı sonuna kadar çalıştığım yerle evimizin arası 2.5 km kadardı. Eskiden arabamız varken bazı zamanlar çarşı içinde park yeri bulmak için ilerlerken eve daha yakın yerlere bırakmak zorunda kalıyorduk. Ara sıra çarşı içinde bi yerlere çıkmam gerektiğinde de yürüyerek vakit kaybediyordum (malum; vakit nakittir). İşte o yüzden evin bodrumunda 10 seneden fazladır atıl vaziyette duran bisikleti hayata döndürdüm. Şimdi o bisiklet üstündeyken beni gören birisi 'bak bak egosunu tatmin ediyor' derse ağzına kürekle vururum.
2002 yılında çok paraya bir adet Nike'ın LeBron için ürettiği basketbol ayakkabılarından aldırdım aileme. 6 yıl okul takımında oynadım aynı ayakkabılarla ve daha geçen seneye kadar ara sıra giydiğim bi ayakkabıydı kendisi. Tabanları çok inceldi ve su almaya başladı ufaktan, hala evde duruyor ama giyemiyorum artık. Aynı şekilde 2004-05 gibi bir adet de çok paraya bot aldırdım. Onları hala giyiyorum.
2005 yılında Sony Ericsson K750i telefon aldırdım yine çok paralara. 2. hattım için hala kullanıyorum.
99 senesinde ilk masaüstü bilgisayarımızı aldık, pek çok parçası değişti tabi ama o zaman için en pahalı parçası Hyundai marka 15" monitörüydü. İyi para verdik ancak hala kullanıyoruz.
Yani mantıklı tercihler her zaman insanın egosunu tatmin etmez. Ayrımını iyi yapmak lazım. Her maç için hiç ihtiyacım olmadığı halde yeni bir ayakkabı alacak durumda olsaydım alırdım, egomu bir güzel tatmin ederdim, kimseyi de ilgilendirmezdi. Ama şimdi kalkıp da birisi derse ki 'egonu tatmin etmek için bin lira para verip akıllı telefon almışsın', 5-10 sene sonra gider hala kullandığım o telefonla döverim onu.
Sosyal platformlardaki hesaplarımda gittiğim araba yarışlarda çektiğim bazı fotoğrafları paylaşıyorum. Dağ başında, toz toprak içinde, leş gibi bi vaziyetteyim, kimseden tık yok. Akşam olup da otele dönünce etiketlendiğim bi fotoğraf olsun, yer bildirimi olsun hemen birileri gördüğü gibi başlıyor mesajlar gelmeye; "Ooo tatilde misin", "Ooo ne içiyorsun, hiç bize getirme zaten", "Ooo o otelde kalmak için ne verdin karşılığında", vs...
Nefret ediyorum bu 'ego tatmini' muhabbetlerinden.