cagdascaneroglu
Daimi Üye
- Kayıt
- 6 Mayıs 2015
- Mesaj
- 241
- Tepki
- 1.013
- Şehir
- Antalya
- İsim
- Çağdaş Can
- Bisiklet
- Salcano
Merhaba bisiklet sürmeyi seven ve bisikleti bir yaşam şekline ve keyif haline dönüştürmüş arkadaşlar 
Bir süredir forumda gezi yazısı yazmıyordum ama şuan hala yapmakta olduğum turumun özetini yazarak başlamak istedim. Şuan Göcek’te çadırın içerisinden, elimde telefon foruma yazı yazarak; şu aşağıdaki fotoğraftaki manzaradan bildiriyorum o zaman.

Şuan 4 gündür yoldayım. Havalar biraz soğuk ve yağışlı gidiyor ancak yazın yaptığım turlara göre çok daha fazla keyif alıyorum.
Turun 1.Günü (Antalya-Korkuteli)
Tura yayla yolundan başlamak istedim. Nedeni daha önceden Akdeniz sahil kıyı yolunun bazı etaplarında pedal çevirdiğim ve bir çok kez gezdiğim için Fethiye’ye kadar ki sahil kısmı pek merak uyandırmadı bende. Bir baktım rota hazırlığı yine Toroslara doğru tırmandırdı beni.

Baya küçük kamyon olmuş bisiklet.
Abartı birşey koymadım. Sadece uyku tulumu biraz büyük ve şiş. 

Hedefte 1050 metrede Korkuteli Yaylasında kamp yapmak var ama toplam çıkış 1400 metre. Yokuşlar haliyle kulaklık ve müzikle daha bir çekilir hale geliyor.

Sanırım her bisiklet turcusunun da yaşadığı gibi benim de en sevindiğim tabela bunlar oluyor.
Genellikle hepsi “bilmem ne beli” şeklindedir. Beli kelimesi bende o bölgenin zirvesi sinyalini veriyor ve o gazla inişe hücum ediyorum. 

Korkuteli’ne akşam üzeri 16:00 gibi varıyorum. Ama hava hiç iyiye işaret etmiyor. Yağmur ve rüzgar geleceğini belli ediyor. Etrafa bakınırken “çadırımı nereye kurayım?” diye. Bir lokantanın sahibi hemen çardağını gösteriyor bana ve üstüne yemek ısmarlıyor. Gidin o teyzeyi bulun derim. Lokantanın ismi Arslanlar Restorant. Böyle ucuz ve lezzetli yemekler yapan, uygun fiyatlı ve genellikle kamyoncuların durduğu bir işletme.
Çardağa kuruyorum içeride odun sobasının yanında akşama kadar keyif yapıyorum. Bir de ne göreyim dışarıdan gelen herkes sırılsıklam. Dışarı koşuyorum ve sonuç; çadır nakavt durumda.
İçi boş olduğu ve betona kazık çakamadığım için çadır yamulmuş, hatta daha da kötüsü rüzgar polün birini çatlatmış. Neyse düzeltip içine giriyorum. Gece yarısına doğru yağmur daha da şiddetleniyor. Bir de ne olsun? Çardakdan akan su direkt çadırın altına dolmaya başlıyor.
İlk gün müthiş başladı diyorum içimden. Ama bir yandan da seviniyorum çadırı test etme fırsatım oluyor. Sonuç: Sabaha kadar alttan gelen vıcık vıcık suya rağmen soğuk dışında alttan ve üstten hiç su almıyor çadır.

O gece çadırda vakit böyle traji romantık bir şekilde geçiyor. Yağmur, fırtına ve kitap.
Düşünüyorum; ilk zamanlar yaptığım turlardaki ben ile şimdiki ben arasında ki farkı... İlk turlarımda; herşeyi gözünde büyüten, zamanla yarışan, kalacak yer ve gidilecek kilometreleri hedefleyen ben... Şimdi sadece akışına bırakıyorum. Yolda güzellikleri ya da olumsuzlukları olduğu gibi karşılamak mutsuz etmiyormuş insanı. Ne beklentini büyük tut, ne de küçült. Sadece yaşa! Artık bunu yapmayı öğrenmişim. O an o yokuşu çıkamadım, hava kararıyor derdine düşmeyip. En kötü ne olacak; girerim ormana çadırımı kurar. Yarın sabah devam ederim der olmuşum.
Turun 2. Günü (Korkuteli - Burdur Söğüt Köyü)
Gün nasıl başlasın istersiniz?
Tabi ki kurutma operasyonuyla.
Bu da artık çadırlarımı mahfederek öğrendiğim tecrübelerden biri oluyor. Çadırı uzun süre ıslak bırakma; yoksa o çok güvendiğim çadırın su geçirmez özelliğini kaybediyor ve bir gün “ya ne de olsa su geçirmez...” diyip deneyip, şok olarak “aaa geçirdi ama şu zamana kadar hiç geçirmemişti” diyerek öğreniyorsun. 

Eski turlarımda en büyük hatalarımdan birisi de burada göremediklerinizdi.
Göremedikleriniz derken gerçekten göremedikleriniz. Hep hazır basit gıdalarla geçiştirir, yokuşlarda tükenirdim. Şimdi yolda besin önemli. Hatta 2 saatte bir ciddi takviye gerekli. Kurutma operasyonu devam ederken iki haşlanmış yumurta, bir de bol fıstık ezmeli muzlu tam tahıllı ekmek gönderiyorum miğdeye. Fıstık ezmesini yazın bir kenara. Yokuşlarda tıkandın mı? Molanı ver, keyifle miğdeye gönder ve bekle.
Gerçekten öyle enerjiyi uzun süreli sağlıyor...

Evet bugün de hava ıslaklığı pek özletmeyecek bana diyorum kendi kendime. Bulutlar tepemde şov yapmaya başlıyor.
Rakım 1300 civarlarında. Akşam konaklayacağım Söğüt Köyü ise 1450 metre rakımda.

Ne kadar saçma görünse de; su geçirmez ayaklabı almayan ben, normal ayakkabımı streç filmle su geçirmez hale dönüştürüyorum.
Tur böyle havalarla devam ederse yakında Gore-tex’e muadil ürünler geliştirebilirim. 

Turda en sevdiğim muhabbet. Başka turcuyla karşılaşmak. Ama bu adam turcu değil turcuların babası.
Yok yok babası da değil dedesi.
İsmi Gerard. İngiliz. İngiltere’den 8 ay önce çıkmış yola Çin’e gidiyormuş ve yaşı 77. Sorduğumda ne zamandır yoldasın diye? 6 ay dedi önce sonra özür dileyerek 8 ay olduğunu söyledi. İçimden dedim; Allah’ım yaptığım turu 2 ay karıştıracak seyahatler ver bana da. Haha
Şaka bir yana; birşeyi tutkuyla yaparsan gerçek olurun örneği Gerard. Yaş 70’in üzerinde ama iş bitmemiş, hayaller hiç son bulmamış cinsten. 

Gerard giderken ekliyor. İlerideki yokuşlar çok keyifli diyerek. Onu hatırlıyorum bol bol.

Söğüt Köyü’ne akın edercesine giriyorum. Neden? Çılgınlar gibi açım.
Köydeki tek bir kişiye bile selam vermeden (Normalde bunu hiç yapmam!) köyün meydanındaki çardağa kurulup, yemeğimi hazırlıyorum. Etrafta baya kalabalık, kulağıma sesler geliyor. “Yabancı mı? Ne, kim bu diye?” 

Menüm; ton balıklı, kepekli makarna. Afiyetle yiyorum, bir kısmını da yarına ayırıyorum. Yemekleri fazladan yapmak turda müthiş avantaj. Saklama kabına koyup, ertesi gün öğlenleri genellikle yoğun sürüşle geçtiği ve yemek yapamayacağın için açıp hemen tüketebiliyorsun.
Yemekten sonra köydeki herkesle koyu bir sohbete koyuluyoruz. Klasik sorulardan başlıyor, köyün dedikodularına kadar iniyoruz.

Akşam ne kadar çadırda yatmak istesem de; güzel insanlar beni bırakmıyor. Buranın rakım 1500 metre nerde dışarıda yatıyorsun? diye üstüne bir de fırça çekerek camide yerimi hazırlıyorlar.
Sabah camide uyanışımı ertesi gün tüm yol boyunca suratımda bir tebessümle hatırlıyorum.
İmam ezanı okuyup aşağı geldikten sonra saat 5:50 beni eliyle dürtüyor. Dürtüyor ama nasıl dürtme. Ben de hemen uyanmıyorum. Dürtme yavaş yavaş mıncırma ve cimciklemeye doğru ilerlerken uyanıyorum. İmam haydee o kadar ezan okudum, namaza gelmiyor musun diyor? Bu sayede namazdan sonra erkenden yola çıkıyorum.
Saat geç oldu, yarın yolculuk Göcek’ten - Akyaka’ya olacak diye tahmin ediyorum. Devamını fırsat buldukça ekleyeceğim. Herkese çok keyifli günler.
Bir süredir forumda gezi yazısı yazmıyordum ama şuan hala yapmakta olduğum turumun özetini yazarak başlamak istedim. Şuan Göcek’te çadırın içerisinden, elimde telefon foruma yazı yazarak; şu aşağıdaki fotoğraftaki manzaradan bildiriyorum o zaman.

Şuan 4 gündür yoldayım. Havalar biraz soğuk ve yağışlı gidiyor ancak yazın yaptığım turlara göre çok daha fazla keyif alıyorum.
Turun 1.Günü (Antalya-Korkuteli)
Tura yayla yolundan başlamak istedim. Nedeni daha önceden Akdeniz sahil kıyı yolunun bazı etaplarında pedal çevirdiğim ve bir çok kez gezdiğim için Fethiye’ye kadar ki sahil kısmı pek merak uyandırmadı bende. Bir baktım rota hazırlığı yine Toroslara doğru tırmandırdı beni.

Baya küçük kamyon olmuş bisiklet.

Hedefte 1050 metrede Korkuteli Yaylasında kamp yapmak var ama toplam çıkış 1400 metre. Yokuşlar haliyle kulaklık ve müzikle daha bir çekilir hale geliyor.

Sanırım her bisiklet turcusunun da yaşadığı gibi benim de en sevindiğim tabela bunlar oluyor.

Korkuteli’ne akşam üzeri 16:00 gibi varıyorum. Ama hava hiç iyiye işaret etmiyor. Yağmur ve rüzgar geleceğini belli ediyor. Etrafa bakınırken “çadırımı nereye kurayım?” diye. Bir lokantanın sahibi hemen çardağını gösteriyor bana ve üstüne yemek ısmarlıyor. Gidin o teyzeyi bulun derim. Lokantanın ismi Arslanlar Restorant. Böyle ucuz ve lezzetli yemekler yapan, uygun fiyatlı ve genellikle kamyoncuların durduğu bir işletme.
Çardağa kuruyorum içeride odun sobasının yanında akşama kadar keyif yapıyorum. Bir de ne göreyim dışarıdan gelen herkes sırılsıklam. Dışarı koşuyorum ve sonuç; çadır nakavt durumda.

O gece çadırda vakit böyle traji romantık bir şekilde geçiyor. Yağmur, fırtına ve kitap.
Düşünüyorum; ilk zamanlar yaptığım turlardaki ben ile şimdiki ben arasında ki farkı... İlk turlarımda; herşeyi gözünde büyüten, zamanla yarışan, kalacak yer ve gidilecek kilometreleri hedefleyen ben... Şimdi sadece akışına bırakıyorum. Yolda güzellikleri ya da olumsuzlukları olduğu gibi karşılamak mutsuz etmiyormuş insanı. Ne beklentini büyük tut, ne de küçült. Sadece yaşa! Artık bunu yapmayı öğrenmişim. O an o yokuşu çıkamadım, hava kararıyor derdine düşmeyip. En kötü ne olacak; girerim ormana çadırımı kurar. Yarın sabah devam ederim der olmuşum.
Turun 2. Günü (Korkuteli - Burdur Söğüt Köyü)
Gün nasıl başlasın istersiniz?

Eski turlarımda en büyük hatalarımdan birisi de burada göremediklerinizdi.

Evet bugün de hava ıslaklığı pek özletmeyecek bana diyorum kendi kendime. Bulutlar tepemde şov yapmaya başlıyor.

Ne kadar saçma görünse de; su geçirmez ayaklabı almayan ben, normal ayakkabımı streç filmle su geçirmez hale dönüştürüyorum.

Turda en sevdiğim muhabbet. Başka turcuyla karşılaşmak. Ama bu adam turcu değil turcuların babası.

Gerard giderken ekliyor. İlerideki yokuşlar çok keyifli diyerek. Onu hatırlıyorum bol bol.

Söğüt Köyü’ne akın edercesine giriyorum. Neden? Çılgınlar gibi açım.

Menüm; ton balıklı, kepekli makarna. Afiyetle yiyorum, bir kısmını da yarına ayırıyorum. Yemekleri fazladan yapmak turda müthiş avantaj. Saklama kabına koyup, ertesi gün öğlenleri genellikle yoğun sürüşle geçtiği ve yemek yapamayacağın için açıp hemen tüketebiliyorsun.
Yemekten sonra köydeki herkesle koyu bir sohbete koyuluyoruz. Klasik sorulardan başlıyor, köyün dedikodularına kadar iniyoruz.

Akşam ne kadar çadırda yatmak istesem de; güzel insanlar beni bırakmıyor. Buranın rakım 1500 metre nerde dışarıda yatıyorsun? diye üstüne bir de fırça çekerek camide yerimi hazırlıyorlar.
Sabah camide uyanışımı ertesi gün tüm yol boyunca suratımda bir tebessümle hatırlıyorum.
İmam ezanı okuyup aşağı geldikten sonra saat 5:50 beni eliyle dürtüyor. Dürtüyor ama nasıl dürtme. Ben de hemen uyanmıyorum. Dürtme yavaş yavaş mıncırma ve cimciklemeye doğru ilerlerken uyanıyorum. İmam haydee o kadar ezan okudum, namaza gelmiyor musun diyor? Bu sayede namazdan sonra erkenden yola çıkıyorum.
Saat geç oldu, yarın yolculuk Göcek’ten - Akyaka’ya olacak diye tahmin ediyorum. Devamını fırsat buldukça ekleyeceğim. Herkese çok keyifli günler.















