@sezer16
Hazır Caner Eler demişken, Sabah gazetesinin 1 Ağustos 2009 tarihli haberi:
Caner Eler bu yıl Fransa bisiklet yarışında hastalıkla savaşan Lance Armstrong ve Alberto Contador'un kıyasıya rekabetini anlattı. En iyi o anlattı, çünkü o da yarışçılar gibi kanser savaşçısı. Basket oynarken 20 yaşında kemik kanseri oldu, 8 yıl ameliyatlarla bacağını kurtardı, koltuk değnekleri ile Türkiye'nin en iyi spor spikerlerinden oldu. Bu yıl Fransa'da vücuduna yayılan kanseri yendikten sonra yarışlara dönen Lance Armstrong'la Alberto Contador adlı bir İspanyol bisikletçi kıyasıya rekabet etti. Contador da beyninde damar tıkandığı nedeniyle uzun süre komada kalmış, hastane odasında Armstrong'un kitabını okuyarak hayata bağlanmıştı. Garip bir tesadüftür ki finali takım arkadaşı Armstrong'u geride bırakarak kazandı. Bu rekabeti Caner Eler'den başka kimse bu kadar iyi anlatamazdı. Çünkü o da bir kanser savaşçısı.
BASKETÇİYDİ
Eler, 20 yaşından beri koltuk değnekleri ile yürüyor. İTÜ'de başarılı bir basketbolcuyken bacağına saplanan ağrı ile kemik kanseri olduğunu öğrenmiş. "Bacağı kesilsin mi, yoksa kesilmeden tedavi edilebilir mi" tartışmaları sürerken o hasta yatağında Lance Armstrong'un kanserle savaş kitabını okumaya başlamış. Sonraki yıllar bacağından en uzunu 12, en kısası 5 saat süren sekiz ameliyat geçirmiş. Bacağının bir bölümüne protez takılmış, kemoterapiler, radyoterapiler, büyük ağrılar derken sekiz yıl geçmiş. Kemik kanseri en ağrılı ve en zorlu kanserlerden biri olarak biliniyor. Yatağında ansiklopediler bitirmiş. Hastalığıyla ilgili her iyi haberden sonra kendisine ödül olarak verdiği tatillerde Fransa, Almanya, Belçika derken Avrupa'yı koltuk değneklerine aldırmadan dolaşmış. Saint Benoit mezunu Eler, hastalığı nedeniyle üniversite eğitimine ara vermiş, bu arada İngilizce ve Fransızcasına İtalyanca ve İspanyolcayı eklemiş.
'ÖNCE İSYAN ETTİM'
Kemoterapi seanslarının bitimine doğru üç yıl önce Eurosport'a başvurmuş. CV'si nedeniyle çağrıldığında koltuk değnekleriyle onu karşılarında görünce şaşırmışlar. Ancak sporun her dalına meraklı olduğu için çalışmaya başlamış. Atletizm, bisiklet, yüzme, çim hokeyi, tenis gibi pek çok spor dalı ile ilgileniyor. "Futbol da var tabii" diyor. Kanserle uzun süre savaşan spor spikerlerinin duayeni Kenan Onuk'un örnek aldığı isimlerden biri olduğunu söylüyor. Ses eğitimi almamış ancak müthiş dedikleri hafızasına güvenerek spikerliğe başladığını söylüyor. Fransa bisiklet turunu anlattıktan sonra pek çok mail aldığını insanların ona "Hangi bisikleti alayım" diye sorduğunu söylüyor. O bisiklete binemiyor...
Bu da 28 Temmuz 2009'da Hıncal Uluç'un yine aynı gazetede Caner Eler hakkındaki yazısı:
YANİ bir spor olayı bu kadar mı güzel nakledilir?.. Yani bir spor olayı bu kadar mı güzel anlatılır?..
Fransa Turu'ndan söz ediyorum ve de Eurosport'tan.. ve dahi Türkçe anlatan Caner Eler ve arkadaşlarından..
Bütün öğleden sonralarım ekran başında geçti, bir aya yakın zamandır.. Büyülenmiş gibi izledim..
Fransa, köyüyle, kentiyle, ovaları, yaylalarıyla bir rüya ülkesi miydi, yoksa çekimler öylesine muhteşemdi ki, bana mı öyle geldi?..
Hele o son gün.. O Paris.. Şeytan dedi ki "Atla yarın uçağa.. Doğru Paris.."
Adamlar, neyi, nasıl çekeceklerini biliyorlar bir.. İki.. Turun Fransa reklamı için bulunmaz bir fırsat olduğunun farkındalar..
O tamam..
Peki benim sunucum?..
Bu ülkede bugüne dek izlediğim en iyi spor anlatımı, kimse kıskanmasın..
Yüzünü görmedim, adını birkaç yere telefon edip güç öğrendim Caner'in..
Bu nasıl bir bilgi birimi, bu nasıl bir dersini en iyi çalışma, bu nasıl bir seyirciye saygıdır?..
Tur bir kentten geçiyor.. Şaraplarıyla ünlü.. Caner o şarabın özelliklerini anlatıyor bize.. Niye farklı, niye ünlü..
Ertesi gün bir köy var kenarda.. "Burası adını meşhur bir peynire vermiştir" diye başlıyor.. O peynirin tadını, kokusunu değil sadece, nasıl yapıldığını da anlatıyor..
Bir gün, bir dağ etabından geçerken, öte dağda yangın mı ne var.. Uçaktan bir şey atıyorlar yangına.. Atılan maddenin kimyasal formülünü de söylemez mi, anında?..
Yani adam ansiklopedi yahu.. Ve her gün ayrı yarışmacıyla ayrı dilde yapılan röportajları anında tercüme ediyor.. Kaç dil biliyor acaba?..
Son gün.. Paris.. Concorde'dan Şanzelize'ye giriyor yarışçılar, Paris caddelerinde.. "Sağda bir kitapçı vardır" diye onu bile anlatıyor..
Pes ki, pes!..
Benim eleştirilerim için "Efendim TRT'den attık ya, ondan böyle yazıyor" dediler ve yutturdular ya, TRT'nin yeni Genel Müdürü İbrahim Şahin'e..
İşte o Genel Müdüre çağrı..
Bir Paris etabını seyretsin Eurosport'un.. Bir de TRT'sinin Avrasya Maratonu ve İstanbul'unu.. Çekim farkını görsün.. Anlatım farkını dinlesin.. Ondan sonra da, uygarlığın "U"su varsa karakterinde, benden özür dilesin!...
Caner Eler anlatsın biz izlemeye devam edelim dostlar
