Fatih Toraman
Forum Demirbaşı
- Kayıt
- 25 Mayıs 2011
- Mesaj
- 406
- Tepki
- 702
- Yaş
- 30
- Şehir
- Giresun
- İsim
- Fatih
- Bisiklet
- Amoeba
"İstediğini yapmaktır özgür olmak, Mutluluk ise yaptığın işi sevmektir" Diyerek başlamak istiyorum söze. Çünkü bu turda gerçekten özgürdüm ve her zamanki gibi yaptığım işi seviyordum. Kilometreler altımdan akıp giderken bana doğal güzellikleri keşfetmenin heyecanını yaşamak kalıyordu.
1.gün
4 haziran 2013 Salı günü Giresun'un yağlıdere ilçesine bağlı 1500m rakımlı Gölyanı Obasına gitmek için erkenden gözlerimi açtım. Heyecanlıydım çünkü ilk kamp deneyimimi 65km mesafede 1500m rakımda tek başıma yaşayacaktım. Hantal çantamı sırtlayıp Espiye'nin sakin ve sessiz sokaklarında aheste aheste ilerliyorum. İlk dakikalarda motor soğuk olduğundan zorlamıyorum. Artık ısınıyorum ve tam güç ilerliyorum. Bana eşlik eden gölgem ile Hacımahmutlu, Demircili köylerini ve Yağlıdere'yi geride birakiyorum. Tarihi "Ağa" Kemer köprüsünün yanından geçiyorum. Bu köprü yol üzerinde göreceğim onlarca köprüden sadece biri ama en bakımlısı. Hafızamda ailecek araba ile geldiğimiz eski günler beliriyor. Rüzgar arkadan ılık ılık esiyor. Hızla koçlu köyünüde geride bırakıyorum. Rakım:300m Bir tane daha. Rica ettim. Kırmadılar. Derenin sesi,Lastiklerin uğultusu ve kuş cıvıltıları... Daha ne isterim? Hisarcık Kemer köprüsü. Üçtepede'yim. Yolun mesafe olarak 3/2si bitti.
Durup incelemek istiyorum ama hepsini incelemeye kalkarsam işim yaş. İrtifa arttıkça etraf güzelleşmeye başladı. Ne iğrenç bir yapısın sen öyle. Benim yolum sola kıvrılıp tırmanışa geçiyor. Bir yol ayrımına geldim. Hafızamda bu yol ayrımı ile ilgili bir kayıt yok. "Zirveye giden yol iniş değildir" deyip sağdan devam ettim. Yol çepeçevre ağaçlar ile sarılı. Güneş ışınları yaprak aralarından sızarak yola ulaşıyor. Son bir viraj. Bu yolda pedallamak paha biçilemez. Yüce dağlar ardı ardına sıralanıyor. İrtifa arttıkça değişen bitki örtüsü,düşen hava sıcaklığı ve azalan oksijen kendimi iyi hissettiriyor. Mor ve sarı renkli,kokusuyla sarhoş eden çiçekler arasında var gücümle pedal basıyorum. Çok geçmeden emeğimin karşılığını alıyorum. Fotoğraflarda görüp "İşte buraya gitmeliyim" dediğim Gölyanı Obası tüm ihtişamıyla karşımda duruyor. Bulutlar gelişimin haberini almışcasına güneşi örtüveriyor. Çadırımı uygun bulduğum bir yere kuruyorum ve mühimmatı içine yerleştiriyorum.
Ardından yemek yapıyorum. El yapımı alkol ocağı,el yapımı rüzgarlık ve evden getirdiğim tava
Karnımı doyurduktan sonra etrafta gezintiye çıkıyorum. Çadırımın bulunduğu mevki karşı taraf. Kurabağaların "Vırak" sesleriyle,Kuşlardan ezgilerle ve eşsiz atmosferiyle burası görmeye değer yerlerden biri. Yaylada kimsecikler yok. Sadece ben ve vahşi doğa. Yaylanın beğendiğim diğer bir özelliği beton yapıların olmaması Telefonumu nasıl şarj edebilirim diye düşünürken, bir yapının tavan arasına giriyorum. elektrik kablolarını dikkatlice soyup, ek kablo ile priz gibi iki halka yapıyorum. Adaptörü takıyorum ve telefon şarj oluyor. Bir sevinç çığlığı atıyorum. Evimin manzarası. Arka bahçem. Güneş batarken eşsiz manzaralar sunuyor. Bİraz dağınığım kusura bakmayın. Saat 20:30 gibi uyku tulumunun içinde dönüp duruyorum ve nihayet uykuya dalıyorum. 02:00 gibi gözümü açıyorum;herşey normal uyumaya devam. İnternette gördüğüm bu fotoğraf bilinç altıma yerleşmiş olmalı ki rüyamda ayı saldırıyor. Ama ben kaçıp canımı kurtarıyorum.
2.Gün
Saat 05:00 gibi gözümü açıyorum. Evdeki uykularımın çoğundan daha iyi uyumuşum.
Uyku tulumunun içinden çıkmak istemiyorum. Sıcaklık 6 derece. Çadırımı şans eseri öyle güzel bir yere kurmuşumki;güneş çadırıma doğuyor ve tatlı sıcaklığı bedenime işliyor. Çam ağaçlarının arasından 2800mlik zirvesiyle karlı erimez tepesi bana göz kırpıyor. Bir aksilikten dolayı saat 11:00 de Espiye'de olmalıyım. Kahvaltımı yapıp,toparlanıp yola koyuluyorum. Son bir hatıra fotoğrafı çekiyorum. Ama bedenim buradan ayrılmak istemiyor. Elveda deyip basıyorum pedala. Orman yollarında süratli bir iniş yapıyorum. Gölyanı obası ardımda kaldı. İnanılmaz manzaralarla, kulaklarıma dolan rüzgarın ve frenlerimden gelen"vıjjjjjjjj"sesini dinleyerek uçarcasına iniyorum aşağıya doğru. Bu derme çatma kulubedeki amcaya yol sormak için duruyorum. Gölyanı obasından geldiğimi gece orada konakladığı mı söylüyorum. "Hayretlik mesele","Asker misin?" diyor "Öğrenciyim" Diyorum. Ana yola nasıl inerim diyorum. Kendi diliyle anlatmaya başlıyor. Tam ayrılırken parmağındaki kesiği farkediyorum. İlk yardım çantamdan yara bandı çıkarıp veriyorum.
"Çok teşekkür" diyor. Bir kaç kilometre sonra anayola bağlanıyorum. Yeşilpınar, sınırköy, üçtepe, koçlu köylerini ve yağlıdereyi geride bırakıyorum. saat 11:00 de Espiye'de olmam gerekirken 12:00 da ancak varabiliyorum. Kapının kilidine anahtarı sokup çevirince bir macera daha anılara gömülüyor. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim...
1.gün
4 haziran 2013 Salı günü Giresun'un yağlıdere ilçesine bağlı 1500m rakımlı Gölyanı Obasına gitmek için erkenden gözlerimi açtım. Heyecanlıydım çünkü ilk kamp deneyimimi 65km mesafede 1500m rakımda tek başıma yaşayacaktım. Hantal çantamı sırtlayıp Espiye'nin sakin ve sessiz sokaklarında aheste aheste ilerliyorum. İlk dakikalarda motor soğuk olduğundan zorlamıyorum. Artık ısınıyorum ve tam güç ilerliyorum. Bana eşlik eden gölgem ile Hacımahmutlu, Demircili köylerini ve Yağlıdere'yi geride birakiyorum. Tarihi "Ağa" Kemer köprüsünün yanından geçiyorum. Bu köprü yol üzerinde göreceğim onlarca köprüden sadece biri ama en bakımlısı. Hafızamda ailecek araba ile geldiğimiz eski günler beliriyor. Rüzgar arkadan ılık ılık esiyor. Hızla koçlu köyünüde geride bırakıyorum. Rakım:300m Bir tane daha. Rica ettim. Kırmadılar. Derenin sesi,Lastiklerin uğultusu ve kuş cıvıltıları... Daha ne isterim? Hisarcık Kemer köprüsü. Üçtepede'yim. Yolun mesafe olarak 3/2si bitti.
Durup incelemek istiyorum ama hepsini incelemeye kalkarsam işim yaş. İrtifa arttıkça etraf güzelleşmeye başladı. Ne iğrenç bir yapısın sen öyle. Benim yolum sola kıvrılıp tırmanışa geçiyor. Bir yol ayrımına geldim. Hafızamda bu yol ayrımı ile ilgili bir kayıt yok. "Zirveye giden yol iniş değildir" deyip sağdan devam ettim. Yol çepeçevre ağaçlar ile sarılı. Güneş ışınları yaprak aralarından sızarak yola ulaşıyor. Son bir viraj. Bu yolda pedallamak paha biçilemez. Yüce dağlar ardı ardına sıralanıyor. İrtifa arttıkça değişen bitki örtüsü,düşen hava sıcaklığı ve azalan oksijen kendimi iyi hissettiriyor. Mor ve sarı renkli,kokusuyla sarhoş eden çiçekler arasında var gücümle pedal basıyorum. Çok geçmeden emeğimin karşılığını alıyorum. Fotoğraflarda görüp "İşte buraya gitmeliyim" dediğim Gölyanı Obası tüm ihtişamıyla karşımda duruyor. Bulutlar gelişimin haberini almışcasına güneşi örtüveriyor. Çadırımı uygun bulduğum bir yere kuruyorum ve mühimmatı içine yerleştiriyorum.
Ardından yemek yapıyorum. El yapımı alkol ocağı,el yapımı rüzgarlık ve evden getirdiğim tava
Karnımı doyurduktan sonra etrafta gezintiye çıkıyorum. Çadırımın bulunduğu mevki karşı taraf. Kurabağaların "Vırak" sesleriyle,Kuşlardan ezgilerle ve eşsiz atmosferiyle burası görmeye değer yerlerden biri. Yaylada kimsecikler yok. Sadece ben ve vahşi doğa. Yaylanın beğendiğim diğer bir özelliği beton yapıların olmaması Telefonumu nasıl şarj edebilirim diye düşünürken, bir yapının tavan arasına giriyorum. elektrik kablolarını dikkatlice soyup, ek kablo ile priz gibi iki halka yapıyorum. Adaptörü takıyorum ve telefon şarj oluyor. Bir sevinç çığlığı atıyorum. Evimin manzarası. Arka bahçem. Güneş batarken eşsiz manzaralar sunuyor. Bİraz dağınığım kusura bakmayın. Saat 20:30 gibi uyku tulumunun içinde dönüp duruyorum ve nihayet uykuya dalıyorum. 02:00 gibi gözümü açıyorum;herşey normal uyumaya devam. İnternette gördüğüm bu fotoğraf bilinç altıma yerleşmiş olmalı ki rüyamda ayı saldırıyor. Ama ben kaçıp canımı kurtarıyorum.
2.Gün
Saat 05:00 gibi gözümü açıyorum. Evdeki uykularımın çoğundan daha iyi uyumuşum.
Uyku tulumunun içinden çıkmak istemiyorum. Sıcaklık 6 derece. Çadırımı şans eseri öyle güzel bir yere kurmuşumki;güneş çadırıma doğuyor ve tatlı sıcaklığı bedenime işliyor. Çam ağaçlarının arasından 2800mlik zirvesiyle karlı erimez tepesi bana göz kırpıyor. Bir aksilikten dolayı saat 11:00 de Espiye'de olmalıyım. Kahvaltımı yapıp,toparlanıp yola koyuluyorum. Son bir hatıra fotoğrafı çekiyorum. Ama bedenim buradan ayrılmak istemiyor. Elveda deyip basıyorum pedala. Orman yollarında süratli bir iniş yapıyorum. Gölyanı obası ardımda kaldı. İnanılmaz manzaralarla, kulaklarıma dolan rüzgarın ve frenlerimden gelen"vıjjjjjjjj"sesini dinleyerek uçarcasına iniyorum aşağıya doğru. Bu derme çatma kulubedeki amcaya yol sormak için duruyorum. Gölyanı obasından geldiğimi gece orada konakladığı mı söylüyorum. "Hayretlik mesele","Asker misin?" diyor "Öğrenciyim" Diyorum. Ana yola nasıl inerim diyorum. Kendi diliyle anlatmaya başlıyor. Tam ayrılırken parmağındaki kesiği farkediyorum. İlk yardım çantamdan yara bandı çıkarıp veriyorum.
"Çok teşekkür" diyor. Bir kaç kilometre sonra anayola bağlanıyorum. Yeşilpınar, sınırköy, üçtepe, koçlu köylerini ve yağlıdereyi geride bırakıyorum. saat 11:00 de Espiye'de olmam gerekirken 12:00 da ancak varabiliyorum. Kapının kilidine anahtarı sokup çevirince bir macera daha anılara gömülüyor. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim...


