Şeref Tuzcu
Daimi Üye
- Kayıt
- 13 Ocak 2010
- Mesaj
- 237
- Tepki
- 1.687
- Yaş
- 58
- Şehir
- Bursa
- İsim
- Şeref Tuzcu
- Başlangıç
- 1994—95
- Bisiklet
- Cannondale
- Bisiklet türü
- Cyclocross
Gecikmiş bir paylaşım, 2011 yılında yaptığımız güzel bir geziydi, bugüneymiş kısmet, biraz uzun olacak umarım okuma gafletine düşenler sıkılmaz...
I. gün, 05.06.2011 Pazar
Gölyazı’dan Nilüfer Kent Konseyinin düzenlediği organizasyonla saat 11.00’de Yunanistan yolculuğu başladı.
Bursa’dan gelen bisikletliler, turcuların yakınları, Nilüfer Belediye Başkanı ve Belediyespor Başkanının katılımıyla tur startı verildi.
Her şey çok güzeldi; Gölyazı, Uluabat Gölü (Apolyont), bisikletliler, katılımcılar, turcular, formalar, bisikletler, hava…
Apolyont’tan göç etmek zorunda kalan, Selanik’ten göç etmek zorunda kalan insanlardık, onların torunlarıyız. Acılar unutuldu, ama düşmanlıklar bitmedi.
Biz gidenlerin izinden gittikleri yere gidiyoruz, bisikletle. Gidilen yolları, yerleri yaşayarak gideceğiz. Gelenlerin geldiği yerleri bulacağız. Köklerimin bulunduğu, atalarımın yaşadığı, bugünkü beni oluşturan topraklara gidiyorum.
Bu insanların birbirleriyle sorunları yoktu. Yurtlarından koparıldılar, ayrılmak zorunda kaldılar, artlarında geçmişlerini bırakarak. Onları bulmaya, onlarla tanışmaya ve onlara teşekkür etmeye gidiyorum.
Bisikletle gidiyorum, çünkü yollarda başkalarıyla kavga etmez, dünyayla kavga etmez, zarar vermez, barışçıdır. Eşitlikçidir ezmez, ezilmez, sadece insan ve sadece bisiklettir. Özgürlüktür, her yere gidebilirsiniz. Sihirlidir, boşlukta dengede durursunuz, uçarsınız ve buna hep şaşarsınız. Keyiftir, rüzgarı hisseder, rüzgar olursunuz. Ayıltır. İnsanı kendine getirir. Yaşamın, dünyanın, içiniz ve dışınızdakilerin farkına varırsınız. Bisikletle dünyanın kalbine inersiniz, dünyanın içine girersiniz, size kendini açar, siz dünya olursunuz.
Yolculuğumuz uzun, etaplar kısa, zaman uzun, günler fazla.
Gölyazı’dan çıktık yola, zorlanmadan geldik, selam verdik Bandırma’ya.
Bandırma Belediyesi ve Kent Konseyi bizi ağırladı, samimi ve sıcaktılar.
Kent Konseyinin düzenlediği Manyas Gölünün sorunlarıyla ilgili panele davet edildik. Çevre günü olması nedeniyle düzenlenen panelde korsan bildiri sunar gibi de olduk, kısa bir konuşma yaptım. Küresel ısınmanın önümüzdeki 40-50 yılda gölün canlılığının ortadan kalkmasıyla ilgili sonuçlar yaratacağından bahsetti yurt dışından gelen profesör. Bu kadar süreye hiç gerek kalmayacağını, göllerimizin hakkından çok daha kısa sürede geleceğimizi, kirletmek için elimizden geleni yaptığımızı, 3-5 yılda tamamen sonuç alabileceğimizi vurgulayarak bozgunculuğumu yine göstermiş oldum.
Belediye Başkanına başkanımızın selamlarını ilettik. Kent Konseyinde çalışan Dr. İsmail Bey’in konukseverliği de çok güzeldi. Hepsine çok çok teşekkürler.
II. gün, 06.06.2011 Pazartesi
Bandırma’dan çıkışımız sıcağa kaldı. 10.30’da çıktık, 15.30’da Biga’daydık. 36*C – 37*C sıcakta yol almışız. Yol çalışması olan yerler vardı, çalışanlar çok yardımcı oldular, biz geçerken arabalara yolu kapattılar, sağ olsunlar, sıkıntı yaşamadık.
Yolun önemli bir bölümünde asfalt erimişti, ziftlendik, önemli zarar yok. Ufak tefek zift lekeleri dışında… Kontrollü düzenli gidişimizin faydası oldu.
Keyfimiz hiç eksilmedi, sıcak ve zift eğlencemizi bozamadı. Eğlenmeye ve çalışmaya devam ediyoruz.
Güvem Alan Köyündeki kahvenin çardağı altında, çiçekler arkasındaki fotoğraf hepimizin çok hoşuna gitti.
Biga Kent Konseyinden İbrahim Beyle temas kurduk. Genel kurul hazırlıkları olduğu için çok yoğundu, karşılaşma fırsatımız olmadı. İş yoğunluğu arasında bizim için öğretmen evinden yer ayırtmış, ilgilenmiş, bizi Biga’da da Biga Kent Konseyi ağırlamış oldu. Sevgi ve saygılarımızı sunarız.
Biga çok canlı ve hareketli bir kasabaymış. Öğrencilerin varlığı ortamı canlandırıyor. Bandırma ve Biga neşeli yerleşimler…
III. gün, 07.06.2011 Salı
Biga’dan 08.30’da ayrıldık, bu defa geç saate kalmadık. İyi de yaptık. Çok keyifli bir yolculuk oldu. Hızlı inişler, kaslarımızı hissettiren tırmanışlarla dolu bir yolculuktu. İndik ve çıktık, böyle devam etti. Yokuşlar kısa ama eğimleri fena değildi. Zaman zaman deniz kenarında ve rüzgarı arkamızdan alarak yolculuk yaptık.
Ben çok eğlendim, arkadaşlarım da aynı keyfi aldı sanırım. Kısa molalarımız oluyor arada. Doğanın içinde… Kötü kötü binaların, kentlerin görünmediği yerlerde... Rüzgarın doğa koktuğu yerlerde dinlendik. Denizi seyrettik.
11.30’da Lapseki’ye geldik. Yolda erimiş zift de yoktu, yol çalışması da.
Lapseki’den arabalı vapurla Gelibolu’ya geçerek otele yerleştik.
Gelibolu’da bizi Gelibolu belediyesi ağırlıyor. Gül Hanım Deniz Otel’de yerlerimizi ayırtmış. Bu organizasyonların arkasında Orkun var. Sağ olsun, kendisini sürekli anarak kulaklarını çınlatıyoruz.
Sahil kasabaları bir başka oluyor. Gelibolu’yu da anlatmaya gerek yok. Gidip görün. Bir iki gün kalın. Kendiniz karar verin.
Ruhu var, neşesi var, denizi var, geçmişi var ve bozmazsak geleceği var.
Gül Hanım Gelibolu Belediyesi Özel Kalem Müdürü, yarın öğleden sonra belediye başkanı uygun olursa ziyaret edebileceğimizi söyledi. Kendilerine teşekkür etmek ve başkanımızın selamlarını iletmek bizi mutlu eder.
Çok şanslıyız, her gittiğimiz yerde -şu ana kadar- bize çok sıcak davrandılar. Bisikletli olmamız ve yöre insanlarının özellikleriyle ilgili olsa gerek.
IV. gün, 08.06.2011 Çarşamba
Bugünü Gelibolu’da geçiriyoruz, zorunluluktan. Dinleniyoruz, gerçi hiç yorulmadık. Çıkışımızı 5 Haziran Dünya Çevre Gününe planlamıştık. 2-3 günde İpsala’dan Yunanistan’a gireriz diye düşünüyorduk. Girişimizi sağlayacak olan Yunanistan Serez Belediyesi davet yazısında süre 10-17 Haziran tarihleri arasında olunca, çıkışımızı ertelemedik, etap mesafelerini kısalttık. İyi de oldu. Bandırma, Biga ve Gelibolu’da güzel zamanlar geçirdik, güzel insanlarla tanıştık.
Yolda olmak da bu olsa gerek. Bulunduğun yerde olabilmek geçip gitmek değil farkına varmadan. Gezginin derdi gideceği yer değil, yolun kendisi, yolda olmak…
Gelibolu belediye başkanı ile sıcak bir görüşme gerçekleşti. Samimiyet ve konukseverliklerine candan teşekkürler.
Kaldığımız Deniz Otel’in sahibi ve çalışanlarına da teşekkürü unutmamam gerekiyor. Otel sahibi İsmail Beyin İskele Meydanındaki birahanesinde ikram ettiği “yengeç bacağı” hakikaten çok nefisti. Yolunuz düşer, vaktiniz de varsa tavsiye ederim, sıcak yaz akşamında soğuk bir bira ile serinlersiniz, kervan yolunda konaklanan hanlardaki gibi… Avrupa’dan Anadolu’ya, Asya’dan Avrupa’ya giden kervanları izlersiniz. Gelibolu Lapseki arasında gece gündüz hiç durmadan arabalı vapurlar gidip geliyor, kervanları denizin öte yakasına taşıyorlar.
V. gün, 09.06.2011 Perşembe
Gelibolu İpsala yolu güzeldi, bisikletle gitmeye uygun bir yol. Doğal güzellikleri de boldu. Koru Dağı rampası keyifliydi. Dinlenme tesisinde mola verdik. Saroz Körfezi görülmeye değer.
Keşan’a girdik, biraz dinlendik. Barış’ın lastiğini kargo şirketinden aldık.
İpsala’ya öğleden sonra vardık. Belediye başkanını ziyaret ettik. Çam sakızı çoban armağanı hediyemizi verdik.
Bizi DSİ Tesislerinde ağırladılar. Yeşillikler içerisinde bir tesis. Bülbül ve kurbağa sesleri boldu. Sivrisinekleri de unutmamak gerek.
Koru Dağı rampasında küçücük yavru kaplumbağanın arkamdan gelen Barış tarafından yoldan kurtarılması…
VI. gün,10.06.2011 Cuma
İpsala gümrüğünden geçişimiz çok kolay oldu. Çantalarımızla hiç ilgilenmediler. Yunan görevliler sıcak davrandılar, kısa bir sohbetimiz dahi oldu.
Türkiye’ye benziyor, iklim, bitki örtüsü… Yabancı değil, çok tanıdık.
Yolları çok güzel, araç sürücüleri bisikletlilere karşı duyarlı ve saygılı davranıyor.
Dedeağaç ilk durağımız. Öğle yemeğinden sonra bir parkta biraz dinlendik. Yunan bir kadın yemek yediğimiz yerde bize yardımcı oldu. Ankara’da okumuş, Türkçesi çok iyi, kendisine çok teşekkürler…
Dedeağaç’tan sonra yoldaki kavşakta kararsız kaldık ve kendimizi otobanda bulduk. İlk fırsatta tellerin üzerinden atlayarak çıktık!
Yokuşu bol bir yoldan, yağmur yağdı yağacak, şimşek ve gök gürlemeleri altında yıldırım korkusuyla, son hızımızla Şapçı’ya geldik. İrfan bizi karşıladı. Bizimkilerin arkadaşının arkadaşı, tanıştık, kaynaştık.
Sonunda yağmur da başladı. Yunan polisi eşliğinde Türk Köylerini ve dereleri geçtik. Polis 200-300 metre peşimizden bize eşlik etti, İskeçe çıkışına kadar üç gün boyunca bizi takip ettiler, çünkü İskeçe’nin batısında Türk yok. Azınlıklara hep dikkat edilmeli...
Sirkeli’de Türk Toplumsal Hareketinin Lokalinde bizi ağırladılar. Yemek yedik, sohbet ettik. Büyük çoğunluğu Türkiye’de orta ve yükseköğrenim görmüş. Muhtemelen liderleri Hüseyin Şaban, Türkiye’de ekonomi eğitimi almış. Ağırbaşlı ve kararlı, ekonomik sıkıntı her yerde aynı, yakında evlenecek. Sıcak, samimi bir sohbet oldu. Türkiye ve bizler onlar için çok önemliyiz. Konuştuğumuz kişilerin tümünün kafasında bir aidiyet sorunu var. Azınlık olma durumları… Bize sadece “bizi unutmayın” diyorlar. Tek istedikleri unutulmamak, bu onların güvencesi, varoluş koşulu. Geniş zamanlı bir dilek… Belki bir gün Türkiye’ye gelip yerleşmek, çok küçük bir olasılık…
Anlayacağınız bir kimlik, bir varoluş sorunu yaşanıyor oralarda da…
Köklerimin bulunduğu toprakların insanları, anlaşmakta ve birbirimizi anlamakta hiç zorlanmadık.
Gümülcine’ye girerken antrenman yapan bir yol bisikletçisiyle karşılaştık. Yunan bisikletçi yolunu değiştirip yanımıza geldi bizi görünce, kalacak yerimiz olup olmadığını, uygun yer bulabileceğini söyledi. Kendisine çok teşekkürler, konukseverdi, insandı.
Koray Hasan Gümülcine Türk Gençlerbirliği Başkanı, bizi karşıladı ve ağırladı. Derneklerinin vakfına ait öğrenci yurdunun anahtarını bize verdi, tatil nedeniyle boş olan yurt binasında kaldık. Ranzalarda yattık, temiz ve rahat bir gece geçirdik, dinlendik. Çok teşekkürler…
Akşam yakındaki bir Türk köyünde yapılan kiraz festivaline gittik, bizi protokole oturttular. Başkonsolosla tanıştık, ayaküstü kol düğmesi olan hediyemizi de kendisine takdim ediverdik ve teşekkür ettik. Yunanistan’daki konaklamalar ve bağlantılar konusunda çok yardımları oldu, sağ olsunlar. Sıcak ve samimi bir insan, tanıştığımız Türkler onu çok seviyor ve saygı duyuyorlar. Öncekiler gibi yiyip içip yatanlardan değilmiş. Bugüne kadar gelen konsolosların en iyisi olduğunu söylediler.
Festival dönüşü Hüseyin Şaban ve İrfan bizi bara götürdü. Hüseyin Şaban ile gürültüye rağmen içten ve derin bir sohbetimiz oldu. Kendisinden, umutlarından, kaygılarından, tercihlerinden konuştuk, para değil dava adamı…
VII. gün, 11.06.2011 Cumartesi
Sabah Türk Gençlerbirliği Lokalinin bahçesinde, çınarların altında Koray Hasan ve arkadaşlarıyla hem sohbet hem de kahvaltı ettik.
İskeçe yolu kısaydı. Güzel ve rahat bir yol. Türk köylerinde mola verdik. Büfeyi işleten Türk kız ve arkadaşı bizi görünce “pop star” görmüş hayranları gibiydiler. Bizden su parası almadı.
İskeçe Türk Birliği Lokalinde Başkan Ahmet Bey ve yönetim kurulu üyeleriyle birlikte olduk. Derneklerinin tarihi sürecini anlattılar. Akşam da yönetim kurulu üyesi İsmet Bey bize İskeçe’yi gezdirdi.
Sevimli ve keyifli bir Türk lokantasında yemek yedik, bizim yemeklerimizdi…
Eski İskeçe güzel bir kent dokusuna sahip, taş binalar çok iyi durumda ve bakımlıydı, kaldırım döşeli sokaklarıyla bozulmadan günümüze kadar yaşamış.
İsmet Bey Türk gençlerinin Yunan gençlerle kaynaşıp kültürlerini kaybetmesinden, bozulmalarından korkuyor. Hayatın akışının önünde durabilmeleri çok zor…
İskeçe küçük, temiz ve güzel bir kent. İsmet Bey de belediye yönetiminin işini iyi yaptığını söyledi.
(link)
I. gün, 05.06.2011 Pazar
Gölyazı’dan Nilüfer Kent Konseyinin düzenlediği organizasyonla saat 11.00’de Yunanistan yolculuğu başladı.
Bursa’dan gelen bisikletliler, turcuların yakınları, Nilüfer Belediye Başkanı ve Belediyespor Başkanının katılımıyla tur startı verildi.
Her şey çok güzeldi; Gölyazı, Uluabat Gölü (Apolyont), bisikletliler, katılımcılar, turcular, formalar, bisikletler, hava…
Apolyont’tan göç etmek zorunda kalan, Selanik’ten göç etmek zorunda kalan insanlardık, onların torunlarıyız. Acılar unutuldu, ama düşmanlıklar bitmedi.
Biz gidenlerin izinden gittikleri yere gidiyoruz, bisikletle. Gidilen yolları, yerleri yaşayarak gideceğiz. Gelenlerin geldiği yerleri bulacağız. Köklerimin bulunduğu, atalarımın yaşadığı, bugünkü beni oluşturan topraklara gidiyorum.
Bu insanların birbirleriyle sorunları yoktu. Yurtlarından koparıldılar, ayrılmak zorunda kaldılar, artlarında geçmişlerini bırakarak. Onları bulmaya, onlarla tanışmaya ve onlara teşekkür etmeye gidiyorum.
Bisikletle gidiyorum, çünkü yollarda başkalarıyla kavga etmez, dünyayla kavga etmez, zarar vermez, barışçıdır. Eşitlikçidir ezmez, ezilmez, sadece insan ve sadece bisiklettir. Özgürlüktür, her yere gidebilirsiniz. Sihirlidir, boşlukta dengede durursunuz, uçarsınız ve buna hep şaşarsınız. Keyiftir, rüzgarı hisseder, rüzgar olursunuz. Ayıltır. İnsanı kendine getirir. Yaşamın, dünyanın, içiniz ve dışınızdakilerin farkına varırsınız. Bisikletle dünyanın kalbine inersiniz, dünyanın içine girersiniz, size kendini açar, siz dünya olursunuz.
Yolculuğumuz uzun, etaplar kısa, zaman uzun, günler fazla.
Gölyazı’dan çıktık yola, zorlanmadan geldik, selam verdik Bandırma’ya.
Bandırma Belediyesi ve Kent Konseyi bizi ağırladı, samimi ve sıcaktılar.
Kent Konseyinin düzenlediği Manyas Gölünün sorunlarıyla ilgili panele davet edildik. Çevre günü olması nedeniyle düzenlenen panelde korsan bildiri sunar gibi de olduk, kısa bir konuşma yaptım. Küresel ısınmanın önümüzdeki 40-50 yılda gölün canlılığının ortadan kalkmasıyla ilgili sonuçlar yaratacağından bahsetti yurt dışından gelen profesör. Bu kadar süreye hiç gerek kalmayacağını, göllerimizin hakkından çok daha kısa sürede geleceğimizi, kirletmek için elimizden geleni yaptığımızı, 3-5 yılda tamamen sonuç alabileceğimizi vurgulayarak bozgunculuğumu yine göstermiş oldum.
Belediye Başkanına başkanımızın selamlarını ilettik. Kent Konseyinde çalışan Dr. İsmail Bey’in konukseverliği de çok güzeldi. Hepsine çok çok teşekkürler.
II. gün, 06.06.2011 Pazartesi
Bandırma’dan çıkışımız sıcağa kaldı. 10.30’da çıktık, 15.30’da Biga’daydık. 36*C – 37*C sıcakta yol almışız. Yol çalışması olan yerler vardı, çalışanlar çok yardımcı oldular, biz geçerken arabalara yolu kapattılar, sağ olsunlar, sıkıntı yaşamadık.
Yolun önemli bir bölümünde asfalt erimişti, ziftlendik, önemli zarar yok. Ufak tefek zift lekeleri dışında… Kontrollü düzenli gidişimizin faydası oldu.
Keyfimiz hiç eksilmedi, sıcak ve zift eğlencemizi bozamadı. Eğlenmeye ve çalışmaya devam ediyoruz.
Güvem Alan Köyündeki kahvenin çardağı altında, çiçekler arkasındaki fotoğraf hepimizin çok hoşuna gitti.
Biga Kent Konseyinden İbrahim Beyle temas kurduk. Genel kurul hazırlıkları olduğu için çok yoğundu, karşılaşma fırsatımız olmadı. İş yoğunluğu arasında bizim için öğretmen evinden yer ayırtmış, ilgilenmiş, bizi Biga’da da Biga Kent Konseyi ağırlamış oldu. Sevgi ve saygılarımızı sunarız.
Biga çok canlı ve hareketli bir kasabaymış. Öğrencilerin varlığı ortamı canlandırıyor. Bandırma ve Biga neşeli yerleşimler…
III. gün, 07.06.2011 Salı
Biga’dan 08.30’da ayrıldık, bu defa geç saate kalmadık. İyi de yaptık. Çok keyifli bir yolculuk oldu. Hızlı inişler, kaslarımızı hissettiren tırmanışlarla dolu bir yolculuktu. İndik ve çıktık, böyle devam etti. Yokuşlar kısa ama eğimleri fena değildi. Zaman zaman deniz kenarında ve rüzgarı arkamızdan alarak yolculuk yaptık.
Ben çok eğlendim, arkadaşlarım da aynı keyfi aldı sanırım. Kısa molalarımız oluyor arada. Doğanın içinde… Kötü kötü binaların, kentlerin görünmediği yerlerde... Rüzgarın doğa koktuğu yerlerde dinlendik. Denizi seyrettik.
11.30’da Lapseki’ye geldik. Yolda erimiş zift de yoktu, yol çalışması da.
Lapseki’den arabalı vapurla Gelibolu’ya geçerek otele yerleştik.
Gelibolu’da bizi Gelibolu belediyesi ağırlıyor. Gül Hanım Deniz Otel’de yerlerimizi ayırtmış. Bu organizasyonların arkasında Orkun var. Sağ olsun, kendisini sürekli anarak kulaklarını çınlatıyoruz.
Sahil kasabaları bir başka oluyor. Gelibolu’yu da anlatmaya gerek yok. Gidip görün. Bir iki gün kalın. Kendiniz karar verin.
Ruhu var, neşesi var, denizi var, geçmişi var ve bozmazsak geleceği var.
Gül Hanım Gelibolu Belediyesi Özel Kalem Müdürü, yarın öğleden sonra belediye başkanı uygun olursa ziyaret edebileceğimizi söyledi. Kendilerine teşekkür etmek ve başkanımızın selamlarını iletmek bizi mutlu eder.
Çok şanslıyız, her gittiğimiz yerde -şu ana kadar- bize çok sıcak davrandılar. Bisikletli olmamız ve yöre insanlarının özellikleriyle ilgili olsa gerek.
IV. gün, 08.06.2011 Çarşamba
Bugünü Gelibolu’da geçiriyoruz, zorunluluktan. Dinleniyoruz, gerçi hiç yorulmadık. Çıkışımızı 5 Haziran Dünya Çevre Gününe planlamıştık. 2-3 günde İpsala’dan Yunanistan’a gireriz diye düşünüyorduk. Girişimizi sağlayacak olan Yunanistan Serez Belediyesi davet yazısında süre 10-17 Haziran tarihleri arasında olunca, çıkışımızı ertelemedik, etap mesafelerini kısalttık. İyi de oldu. Bandırma, Biga ve Gelibolu’da güzel zamanlar geçirdik, güzel insanlarla tanıştık.
Yolda olmak da bu olsa gerek. Bulunduğun yerde olabilmek geçip gitmek değil farkına varmadan. Gezginin derdi gideceği yer değil, yolun kendisi, yolda olmak…
Gelibolu belediye başkanı ile sıcak bir görüşme gerçekleşti. Samimiyet ve konukseverliklerine candan teşekkürler.
Kaldığımız Deniz Otel’in sahibi ve çalışanlarına da teşekkürü unutmamam gerekiyor. Otel sahibi İsmail Beyin İskele Meydanındaki birahanesinde ikram ettiği “yengeç bacağı” hakikaten çok nefisti. Yolunuz düşer, vaktiniz de varsa tavsiye ederim, sıcak yaz akşamında soğuk bir bira ile serinlersiniz, kervan yolunda konaklanan hanlardaki gibi… Avrupa’dan Anadolu’ya, Asya’dan Avrupa’ya giden kervanları izlersiniz. Gelibolu Lapseki arasında gece gündüz hiç durmadan arabalı vapurlar gidip geliyor, kervanları denizin öte yakasına taşıyorlar.
V. gün, 09.06.2011 Perşembe
Gelibolu İpsala yolu güzeldi, bisikletle gitmeye uygun bir yol. Doğal güzellikleri de boldu. Koru Dağı rampası keyifliydi. Dinlenme tesisinde mola verdik. Saroz Körfezi görülmeye değer.
Keşan’a girdik, biraz dinlendik. Barış’ın lastiğini kargo şirketinden aldık.
İpsala’ya öğleden sonra vardık. Belediye başkanını ziyaret ettik. Çam sakızı çoban armağanı hediyemizi verdik.
Bizi DSİ Tesislerinde ağırladılar. Yeşillikler içerisinde bir tesis. Bülbül ve kurbağa sesleri boldu. Sivrisinekleri de unutmamak gerek.
Koru Dağı rampasında küçücük yavru kaplumbağanın arkamdan gelen Barış tarafından yoldan kurtarılması…
VI. gün,10.06.2011 Cuma
İpsala gümrüğünden geçişimiz çok kolay oldu. Çantalarımızla hiç ilgilenmediler. Yunan görevliler sıcak davrandılar, kısa bir sohbetimiz dahi oldu.
Türkiye’ye benziyor, iklim, bitki örtüsü… Yabancı değil, çok tanıdık.
Yolları çok güzel, araç sürücüleri bisikletlilere karşı duyarlı ve saygılı davranıyor.
Dedeağaç ilk durağımız. Öğle yemeğinden sonra bir parkta biraz dinlendik. Yunan bir kadın yemek yediğimiz yerde bize yardımcı oldu. Ankara’da okumuş, Türkçesi çok iyi, kendisine çok teşekkürler…
Dedeağaç’tan sonra yoldaki kavşakta kararsız kaldık ve kendimizi otobanda bulduk. İlk fırsatta tellerin üzerinden atlayarak çıktık!
Yokuşu bol bir yoldan, yağmur yağdı yağacak, şimşek ve gök gürlemeleri altında yıldırım korkusuyla, son hızımızla Şapçı’ya geldik. İrfan bizi karşıladı. Bizimkilerin arkadaşının arkadaşı, tanıştık, kaynaştık.
Sonunda yağmur da başladı. Yunan polisi eşliğinde Türk Köylerini ve dereleri geçtik. Polis 200-300 metre peşimizden bize eşlik etti, İskeçe çıkışına kadar üç gün boyunca bizi takip ettiler, çünkü İskeçe’nin batısında Türk yok. Azınlıklara hep dikkat edilmeli...
Sirkeli’de Türk Toplumsal Hareketinin Lokalinde bizi ağırladılar. Yemek yedik, sohbet ettik. Büyük çoğunluğu Türkiye’de orta ve yükseköğrenim görmüş. Muhtemelen liderleri Hüseyin Şaban, Türkiye’de ekonomi eğitimi almış. Ağırbaşlı ve kararlı, ekonomik sıkıntı her yerde aynı, yakında evlenecek. Sıcak, samimi bir sohbet oldu. Türkiye ve bizler onlar için çok önemliyiz. Konuştuğumuz kişilerin tümünün kafasında bir aidiyet sorunu var. Azınlık olma durumları… Bize sadece “bizi unutmayın” diyorlar. Tek istedikleri unutulmamak, bu onların güvencesi, varoluş koşulu. Geniş zamanlı bir dilek… Belki bir gün Türkiye’ye gelip yerleşmek, çok küçük bir olasılık…
Anlayacağınız bir kimlik, bir varoluş sorunu yaşanıyor oralarda da…
Köklerimin bulunduğu toprakların insanları, anlaşmakta ve birbirimizi anlamakta hiç zorlanmadık.
Gümülcine’ye girerken antrenman yapan bir yol bisikletçisiyle karşılaştık. Yunan bisikletçi yolunu değiştirip yanımıza geldi bizi görünce, kalacak yerimiz olup olmadığını, uygun yer bulabileceğini söyledi. Kendisine çok teşekkürler, konukseverdi, insandı.
Koray Hasan Gümülcine Türk Gençlerbirliği Başkanı, bizi karşıladı ve ağırladı. Derneklerinin vakfına ait öğrenci yurdunun anahtarını bize verdi, tatil nedeniyle boş olan yurt binasında kaldık. Ranzalarda yattık, temiz ve rahat bir gece geçirdik, dinlendik. Çok teşekkürler…
Akşam yakındaki bir Türk köyünde yapılan kiraz festivaline gittik, bizi protokole oturttular. Başkonsolosla tanıştık, ayaküstü kol düğmesi olan hediyemizi de kendisine takdim ediverdik ve teşekkür ettik. Yunanistan’daki konaklamalar ve bağlantılar konusunda çok yardımları oldu, sağ olsunlar. Sıcak ve samimi bir insan, tanıştığımız Türkler onu çok seviyor ve saygı duyuyorlar. Öncekiler gibi yiyip içip yatanlardan değilmiş. Bugüne kadar gelen konsolosların en iyisi olduğunu söylediler.
Festival dönüşü Hüseyin Şaban ve İrfan bizi bara götürdü. Hüseyin Şaban ile gürültüye rağmen içten ve derin bir sohbetimiz oldu. Kendisinden, umutlarından, kaygılarından, tercihlerinden konuştuk, para değil dava adamı…
VII. gün, 11.06.2011 Cumartesi
Sabah Türk Gençlerbirliği Lokalinin bahçesinde, çınarların altında Koray Hasan ve arkadaşlarıyla hem sohbet hem de kahvaltı ettik.
İskeçe yolu kısaydı. Güzel ve rahat bir yol. Türk köylerinde mola verdik. Büfeyi işleten Türk kız ve arkadaşı bizi görünce “pop star” görmüş hayranları gibiydiler. Bizden su parası almadı.
İskeçe Türk Birliği Lokalinde Başkan Ahmet Bey ve yönetim kurulu üyeleriyle birlikte olduk. Derneklerinin tarihi sürecini anlattılar. Akşam da yönetim kurulu üyesi İsmet Bey bize İskeçe’yi gezdirdi.
Sevimli ve keyifli bir Türk lokantasında yemek yedik, bizim yemeklerimizdi…
Eski İskeçe güzel bir kent dokusuna sahip, taş binalar çok iyi durumda ve bakımlıydı, kaldırım döşeli sokaklarıyla bozulmadan günümüze kadar yaşamış.
İsmet Bey Türk gençlerinin Yunan gençlerle kaynaşıp kültürlerini kaybetmesinden, bozulmalarından korkuyor. Hayatın akışının önünde durabilmeleri çok zor…
İskeçe küçük, temiz ve güzel bir kent. İsmet Bey de belediye yönetiminin işini iyi yaptığını söyledi.
(link)