Derya Keçeci
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 2 Haziran 2011
- Mesaj
- 1.728
- Tepki
- 4.029
- Şehir
- Ankara
- İsim
- Derya
- Başlangıç
- 1970—71
- Bisiklet
- Fuji
- Bisiklet türü
- Yol bisikleti
II.GÜN BOLU-KOCAELİ
İlginç bir gece:
Şu masaj koltukları var ya,hani otobüs terminallerinde ya da mola yerlerinde 1 lirayla çalışan;işte aynısından Öğretmenevine de koymuşlar.Ne kadar faydasını gördüm,anlatmakla bitmez.Gün boyunca buz gibi sularla şokşadığım kaslarımda mümkün olduğunca laktik asit birikimini engelledim;kontrol ediyorum,iyi.Bunu anlamanın en basit yolu,ayak parmaklarınızdan tutup,dizinizi bükerek ayağınızı mümkün olduğunca geriye çekmek.Zira laktik asit birikmiş kaslar kilitlenir ve esnemez.
http://img825.imageshack.us/img825/6013/sdc13170t.jpg
Şimdi kasları biraz yumuşatıp iyi bir masaj zamanı.Bu masaj,sportif içerikli ve bir masöz kadar incelikli olmasa da,yarınki 160 km ye beni hazırlayacak baş aktörlerden biri.Soğuk,ılık,soğuk ve orta sıcaklıkta bir duşun ardından,koltuk beni simit hamuru gibi yoğuruyor.Üçüncü tekliğin ardından;Sırt, bel,baldır ve boyun kaslarım tazelenmiş gibi.Tekrar odama çıkıp,ayaklarımı yukarı kaldırıp baldırlarıma darbe masajı uyguluyorum.Gözler kapalı,soluk düzenli,her şey hesaplı.Yirmi dakika sonra pırıl pırıl kalkıyorum:saat 20.00,hava aydınlık.Alt geçitten karşıya,insanların hızla aktıkları sokak ve caddelerden geçerek büyük bir bulvara giriyorum.Büyükçe bir caminin avlusuna konmuş,10-15 setlik bir yürüyen merdiveni es geçerek,soldan manual merdivenden inerken,yürüyen merdivene binen guruptan birinin düşmesi sonucu 8-10 kişi aşağıya devriliveriyor.Yardıma koşuyoruz,durum iyi olsa da vücudum bu ani heyecana olumsuz tepki veriyor,geriliyorum.
-Ulan 10 tane merdiven ineceksin.Yürüse ne olur,yürümese ne olur.Hani çıksan neyse.Hızla yürüyorum,caddenin beni götürdüğü bir yer mi var?
Evet varmış;kokuya gidiyormuşum,ciğere giden kedi gibi.İki saat önce götürdüğüm makarnadan eser yok.Dürüm de gidiyor bir solukta ve hala yer var.Geride bıraktığım 180 km için kendimi ödüllendiriyorum gibi.Son 6 aydır tur için 7 kilo verdim;hem de en dengeli ve sağlıklısından;yani hak ettim bu ödülü.Üzerine bir de dondurma yesem mi,bak şurada Maraş dondurma var.E,yok artık…
Sonuç?Ankarada olsa oturur kaşıkla yerim.Oysa şimdi, dondurmayı yalaya yalaya dolaşıyorum,beni kimsenin tanımadığı bu şehirde.Üzerimde fosforlu yeşil t-shirt,altımda bölgedeki tek şortla.Caddenin neredeyse tamamı gençlerle dolu.İzzet Baysal Üniversitesi,şehirlerinde üniversite olan diğer yerleri olduğu gibi burasını da hayli değiştirmiş.
Dondurmanın dibini,kedi olduğunu çoktan unutmuş minik tüylü dostumla paylaştıktan sonra,az önce koordinatlarını belirlemiş olduğum kuruyemişçiye yöneliyorum:Hedef badem,ceviz ve birkaç çeşit kuru meyve.kaysı ,(Kükürtle sarartılmamış olandan)hurma (Medine),erik ve incir kurularından birer tane almış olmam,dükkan sahibinin canını sıksa da,50 şer gram bademle cevizi ekleyip,yarısı şimdi,yarısı da sabah kahvaltıda yenilecek olan bohçayı paketliyor.Bohça dediğim avuç içi kadar bir şey.
Şimdi sıra Öğretmenevini bulmakta.Ne yapmıştık?İlki uzun iki sağ bir sol-sağ;dar ara sol,bir sağında Cami,aşağı sağ uzun.
Bu benim en karmaşık,en kalabalı şehirlerde bile kimseye sormadan birkaç km çaplı gezinti alanımı oluşturduğum navigasyon sistemim.Aralara bilindik marka ve yerleri ekleyerek,tersinden başa dönmek suretiyle çıktığınız noktaya sizi döndürür.
Nitekim bir saat sonra döndüğümde hava kararmak üzereydi.Bir çay,bir su,geriye kalan iki teklikle masaj ve odama çekildim.Dar odada sağa sola çarpmadan,ters çevirerek bisikletimin kontrolünü yaptım.Yalandan bir iki telle % 5 usta oynaması yaptım.Telleri tınlatarak seslerini dinledim;sonuç gayet iyiydi.Sıra gün boyunca canıma okuyan selede.Belirgin bir biçimde ucu yukarıya kalkmış.Mesaneme yaptığı baskı anlaşılıyor.Yolda fark ettiysem de es geçmiştim.Şimdi düzelttim.Umarım yarın faydasını görürüm.
Tuhaf:
Kendimi çok iyi hissetmeme karşın,yavaşça dalıp gidiyorum uykunun gizemli diyarına.
-Şşşşşşt!
-Hı ? Ne var? Uyandım mı? Bisikletim….Telefonum…Uyanmışım,rüyada değilim,de biri bana Şşşşt dedi.Eminim.Kalktım,bir 50 lik suyu götürüp tekrar yattım.
-Şşşşt
-Oha! Noluyo…Açık pencere camından aşağıya baktım,hani romantik bir sevgili başka birine falan mı sesleniyor diye,değil…Etrafta tek bir ses yok;çok derinden gelen hidrofor sesinden başka.Uykum açıldı canım sıkıldı.
-Şşşşt
-Ana…Şimdi recepcion’u arayıp “Biri bana Şşşşt diyor” desem ne düşünürler kim bilir.Gitti kafayı çekti çekti,şimdi rüya görüyor,şeklinde bizi ti’ye almazlar mı?
Pencere kenarına pusuya yatıp,beklemeye başladım.Bir dahaki şşşt’te enselemezsem namerdim.Bi yakalayayım….
Şşşşt,der demez enseledim.Ne mi? Pilli,zaman ayarlı bir koku püskürtme cihazı.Elbise dolabının üstünde ve 3-5 dakika aralıklarla kendi kendine “Şşşşşt “ diye koku salıyor.Ben şimdi bi yakalarsam’la başlayan hayallerimin hangisini gerçekleştireyim bu garip aygıtla? Pilinin birini çıkartıp öldürüyorum.Sabah giderken takar,tekrar yaşamasını sağlarım.Pille değil mi.
Derin ve soluksuz bir ikinci yarı uyku hayalim, sabahın çok erken bir saatinde son buluyor.Sivrisinekler ayaklarımı sondaj alanına çevirmiş.Yapacak bir şey yok.Bir çevrede sivrisinek varsa,kendisine biat edin.Hele hele çoluk çocuğunuz varsa onları köşe bucak korurken,açın kolunuzu bacağınızı ve feda edin kanınızı.Zaten ne yapıp yapıp,sizi bulurlar.Size kolay ulaşamazlarsa daima çocukları hedef alırlar.Ölmekle bitmez,bitmekle tükenmezler.Oysa şimdi tek başınayım,koruyacak biri yok ve savunmasızım:Yiyin lan,”Aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin”
İşte sabahki yorgun savaşçı halim de bu:
http://img96.imageshack.us/img96/6532/sdc10130ke.jpg
Dünkü makarna ve dürüm,dondurma ve kuruyemişle bir araya gelmiş ve sıkı bir savunma hattı oluşturmuşlar;geçemiyorum.Zar zor üç küçücük dilim kızarmış ekmek,50 gr beyaz peynir ve bir dilim karpuzdan oluşan kahvaltı,beni kaynaşlıya bile götüremese de,başka seçeneğim yok.
Hazırlıklarımı tamamlayıp,saat 09.30 da Boludan ayrılıyorum; çok güzel duygularla.
http://img201.imageshack.us/img201/2078/boluk.jpg
Hafif bir meltem,uzaklardan bir tutam kekik getiriyor;içime çekiyorum doyasıya.Az sonra büyük an.Yarım saat sonra Bolu dağından bisikletle ineceğim.Bunu birkaç kez tekrar ediyorum kendi kendime.Dağda durup sağda solda fotoğraf çekecek değilim.Girişte genel birkaç foto alacağım,o da hareket halinde;olursa,olmazsa dert değil.Kimse güzel manzara resmi çekemedim diye homurdanmaz.
İnişe yaklaştığım bir noktada gördüğüm manzara içler acısı.Yol boyunca zaten binlerce,evet yanlış duymadınız;içi sidik dolu binlerce pet şişe atıldığına tanık olmuştum,sebebini yazacağım.Burası da Bolu dağından bir yamaç fotoğrafı.Bizler bir şeyler yapmazsak,her biri doğada yüzlerce yıl yaşama kabiliyetine sahip,sayısız pet şişe ve daha ne ararsan.Bu fotoğrafı özellikle küçültmedim.
Bu tüm ihtişamıyla ve henüz ulaşılamadığı için kirletilememiş yukarısı,
http://img854.imageshack.us/img854/7082/sdc10138s.jpg
Bu da,araçların pencerelerinden fırlatılarak ulaşılabilen bir alanda yaşanan rezillik.Bizim rezilliğimiz.
http://img265.imageshack.us/img265/7977/sdc10137d.jpg
Beklenen an geldi çattı.İnişe saniyeler var.
http://img137.imageshack.us/img137/442/sdc10139v.jpg
Hazırlıklar tamam,hızlanmadan önce hareket halinde bir iki genel çekim.
http://img215.imageshack.us/img215/6365/sdc10140x.jpg
http://img696.imageshack.us/img696/9250/sdc10142v.jpg
Kalanı anlatılmaz.Hani lafın gelişi değil;anlatılabilir bir duygu olsa,emin olun anlatırdım.Hatta,bunu tekrar yaşamak için,Boluya kadar gidip,bir bolu düzce etabı yapmayı bile bloknota kaydettim,diyeyim.
Bir tıkta kaynaşlı,iki solukta Düzce.Bolu Düzce 40 km.Yola çıkalı bir saat oldu mu? Bir şeyler yanlış.Ya saat,ya zaman,ya güneş….Boş ver gitsin.Çok uzun yıllar öncesini bildiğim Düzcedeyim.Düzce çocukluğumda,yakın köylerden gelen varlıklı ailelerin,geniş araziler üzerine yaptırdıkları,tuğla ve ahşap karışımı cumbalı evleri olan küçük bir kasabaydı.Şimdilerde İl oldu.O yeşil halinden eser yok şimdi.60 lı yıllarda daha çok bisiklet vardı.Bu 70 ve 80 lere kadar sürmüş olmalı.Sonrası malum sanayi devrimi(!) Hani o Avrupa kıtasının yirminci yüzyılın başlarında,bizim ise sonlarında tutunduğumuz,o meşhur “Tek dişi kalmış canavar” yani,medeniyet.
Şehirden izlenimler:
http://img703.imageshack.us/img703/5509/sdc10148j.jpg
http://img29.imageshack.us/img29/3225/sdc10150i.jpg
http://img254.imageshack.us/img254/1238/sdc10151b.jpg
http://img526.imageshack.us/img526/6343/sdc10152z.jpg
Bisiklete binenler ya ben yaşlarda ya da daha yaşlılar.Düzce Hendek arasında bir yerlerde olmalıyım.Nedense Hendek tabelasını görmedim,dikkatim mi dağınık,mineral kaybı mı?Şimdi bir mola vermenin tam zamanı.
İKİ ÇOCUK
Çoğu yerde olduğu gibi yine bir petrol iştasyonunda duruyorum.Yerleşim merkeziyle iç içe bir yer,sağda solda bisikletli çocuklar var.Ben ayaklarıma buz gibi suları dökerken ikisi yaklaşıyor.
-Amca bu yarış pisikleti mi?
-Babalık perdesinden gülümseyerek,Hayır,yarış bisikleti değil.
-Hmm…Küçük ve sarışın olan diğer çocuk soruyor,Nereden geliyosun?
-Ankaradan
-! (Sadece gülümsüyor)
-Daha uzun boylu olan çocuk soruyor: Nereye gidiyosun?
-İstanbul’a
-?...(Küçük olan) Gidemezsin ki!
Ankaradan buraya kadar gelmiş olduğum yaklaşık 240 km den ziyade,geriye kalan azıyla ilgileniyor.Belli ki ,ona İstanbul Ankaradan daha uzak.
Çocuk ne düşünüyorsa o.Gidemezsin demişse gidemezsin.Gitsen bile gitmiş olmazsın.Bir çocuğun hayal dünyasındaki o küçücük noktayı geçmek,gerçekliğin alev saçan canavarını yenmekten güçtür.
-Kim bilir,diyorum.Belki de gidemem.Yani o zaman sen haklı olursun.
-Saf ve temiz bir ifadeyle bakıyor bana.
-Yani şimdi ben yola çıkıyorum,İstanbula doğru.Gidip gidemediğimi asla bilemeyeceksin değil mi?
-Hıhı.
-O zaman şunu bil.Gidemesem bile,gidemeyecek olsam bile,bunu deneyeceğim.
Sohbet boyunca,en çok suya döktüğüm tuz ve attığım kesme şekerle ilgilendiler.Anlattım.Etraftaki insanları tedirgin etmemek için,fotoğraf çekmedim.Aslına bakarsanız,yol boyunca,Yeniçağa Jandarma Komutanlığındaki subayların dışında, konuştuğum kimseyle fotoğraf çektirmedim.Çünki orada gerçek bir anı,bir hatıra vardı.Orada ben de gerçektim,onlar da.Bu geldi geçti benzin istasyonlarında,görüntü alanlarından hızla geçtiğim o köy kahvelerinde ise,ben de gerçek dışıyım,onlar da.Onun için,bu gerçek dışılığı,bir fotoğraf karesi çok ta gerçek kılmayacak.Zaten yola çıkış amacım da bu değil.
Sırt çantamı kuşanıp,sulukları yerine takarken,yanıma birkaç çocuk daha geliyor.İçlerinden biri,Hello,diyor.”Ne hellosu lan” diyor bizim ufak olan.Amca Türk.
Gidiyorum,diyorum.İstanbula bisikletle gitmek zor mu?Hiç te zor değil.Siz de,size zor gelen şeyleri yapmayı deneyin.Deneyip te başaramamak,hiç denememekten daha onurlu bir davranıştır.Kask takın,dikkatli olun.
Meraklı çocuk bakışlarını arkamda bırakıp basıyorum pedala.Daha önceden profilini defalarca etüt ettiğim halde,yaklaşık 10 km uzunluğundaki bu hafif tırmanış,artık yavaş yavaş ısırmaya başlıyor beni.Dünkü uzun ve zorlu etabın yorgunluğu da hafif hafif kendini göstermekte.Algı zayıflıyor,çıkış zannettiğim inişler,iniş zannederek vites yükselttiğim ve şişerek tekrar küçülttüğüm çıkışlar var.
http://img85.imageshack.us/img85/9194/sdc10157g.jpg
Gümüşovada bir yerden enfes bir ezan sesi geliyor.Bu müezzinlerin seslerini kaydedip,büyük şehirlerde yayınlamalı.Şehirlerde,önüne gelen,ağzını açan ezan okuyor.
Gümüşovayı geçiyorum.Yokuşları bir bir devirerek.Azap deresi hariç,daha 34/34 oranına hiç düşmedim;düşmedim de ne,yanına yanaşmadım.Bunda çok ciddi yokuşların olmamasının rolü olduğu kadar,benim,bisikletimin ve taşıdığım yükün hafif oluşunun etkisi de çok:
Yanıma aldığım benzer giyeceklerin hepsini tarttım.20 gr bile hafifse,onu aldım.Arkasını köpükle düzleştirip,sırtımda hava boşluğu ve fileli bir tasarım olan sırt çantam boş olarak 420 gram;yedek iç lastik,fener,yama takımı,çakı,çoklu anahtar seti vs ile ise sadece 2.7 kilo geldi.
Yükü ben mi taşıyayım ,bisiklet mi? Sorusunun bilimsel bir yanıtı olabilir,onu bilemem.Benim bildiğim,bunun değişken olduğu.Yani,bisikletin sizi taşıdığı yerlerde (Düz yol ve inişler) yükün bisiklette olması makul.Oysa sizin bisikleti taşıdığınız yerlerde (Rampalar)iş sanki değişiyor gibi.
Üstelik yükün arkamda olması,rüzgar direnci açısından da olumlu.Yani yüküm,rüzgar direnciyle hiç karşılaşmayacak.Yanlardan sarkan yüklerle ihtiyaç anında nasıl ve ne kadar hız yapılabilir?
Örneğin,Azap deresini bitirip geredeye giderken ve Gerede’den Yeniçağa istikametine doğru,50/11 dakikalarca 50-60 km/s hızlarla gidebiliyorsunuz.Burada eğimler -%2-3 ve kilometrelerce…Kısaca,rüzgar direnci önemli.
Devam edelim.Hendeğe giderken yolun beni ne kadar ısırdığından söz ediyordum.Hele hele,Hendeğe çeyrek kala Max eğimin zaman zaman % 10 ları bulduğu,kısacık bir alan var ki,insan yazmaya utanır,resmen indim bisikletten.”Oğlum Derya,resmen okyanusu geçip,derede boğuldun” Nedeni basit.Enerji bitti.Zayıf enerji planlaması ve “Nasıl olsa gerisi düz” düşüncesinden kaynaklı konsantrasyok kaybı,o bir km yi bana yürüttü.Kötü mü oldu? Hayır.Parmak uçlarıma biraz kan gitti.
Nihayet Hendeği geçtim:
http://img838.imageshack.us/img838/3918/sdc10158x.jpg
Hemşin gibi marka bir memleketin olsun,sen adını böyle yaz.
http://img4.imageshack.us/img4/1858/sdc10160e.jpg
Elli faktör koruyucu muhteşem olsa da güneşin alnında geçen iki günün bıraktığı izler normal.Dizlerin şişmeye başlaması ise gözden kaçmıyor.Sorun yok hallederiz.
http://img580.imageshack.us/img580/5300/sdc10169w.jpg
Hemen ardından hızla Adapazarı,
http://img819.imageshack.us/img819/2547/sdc10171z.jpg
İnişli çıkışlı Sapanca gölü kıyısı,
http://img18.imageshack.us/img18/1420/sdc10173jl.jpg
Sapancanın sonu ise Kocaeli il sınırı.İzmite yaklaşık 30 km kaldı.Dile kolay.
http://img838.imageshack.us/img838/76/sdc10178d.jpg
Burada ise,racona uygun olarak bisikleti kaldırıp poz vermem gerek.Oysa yok öyle bir enerji.Bittim.
Bu da bittiğimin resmi.Oysa hala birkaç km var ve akşam trafiği ana baba günü.Canım sıkkın.
http://img580.imageshack.us/img580/1121/sdc10180c.jpg
Yoğun araç trafiği,biraz adrenalin seviyemi arttırarak ekstra enerji sağlıyor.Merkez ışıkların hemen ilerisinde Öğretmenevi.Burada da beni bir sürpriz bekliyor.Sürtpriz derken Kate Winslet tarzı bir şey değil.Resepsiyondaki kız rezervasyonumu kontrol edip:
-Odanız paylaşımlı oda,sanırım biliyorsunuz…
-Hayır bilmiyorum.Zaten uzun süredir beynime yeterli oksijen de gitmiyor.Kızcağızın,elimde bisikleti gördüğüne şüphem yok ancak bisikletle nereden geldiğime dair bir fikri olduğunu sanmıyorum.Sanırım mal mal bakmamdan ötürü soruyor:
-Kabul ediyor musunuz?
-Ha,hayır…Paylaşımlı olmaz.Paylaşımsız yok mu….Paylaşımsız olsun.1Gb paylaşımsız ekran kartını düşünüp onu konuşturuyor beynim,ağzım ekran kartı diyor.Kız:
-Efendim?
-Paylaşımsız oda istiyorum,bisikletimi saymazsam kimseyle paylaşmayayım.Lutfen yormayın beni.
-Olur,diyor.Fiyat farkı var yalnız.
-Kaç lira?
-10….Paylaşımlı 45,paylaşımsız 55.
Her şeyin paylaşımsızı neden pahalı olur ki,olsun diyorum ver.
-309 numara beşinci kat.Yanlız bisikleti çıkaramazsınız.
-Çıkartırım,diyorum.
-Sorayım,diyor.
-Sor,diyorum.
-Bir bey geliyor md yardımcısı.Kim olduğumu ve neden burada bulunduğumu kısaca anlatıyor ve bisikletimle birlikte kalma zorunluluğumu ifade ediyorum;anlıyor.İçinde asansör geçen bir cümle kurulmadan yapıştırıyorum:
-Merdivenden çıkacağım.
Aklımda, bisikletle odaya çıkmanın neresinde bir anormallik olduğu düşüncesiyle çıkıyorum.Mesela,”Bisikletle odaya çıkmak yasak” dese tamam,derim.Sadece o yasağın maddesini görmek isterim.Elbette yoktur ancak o an,hayatı boyunca ilk kez karşılaştığı bir duruma verdiği tepki bu.Örneğin Bolu’da,resepsiyondaki delikanlı bunu hiç sorgulamadı bile.Hangisi haklı acaba?
Her neyse,ben odamdayım.
http://img641.imageshack.us/img641/3578/sdc10183zi.jpg
Boluda bulduğum rahat ve konforu bulamasam da yatacak bir yerim olduğu için mutluyum.Hemen soğuk su ardından biraz ılıtarak duş.Ayaklar duvara yaslı 45 derece baldırlara masaj,en az 10 dakika.Sonra yeniden duş,bu kez ılık ve sıcağa yakın,hemen ardından uzanarak çeşitli aerobik hareketler;gözler kapalı düzenli nefese geçiş.Benim klasik tur sonu ritüellerim.
Yarım saat sonra,zıpkın gibi kalkıp zaten çok iyi bildiğim*(Çocukluğumun bir kısmı Babamın donanmadaki görevi sebebiyle Gölcükte ve yarımca Kirazlıyalı beldesinde geçti.1967 Adapazarı ve 1999 gölcük depremlerini orada bizzat yaşadım.Orada aşık oldum,yine orada terk edildim.Orada sevilip,yine orada sevildiğimi bilmedim.Hem çocukluk hem delikanlılık çağımda oralardaydım.Şimdi orada yaşadıklarımı yazmaya başlasam gerçekten roman olur.Onun için burası,sevinçli ve kederli binlerce hatırayla dolu ) İzmit caddelerinde yürüyorum.
İlginç bir gece:
Şu masaj koltukları var ya,hani otobüs terminallerinde ya da mola yerlerinde 1 lirayla çalışan;işte aynısından Öğretmenevine de koymuşlar.Ne kadar faydasını gördüm,anlatmakla bitmez.Gün boyunca buz gibi sularla şokşadığım kaslarımda mümkün olduğunca laktik asit birikimini engelledim;kontrol ediyorum,iyi.Bunu anlamanın en basit yolu,ayak parmaklarınızdan tutup,dizinizi bükerek ayağınızı mümkün olduğunca geriye çekmek.Zira laktik asit birikmiş kaslar kilitlenir ve esnemez.
http://img825.imageshack.us/img825/6013/sdc13170t.jpg
Şimdi kasları biraz yumuşatıp iyi bir masaj zamanı.Bu masaj,sportif içerikli ve bir masöz kadar incelikli olmasa da,yarınki 160 km ye beni hazırlayacak baş aktörlerden biri.Soğuk,ılık,soğuk ve orta sıcaklıkta bir duşun ardından,koltuk beni simit hamuru gibi yoğuruyor.Üçüncü tekliğin ardından;Sırt, bel,baldır ve boyun kaslarım tazelenmiş gibi.Tekrar odama çıkıp,ayaklarımı yukarı kaldırıp baldırlarıma darbe masajı uyguluyorum.Gözler kapalı,soluk düzenli,her şey hesaplı.Yirmi dakika sonra pırıl pırıl kalkıyorum:saat 20.00,hava aydınlık.Alt geçitten karşıya,insanların hızla aktıkları sokak ve caddelerden geçerek büyük bir bulvara giriyorum.Büyükçe bir caminin avlusuna konmuş,10-15 setlik bir yürüyen merdiveni es geçerek,soldan manual merdivenden inerken,yürüyen merdivene binen guruptan birinin düşmesi sonucu 8-10 kişi aşağıya devriliveriyor.Yardıma koşuyoruz,durum iyi olsa da vücudum bu ani heyecana olumsuz tepki veriyor,geriliyorum.
-Ulan 10 tane merdiven ineceksin.Yürüse ne olur,yürümese ne olur.Hani çıksan neyse.Hızla yürüyorum,caddenin beni götürdüğü bir yer mi var?
Evet varmış;kokuya gidiyormuşum,ciğere giden kedi gibi.İki saat önce götürdüğüm makarnadan eser yok.Dürüm de gidiyor bir solukta ve hala yer var.Geride bıraktığım 180 km için kendimi ödüllendiriyorum gibi.Son 6 aydır tur için 7 kilo verdim;hem de en dengeli ve sağlıklısından;yani hak ettim bu ödülü.Üzerine bir de dondurma yesem mi,bak şurada Maraş dondurma var.E,yok artık…
Sonuç?Ankarada olsa oturur kaşıkla yerim.Oysa şimdi, dondurmayı yalaya yalaya dolaşıyorum,beni kimsenin tanımadığı bu şehirde.Üzerimde fosforlu yeşil t-shirt,altımda bölgedeki tek şortla.Caddenin neredeyse tamamı gençlerle dolu.İzzet Baysal Üniversitesi,şehirlerinde üniversite olan diğer yerleri olduğu gibi burasını da hayli değiştirmiş.
Dondurmanın dibini,kedi olduğunu çoktan unutmuş minik tüylü dostumla paylaştıktan sonra,az önce koordinatlarını belirlemiş olduğum kuruyemişçiye yöneliyorum:Hedef badem,ceviz ve birkaç çeşit kuru meyve.kaysı ,(Kükürtle sarartılmamış olandan)hurma (Medine),erik ve incir kurularından birer tane almış olmam,dükkan sahibinin canını sıksa da,50 şer gram bademle cevizi ekleyip,yarısı şimdi,yarısı da sabah kahvaltıda yenilecek olan bohçayı paketliyor.Bohça dediğim avuç içi kadar bir şey.
Şimdi sıra Öğretmenevini bulmakta.Ne yapmıştık?İlki uzun iki sağ bir sol-sağ;dar ara sol,bir sağında Cami,aşağı sağ uzun.
Bu benim en karmaşık,en kalabalı şehirlerde bile kimseye sormadan birkaç km çaplı gezinti alanımı oluşturduğum navigasyon sistemim.Aralara bilindik marka ve yerleri ekleyerek,tersinden başa dönmek suretiyle çıktığınız noktaya sizi döndürür.
Nitekim bir saat sonra döndüğümde hava kararmak üzereydi.Bir çay,bir su,geriye kalan iki teklikle masaj ve odama çekildim.Dar odada sağa sola çarpmadan,ters çevirerek bisikletimin kontrolünü yaptım.Yalandan bir iki telle % 5 usta oynaması yaptım.Telleri tınlatarak seslerini dinledim;sonuç gayet iyiydi.Sıra gün boyunca canıma okuyan selede.Belirgin bir biçimde ucu yukarıya kalkmış.Mesaneme yaptığı baskı anlaşılıyor.Yolda fark ettiysem de es geçmiştim.Şimdi düzelttim.Umarım yarın faydasını görürüm.
Tuhaf:
Kendimi çok iyi hissetmeme karşın,yavaşça dalıp gidiyorum uykunun gizemli diyarına.
-Şşşşşşt!
-Hı ? Ne var? Uyandım mı? Bisikletim….Telefonum…Uyanmışım,rüyada değilim,de biri bana Şşşşt dedi.Eminim.Kalktım,bir 50 lik suyu götürüp tekrar yattım.
-Şşşşt
-Oha! Noluyo…Açık pencere camından aşağıya baktım,hani romantik bir sevgili başka birine falan mı sesleniyor diye,değil…Etrafta tek bir ses yok;çok derinden gelen hidrofor sesinden başka.Uykum açıldı canım sıkıldı.
-Şşşşt
-Ana…Şimdi recepcion’u arayıp “Biri bana Şşşşt diyor” desem ne düşünürler kim bilir.Gitti kafayı çekti çekti,şimdi rüya görüyor,şeklinde bizi ti’ye almazlar mı?
Pencere kenarına pusuya yatıp,beklemeye başladım.Bir dahaki şşşt’te enselemezsem namerdim.Bi yakalayayım….
Şşşşt,der demez enseledim.Ne mi? Pilli,zaman ayarlı bir koku püskürtme cihazı.Elbise dolabının üstünde ve 3-5 dakika aralıklarla kendi kendine “Şşşşşt “ diye koku salıyor.Ben şimdi bi yakalarsam’la başlayan hayallerimin hangisini gerçekleştireyim bu garip aygıtla? Pilinin birini çıkartıp öldürüyorum.Sabah giderken takar,tekrar yaşamasını sağlarım.Pille değil mi.
Derin ve soluksuz bir ikinci yarı uyku hayalim, sabahın çok erken bir saatinde son buluyor.Sivrisinekler ayaklarımı sondaj alanına çevirmiş.Yapacak bir şey yok.Bir çevrede sivrisinek varsa,kendisine biat edin.Hele hele çoluk çocuğunuz varsa onları köşe bucak korurken,açın kolunuzu bacağınızı ve feda edin kanınızı.Zaten ne yapıp yapıp,sizi bulurlar.Size kolay ulaşamazlarsa daima çocukları hedef alırlar.Ölmekle bitmez,bitmekle tükenmezler.Oysa şimdi tek başınayım,koruyacak biri yok ve savunmasızım:Yiyin lan,”Aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin”
İşte sabahki yorgun savaşçı halim de bu:
http://img96.imageshack.us/img96/6532/sdc10130ke.jpg
Dünkü makarna ve dürüm,dondurma ve kuruyemişle bir araya gelmiş ve sıkı bir savunma hattı oluşturmuşlar;geçemiyorum.Zar zor üç küçücük dilim kızarmış ekmek,50 gr beyaz peynir ve bir dilim karpuzdan oluşan kahvaltı,beni kaynaşlıya bile götüremese de,başka seçeneğim yok.
Hazırlıklarımı tamamlayıp,saat 09.30 da Boludan ayrılıyorum; çok güzel duygularla.
http://img201.imageshack.us/img201/2078/boluk.jpg
Hafif bir meltem,uzaklardan bir tutam kekik getiriyor;içime çekiyorum doyasıya.Az sonra büyük an.Yarım saat sonra Bolu dağından bisikletle ineceğim.Bunu birkaç kez tekrar ediyorum kendi kendime.Dağda durup sağda solda fotoğraf çekecek değilim.Girişte genel birkaç foto alacağım,o da hareket halinde;olursa,olmazsa dert değil.Kimse güzel manzara resmi çekemedim diye homurdanmaz.
İnişe yaklaştığım bir noktada gördüğüm manzara içler acısı.Yol boyunca zaten binlerce,evet yanlış duymadınız;içi sidik dolu binlerce pet şişe atıldığına tanık olmuştum,sebebini yazacağım.Burası da Bolu dağından bir yamaç fotoğrafı.Bizler bir şeyler yapmazsak,her biri doğada yüzlerce yıl yaşama kabiliyetine sahip,sayısız pet şişe ve daha ne ararsan.Bu fotoğrafı özellikle küçültmedim.
Bu tüm ihtişamıyla ve henüz ulaşılamadığı için kirletilememiş yukarısı,
http://img854.imageshack.us/img854/7082/sdc10138s.jpg
Bu da,araçların pencerelerinden fırlatılarak ulaşılabilen bir alanda yaşanan rezillik.Bizim rezilliğimiz.
http://img265.imageshack.us/img265/7977/sdc10137d.jpg
Beklenen an geldi çattı.İnişe saniyeler var.
http://img137.imageshack.us/img137/442/sdc10139v.jpg
Hazırlıklar tamam,hızlanmadan önce hareket halinde bir iki genel çekim.
http://img215.imageshack.us/img215/6365/sdc10140x.jpg
http://img696.imageshack.us/img696/9250/sdc10142v.jpg
Kalanı anlatılmaz.Hani lafın gelişi değil;anlatılabilir bir duygu olsa,emin olun anlatırdım.Hatta,bunu tekrar yaşamak için,Boluya kadar gidip,bir bolu düzce etabı yapmayı bile bloknota kaydettim,diyeyim.
Bir tıkta kaynaşlı,iki solukta Düzce.Bolu Düzce 40 km.Yola çıkalı bir saat oldu mu? Bir şeyler yanlış.Ya saat,ya zaman,ya güneş….Boş ver gitsin.Çok uzun yıllar öncesini bildiğim Düzcedeyim.Düzce çocukluğumda,yakın köylerden gelen varlıklı ailelerin,geniş araziler üzerine yaptırdıkları,tuğla ve ahşap karışımı cumbalı evleri olan küçük bir kasabaydı.Şimdilerde İl oldu.O yeşil halinden eser yok şimdi.60 lı yıllarda daha çok bisiklet vardı.Bu 70 ve 80 lere kadar sürmüş olmalı.Sonrası malum sanayi devrimi(!) Hani o Avrupa kıtasının yirminci yüzyılın başlarında,bizim ise sonlarında tutunduğumuz,o meşhur “Tek dişi kalmış canavar” yani,medeniyet.
Şehirden izlenimler:
http://img703.imageshack.us/img703/5509/sdc10148j.jpg
http://img29.imageshack.us/img29/3225/sdc10150i.jpg
http://img254.imageshack.us/img254/1238/sdc10151b.jpg
http://img526.imageshack.us/img526/6343/sdc10152z.jpg
Bisiklete binenler ya ben yaşlarda ya da daha yaşlılar.Düzce Hendek arasında bir yerlerde olmalıyım.Nedense Hendek tabelasını görmedim,dikkatim mi dağınık,mineral kaybı mı?Şimdi bir mola vermenin tam zamanı.
İKİ ÇOCUK
Çoğu yerde olduğu gibi yine bir petrol iştasyonunda duruyorum.Yerleşim merkeziyle iç içe bir yer,sağda solda bisikletli çocuklar var.Ben ayaklarıma buz gibi suları dökerken ikisi yaklaşıyor.
-Amca bu yarış pisikleti mi?
-Babalık perdesinden gülümseyerek,Hayır,yarış bisikleti değil.
-Hmm…Küçük ve sarışın olan diğer çocuk soruyor,Nereden geliyosun?
-Ankaradan
-! (Sadece gülümsüyor)
-Daha uzun boylu olan çocuk soruyor: Nereye gidiyosun?
-İstanbul’a
-?...(Küçük olan) Gidemezsin ki!
Ankaradan buraya kadar gelmiş olduğum yaklaşık 240 km den ziyade,geriye kalan azıyla ilgileniyor.Belli ki ,ona İstanbul Ankaradan daha uzak.
Çocuk ne düşünüyorsa o.Gidemezsin demişse gidemezsin.Gitsen bile gitmiş olmazsın.Bir çocuğun hayal dünyasındaki o küçücük noktayı geçmek,gerçekliğin alev saçan canavarını yenmekten güçtür.
-Kim bilir,diyorum.Belki de gidemem.Yani o zaman sen haklı olursun.
-Saf ve temiz bir ifadeyle bakıyor bana.
-Yani şimdi ben yola çıkıyorum,İstanbula doğru.Gidip gidemediğimi asla bilemeyeceksin değil mi?
-Hıhı.
-O zaman şunu bil.Gidemesem bile,gidemeyecek olsam bile,bunu deneyeceğim.
Sohbet boyunca,en çok suya döktüğüm tuz ve attığım kesme şekerle ilgilendiler.Anlattım.Etraftaki insanları tedirgin etmemek için,fotoğraf çekmedim.Aslına bakarsanız,yol boyunca,Yeniçağa Jandarma Komutanlığındaki subayların dışında, konuştuğum kimseyle fotoğraf çektirmedim.Çünki orada gerçek bir anı,bir hatıra vardı.Orada ben de gerçektim,onlar da.Bu geldi geçti benzin istasyonlarında,görüntü alanlarından hızla geçtiğim o köy kahvelerinde ise,ben de gerçek dışıyım,onlar da.Onun için,bu gerçek dışılığı,bir fotoğraf karesi çok ta gerçek kılmayacak.Zaten yola çıkış amacım da bu değil.
Sırt çantamı kuşanıp,sulukları yerine takarken,yanıma birkaç çocuk daha geliyor.İçlerinden biri,Hello,diyor.”Ne hellosu lan” diyor bizim ufak olan.Amca Türk.
Gidiyorum,diyorum.İstanbula bisikletle gitmek zor mu?Hiç te zor değil.Siz de,size zor gelen şeyleri yapmayı deneyin.Deneyip te başaramamak,hiç denememekten daha onurlu bir davranıştır.Kask takın,dikkatli olun.
Meraklı çocuk bakışlarını arkamda bırakıp basıyorum pedala.Daha önceden profilini defalarca etüt ettiğim halde,yaklaşık 10 km uzunluğundaki bu hafif tırmanış,artık yavaş yavaş ısırmaya başlıyor beni.Dünkü uzun ve zorlu etabın yorgunluğu da hafif hafif kendini göstermekte.Algı zayıflıyor,çıkış zannettiğim inişler,iniş zannederek vites yükselttiğim ve şişerek tekrar küçülttüğüm çıkışlar var.
http://img85.imageshack.us/img85/9194/sdc10157g.jpg
Gümüşovada bir yerden enfes bir ezan sesi geliyor.Bu müezzinlerin seslerini kaydedip,büyük şehirlerde yayınlamalı.Şehirlerde,önüne gelen,ağzını açan ezan okuyor.
Gümüşovayı geçiyorum.Yokuşları bir bir devirerek.Azap deresi hariç,daha 34/34 oranına hiç düşmedim;düşmedim de ne,yanına yanaşmadım.Bunda çok ciddi yokuşların olmamasının rolü olduğu kadar,benim,bisikletimin ve taşıdığım yükün hafif oluşunun etkisi de çok:
Yanıma aldığım benzer giyeceklerin hepsini tarttım.20 gr bile hafifse,onu aldım.Arkasını köpükle düzleştirip,sırtımda hava boşluğu ve fileli bir tasarım olan sırt çantam boş olarak 420 gram;yedek iç lastik,fener,yama takımı,çakı,çoklu anahtar seti vs ile ise sadece 2.7 kilo geldi.
Yükü ben mi taşıyayım ,bisiklet mi? Sorusunun bilimsel bir yanıtı olabilir,onu bilemem.Benim bildiğim,bunun değişken olduğu.Yani,bisikletin sizi taşıdığı yerlerde (Düz yol ve inişler) yükün bisiklette olması makul.Oysa sizin bisikleti taşıdığınız yerlerde (Rampalar)iş sanki değişiyor gibi.
Üstelik yükün arkamda olması,rüzgar direnci açısından da olumlu.Yani yüküm,rüzgar direnciyle hiç karşılaşmayacak.Yanlardan sarkan yüklerle ihtiyaç anında nasıl ve ne kadar hız yapılabilir?
Örneğin,Azap deresini bitirip geredeye giderken ve Gerede’den Yeniçağa istikametine doğru,50/11 dakikalarca 50-60 km/s hızlarla gidebiliyorsunuz.Burada eğimler -%2-3 ve kilometrelerce…Kısaca,rüzgar direnci önemli.
Devam edelim.Hendeğe giderken yolun beni ne kadar ısırdığından söz ediyordum.Hele hele,Hendeğe çeyrek kala Max eğimin zaman zaman % 10 ları bulduğu,kısacık bir alan var ki,insan yazmaya utanır,resmen indim bisikletten.”Oğlum Derya,resmen okyanusu geçip,derede boğuldun” Nedeni basit.Enerji bitti.Zayıf enerji planlaması ve “Nasıl olsa gerisi düz” düşüncesinden kaynaklı konsantrasyok kaybı,o bir km yi bana yürüttü.Kötü mü oldu? Hayır.Parmak uçlarıma biraz kan gitti.
Nihayet Hendeği geçtim:
http://img838.imageshack.us/img838/3918/sdc10158x.jpg
Hemşin gibi marka bir memleketin olsun,sen adını böyle yaz.
http://img4.imageshack.us/img4/1858/sdc10160e.jpg
Elli faktör koruyucu muhteşem olsa da güneşin alnında geçen iki günün bıraktığı izler normal.Dizlerin şişmeye başlaması ise gözden kaçmıyor.Sorun yok hallederiz.
http://img580.imageshack.us/img580/5300/sdc10169w.jpg
Hemen ardından hızla Adapazarı,
http://img819.imageshack.us/img819/2547/sdc10171z.jpg
İnişli çıkışlı Sapanca gölü kıyısı,
http://img18.imageshack.us/img18/1420/sdc10173jl.jpg
Sapancanın sonu ise Kocaeli il sınırı.İzmite yaklaşık 30 km kaldı.Dile kolay.
http://img838.imageshack.us/img838/76/sdc10178d.jpg
Burada ise,racona uygun olarak bisikleti kaldırıp poz vermem gerek.Oysa yok öyle bir enerji.Bittim.
Bu da bittiğimin resmi.Oysa hala birkaç km var ve akşam trafiği ana baba günü.Canım sıkkın.
http://img580.imageshack.us/img580/1121/sdc10180c.jpg
Yoğun araç trafiği,biraz adrenalin seviyemi arttırarak ekstra enerji sağlıyor.Merkez ışıkların hemen ilerisinde Öğretmenevi.Burada da beni bir sürpriz bekliyor.Sürtpriz derken Kate Winslet tarzı bir şey değil.Resepsiyondaki kız rezervasyonumu kontrol edip:
-Odanız paylaşımlı oda,sanırım biliyorsunuz…
-Hayır bilmiyorum.Zaten uzun süredir beynime yeterli oksijen de gitmiyor.Kızcağızın,elimde bisikleti gördüğüne şüphem yok ancak bisikletle nereden geldiğime dair bir fikri olduğunu sanmıyorum.Sanırım mal mal bakmamdan ötürü soruyor:
-Kabul ediyor musunuz?
-Ha,hayır…Paylaşımlı olmaz.Paylaşımsız yok mu….Paylaşımsız olsun.1Gb paylaşımsız ekran kartını düşünüp onu konuşturuyor beynim,ağzım ekran kartı diyor.Kız:
-Efendim?
-Paylaşımsız oda istiyorum,bisikletimi saymazsam kimseyle paylaşmayayım.Lutfen yormayın beni.
-Olur,diyor.Fiyat farkı var yalnız.
-Kaç lira?
-10….Paylaşımlı 45,paylaşımsız 55.
Her şeyin paylaşımsızı neden pahalı olur ki,olsun diyorum ver.
-309 numara beşinci kat.Yanlız bisikleti çıkaramazsınız.
-Çıkartırım,diyorum.
-Sorayım,diyor.
-Sor,diyorum.
-Bir bey geliyor md yardımcısı.Kim olduğumu ve neden burada bulunduğumu kısaca anlatıyor ve bisikletimle birlikte kalma zorunluluğumu ifade ediyorum;anlıyor.İçinde asansör geçen bir cümle kurulmadan yapıştırıyorum:
-Merdivenden çıkacağım.
Aklımda, bisikletle odaya çıkmanın neresinde bir anormallik olduğu düşüncesiyle çıkıyorum.Mesela,”Bisikletle odaya çıkmak yasak” dese tamam,derim.Sadece o yasağın maddesini görmek isterim.Elbette yoktur ancak o an,hayatı boyunca ilk kez karşılaştığı bir duruma verdiği tepki bu.Örneğin Bolu’da,resepsiyondaki delikanlı bunu hiç sorgulamadı bile.Hangisi haklı acaba?
Her neyse,ben odamdayım.
http://img641.imageshack.us/img641/3578/sdc10183zi.jpg
Boluda bulduğum rahat ve konforu bulamasam da yatacak bir yerim olduğu için mutluyum.Hemen soğuk su ardından biraz ılıtarak duş.Ayaklar duvara yaslı 45 derece baldırlara masaj,en az 10 dakika.Sonra yeniden duş,bu kez ılık ve sıcağa yakın,hemen ardından uzanarak çeşitli aerobik hareketler;gözler kapalı düzenli nefese geçiş.Benim klasik tur sonu ritüellerim.
Yarım saat sonra,zıpkın gibi kalkıp zaten çok iyi bildiğim*(Çocukluğumun bir kısmı Babamın donanmadaki görevi sebebiyle Gölcükte ve yarımca Kirazlıyalı beldesinde geçti.1967 Adapazarı ve 1999 gölcük depremlerini orada bizzat yaşadım.Orada aşık oldum,yine orada terk edildim.Orada sevilip,yine orada sevildiğimi bilmedim.Hem çocukluk hem delikanlılık çağımda oralardaydım.Şimdi orada yaşadıklarımı yazmaya başlasam gerçekten roman olur.Onun için burası,sevinçli ve kederli binlerce hatırayla dolu ) İzmit caddelerinde yürüyorum.


