pazar günü, tunalı hilmi elizinn pastanesi önündeki yaya geçidinden (üzerine basarak tekrar yazayım yaya geçidinden) geçiyorum. üzerime hız kesmeden gelmeye devam eden bir sürücüye elimle yavaşlamasını işaret ettim. yayayım ve yaya geçidinden geçiyorum ve arkamda misafirlerim var, onlara yolu açmak amacım. adam üzerime sürdü ve beni az geçip açık olan penceresinde dallama diye bağırdı. misafirlerim şaşkınca baktı. bizde, ankarada, kıçına otomobil gibi birşeyi giyip dolaşmıyorsan eğer yollarda, canlı sınıfından değilsin. saygı görmüyor ankarada yaya ve dahi bisiklet.
şiddetle işim olmadı ama böylesi sürücülerin ehliyetlerine en az 6-8 aylığına el koyulmalı. zira, yaya olmayı unuttukları ve en azından yayalara empati göstermeyi beceremedikleri için.
bizdeki, ayranı yok içmeye tahtırevan ile gider ekin biçmeye (buradaki fiil daha avam ama kullanmayalım) anlayışı sebebiyle, benzin fiyatı 10 lirada olsa, yollardaki motorlu araç sayısı azalmayacak. asgari ücret alan birinin en son iphone modeli kullanması gibi, benzinin 20 lira olması ve motorlu araç sahiplerinin yolları doldurması bir nevi zenginlik göztergesi olarak algılanacağı için.
hepimiz, üç aşağı beş yukarı, annemizden doğduktan sonra kıçımıza benzer şaplaklar yememize ve insanlar olarak aynı olmamıza rağmen; bir zaman sonra, o poponun yerini bir çift tampon ile süsleyip, üstün insanlığa terfi ettiğini sanan über-salaklar yüzünden trafik adında ve hepimizin içinde yüzdüğümüz ortamlarda sağlık, bedensel bütünlük ve bazen canımız dahil olmak üzere tehlikeye atıyoruz.
otomobiller maalesef hep olacak ve nedendir bilinmez, otomobillere binen insanlar, insan olduklarını hatırlamakta zorlandıkça; şehirler, en bilinmez bir tropik ormandan çok daha tehilkeli olacak.