trinitrotoluen
Forum Demirbaşı
- Kayıt
- 1 Ağustos 2006
- Mesaj
- 554
- Tepki
- 257
- Şehir
- Ankara Beştepe
ANKARA ÇEVRESİ TURU
4 HAZİRAN 2006
1.Gün
Hayalimizdeki büyük tura başlamanın heyecanıyla sabah 5.30 da kalktık. 6:30da Güdak’ta olup 7:00’da yola çıkmayı planlıyorduk. Her zamanki gibi rötar yaparak 8:00’da pedal çevirebildik.
http://img138.imageshack.us/img138/7379/1jpgkn9.gif
Daha önce defalarca çıkmamıza rağmen arkamızdaki bagajların ağırlığını hesaba katarak 3.5 km’lik Gölbaşı rampasını nasıl tırmanacağımızı düşünüp duruyordum. Yokuşun sonundaki büyük marketten herkesin almayı planladığı şeyler varmış. Ancak şaşkınlığımıza gelmiş olacak ki orayı es geçtik. Daha sonra bu marketi geçmiş olmamızın pişmanlığını her eksikle karşılaştığımızda ‘Aaa! Bak ben marketten şunu da alacaktım’ şeklinde dile getirmelerinden anlayabiliyordum. Anlayabiliyordum diyorum çünkü ben aklıma gelen her şeyi liste yaparak yanıma almıştım. Bana ‘Kevser bu çantaya bu kadar ne doldurdun Allah aşkına’ diyenler tur boyunca getirdiklerimden faydalandılar. Her neyse! Gölbaşından Haymana yoluna girmemiz gerekirken yanlışlıkla düz gidip fazladan 7km. yol katetmiş olduk ki bunun yarısı yine yokuştu.
http://img133.imageshack.us/img133/6607/2ju1.gif
Her ne kadar aralarda suluklarımıza su doldurmak için kısa molalar versek de ilk ve tek büyük molamızı saat 11:57’de Ballıkpınar’da verdik. Adından da anlaşılacağı gibi yol boyunca pınarlar vardı. Biz de onlardan birinin yanında büyük bir ağaç gölgesinde durarak öğle yemeğimizi yedik. Misler gibi kokan domates, salatalık, peynir ve zeytinin tadına bir de yorgunluk ve açlık eklenince doyum olmuyordu. Size kolay bir soru! Vücuttan ter ile atılan tuzu geri kazanmaları gerektiğinde, domates ve salatalığı tuzsuz yiyemediklerinde onlara tuzu kim çıkartıp verdi çantasından ‘ben de var’ diyerek bilin bakalım. Tabi ki yine Kevser Ballıkpınar’da yaklaşık 2 saat kadar dinlenip yola çıktık.
Turgut Hoca yanımızda olmasaydı her şey çok daha zor olurdu bizler için. Motoruyla fazla yükümüzü taşıyor, aralarda bize çikolata, tuzlu ayran takviyesi yapıyor en önemlisi de manevi destek oluyordu. Yola çıktıktan yaklaşık 20 dk. sonra dalağım şişti. Nefes alıyım geçsin dedikçe ağrı şiddetleniyordu. Erhan ve Kenan bana eşlik ediyordu. Acı çektikçe titiz Kevser’den eser kalmıyor durun bi’ diyip kendimi çakılın dikenin ortasına atıp sırt üstü yatıyordum. Ağrı geçiyor, bisiklete binince yeniden şiddetleniyordu. Tam iki kere yere yattım ama bu da fayda etmedi. Arkadaşların yardımıyla 5-6 km kadar gittikten sonra neyse ki kendiliğinden geçti.
İlk etabı 75km sanan bizler ‘Daha gelmedik mi?’, ‘Nerde bu Türkobası?’, ‘Ne zaman varırız?’ demekten kendimizi alamıyorduk. Turgut hoca ise bize sürekli ‘Ha gayret az kaldı çocuklar, 5km. kaldı, 5km kaldı’ diyerek bizi gaza getiriyordu. Biz bir hışımla yol bitsin artık diye pedala yükleniyorduk ama yol bitmiyordu. Avrupa yakasında İfo Annemin ‘Ay soldan soldan geliyorlar Tahsin’ dediği gibi bir rüzgarla karşı karşıya kalmıştık.
http://img157.imageshack.us/img157/6112/3lq2.gif
Biz direksiyon hakimiyetini sağlamaya çalıştıkça soldan vuran rüzgar bizleri itekliyor, sesi kulaklarımızda uğulduyordu. Konaklayacağımız Tekke köyüne varmaya çalışıyorduk. Turgut Hoca, Erhan, Kenan ve Mesut çoktan köye varmış Muratla ben ise rüzgara yenik düşen bedenlerimizi yürütmeye karar vermiştik. Orda bir köy var uzakta. O köy bizim köyümüzdür her ne kadar varamasak da diyerek 2-3 km.lik yolu yürüdük. Bu yüzden ilk günün sloganı ‘Ha gayret az kaldı’ olmuştu. Köyün girişinde bizlere meraklı gözlerle bakan köylülerle muhabbet ede ede son 500m’yi tamamlarken gözlerimizdeki sevinci görmeliydiniz. 105 km’lik yolu zor da olsa molalar dahil 11,5 saatte tamamlamıştık. Etap sonunda anladım ki gölbaşı yokuşu karşılaşacağımız en küçük engelmiş.
Köylüler çok cana yakın ve yardımseverdiler.Biz nereye çadır kuracağımızı öğrenmeye çalışırken Önden giden Turgut Hoca muhtarla konuşarak köy konağındaki yerimizi çoktan ayarlamıştı. Şansımız yaver gitmiş, elektriği, suyu hatta mutfağı bile olan bir yer bulmuştuk. Bizler matları açıp hemen yere yatıp dinlenmeyi seçerken Turgut Hoca makarnayı pişirmiş, yumurta haşlamış hatta çayımızı bile demlemişti. Açıkcası tura çıkmadan önce Turgut Hoca hakkında sahip olduğum önyargılarım kırılmış, onun anne şefkatiyle bize yardımcı olması beni çok şaşırtmıştı.
http://img138.imageshack.us/img138/3064/4vz7.gif
Çocuklardan biri o gün vefat eden ve hayrına pide dağıtılan bir evden pide toplayıp getirmiş, köylülerden Abdülmuttalip Akbaş ise bazlama ve yoğurt getirmişti. Ben bir kenarda oturup gün sonunda ilgili notları almaya çalışırken, bizimkiler bu beyle uzunca muhabbet ettiler. Hatta bir ara baya kalabalık bir gurup da ‘selamünaleyküm' diyerek içeri geldi. Saat 22’ye yaklaştıkça bizlerin yorgunluktan gözleri kayıyor, bir an önce uyuma hayalleri kuruyorduk. Sonradan duyduğuma göre köydeki gençler bizimkilere ‘Yanınızda bayan olmasaydı toplanıp gelecektik’ demişler. Bir kez daha onları kurtardığımı benim sayemde erken yatabildiklerini söylesem de yine beni kimse iplemedi Erken yatmalıydık çünkü erken kalkmalıydık. Öğle sıcağına kalmadan ne kadar çok yol katedebilirsek bizim için o kadar iyiydi. O gece ben sızıdan ve mekan değişikliğinden uyuyamazken, zavallı Murat ise güneş kremi kullanmayı unuttuğu için yanıklarından dolayı uyuyamamış. Ben odanın içinde pıtır pıtır fare gibi dolanıp bir o pencereye bir bu pencereye gidip, sürekli su içip, oflayıp puflayıp can sıkıntısından konuşacak adam ararken o da uyumaya çalışıyormuş. Ha ben bunu bir gün sonra öğrendim tabi. Zamanında öğrenseydim onunla muhabbet ederdim. Kevser yine uykumuzu kaçıracak diye korkmuş olacaklar ki kimse sesini çıkartmamış uyuyamasalar da…
Tur kalemi : Kewser
4 HAZİRAN 2006
1.Gün
Hayalimizdeki büyük tura başlamanın heyecanıyla sabah 5.30 da kalktık. 6:30da Güdak’ta olup 7:00’da yola çıkmayı planlıyorduk. Her zamanki gibi rötar yaparak 8:00’da pedal çevirebildik.
http://img138.imageshack.us/img138/7379/1jpgkn9.gif
Daha önce defalarca çıkmamıza rağmen arkamızdaki bagajların ağırlığını hesaba katarak 3.5 km’lik Gölbaşı rampasını nasıl tırmanacağımızı düşünüp duruyordum. Yokuşun sonundaki büyük marketten herkesin almayı planladığı şeyler varmış. Ancak şaşkınlığımıza gelmiş olacak ki orayı es geçtik. Daha sonra bu marketi geçmiş olmamızın pişmanlığını her eksikle karşılaştığımızda ‘Aaa! Bak ben marketten şunu da alacaktım’ şeklinde dile getirmelerinden anlayabiliyordum. Anlayabiliyordum diyorum çünkü ben aklıma gelen her şeyi liste yaparak yanıma almıştım. Bana ‘Kevser bu çantaya bu kadar ne doldurdun Allah aşkına’ diyenler tur boyunca getirdiklerimden faydalandılar. Her neyse! Gölbaşından Haymana yoluna girmemiz gerekirken yanlışlıkla düz gidip fazladan 7km. yol katetmiş olduk ki bunun yarısı yine yokuştu.
http://img133.imageshack.us/img133/6607/2ju1.gif
Her ne kadar aralarda suluklarımıza su doldurmak için kısa molalar versek de ilk ve tek büyük molamızı saat 11:57’de Ballıkpınar’da verdik. Adından da anlaşılacağı gibi yol boyunca pınarlar vardı. Biz de onlardan birinin yanında büyük bir ağaç gölgesinde durarak öğle yemeğimizi yedik. Misler gibi kokan domates, salatalık, peynir ve zeytinin tadına bir de yorgunluk ve açlık eklenince doyum olmuyordu. Size kolay bir soru! Vücuttan ter ile atılan tuzu geri kazanmaları gerektiğinde, domates ve salatalığı tuzsuz yiyemediklerinde onlara tuzu kim çıkartıp verdi çantasından ‘ben de var’ diyerek bilin bakalım. Tabi ki yine Kevser Ballıkpınar’da yaklaşık 2 saat kadar dinlenip yola çıktık.
Turgut Hoca yanımızda olmasaydı her şey çok daha zor olurdu bizler için. Motoruyla fazla yükümüzü taşıyor, aralarda bize çikolata, tuzlu ayran takviyesi yapıyor en önemlisi de manevi destek oluyordu. Yola çıktıktan yaklaşık 20 dk. sonra dalağım şişti. Nefes alıyım geçsin dedikçe ağrı şiddetleniyordu. Erhan ve Kenan bana eşlik ediyordu. Acı çektikçe titiz Kevser’den eser kalmıyor durun bi’ diyip kendimi çakılın dikenin ortasına atıp sırt üstü yatıyordum. Ağrı geçiyor, bisiklete binince yeniden şiddetleniyordu. Tam iki kere yere yattım ama bu da fayda etmedi. Arkadaşların yardımıyla 5-6 km kadar gittikten sonra neyse ki kendiliğinden geçti.
İlk etabı 75km sanan bizler ‘Daha gelmedik mi?’, ‘Nerde bu Türkobası?’, ‘Ne zaman varırız?’ demekten kendimizi alamıyorduk. Turgut hoca ise bize sürekli ‘Ha gayret az kaldı çocuklar, 5km. kaldı, 5km kaldı’ diyerek bizi gaza getiriyordu. Biz bir hışımla yol bitsin artık diye pedala yükleniyorduk ama yol bitmiyordu. Avrupa yakasında İfo Annemin ‘Ay soldan soldan geliyorlar Tahsin’ dediği gibi bir rüzgarla karşı karşıya kalmıştık.
http://img157.imageshack.us/img157/6112/3lq2.gif
Biz direksiyon hakimiyetini sağlamaya çalıştıkça soldan vuran rüzgar bizleri itekliyor, sesi kulaklarımızda uğulduyordu. Konaklayacağımız Tekke köyüne varmaya çalışıyorduk. Turgut Hoca, Erhan, Kenan ve Mesut çoktan köye varmış Muratla ben ise rüzgara yenik düşen bedenlerimizi yürütmeye karar vermiştik. Orda bir köy var uzakta. O köy bizim köyümüzdür her ne kadar varamasak da diyerek 2-3 km.lik yolu yürüdük. Bu yüzden ilk günün sloganı ‘Ha gayret az kaldı’ olmuştu. Köyün girişinde bizlere meraklı gözlerle bakan köylülerle muhabbet ede ede son 500m’yi tamamlarken gözlerimizdeki sevinci görmeliydiniz. 105 km’lik yolu zor da olsa molalar dahil 11,5 saatte tamamlamıştık. Etap sonunda anladım ki gölbaşı yokuşu karşılaşacağımız en küçük engelmiş.
Köylüler çok cana yakın ve yardımseverdiler.Biz nereye çadır kuracağımızı öğrenmeye çalışırken Önden giden Turgut Hoca muhtarla konuşarak köy konağındaki yerimizi çoktan ayarlamıştı. Şansımız yaver gitmiş, elektriği, suyu hatta mutfağı bile olan bir yer bulmuştuk. Bizler matları açıp hemen yere yatıp dinlenmeyi seçerken Turgut Hoca makarnayı pişirmiş, yumurta haşlamış hatta çayımızı bile demlemişti. Açıkcası tura çıkmadan önce Turgut Hoca hakkında sahip olduğum önyargılarım kırılmış, onun anne şefkatiyle bize yardımcı olması beni çok şaşırtmıştı.
http://img138.imageshack.us/img138/3064/4vz7.gif
Çocuklardan biri o gün vefat eden ve hayrına pide dağıtılan bir evden pide toplayıp getirmiş, köylülerden Abdülmuttalip Akbaş ise bazlama ve yoğurt getirmişti. Ben bir kenarda oturup gün sonunda ilgili notları almaya çalışırken, bizimkiler bu beyle uzunca muhabbet ettiler. Hatta bir ara baya kalabalık bir gurup da ‘selamünaleyküm' diyerek içeri geldi. Saat 22’ye yaklaştıkça bizlerin yorgunluktan gözleri kayıyor, bir an önce uyuma hayalleri kuruyorduk. Sonradan duyduğuma göre köydeki gençler bizimkilere ‘Yanınızda bayan olmasaydı toplanıp gelecektik’ demişler. Bir kez daha onları kurtardığımı benim sayemde erken yatabildiklerini söylesem de yine beni kimse iplemedi Erken yatmalıydık çünkü erken kalkmalıydık. Öğle sıcağına kalmadan ne kadar çok yol katedebilirsek bizim için o kadar iyiydi. O gece ben sızıdan ve mekan değişikliğinden uyuyamazken, zavallı Murat ise güneş kremi kullanmayı unuttuğu için yanıklarından dolayı uyuyamamış. Ben odanın içinde pıtır pıtır fare gibi dolanıp bir o pencereye bir bu pencereye gidip, sürekli su içip, oflayıp puflayıp can sıkıntısından konuşacak adam ararken o da uyumaya çalışıyormuş. Ha ben bunu bir gün sonra öğrendim tabi. Zamanında öğrenseydim onunla muhabbet ederdim. Kevser yine uykumuzu kaçıracak diye korkmuş olacaklar ki kimse sesini çıkartmamış uyuyamasalar da…
Tur kalemi : Kewser