Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Yabancilarin Ders Kitaplarinda Türkler Için Yazila

Akrep_Kral

Üye
Kayıt
13 Temmuz 2006
Mesaj
92
Tepki
33
Şehir
kirklardiyari39
Yabancilarin Ders Kitaplarinda Türkler Için Yazilanlar ((link)) sitesinden alıntıdır.

--------------------------------------------------------------------------------

İşte size biz Türkler için yabancıların ders kitaplarında yazılanlardan küçük bir kesit.

ABD: Öğretmen Eğitimi için yazılan Tarih ve Sosyal Bilimler Kitabından;

1894-1896 yılları arasında Sultan Abdülhamit 100 binden fazla Ermeni’yi katletti. Ermeniler Türklerin yayılmacı Pantürkizm planının önünde engeldi. Bu nedenle Türk yöneticiler onlardan kurtulmaya karar verdiler.

Ermeni Soykırımı Nasıl Gerçekleştirildi?
Türk ordusundaki Ermeni askerlerinin silahları alındı ve Ermeni askerlerine en zor işler verildi daha sonrada Türkler tarafından öldürüldüler.

İmparatorluk dahilinde yerel yetkililere Ermeni nüfusa karşı nefret uyandırmalarını emreden talimatlar gönderildi.

Kadın, çocuk, yaşlılar tehcir bahanesiyle çöle ölüm yürüyüşüne gönderildi. Ermeni nüfusun bütün mallarına ve zenginliklerine Türkler el koydu.

Bazı durumlarda eğer Ermeniler Hıristiyanlığı reddedip İslam’ı kabul ederse ve Türk olduklarını söylerlerse hayatlarını kurtarabiliyorlardı. Ermeni soykırımının amacı Osmanlı İmparatorluğu’nun içindeki Ermenileri yok etmekti.

Ermeni soykırımı Yahudi soykırımının öncüsü olmuştur.

1909 yılında Kilikya bölgesinde 30 bin Ermeni katledildi.

1915-1922 yılları arasında 1.5 milyon Ermeni Türkler tarafından öldürüldü ve 500 bini de sürgüne gönderildi.

Tehcir sırasında savunmasız kadınlar ve çocuklar Suriye çöllerinde haftalarca yürümeye zorlandı. Tecavüz ve işkenceye maruz kaldı. Binlerce genç Ermeni kızları zorla Türk ve Kürt evlerinde ve haremliklerinde alıkonuldu.

Aşağıdaki bilgilerin ışığında diğer soykırım örneklerini tanımlayınız.

a)- Osmanlı İmparatorluğu liderleri tarafından Ermenilere karşı yapılan soykırım.

b)- SSCB’de Stalin tarafından köylülere, memurlara ve askerlere yapılan soykırım.

c)- Kamboçya’da Pol Pot yönetimi tarafından halka yapılan soykırım.

d)- Ruanda’da Hutular tarafından Tutsi azınlığına yapılan soykırım.


Rusya Federasyonu: İlköğretim Tarih Kitaplarından;


1875 yılında Bosna Hersek’te çıkan ayaklanma şiddetle bastırıldı. 1876’da Bulgaristan’da Osmanlı boyunduruğuna karşı bir ayaklanma çıktı. Sırbistan ve Karadağ Osmanlıya savaş açarak Bulgar halkının yardımına koştular. Ancak az sayıdaki eğitimsiz ordu bozguna uğradı. Türk idaresinin yaptığı kanlı katliamlar Rus toplumunda infial yarattı. Kamuoyunda Yugoslav halklarının korunması fikri yayılmaya başladı. Yönetimin resmi yasaklara karşı çoğunluğu subay olan binlerce gönüllü Sırp ordusuna katıldı.

Haritanın lejantında dört numaralı madde Kilikya Ermeni devleti gösterilmektedir.

Bölünmüş Bulgaristan Osmanlı Türklerinin düzenli ordusu için kolay lokma oldu. Daha sonra Sultan 1. Murat ordularını Sırbistan’a sürdü. 1389’da Lazar komutasındaki sayıca çok üstün Sırp ordusu Kosova ovası’nda kahramanca savaşıp düşmanı kıstırdılar.
Fakat Prens Lazar’ın en yakın adamlarından biri Sultan 1. Murat ile haince anlaşarak savaşın en önemli anında 12 bin askerini savaş alanından geri çekince, sarsılan Sırp ordusu geri çekilmek durumunda kaldı.

Prens Lazar’ın akrabası Miloş Obilic kasten esir düşerek Sultan 1. Murat’a götürülmeyi talep etti. Kahraman Sırp Miloş Obilic Sultan 1. Murat ile karşılaştığı anda hançer ile Sultan 1. Murat’ı vurdu. Miloş Obilic’i hemen orada parçaladılar. Sultan 1. Murat’ın yerine geçen yeni Türk Sultanı öç almak üzere tüm esirlerin ve Prens Lazar’ın katledilmesi emrini verdi.

Sultan Fatih 200 bin kişilik ordusu ile 125 bin parçalık donanma ve yarım tonluk gülle atan devasa toplarla taarruza geçip şehri fethetti. İmparator 11. Konsantin Sultan Fatih’in elinden kılıcıyla öldürüldü. Sultan Fatih şehrin, surların, binaların kendisine ait olduğunu söyleyerek bunların dışındaki her şeyi yağma için askerine bıraktı. Üç gün süren yağmalamadan sonra ganimet ve kölelerden zengin olmamış tek bir asker bile kalmadı. Bizans ordusu yok olmuş, ahalinin çoğu ölmüştü. Şehir İstanbul olarak adlandırılıp başkent oldu. Türkler tarafından bir Ortodoks kilisesi yıkıldı. Ayasofya ise camiye çevrildi.

- Mustafa Kemal, iktidarda güçlenince diktatörlüğünü kurdu. Demokratik ve komünist organizasyonları dağıtıp reformlara girişti. Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi, ruhani dünya sekülarize edildi.

Güçlükler ekonomi ile sınırlı değildi. Çözümsüz birçok sorun arasında Kürt sorununa dikkat çekmek gerekmektedir. Lozan Antlaşması’na göre Kürtlerin yaşadıkları yerler Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları dahilinde bölünmüştü.

1960’lı yıllarda kurulmuş olan Kürdistan İşçi Partisi 1984 yılında Kürtlerin yaşadıkları bu dört ülkedeki topraklarda Büyük Bağımsız Kürdistan devletini kurmak amacıyla silahlı mücadeleye girişti. Ülkenin Güneydoğu bölgesinde PKK özgürlük savaşçıları ile Türk ordusu arasında silahlı faaliyet başladı.

Askeri faaliyetler Türkiye’ye yıllık olarak 10 milyar dolara malolmuştur. Kürt sorununa halen bir çözüm bulunamamıştır.

Türkiye miğfer devletlerin kaçınılmaz mağlubiyetine kanaat getirince Almanya ve Japonya’ya savaş açtı. Bu açık sembolik hareket Türkiye’ye Birleşmiş Milletler’in kurucuları arasında yer alma olanağı sağladı. Fakat Türkiye uluslararası prestijini büyük oranda kaybetti. Özellikle SSCB ile ilişkileri kötüleşti.

Almanya: İlkokul Yardımcı Ders Kitabı Coğrafya Atlası’nda;

Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi ‘Armanisches Hochland ‘ ( Ermeni Dağlık Alanı ) olarak gösterilmektedir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bir kısmı ‘ Büyük Bağımsız Kürdistan ‘ olarak gösterilmektedir.

Haritanın Kıbrıs’ı gösteren kısmında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti kısmı ‘ Türkiye tarafından işgal edilmiştir ‘ ibaresi yazmaktadır.

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Kürtler kast edilerek bir halk milleti için savaşıyor. Kürtler 5000 bin yıldır yaşadıkları bölgede Osmanlı Türkleri ve Perslerin değirmen taşları arasında kalmışlardır. Onların bölgesi Birinci Dünya Savaşı’nda birçok ülkeye paylaştırıldı. O ülkelerden hiçbiri Kürtlere bağımsız ve dil özgürlüğü vermedi. Bölgede petrol olması durumu gerginleştiriyor. Kürtlerin bağımsızlığı hedefleyen tüm girişimleri Türkiye ve Irak tarafından çoğunlukla kanlı bir şekilde bastırılmıştır.


Türkiye bölgede yürüttüğü kapsamında GAP kas edilerek 21 baraj, 17 santralle her iki nehrin suyunu kendi ülkesine kullanacak ve birçok insan bu proje kapsamında yurtlarını terk edecek ve bölgedeki insanlarda iklim değişikliğine bağlı hastalıklar ortaya çıkacaktır. GAP bölgesindeki Kürtler Türk Devletinin ve hükümetinin baskısı altındadır, Kürtlerin bu bölgede uzun zamandır bağımsızlık istekleri vardır.

Türkler, İtalyanlar ve Yunanlılar olmasaydı bizim ülkemiz ne yapardı? Kim bizim çöpümüzü toplar, caddelerimizi süpürür, bürolarımızı, devlet dairelerimizi, hastanelerimizi temizlerdi.

İlköğretim Coğrafya-Çevre Bilgisi Kitabında;

Kürtler 20 milyonluk bir topluluktur. Türkler bölgeye gelmeden önce de burada yaşıyorlardı. Toplam beş bölge ülkesinde yaşayan Kürtler devlet kurma arzusundadırlar. Türkiye ve Irak’ta askerler ve Kürtler arasında silahlı çatışma olmaktadır. Türk ordusunun askerleri bölgedeki aileleri bölmekte ve işkence yapmaktadır.

İlköğretim Tarih Kitabından;

Kürtlerle ilgili olarak: Türkiye’de resmi olarak Kürt yoktur, bunun yerine ‘ Dağlı Türkler ‘ vardır. İbaresi kullanılıyor ve Kürdistan Kürtlerin yaşadığı bölgedir. Burası Türkiye, İran ve Irak tarafından işgal edilerek paylaşılmıştır diye yazmaktadır.

Kürtler, Türkiye ve Irak yönetimiyle çatışma içinde ve birçok insanlarını kaybetmiş durumdadır. Su sorunu çözülmeden bölgedeki Kürt sorununun da çözülemeyeceği ortadadır. Irak rejiminden kaçan Kürtlerden 6700 kişi Türk sınırında kirli su ve buna bağlı hastalıklardan dolayı ölmüştür.

Tarih kitabında yayınlanan haritada: Sevr’e göre planlanmış Kürdistan gösterilmektedir. Bağımsız büyük Kürdistan cumhuriyeti adıyla gösterilmiştir.

Tarih dersi müfredetanın ‘ Savaş-Teknik-Sivil Halk ‘ bölümünde kapsamlı mecburi konular içersinde ‘ İnsanlıktan Uzaklaşma ‘ başlığı altında verilen ‘ Savaşlardaki Dejenerasyon-Etnik Ayrımcılık-Toplu Katliam ve Soykırım ‘ konusunda küçük Asya diye söz edilen Anadolu’da Ermeni nüfusuna yapılanlar soykırıma örnek olarak gösterilmiştir. Görsel öğrenme metotları olarak da mezarlıklar ve soykırım anıtlarının kullanılabileceği yazılmıştır.

İlköğretim Hayat Bilgisi Kitabından;

Türkiye ile ilgili olarak: Konuşulan resmi dil Türkçe ve Kürtçe’dir. Yönetim şekli 1982 yılından beri demokratik cumhuriyettir.

İlköğretim İmla Kılavuzu Kitapçığında;

Eşanlamlı karşılığı
Turken: ve Turken Bauen: Vortaushhen sahtecilik yapmak, aldatmak.

Sözlükte Eşanlamlı karşılığı

Türk: Manover propaganda, manevra, abartma

İlköğretim Sosyal Bilgiler Kitabında;


İstiklal Marşı sırasında gülmek, çiklet çiğnemek, konuşmak ve oturmak yasaktır.

Sınıflar kalabalıktır ve ve öğrencilere tırnak, saç, sakal ve mendil adı altında temizlik kontrolü yapılmaktadır.

Öğretmenler öğrencileri dövmektedir.

- Okullarda tek tip ve ezberci eğitim yapılmaktadır.

Eskiden sultanlar tarafından yönetilen Türkler tek eşli generaller tarafından yönetilmektedir. Eskiden erkekler dört kadınla evleniyorlardı bugünde dört kadınla evlilik yapan Türkler vardır.

Türkiye Cumhuriyeti Türk milliyetçiliği temelinde kurulmuştur. Ülkede yaşayan herkes kendisini Türk hissetmeli ve Türkçe konuşmak zorundadır. Fakat özellikle Doğu Anadolu’da çeşitli halk grupları geleneksel yapılarını koruyarak yaşatmaktadır ve Türk Devleti kendilerine yabancı görmektedirler.

Birinci Dünya Savaşı galipleri Kürtlere kendi devletlerini kurma sözü vermişti. 1980’li yıllarda Kürdistan İşçi Parti’sinin bağımsızlık savaşı şiddetlendi. İki cephe arasında kalan Doğu Anadolu halkı bunun acısını çekti. pkk savaşçıları kadınları, çocukları öldürdü. Türk ordusu iki binin üzerinde köyü tahrip etti. Bölgedeki Kürtlere işkenceler yaptı. Çünkü Türk ordusu işkencecidir.

Avusturya: İlköğretim Tarih Bilgisi Kitabından;

Avusturya tarihi, Avusturya vatandaşlarının belleklerine belli başlı olaylarla kazınmıştır. Bunlar Ortaçağ koyu Katolik baskısı, büyük yangınlar, savaşlar ve 1529 ile 1683 yıllarında yaşanan Türk kuşatmalarıdır.

Türkler; merkezi ve Doğu Avrupa milletlerinde çoğunlukla çocuklarını kaçırıp yeniçeri ocağı için devşiren, eşlerini ve kızlarını kaçırıp hareme hapsederken, akınlarla batı istikametine hem karadan, hem deniz ve Tuna Nehri’nden gelip soyup, öldürüp, çalan ve giden insanlardır. Bizim ülkemizde anneler çocuklarını ‘ uyumazsan Türkler gelir ve seni götürür ‘ diye korkutup uyutmaya çalışır. Bunlara ek olarak Avusturya tarihi Avrupa’yı ve Hıristiyanlığı Türklerin elinden kurtaran bir millet olarak tarihteki yerine almıştır.

İki Türk kuşatmasının izlerini Avusturya’da her şehir ve kasabada görmek mümkündür. Bunlara ilişkin sayısız kitap yazılmış ve sanat eseri yaratılmıştır. En ücra köy ve kasabalarda bile köy kiliselerinde bir tabela üzerinde ‘ Türkler …. Yılında buraya gelmiş soymuş ve katletmiş, yakmış ve yıkmıştır. ‘ yazısı vardır. Viyana’da pek çok cadde ve meydanın ismi Türklerin adı kullanılarak türetilmiştir. Pek çok bina duvarlarında yarı gömülü yuvarlak taş bilyalar Türk gülleleri olarak turistlere tanıtılmaktadır. Şehir merkezlerindeki pek çok heykelde zafer kazanmış Avusturyalı bir komutanın ayağı altında sarıklı bir Türk başı, yerde sürünen bir yeniçeri ve Türk sancağı gibi heykeller görülmektedir.

Pek çok sanat eserinde olduğu gibi Avusturya askeri tarih müzesinde Türklerle olan geçmiş yaşatılmaktadır. Burada Türklerden ele geçirilen ganimetlerin yanı sıra temsili pek çok resmede rastlanmaktadır. Bu resimlerde Türkler Avusturyalılara zülüm eden bir düşman olarak çirkin, uzun bıyıklı, salyalı, iri gözlü olarak resmedilmişlerdir.

Tarihte pek çok milletle savaşmış olan Avusturya için diğer savaştıkları milletler bu kadar söz konusu edilmezken Türklere karşı geçmiş sürekli canlı tutulmaktadır. Koyu Katolik olan Avusturya halkının milli benliği ve dinine bağlılığının bir göstergesi olmuştur.


Alman Orient Enstitüsü Başkanı emekli Yarbay Udo Steinbach Avusturya medyasını Türkler aleyhinde kullanarak etkilemektedir. Okullardaki kitaplara da geçen şu sözleri sık sık yayınlanmaktadır. ‘ Asıl sorun Atatürk tarafından yaratılan bu uyduruk Türk milletindedir. Uyduruk bir dil ve kültür yaratmışlardır ve önce Ermenileri sonra Rumları katlederek uyduruk bir cumhuriyet kurmuşlardır. Kürtleri neden tamamen kesip ortadan kaldırmadılar bunu çok merak ediyorum. 1998)

Udo Steinbach halen Almanya ve Avusturya başta olmak üzere pek çok ülkede konuk konuşmacı olarak üstelikte Avusturya-Türk Bilim Derneği tarafından görevlendirilerek sözde Türk sempatizanı yada Türklerden yana gözüken bir şahıs olarak Türkiye’deki kamuoyuna gösterilmeye çalışılmaktadır.

Danimarka: İlköğretim Coğrafya Kitabından;

Sayıları 25 milyona ulaşan Kürtlerin 14 milyonu Türkiye’de yaşamaktadır. Kürtler dünyadaki anavatansız olan bir halktır. Türkiye’de yaşayan ve Türk olarak adlandırılan halkın çoğu aslında Kürttür.

Türk Devleti Kürt halkının varlığı kabul etmemekte ve bunu ret etmektedir. Türkiye’de Kürtlerin demokratik halkları kısıtlanmaktadır. Parlamentoya seçilmiş bile olsa Türkiye’de parlamentoda Kürtçe konuşmak hapis nedenidir. Kürtler parlamentoya girse bile anadilinde Kürtçe yemin edememektedirler.

Türk polisi ve askerinin yargısız tutuklamaları, köyleri harap edip yakıp yıkmaları Kürtleri sürekli tedirginlik içinde yaşamaya itmektedir.

Güneydoğu Anadolu bölgesindeki iç savaşta 37 bin kişi ölmüştür. Ayrıca 2500 Kürt köyü yakılıp yıkılarak boşaltılmıştır. Türk ordusunun ve devletinin yaptığı baskılar sebebiyle Batı Avrupa’ya gelen yabancıların büyük bir kısmını Kürtler oluşturmaktadır.

Fransa: İlköğretim Tarih ve Coğrafya Kitabından;

Fotoğrafın altında ‘ 1918’den sonra Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni yetim ve öksüzleri ‘ ibaresi bulunmaktadır. Fotoğrafta yerlerde çok kötü durumda olan, yarı çıplak küçük kız ve erkek çocukları görülmektedir.

Eğitim sistemi itibariyle ezberden çok tartışma ve yorum yönteminin uygulandığı Fransa’da tartışma ve yorum yapmaya müsait bu fotoğrafta Osmanlı İmparatorluğu ilişkilendirilerek sözde Ermeni soykırımı ima edilmektedir. Ve buna mukabil Ermeniler kimdir?, Osmanlı İmparatorluğu içinde ne kadar Ermeni yaşıyordu?, Bu Ermenilere sonra ne oldu? Gibi sorular işlenmektedir.

Kitapta 1918 yılında savaşta 8 milyon insan öldüğü, milyonlarca insanın yaralandığı ve sakat kaldığı, savaşta 1 milyon Ermeni’nin göç ettirilmesiyle ve katledilmesiyle 20. yüzyılın ilk büyük soykırımının yapıldığı ibaresi kullanılmaktadır.

Fotoğrafta bir bina önünde üç Ermeni din adamı ve önlerinde yerde yatan öldürülmüş insanlar kitaba göre Ermeniler görülmektedir. Fotoğrafın altında ‘ Ermeni katliamı 1919 ‘ yazısı ile ‘ 1915’te Türk Hükümetinin aşırı uçtaki kanadınca alınan önlemler, İmparatorluktaki Ermenilerin büyük bir bölümünün yol edilmesine yol açtığı ve en az 600 bin Ermeni’nin öldürüldüğü ‘ yazıyor.

Kitaptaki ‘Cephede Savaş Dehşeti ‘ konu alt başlığında ‘ Bu savaş esnasında 20.yüzyıl ilk soykırım ile tanınmış oldu. Büyük çoğunluğu Müslüman olan Osmanlı İmparatorluğunda Hıristiyan Ermeniler Rus saldırılarına destek vermekle suçlandılar. 1.5 milyon Ermeni kadın, çocuk, erkek 1915’te sürgüne gönderildi ve Türk Hükümetinin emri ile katledildi. ‘ ifadesi yer almaktadır.

Fotoğrafın altında ‘ 1915’te Ermeni katliamı ‘ yazısı ile ‘ Ermenilerin tutuklanma ve sürgüne gönderme kararını kim aldı? ‘ sorusu bulunmaktadır. Söz konusu fotoğrafta ise elleri tüfekli, fesli ve bıyıklı, asker elbisesi giymiş iki kişi ile kafatasları görülmektedir.

Altında ‘ Ermeni katliamı ‘ yazısı bulunan resimde temsili olarak Ermeni kadın, çocuk, erkek, bıçakla ve tüfekle öldürülmesi gösterilmektedir. Sayfanın sağ üst köşesindeki haritada Türkiye’nin kuzeydoğusu Ermenistan olarak gösterilmiştir.

Kitabın bir başka sayfasındaki resmin altında Sırpları katleden Türklerdir yazısı yazıyor. Ve ‘ Zorbalıklar başlıyor, Sırp köylülerin Türk çetelerince öldürülmesi ‘ ibaresi yer almaktadır.

Kitabın insan hakları ihlallerinin kronolojik olarak gösterildiği sayfasında, 1915 yılı için ‘ Ermenilerin Türkler tarafından katledilmesi 20. yüzyılın ilk soykırımıdır. ‘ ibaresi yer almaktadır.

‘ Dünyanın Bugünkü Jeopolitiği ‘ adlı konu verilirken bir dünya haritası çizilmiş ve üzerinde çatışma bölgeleri gösterilmiştir. Haritada Türkiye’nin güneydoğusu da çatışma bölgesi olarak gösterilmektedir.
Ortadoğu haritası üzerinde, Türkiye’nin güneydoğusu Kuzey Irak ve İran’ın batısı ile Suriye’nin bazı bölümleri Kürt bölgesi olarak gösterilmiştir.

Ayrıca Şırnak ilimizde daire içine alınarak çatışma bölgesi olarak belirtilmiştir.

Lise 2 Tarih Kitabında;

Ermeni sorunu nasıl kavranır? Ve altında Neden bu seçim? Sorusu yer almaktadır. Ve bu soruya üç maddelik yanıt verilmiştir.
09 Aralık 1948 Soykırım Suçlarının Cezalandırılması Sözleşmesi ile tanımlanan ve 16 Nisan 1984 yılında mahkeme tarafından onaylanan 20.yüzyılın ilk soykırımı olarak kabul edilen soykırıma karşı borç olduğu için.
Milliyetçilik ilkesinin değişime ve büyük güçlerin çıkarlarına karşı daha hafif kaldığını göstermek için.
Soykırım ve savaş suçlarının kabul edilmesindeki güçlüğü göstermek için.

İlköğretim Sosyal Bilgiler Kitabında;

Kitap, pkk/Kongra-gel terör örgütünü, Abdullah Öcalan’ı meşru ve masum bir bağımsızlık mücadelesi yapıyor olarak göstermektedir. Bir ortaokul ve ilkokul öğrencisinin anlayacağı şekilde basit bir dille yazılmış olan kitabın 36. sayfasında ‘ Türk Hükümeti modern ve liberal olarak görünmek istemektedir. Türkiye, Avrupa Birliğine aday olmak üzere başvurmuştur. Kanunlarla yönetilen barış içinde bir devlet imajı vermeye çalışmaktadır. Ancak pkk/Kongra-gel üyelerini ve Kürt milliyetçilerini öldürmek veya yakalamak için kuvvete başvurmaktadır. ‘ denilmektedir.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi Yönetimi: İlköğretim Okuma Kitabında;

‘ Harap Bir Köy ‘ adlı okuma parçasında, köyün 1974 yılında Türkler tarafından harabeye çevrildiği anlatılmaktadır. Parçada köy halkının her şeyini bırakarak köyü terk ettiği dramatize edilerek resimli bir şekilde anlatılmaktadır.

‘ Göç ‘ başlıklı bir başka yazıda Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında yaşanan nüfus mübadelesinde Yunanlıların evlerini, topraklarını satıp göç ettikleri konusu trajik bir şekilde anlatılmaktadır. Yazıda Mihalis Kasialos adlı bir ressamın 1973’te Paşaköy’de inşa ettirdiği ve duvarlarını dillere destan bir şekilde kendi elleriyle resmettiği kilise anlatılmaktadır. Yazının devamında 1974 Ağustosunda Türk askerinin köye girip birçok masum kişi ile birlikte yaşlı Kasialos’u da öldürerek etrafa zarar verdikleri bahsedilmektedir. Yazının sonlarında ise yaşlı Kasialos ölse bile resimlerinin ölümsüz bir şekilde orada kalacağı yazılmaktadır.

1821 ayaklanmasını anlatan bir yazıda; Sakız adası’nın Türkler tarafından yerle bir edildiği, köy ve şehirlerin yakıldığı, kadın, çocuk ve yaşlıların boğazlandığı, genç kızların ise Türkler tarafından köle pazarlarında satıldığı anlatılmaktadır.

İzmir’in Türklerin eline geçmesi ve devamında yaşanan nüfus mübadelesinin trajik bir şekilde anlatıldığı bir başka yazıda; İzmir’in alevler içinde kaldığı, Yunanlı nüfusun canlarını kurtarmak için küçük sandallara dolup denize açıldığı görüntüsü yaratılan bir resimle desteklenmiştir.

Kitaptaki anlatılan bir yazıda EOKA’cı Grivas’ın da lakap olarak yer aldığı efsanevi Digenis Akritas’ın Beşparmak dağlarındaki öyküsü anlatılmaktadır. Yazıda Beşparmak dağlarının ilk çağlardan beri Helenlere ait olduğu vurgulanmaktadır. Yazı ilk çağ dönemine ait olmasına rağmen konu Türklere getirilmekte ve Eflaklı bir Yunan çocuğun nöbet yerine giderken Türk-Arap korsanların saldırdıkları ve adanın yeşil kıyılarının kızıl kana bulandığı anlatılmaktadır. Nöbetçi çocuğun arkadaşlarına, kardeşlerine kılıçlarını kuşanıp Türkler ve Araplara karşı savaşmaya çağırdığı bir kahramanlık öyküsü olarak anlatılmaktadır.

Kitaptaki ‘ Türk İşgali ‘ adlı şiirde Barış Harekatı dramatize edilerek anlatılmaktadır.

‘ Kıbrıs’ta ‘, ‘ Kıbrıslı Çocuk ‘, ‘ Vatan ‘, ‘ Bölünmüş Vatanımız Hakkında Küçük Çocuğun Merakı ‘ adlı şiirlerde ilkokul çocukları Kıbrıs’ın bölünmüş olduğu ve yeniden birleşmesi için dileklerde bulundukları, kuzeyde bıraktıkları yerlere ve evlerine geri dönmek istediklerini, Türklerin Güzelyurt ve Maraş’ı harabeye çevirdikleri anlatılmaktadır.

İlköğretim Din Bilgisi Kitabında;

‘ Ben Hıristiyan doğdum, Ben bir Hıristiyan’ım ve Hıristiyan öleceğim ‘ bu sözlerinden sonra Türkler onu zindana attılar ve birkaç gün sonra yaşamı tüyler ürpertici bir şekilde sona erdi. Cümleleri kullanmış olan anekdot anlatılmaktadır.

Kitaptaki yazılarda Türk döneminde sürekli despotluk olduğu, Türklerin Ortodoks kiliselerini camilere çevirdiği, kiliseye acımasız vergiler uyguladıkları, papazların sürgüne gönderildiği, Türklerin kiliseleri yağma ederek kiliselere saygısızlıkta bulundukları ve Türklerin Hıristiyanlığa düşman oldukları izlenimi verilerek anlatılmaktadır.

- Kitapta Türk döneminde Kıbrıs kilisesinin varoluş mücadelesi verdiğinden bahsedilerek Türklere ‘ barbarlar ‘ diye hitap edilmektedir. Kitapta Kıbrıs Kilisesi Nuh’un Gemisine benzetilmektedir. Kitapta 1821 yılında Türklerin adadaki Rum papazları katlettiği, 1974 yılında da Kıbrıs’ı işgal ettikleri anlatılmaktadır.

İlköğretim Tarih Kitabında;

‘ Seni ağlamak zorunda bıraktığım için ağlama anneciğim. Eğer bunca anneler ağlıyorsa bunun suçlusu o pis Türklerdir. Bana süt içip büyüttüğün kulübemizde bir Türk’ün efendi olmasına kalbim dayanamıyor, buna tahammül edemiyorum, birgün yeryüzündeki bütün Türklerin hesabını göreceğiz, Türklerin hepsini kölemiz yapacağız, bunu sende biliyorsun anneciğim. ‘ cümleleri yazılmış olan tarih kitabının başından sonuna dek tamamı Türk düşmanlığını içermekte ve Türk düşmanlığını yönelik ifadeler, yazılar ve yaşanmış gerçek hikayeler diye hikayeler yer almaktadır.

İlköğretim Coğrafya Kitabından;

‘ Türkler 1974 Temmuzunda Kıbrıs’a askeri çıkarma yaptılar. 200 bin Rum zorla evlerinden atıldı ve kendi vatanlarında göçmen oldu. Birçoğu Türkiye’deki hapishanelere götürüldü. Bu kişilerden 1619’u halen kayıptır. Bu kişilerin aileleri, yakınlarının akıbetinin belirlenmesi için o zamandan itibaren süre gelen bir mücadele başlatmışlardır. Türk işgali altında bulunan topraklarda 1974’de 20 bin insan mahsur kalmıştır. Türkler bu kişileri, yavaş yavaş oradan gitmeye mecbur etmişlerdir. Bu kişilerin sayıları devamlı azalmaktadır. 1994’de bu kişilerin sayısı 900’ü geçmiyordu. ‘ yazısının sonunda içersinde geçen rakamlarla ilgili sorular sorulmaktadır. Sorulardan biri ‘ Kıbrıs’ta Türk işgali Temmuzun …. Kaçında yapılmıştır? ‘ sorusu sorulmaktadır.

İlköğretim Sosyal Ahlak Kitabından;

Karikatürize edilmiş bir haritada Kıbrıs; üzerinde kan damlayan dikenli tellerle ikiye bölünmüş ve kuzey tarafının üzerinde Türk bayrağı bulunan bir asker botu ile ezilmektedir ve altında: ‘ Kıbrıs devletinin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı 1974’teki Türk işgali ile açık bir şekilde ihlal edilmiştir. ‘ yazılmaktadır.

Kitapta gösterilen haritada Kuzey ve Güney sınırları gösteriliyor ve haritanın üstünde ‘ Asla Unutmuyoruz ‘ diye büyük bir başlık atılarak altındaki açıklamada ise ‘ İşgal Bölgesi %36.4, 3 bin ölü, 1619 kayıp ve 824 esir ‘ notu yazılmaktadır.

İngiltere: İlköğretim Sosyal Bilgiler Kitabından;

Kitabın müzelerin tanıtıldığı ‘ Crime Against Humanity ‘ bölümünde ‘ Armania 1915 ‘ başlığı altında Türklerin 1915 yılında Ermenileri nasıl katlettiklerini anlatan bir bölüm vardır. Bu bölümünde sözde Ermeni soykırımının nasıl başladığı anlatılmaktadır. Yine aynı ‘ Crime Against Humanity ‘ bölümünde ‘ The continuing Plight of the Kurts ‘ başlığı altında Kürtlerin kim olduğu ve Kürtlere karşı yapılanlar yazısıyla Türkler aleyhine cümleler kurularak, Türkleri barbar ve cani gösteren ifadeler kullanılarak anlatılmaktadır.

İsveç: İlköğretim Coğrafya Kitabından;

Haritada Türkiye’nin güneydoğu Anadolu bölgesi’nin bir kısmı ‘ Kürdistan ‘ olarak gösterilmektedir. Atlas’ın kültür ansiklopedisi bölümünde, çeşitli milletlerin tanıtıldığı kısımda, Kürtlerin hayvancılıkla uğraşan Türkiye, İran ve Irak’ta yaşayan, baskı altında yaşadıkları iddia edilen Müslüman halk olarak ifade edilmektedir.

İtalya: İlköğretim Coğrafya Kitabından;

Kitapta ‘ Türkiye nüfusunun çoğunluğu Türk halkından ve azınlık Kürt halkından oluşmaktadır. Kürt halkı sistematik olarak politik bir baskı rejimi uygulanması nedeniyle göçe itilmektedir. Kürt halkı politik açıdan, birden çok ülkeye ait olan Kürdistan bölgesinde yaşamaktadır ve sürekli olarak politik baskı altında tutulduklarından dolayı dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış durumdadırlar. Birinci dünya savaşında büyük devletler tarafından Kürt halkına toprak verilmesi sözü tutulmamış ve bunun sonucu olarak Kürt halkı Türkiye, Suriye, İran ve Irak topraklarına yayılmışlardır. Şu anda Türkiye’de yaşayan Kürt halkının nüfusu 15 milyon civarındadır. Türk devleti, Kürt halına karşı işgal, yerleşim bölgelerini yok etme, halkı göçe zorlama şeklinde askeri baskı altında tutmaktadır. Kürt kimliğini yok etmeye çalışarak, Kürtleri ‘ Dağ Türkleri ‘ olarak çağrılmaya zorlamaktadır. Kürtlerin Kürtçe konuşması yasak olup, Kürt çocukların eğitimleri yalnızca Türk öğretmenler tarafından Türkçe olarak yapılmaktadır. Ülkedeki Kürt sorunu Kürt halkının özgürlüğü ve bağımsızlık hakları için askeri ve politik metotlar kullanarak savaşan pkk/kongra-gel partisi başkanı Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra uluslararası bazda gündeme gelmiştir. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar Türkiye’yi ve Kürt halkının yaşadığı diğer ülkeleri, Kürt halkına karşı uygulanan rejimden dolayı suçlamıştır. Türkiye’nin radikal İslam’a karşı aldığı pozisyondan dolayı ve bulunduğu bölgede denge unsuru olması gibi stratejik konumu vardır. İşte bu nedenden dolayı Kürt halkına uyguladığı baskıların, uluslararası platformda yeterince sert tepki almasını engellemiştir. ‘ yazısı yer almaktadır.

Macaristan: Kültür Bakanlığı İnternet sitesinde ve İlköğretim Tarih Kitabından;

‘ 1456 yılında Osmanlı ordularının Macaristan istikametine yönelmeleri üzerine Papa III.üncü Calixtus Hıristiyan dünyasını Haçlı seferine davet etti ve Hıristiyanlardan savaşın kazanılması için kiliseye giderek dua etmeleri ve kiliselerde günde üç kez çan çalınmasını emretti. Bu duyuru beklenilenden daha etkili oldu. 22 Temmuz 1456’da Macar Komutanı Janos Hunyadi komutasındaki birlikler Belgrat’ta Osmanlı ordusuna ağır kayıplar verdirdiler. Birçok kişi yapılan duaların bu başarıların kazanılmasında etkili olduğu düşündü. Papa bu zaferi 06 Ağustos 1456’da öğrendi ve Hıristiyan dünyasında bugünün zafer günü olarak kutlanmasını buyurdu. Papa VI.’inci Alexander 09 Ağustos 1500’de bütün Hıristiyan dünyasında kiliselerde öğle vakti çanların çalmasını buyurdu. Bu nedenle hergün saat 12:00’de kiliselerde çalan çanların anlamı Türklerin 1456’da Belgrat’ta yenilgiye uğratılmasını kutlamak içindir. ‘ yazısı yer almaktadır.

Kitabın, Ermeni ve Kürt sorunu bölümlerinde Türkler aleyhine ağır eleştiriler ve yazılar bulunmaktadır. Sözde Ermeni soykırımının Ermeni trajedisi ifade edilen kitapta tehcir kanunu nedeniyle Ermenilerin yalnız doğu Anadolu’da değil Trakya’da dahil olmak üzere bütün bölgelerden göç ettirildiği, ve göç esnasında Kürt aşiretler tarafından katliama tabi tutulduğu, binlerce Ermeni’nin de Alman subaylar ve Alman Protestan din adamları tarafından kurtarıldığı ifade edilmektedir. Kitapta ayrıca Avrupa Parlamentosunun 1987 tarihli kararına gönderme yapılarak 1948 tarihli Birleşmiş Milletler anlaşması gereğince 1915-1917 tarihlerinde meydana gelen olayları soykırım olarak kabul etmesi gerektiği yazılmıştır. Kitapta Kürt isyanı bölümünde ise 1925 ve 1937 isyanları bastırılmasında uygulanan yöntem ve taktikler nedeniyle Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri eleştirilmektedir. Dönemin olayları İngiltere’nin Trabzon Konsolos yardımcısının görüşlerinden alıntılar yapılarak tek taraflı olarak anlatılmakta ve sözde Ermeni soykırımı ile benzerlikler kurulmaktadır.

Bulgaristan: İlköğretim Tarih Kitabından;

Kitapta; yeniçerilerin Bulgaristan topraklarında büyük kötülükler yaptıkları, gaddar askerler olarak hatırlandıkları, sultanın ‘ kan vergisi ‘ adı altında yeniçeri toplama usulünün gaddarca olduğu, birkaç yıllık sürelerle kuşatılan topraklarda sultanın adamlarının çok çocuklu Hıristiyan ailelerden birer çocuk aldıklarını, korkutulan bu çocukları muhafızları vasıtasıyla uzun süren yaya yolculuklar ile İstanbul’a götürerek Türkleştirdikleri, bu çocuklara sultanın kölesi gibi davranıldığı, toplu olarak yaşadıkları yerden çıkmalarına izin vermediklerini, ordunun yeni sefer ilan ettiğinde ve sefer yerine giderken geçtikleri bölgelerde hırsızlık ve akla sığmayacak her türlü çılgınlığı yaptıklarını anlatmaktadır.

Kitapta; Osmanlıdaki kölelikten bahsederken, Türklerin aydınlatılabileceği ancak bunun boş bir çaba olacağını, Türklerin cehaletle beslendiklerini, fanatikliğin ufuklarını daralttığı ifade edilmektedir. 1350 yılında Osmanlıların Bulgar topraklarına girdiğinde toplu katliamlar yaptıkları, dini binaları yaktıkları, kadın ve çocukları esir alıp sattıkları anlatılmaktadır. Sultan Beyazıt döneminde Türk bölge idarecisinin, ileri gelen Hıristiyan din adamlarını müşterek konuları görüşmek üzere yanına çağırarak , genç yaşlı demeden kilisenin ortasında boğazlarını kestiği, 110 Hıristiyan din adamının bu şekilde öldürüldüğü anlatılmaktadır. Hıristiyanların çoğunun korkudan, bazılarının ise güzel vaatlere kanarak, bir kısmının da maddi çıkar sağlamak için İslamiyet’i kabul ettikleri, seçkin sınıflardan bazılarının orduda Hıristiyan sipahiler olarak çalışmaya başlayarak hemen olmasa da zamanla İslamlaşıp Türkleştiklerini, böylelikle Balkanlarda birçok aristokrat ailenin yok olduğu, bunun en çok Vidin, Niğbolu, Sofya, Köstendil sancaklarında gerçekleştiği yazılmaktadır.

Kitapta; diktatör tarzda reformcu tarihin en çok Mustafa Kemal ATATÜRK’e yakıştığı, ATATÜRK’ün Osmanlı İmparatorluğunun kalıntılarından yeni bir Türkiye kurup yaratıcı milliyetçilik fikrine dayanarak cumhuriyeti ilan ettiği, ATATÜRK’ün ölümüyle birlikte cumhurbaşkanlığına ve cumhuriyet halk partisi başkanlığına İsmet İnönü’nün seçildiği, bundan sonra da reformların ve demokratikleşmenin durduğu ifade edilmektedir.

Kitapta; Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin 1913 ve 1918 yıllarında kaybettiği savaşlarda, Avrupa’da 23 bin km2’lik toprak kaybı ile Doğu Trakya ve İzmir’i geri verdiğinden ancak 1913 Haziran’ında Türk ordusunun Doğu Trakya’yı istila ettiği ve burada yaklaşık 100 bin Bulgar’ın kafalarını kestikleri ve 400 bin Bulgar’ın topraklarından sürgün ettiği yazılmaktadır.

Kitapta; Devlete adil vergi verme hakkına sadece Müslüman olanların sahip olduğuna, diğerlerinin haklarının sadece belirlenen ek vergileri ödedikleri takdirde haklarının korunduğu, Müslümanların kendilerinin Hıristiyanlara göre daha üst bir sınıf olduklarına, Hıristiyanların kendilerine daha iyi hayat şartları sunmak için varolduğuna inandıkları ifade edilmiştir. Bağımsızlık savaşındaki yenilgiden sonra Türk çiftçilerinin Bulgar köylüleri üzerindeki baskılarının arttığına, vergilerin rüşvet sistemi şeklinde toplanmasına devam edildiğine, Bulgar halkının hiçbir politik ve sosyal haklarının olmadığına, yerel Bulgar aydınlarının takip edildiğine, baskı ve belalarla baş başa oldukları yazılmaktadır.

Makedonya: İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Kitapta; ‘ Yeniçeri ordusu 15. yüzyılda kurulmuştur. Başlangıçta bu ordu esir alınmış genç ve sağlam kişilerden oluşuyordu. Daha geç dönemlerde bu ordunun safları ‘ kan vergisi ‘ olarak alınan Hıristiyan çocuklarıyla dolduruldu. Reaya adıyla anılan esaret altına alınmış Hıristiyan kitleler esas iş gücünü teşkil etmektedir. Bütün köylüler bağımlıdır ve reaya hiçbir imtiyaz hakkına sahip değildir. Sadece ağır yükümlülükleri vardır. Devlete karşı ana vergiler, kan vergisi, hayvan vergisi, askerlik vergisi vs. şeklindeydi. En ağır vergi kan vergisi yani devşirmedir. Hıristiyanlar yeniçeri askeri birliklerinin doldurulması için küçük ve sağlam çocuklarını vermeye mecbur tutuluyorlardı. Kan vergisine karşı direniş çok büyüktür. Hıristiyan halk bu şekilde çocuklarını Müslümanlaştırılıp Türkleştirilmelerinden kurtarmak için değişik yöntemler kullanmışlardır. Osmanlı İmparatorluğundaki Hıristiyan ahalinin durumu dayanılmazdı. Zulüm ve terör sıkça görülen vakalardır. İnsanların namusuna ve onuruna el uzatılıyor, kadınlar ve bakire kızlar kaçırılıyordu. Doğu krizi döneminde Bosna Hersek ve Makedonya’da ayaklanmalar meydana geldiğinde ve Sırbistan-Osmanlı savaşı başladığında 1876 yılında Bulgaristan’da Türklere karşı güçlü bir ayaklanma başladı. Bu ayaklanma Nisan Ayaklanması olarak bilinmektedir. Türkler ayaklanmayı bastırmış ve 15 bin masum insanı öldürmüştür. ‘ ifadeleri yazılmaktadır.

Kitapta; Yunan kaynaklı olarak alınan bir karikatürde Ejderha olarak çizilen Türklerin öldürülmesini Balkan ittifakı olarak gösterilen Sırp, Yunan, Karadağlı ve Bulgar başında kavuğu olan bir ejderhayı yani Türk’ü öldürürken çizilmiştir.

Kitapta; ‘ Neguş ayaklanması sonunda Neguş kasabası Osmanlı askeri ve başıbozuklar tarafından soygunculuk yapılarak ele geçirildi ve beş gün acımasız teröre, işkencelere ve yağmalara maruz kaldı. Bu esnada 1300 erkek öldürüldü ve çok sayıda köy yakıldı, viran bırakıldı. 15 yaşından 65 yaşına kadar 1300 erkek katledildi. 30 genç Neguşlu gelin çocuklarıyla birlikte Osmanlının eline düşmemek için kentten geçen Arapiça Irmağının şelalesine atlayarak intihar etti. Meriç savaşından sonra Osmanlılar Makedonya topraklarına kuzeydoğudan ve güneyden saldırmaya başladılar. Makedonya toprakları birçok derebey, küçük devletlere, ve knezliklere bölündü. Hükümdarlar arasındaki geçimsizliklerden yararlanan Sultan 1. Murat büyük bir direnme görmeden birçok Makedon kentini işgal etti. Çok sayıda Makedon askeri esir edildi ve köle pazarlarında satıldı. Osmanlılar işgal ettikleri topraklarda genç ve sağlıklı çocukları topluyor, bunlara İslam dinini kabul ettirdikten sonra özel askeri eğitimden geçiriyorlar ve yeniçeri adlı piyade olarak savaşa katılıyorlardı. Yeniçeri askeri kan vergisi yoluyla ele geçirilen ve sonradan Müslümanlaştırılıp Türkleştirilen Hıristiyan çocuklarından oluşan askerlerdir. Osmanlı işkencecilerine karşı en etkili silahlı halk direnmesi olarak Haydutluk Hareketi 19.yüzyılda gelişme göstermiştir. ‘ ifadeleri yazılmıştır.

Romanya: İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Kitapta; ‘ Çok ciddi şekilde geri kalan Güneydoğu Avrupa acımasız bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu değişik hakimiyet şekilleriyle birçok halkın hakimi idi. Romenler, Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar bunlardan birkaçıdır. Bağımsızlık için Osmanlıya ayaklanan Yunanlılar elde ettikleri başarıları acılar ödeyerek elde etti. Yunanlılar Türkler tarafından köle olarak satıldılar, patrik ve papazları öldürüldü. Bu zulümler Avrupa kamuoyu tarafından eleştirildi ve Osmanlıya karşı savaşın başlamasına neden oldu. Türkler, Hunlar’dan Tatarlar’a kadar yaptıkları yıkıcı baskılarla Roma ve Hıristiyan Avrupa için günahlarına karşı tanrının gönderdiği cezanın bir sembolüdür. Yüksek Kapı Valahia’ya iyi niyetle gitmeyen hiçbir Türk’ü affetmeyecektir. Ve hiçbir Osmanlı cinsiyeti ne olursa olsun, Valahia’da doğmuş olan hiç kimseyi köle almayacak ve Rumen topraklarına Müslüman camisini yapılmayacaktır. ‘ ifadeleri yazılmıştır.

Sırbistan: İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Kitapta; Osmanlıların Sırbistan’ı işgalinden bahsedilmekte, Türklerin Hıristiyanlardan kafir olarak bahsettikleri ve Hıristiyanlara karşı eşit muamele yapmadıkları, Sırpları sömürdükleri, baskı altında tuttukları, mallarına el koydukları, birçok vergiler uyguladıkları, başlangıçta Osmanlıların çok güçlü olmasından dolayı Sırp halkının karşı koyamadığı, Osmanlının Sırbistan’ı işgal ettiği ve yağmaladığı, 16.yüzyılın sonunda Osmanlının ekonomik yapısının bozulmasından sonra, şiddet ve yağmacılığın daha da arttığı, idari yapıda bozukluklar meydana geldiği, işgal altındaki Sırp halkının zar zor hayatını devam ettirdiği, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmenin durduğu, bazı Hıristiyanların Müslümanlığı kabul ettiği, bunların çoğunlukla göçebe olan Güney Slavlar olduğu ve Bosna Hersek’te bulundukları, Müslüman olduktan sonra bazı adetlerini ve dillerini korudukları fakat dini bağlarla sıkı sıkıya bağlandıkları Osmanlıları destekleyerek kendi ırklarına karşı düşman oldukları ifade edilmektedir.

Kitapta; ‘ Türkler, paralı piyadeler olan yeniçerileri oluşturmuşlardır. Yeniçeriler, Osmanlılara yenilen milletlerden alınan çocukların, askerlik sanatını öğretmeleri ve Müslüman yapılmalarıyla oluşan bir yapılanmaya sahiptir. Yeniçerilik, sultanlar tarafından Hıristiyanlara yüklenmiş olan Kan Vergisiydi. İlija Kolarac Türklerin iki Sırp’ın başını nasıl kestiklerini şöyle anlatır: Cellat, Prens Sima’yı keserken boynunu bir vuruşta kesemedi, birkaç defa vurdu. Prens yiğitçe bağırdı ‘ Kes Allah aşkına ‘ kılıcı bekleyen ve bağlanmış olan Yüzbaşı Dragiç bağırdı, o anda başka bir Türk koşup geldi ve Dragiç’in kafasını uçurdu.
O dönemde vergiler iki katına çıkarılmıştır, Dayılar yükselttikleri bütün sultan gelirlerine el atmışlardır. Kan vergisi iki üç katına çıkarılmış, diğer vergiler 15’ten 25-30 grosa yükseltilmiştir. Bundan başka dayılar, subaşıları kendi isteklerine göre yargılamış, halkı dövmüş, öldürmüş, aşırı vergi almış, atları, silah ve hoşlandıkları genç kızları almış ve mallarını yağmalamışlardır. Kanunsuzluk ve acımasızlıklarla dolu bu yönetim, Belgrat paşalığında halk ve yöneticileri arasında çarpışmalara sebep olmuştur. Halkta telaş ve ayaklanma hisseden Dayılar, ayaklanmayı bütün milli önderleri öldürmekle önlemeye karar vermişlerdir. İlk ayaklanan arasında Prens Aleksa, İlija Bircanin ve Milovan Grboviç’dir. Foçalı Mehmet Ağa’nın emriyle Prens Aleksa ve İlija Bircanin 23 Ocak 1804’te Valjevo şehrinde halkın gözleri önünde kafaları kesilmiştir. ‘ ifadeleri yazılıdır.

Ermenistan: İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Kitapta; ‘ 1.Dünya Savaşı Kafkas Cephesinde, başlangıçta Türkler büyük başarılar elde ettiler. Orada yaşayan Ermenileri, Yunanlıları, Asurluları katlettiler. İlk olarak Osmanlı ordusundaki Ermenilerin ellerindeki silahlarını aldılar ve onları yok ettiler. Ermenilere yolların inşası, barikatların kurulması ve yüklerin taşınması gibi en ağır işleri veriyorlardı. Sonrada askerler yada polis onları ellişerli- yüzlü gruplar halinde götürüp boş arazilerde öldürüp katlediyorlardı. Türkler daha sonra önde gelen doktor, öğretmen, din adamı, parti üyeleri gibi Ermenileri hapsedip yok ediyorlardı. Ermenileri düşünen beyinlerden mahrum bırakıyorlardı. Daha çok 18-45 yaş arasındaki genç Ermeni erkekleri sürgüne gönderiyorlar ve yok ediyorlardı. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ise mecburi göçe ve katliama maruz kalıyordu. Ermeni halkının göç ettirilmesi ve Ermeni katliamı 1914 sonu ile 1915 ilkbaharı ile başlar. Türk devleti Ermeni ahalisini Ortadoğu’nun çöllerine sürgüne gönderiyor. Sürgün süresince Ermenilerin nesi varsa talan ediliyordu. Güzel kadınlar ve bakire genç kızlar Müslümanların haremine götürülüyordu. Ermeniler sürgünde Kürt çetelerin, askerlerin ve polislerin saldırılarına maruz kalıyor ve yola devam edemeyenler öldürülüyordu. Sürgün yerine, sürgün edilenlerin ancak %10’u ulaşabiliyordu. Örneğin Trabzon’dan kovulmuş 3000 Ermeni’den Halep’e sadece 35 kişi ulaşabilmiştir. Kalanı yollarda öldürülmüş, yada açlıktan, susuzluktan ve çeşitli hastalıklardan ölmüştür. Güney şehirleri köle pazarlarına dönüştürülmüş ve buralarda Ermeniler çok ucuza satılmışlardır. Katliamlardan kurtulmak için çok sayıda Ermeni yurtlarını terk etmiş, Kasım 1914’ten 1916’ya dek çoğunluğu kadın ve çocuk yüzbinlerce Ermeni Rusya’ya, Doğu Ermenistan’a göçmüşlerdir. Katliamlar ve sürgün nedeniyle Batı Ermenistan, asıl sahibinden yani Ermenilerden mahrum kalmıştır. 1915 ve 1918 yılları arasında Jön Türklerin siyaseti soykırım olarak adlandırılmalıdır. Çünkü onların amacı Ermeni milletinin kökünü kazımaktı. Osmanlı Türkiyesi’nde 2.5 milyon Ermeni’den 1.5 milyonu öldürüldü. 200 bin Ermeni zorla Türkleştirildi. Birer vahşi barbar olan Türkler 66 Ermeni şehrini ve 2500 köyünü yok edip ortadan kaldırdı. 2350 kilise ve manastır, 1500 okul talan edildi ve yıkıldı. Türkler Ermenilerin bankalardaki paralarına, Ermenilere ait topraklara, çiftliklere, menkul ve gayrimenkullere el koyup gasp ettiler. Ermeni sorununun çözümlenmesi amacıyla 1915-1923 yıllarında yapılan Ermeni soykırımının bugünkü Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler tarafından tanınması ve bu konuda Türklerin prensip anlaşması yapması gerekmektedir. Bu soykırım olayının tanınmasıyla Ermeni milletinin toprak taleplerinin ve uğratılan maddi ve manevi zararlarının tazminatının tanınması konuları da bu soykırımın tanınması dahilinde olmalıdır. ‘ ifadeleri yazılıdır.

Gürcüstan: İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Kitapta; ‘ TransKafkas sınırında Türklerin egemenliği olduğu sürece Gürcüstan’da barış garanti değildi. David Ağmaşenebeli komşu kardeş ülkeler olan Ermenistan ve Şarvan’ı Türklerden kurtarma mücadelesinde teşvik etti. Şarvan için uzun süren savaş 1124 yılında Gürcülerin zaferiyle sonuçlanmıştır. 1124 yılında Ermenilerin başkenti Anisi’nin ileri gelenleri Kral David’ten şehirlerini Türklerden kurtarmak için yardım istediler. Üç gün süren savaşta Gürcü ve Ermeniler birlikte Anisi’nin Müslümanlarını yendiler. 15.yüzyılın sonunda parçalanmış Gürcüstan zor durumdaydı. Batıda Gürcüstan’ın komşusu çok güçlü ve agresif Osmanlı Devleti oldu. Osmanlılar uzun savaşlar sonrası Gürcüstan’ın eski komşusu Bizans’ı feth ettiler. 1453 yılında Konstantinepol’u ele geçirdiler. Kuzey ve güney Karadeniz sahillerini de feth ederek Gürcüstan sınırına dayandılar. Böylece Gürcüstan’ın batı ile olan bağları tamamıyla kopmuş, Barbar Osmanlı Devleti ile komşu olunmuştur. Osmanlıların teşviki ile Batı Gürcüstan’da esir ticareti gelişmekteydi. ‘ ifadeleri yazılmıştır.

Suriye: İlköğretim Coğrafya Kitabından;

Toroslar’ın güneyinde yer alan Türkiye toprakları Mersin ve Hatay Suriye toprakları olarak gösterilmektedir. Kitapta; ‘ Osmanlı işgali yaklaşık 400 yıl sürmüştür. Araplar ülkelerinin hürriyetini çok sayıda şehit vererek sağlamışlardır. İngiliz ve Fransız işgalleri ise Suriye’nin kuzey bölgelerinin ve İskenderun sancağının zorla koparılmasına yardım etmiştir. Suriye ovalarının en geniş olanı bu ova, Toros dağları eteklerinde başlar ve Fırat vadisine kadar uzanır. ‘ ifadesi yazılmıştır. Kitabın 105. sayfasında ‘ Suriye Nehirleri Haritasında ‘ Hatay Suriye’ye dahil olarak gösterilmekte, Toros dağlarının güneyinde kalan bölge zorla koparılmış bölge olarak belirtilmektedir. Kitabın 107. sayfasında ‘ Asi Nehri ‘ iç sular arasında sayılmaktadır. Fırat ve Dicle nehirleri içinde ‘ Ermeni yükseltilerinden doğmaktadır ‘ açıklaması yer almaktadır.

Kitabın 137. sayfasındaki ‘ Tabiat Özellikleri ‘ bölümünde ‘ Başlıca Orta Seviyede Yükseltiler ‘ notuyla doğuda Ermeni yükseltileri, batıda Anadolu yükseltileri bulunmaktadır. Ayrıca ülkede başlıca iki sıra dağ uzanmaktadır bunlar kuzeyde Pontus dağları güneyde Toros dağlarıdır. Açıklamaları yer almaktadır.

İlköğretim Tarih Kitabından;

Kitapta; ‘ Türkiye, nüfus çoğunluğunun Türklerden oluştuğu bahanesiyle İskenderun sancağını istiyordu. Fransa 2. Dünya Savaşında Türkiye’nin itilaf devletleri safında yer almasını sağlamak için bu konuda Türkiye’yi cesaretlendiriyordu. Sorun Milletler Cemiyetine götürüldü. Cemiyet nüfusun bu konudaki arzusunu belirlemek maksadıyla uluslararası bir komisyon gönderdi ve İskenderun sancağının Suriye’den ayrılarak, kendi egemenliğine sahip bir devlet olmasına, ancak dış ilişkilerde Suriye’ye bağlı kalmasına, Arapça ve Türkçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesine karar verdi. Bu karar sancakta bulunan Arapların karşı koyması ve protestosu ile karşılandı ve her türlü takdire layık bir Arap mukavemeti oluştu. Fransa’nın sorunun Arapların lehine çözülmesine yardımı gerekirken 23 Haziran 1939’da birliklerini İskenderun sancağından çekti ve Fransız birliklerinin yerini Türkler aldı. Vilayeti Türk devletinin bir parçası haline getiren bu harekete muhalefete rağmen İskenderun sancağı Türk devleti tarafından işgal edildi. ‘ ifadeleri yazılmıştır.

Kitapta; ‘ Osmanlı devleti ilim ve irfan devleti değil, bir savaşlar devleti olmuştur. Aynı zamanda yenilikçi ve planlı bir devlet olmamış, hareketsiz ve karışık bir devlet olmuştur. Bu ve benzeri birçok sebeple Araplar, Osmanlı işgali döneminde iktisadi olarak gerilemiştir. ‘ ifadeleri yazılmıştır.

Ürdün: İlköğretim Coğrafya Kitabından;

Şematik olarak Arap dünyasının yağmur dağılımının gösterildiği bir haritada: Hatay’dan İskenderun ili olarak bahsedilmekte ve Suriye sınırları içersinde gösterilmektedir.

Kitapta; ‘ Türkiye’nin Fırat nehri üzerine dünyanın en pahalı barajını yapması, Suriye ve Irak’a Fırat nehrinden giden suyun miktarını azaltmıştır. Türkiye bununda ötesine giderek suyun ileride petrolden daha pahalı olacağını açıklamıştır. ‘ ifadeleri yazılmıştır.

İlköğretim Tarih Kitabından;

Kitapta; ‘ İttihatçılar Şam’da bulunan Türk ordu komutanı olan Zeki Halepi Paşa’yı görevden aldılar, bunun nedeni Zeki Paşanın Arap asıllı olmasıydı. Onun yerine ittihatçı olan Cemal Paşayı göreve koydular. Cemal Paşa, Araplara karşı çok yanlış politikalar uyguladı. Cemal Paşa bütün bunları Osmanlı ordularının takviyesi için yaptı. Çok sayıda Arap ailesini Anadolu’ya sürgün olarak gönderdi. Osmanlı ordusunda hizmet veren Arap birliklerini tenha cephelere yolladı, bununla da yetinmeyip Ağustos 1915 ve Mayıs 1916 tarihlerinde çok sayıda milliyetçi Arap’ı Şam ve Beyrut’ta astı. ‘ ifadeleri yazılmıştır.

Kitapta; bölgede çıkarılan Arap isyanlarının nedenlerinin Osmanlı askerlerinin ve yönetiminin halka kötü davranması ve özellikle kadınları çalıştırması, onlara kötü muamele yapması, aşiret şeyhlerine verilen paraların halka dağıtılmaması ve vergilerin artırılması ifadeleri yer almaktadır.

Ukrayna: İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Kitapta; ‘ Sırbistan ve Bulgaristan ile savaşan Bizans İmparatorluğu, bazen Osmanlılardan yardım istemekteydi. Türkler, boğazdan geçerek Balkan yarımadasına yağmacı akınları düzenlemeye başlamışlardı. Tarihçiler akınları şöyle değerlendirmektedir: Hıristiyanlardan bazıları katledilmiş, bazıları da esarete alınmış, kalanlar ise açlık nedeniyle kitlesel olarak ölmekteydi. Türk askeri kuvvetleri, Avrupa ülkeleri ordularından sayısal olarak fazlaydı. Sultan ordusunun ana unsuru olan müteaddit süvari birlikleri, sultandan hizmetleri karşılığında toprak alan askerlerden oluşmaktaydı. Sultanın emrinde daimi piyade gücüde vardı bunlar yeniçerilerdi. Türkler feth ettikleri ülkelerde en güçlü küçük ve sağlıklı erkek çocuklarını esarete alıp kendilerine Müslümanlığı kabul ettirmekte ve Hıristiyanlığa karşı kinle yetiştirmekteydi. Bu çocuklar, sultandan cömert maaş almakta ve hükümdarlarına sadakat göstermekteydi. 1453 yılında Bizans İmparatorluğunun varlığına son verilmiştir. Sultan yağmalanmak üzere şehri üç günlük süre için askerlerine devretmiştir. Bizans muhafızların büyük bir kısmı katledilmiş, yaklaşık 60 bin insan köle olarak satılmıştır. Sultan büyük bir törenle şehre girmiştir. Kendisi Ayasofya Kilisesini ziyaret ederek bunun cami haline getirilmesini emretmiştir. Türkler tarafından İstanbul olarak adlandırılan Constantinopol, Osmanlı devletinin başkenti olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun halkları, sultanların sert zulmüne maruz kalmıştır. Müslüman olmayan her erkek, yaşından bağımsız olarak hazineye kişi başına belirli bir vergi ödemek zorunda bırakılmıştır. Bunun dışında Müslüman olmayanlar ise kale, yol, köprü ve camilerin inşaatında ücretsiz olarak çalışmak zorunda bırakılmıştır. Kendilerine at sürmek, silah taşımak ve Türklerden daha iyi, güzel ve yüksek evlerde oturmaları yasaklanmıştır. Vergi ödemekle yükümlü nüfus, Osmanlı derebeyleri tarafından aşağılatıcı bir şekilde raya yani sürü olarak adlandırılmıştır. Sultan tarafından askerlerine hizmet karşılığında verilen topraklarda, yerel köylülerin toprak sahibi lehine de bazı çalışma yükümlülükleri mevcuttu. Sultanların sert zulmüne rağmen Slav halkları, kültürünü, adetlerini ve dillerini muhafaza edebilmiştir. 1535 yılında 1.inci Fransisk; Hıristiyanların en korkunç düşmanı olan 1.Süleyman ile anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma ile Fransa için elverişli ticaret anlaşmaları imzalanmış, Fransızlar, Osmanlı İmparatorluğu ile ticaret alanında yapılan bu anlaşmalarla bazı kolaylıklar elde etmiş, tüccar mülkiyetinin dokunulmazlığı vaat edilmiş, Fransız gemilerinin tutuklanmaları ve denizcilerinin köle olarak satılması yasaklanmıştır. Aynı yıl Fransa, Gabsburglar’a karşı müşterek hareketler konusunda Osmanlı İmparatorluğu ile anlaşmıştır. V.inci Çar’ın 1.inci Fransisk’i dinsiz köpek Osmanlı ile ittifak kurmakla suçladığı zaman 1.Fransisk tarihe geçen şu cevabı vermiştir: ‘ Sürümün kurt dişlerine geçmesini önlemek üzere köpeğin yardımından yararlandım, tüm yaptığım buydu, bunun için anlaştım sadece bunun için. ‘ ifadeleri yazılmıştır.
(link) sitesinden alıntıdır
 
  • Beğen
Tepkiler: keremu
Scudo
Geri