Sevgili Otec, ben nokta atışı yaptım. Yani bildiğim güvendiğim bir yere gittim. Onun için eli boş dönmedim. Oysa yurdumun şehirlerinde artık nasıl ki şehir kılığı kalmamışsa köylerinde de köy kılığı kalmamış.
Mesela ben Amcamın değil de dedemin(eşimin dedesinin) evine gitseydim - ki o da o civarda başka bir köyde- ;
dedem ekmeği bakkaldan alır, fabrikasyon yumurtayı koliyle alır, tavuğu ise yine bakkaldan ve naylon poşet içinde alır. Sonra köydeki sağlık ocağına gidip ilaç yazdırır, eczaneden poşet dolusu ilaç alır ve poşetler dolusu ilaç tüketir. Tıpkı şehirdeki insanlar gibi... Çünkü o da köydeki tarlalarda çalışarak hayatını kazanmamış, köydeki bir devlet işinden emekli olmuş. Köyde yaşayan şehirli misali...
Amcam da tek hanelik yayla evinde tek başına -eşi ile- yaşar.
Ekmeğini kendi yapar, yumurtasını kendi yetiştirir, meyvesini- sebzesini kendi üretir. Dutunu, cevizini, üzümünü, şeftalisini, kayısını, fındığını, salatalığını, domatesini vesairesini hep kendi çapalar, hep kendi sular.
Son 20 yılda ilk kez geçen sene yengemizin zoruyla şehirdeki bir hastanede sağlık kontrolünden geçti. O kontrolde de hiç bir sorun çıkmadı. Sanırım bundan sonraki kontrolünü 40 yıl sonra yaptırır. O da yengem yine zorlarsa...
Ahhh bu günümüzün köy yaşantısı..
insanlar köyde yaşarken, şehir yaşantısını taklit etmeye çalışıyorlar..
Aslını sahtesiyle değiştiriyorlar da haberleri yok..
Ekseri yurdum insanı doğduğu Köydeki devlet kurumuna memur olarak kapak atıp oturarak aldığı maaşla köydeki bakkaldan alışveriş edip şehirin dedikodusuyla ömür tüketiyorlar...
Tarlaları da ortakçıya verip (kiraya vermek gibi bir şey) yine oturuyorlar. El elin eşeğini de türkü çağıra çağıra ararmış. Ondan sonra ne tarlalarda verim kalıyor, ne ürünlerde bereket...
Sonra bir misafir geldimi köylü ne yapacağını şaşırıyor..
Köyde satılan içi kof şehir ekmeği, ne idüğü belirsiz mandıra peynirleri, bakkaldan alınmış margarinler ve küçük küçük ambalajlarda son kullanma tarihlerine ramak kalmış reçeller, ballar(?) vb. vb. vb...
Benim çocukluğumda köye misafir geldimi tavuk çok az olur diye hicap duyulduğundan istisnasız koyun yada kuzu kesilir, misafire konuya komşuya ve artarsa tüm diğer köy ahalisine bu etten dağıtılırdı.
Ağaçlardaki meyvelerin, tarlalardaki sebzelerin belli bir kısmı kurdun, kuşun hakkıdır diye dallarında bırakılırdı.
Ambara kilere kışlık yiyecek depolanırken fakirin kimsesizin ve misafirin hakkı ayırılırdı.
Misafir evine gönderilirken yanına okkalarca yiyecek yedeği verilirdi...
Biz büyüdük ve kirlendi dünya...
Tırnağıyla toprağı kazıyıp, topraktan elde ettiğinden başka kursağından geçireceği bir lokması olmayan, yiyeceği lokmasını konuk ve komşusuyla bölüşen, imkanları kıt ama çalışkan, fedakar, kanaatkar köylülerimizi tenzih eder, hepsinin birine bin bereket diler, onların ellerinden öperim.
Sen de benim gibi nokta atışı yap Otec'cim. Yada gel ben seni amcamın yerine götüreyim...
