Velosipet ile bir cevelan

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Geceden kurduğum alarm çalmaya başlamıştı. Uykumun en tatlı yerinde uyandım. Hafif loş odada tek gözümle telefona baktım, ışığı açık bas bas bağırıyordu. Kalkıp susturdum ve yatağıma geri döndüm. Dūn gece uykuya dalmadan önce bu uyanma anının bu kadar zor olabileceğini asla tahmin etmezdim, şu an ise uykumu bırakıp pedal çevirmeyi akla mantığa sığdıramıyordum. Kararı tek başıma verecek olsam çoktan geri uyumuştum bile ama turu arkadaşımla planlamıştım ve büyük ihtimalle şu sıralarda onun da alarmı çalmak üzereydi. Saat'i beş dakika sonrasına kurup biraz daha uyumaya karar verdim, gözlerimI kapatıp gece gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalıstım o kadar rahattım ki insan bir işi olmadığında da sabah alarm kurup tekrar özgürce uyuyabilecek olmanın tadını çıkarmalı bence diye düşündüm ve telefonum çalmaya başladı. "Uyandın mı aga" dedi sesi benden daha uykuluydu acaba iptal etmeyi gündeme getirsem mi diye düşünerek "evet" dedim, "hee tamam o zaman ben şimdI kalkıp, kahvaltı falan yapıcam sen de yavaş yavaş gelirsin madem" o madem kelimesinde ki lan yatıp uyusak mı acabayı hissettim ama "tamam yarım saat içinde oradayım" deyip telefonu kapattım. Dünyanin en tembel iki insanı olarak bir tur planlamıştık ve sanırım gerçekleştirmek üzereydik.

Bir akşam önceden yanıma alacağım her şeyi bisiklete yüklemiştim. Çadır. uyku tulumu, son model ışıklar, bluetooth hoparlör, powerbank tam anlamıyla topumla tüfeğimle gidiyordum. Mayıs ayında olduğumuz için bir t-shirt ile bisikletim elimde dişarı çıktım. Sabah'ın erken saatleri olduğu için ya da evden yeni çıktığım için biraz üşüdüm ama sonra arkadaki bagajdan dert geçirmez'ide (rüzgarlık) üstüme geçirdim. Önce Ersin'e gidecektim, Şehir dışında bir istasyon kasabasındaki müstakil bir evde oturuyorlardı. Baharın kokuları eşliğinde yavaş yavaş Ersin'in evine vardım, ön tekerleğimi onların sokak kapısına dayayarak zile bastim. Kapıyı açar açmaz özenle ama ilkelce hazırlanmış bisikleti binanın antresinde Ersinle beraber karşıma çıktı, iki eski kullanılmayan sırt çantasını, bisiklet'in her iki yanına sağlamca bağlamış, üst tarafada çadır matı ve uyku tulumunu koymuştu. Evde, Ersin dışında uyanık olan kimse yoktu. "Aga çok uykulu duruyorsun" dedim, uyku sersemi suratına bakarak. "Gece uyuyamadım, sabaha karşı uyuyabildim" diye cevap verdi. "İstersen iptal edebiliriz, uykulu uykulu o kadar bisiklet sürülmez bence" dedim. Nedense ben de iptal etmek istiyordum ama buna çakal gibi kılıf uyduruyordum. "Hayır lan, o kadar hazırlık yaptık, para harcadık gideriz yavaş yavaş" dedi kararlı bir şekilde. Gerçektende hazırlık yapmıştık. Turu planlamış, rota hazırlamış, bir gün önce de şehrimizde olmayan decathlona başka bir şehirde giderek çadır, uyku tulumu gibi ihtiyaçlar alıp alışveriş yapmıştık.

Mayıs ayı'nın ilkbahar arka fonunda, henüz kimsenin uyanmadığı bir istasyon kasabasında ilk pedalımızı bastık böylece. Bir süre tren rayları sol tarafımızda bize eşlik etti, daha sonra güneye dönmemiz gerektiği için üstlerinden geçerek onlara veda ettik. Ayçiçeği tarlalarının arasından yeni uyanmaya başlayan doğa'nın endorfin salgılatan kokuları, renkleri ve sesleriyle asfaltı olmayan yollardan geçtik. Kendimi Bilbo Baggins'in doğum günü partisine katılmak için at'ının üstünde bir şarkı tutturarak Shire'a giren Gandalf gibi hissediyordum. "Nasıl oldun" dedim, Ersin'e "Biraz baş ağrım var ama kontrol etmeyi öğrendim" dedi. "O nasıl oluyor lan" diye sordum iki tarafıda göz alabildiğine ayçiçeği tarlası olan bir patikadan geçerken, bir hastanenin başlattığı yeni bir uygulamada test amacıyla denek gibi bir şey olduğundan kendisinden bunun için para almadıklarından bahsetti. Dediğine göre; insanın kötü anılarını bir çeşit beyin kontrol yöntemiyle, mutlu olan anılarla ya da onların hissettirdiği iyi şeylerle senkronize eden bir yöntemmiş. Bu sayede baş ağrıları ve bir çok sorun azalıyormuş. "Peki mutlu şeyler düşünerek mi yapıyorsun bunu" diye sordum. "Gibi gibi ama tam mantığını anlatamam" diye cevap verdi. Gerçekten merak etmiştim, bir insanın ne kadar mutlu anısı olabilirdi acaba. İstemsizce kendiminkileri düşündüm, bazı güzel anıların artık nahoş duygular hissettirdiğini fark ettim. Çünkü anılarda bana eşlik eden bazı insanlarla aram bozulmuştu. Aslında insan hayatında güzel şeyler yaşadığı bir insana kötü bir şey yaptığında o güzel anıları, güzel anı kategorisinden çıkarıyor muydu acaba. Şu anda en güzel anılarımı aklıma getiren sevgilim, beni yarın terk etse bu mutlu olanlar bir anda nahoş olanlara mı dönüşecekti?

Son beş kilometredir kolumda benimle birlikte yolculuk yapan kör sineklerin arttığını fark ettim. Gidonu tutan elimin üzerinde geziniyorlardı. Daha sonra vücudumun geri kalanında da durumun aynı olduğunu fark ettim. Şerefsiz sinekler resmen bedavadan yolculuk yapıyordu. "Bu sinekler niye sadece bana geliyor lan" diye sordum Ersine. "Sırtının tamamında var şu an" diye cevap verdi. Mecburen durmak zorunda kaldık. Kovdum, silkeledim ama ne yapsam işe yaramıyordu. Bu i.neler, havada bir tur atıp tekrar üzerime geri konuyordu. Bir anda Gandalf'lığımda, bahar romantizmim de gitmiş, sineklerle cebelleşen bir adama dönüşmüştüm. "Benim çantada sinkov var. İstersen senin üstüne sıkalım birkaç fıss, daha hayatta gelmezler."diye teklif etti Ersin. Çaresizce kabul ettim. Çantadan sinkovu çıkarıp "Sık lan sık iyice sık." diye diye tek bir iğne deliği boş yer kalmıcak şekilde sırtıma ve cildim hariç her yerime sinkov sıktık. Baktık gelmiyorlar yola devam ettik ama birkaç kilometre sonra sinkov kokusundan başım dönmeye başlayınca mecburen üzerimdeki dert geçirmezi çıkarıp, çantaya atmak zorunda kaldım. Zaten havada ısınmaya başlamıştı. T-shirtle devam etmek sorun degildi. Sineklerde tarlaları geçtikten sonra ortadan kayboldu. Yeni bir köye girmek üzereydik.

Bu köy "Karadedeler" adlı bir korku filmine konu olmuş, kısmen meşhur bir köydü. Youtube ergenlerinin izlenme almak icin insanlari rahatsız edip, gece gelerek yalandan korkunçlu videolar çekmesi, köy halkını yabancılara karşı hoşgörüsüz yapmıştı. Köy boyunca köpekler dışında bir canlıya rastlamadık. Köyden çıkmadan önce bir çocukla göz göze geldim. Bakışı çok düşmancaydı. Belli ki bu olaylar yüzünden oda yabancılara karşı önyargılıydı. İlk ilçeye varmak üzereydik.

Bu ilçe de yine bir tren ilçesiydi. Tren raylarının nezaretinde ilçeye girdik. Güzel bir çay içmenin hayalini kuruyordum. İlk gördügümüz kahvenin önüne park edip, içeri girdik. Boş masa olmadığı için, iyi arkadaş oldukları belli olan iki amcanın masasına ortak olduk. çaylarımızı içerken onlar sordu biz cevapladık. Amcalardan biri aynı güzergahı, çocukken bisikletle yaptığından bahsetti. Biraz da yolla ilgili tavsiye aldıktan sonra tekrar yola çıktık. Bundan sonrası otoyol olacaktı.

Öğlen olmuş, hava iyiden iyiye ısınmaya başlamıştı. İnişli çıkışlı otoyolda arkada bıraktığımız doğadan sonra biraz sıkılmaya başlamıştım. Söylene söylene rampaları çıkıyor, Ersin'in bedava turizm diye tanımladığı yokuşları iniyorduk. Hiç bıkmadan her inişte, keyiflenip bedava turizm dedikten sonra kendini aşağı bırakıyordu. Saatler sürmüş gibi gelen otoyol yolculuğundan sonra sonunda amacımıza, yani denize ulaşmıştık. Şehir merkezinden yemek ve içecek takviyesi yapıp, kendimizi kumsala attık. Keyfimiz yerindeydi. Fotoğraflar çekiyor, yer bildirimleri yapıyor, sanki sabah yataktan kalkmak için kırk takla atmamış, bıraksalar diyar diyar gezecekmişiz gibi instagram hikayeleri atıyorduk. Bir süre denizi izledikten sonra bir marmara adasına gitmek üzere feribota atladık.

Üç saat süren feribot yolculuğundan sonra akşam olmak üzereydi. Adanın çarşısında biraz zaman geçirip kamp yapacak bir yer aramaya başlamamız gerekiyordu. Aksi gibi adada kamp yapmanın yasak olduğunu ögrendik. Birkaç pansiyondan fiyat ve telefon numarası aldıktan sonra adanın daha tenha yerlerinde kamp yapmak için şansımızı denemek üzere beş kilometre daha sürdük. Bir süre sonra karşımıza büyük bahçesi olan bir işletme çıktı. Mekana girdik. Mekanın sahibine selam verdikten sonra, bisikletlerle çok uzun yoldan geldiğimizden, kamp yapacak bir yere ihtiyacımız olduğundan bahsettim. Mekanın sahibi; kendi mülklerinde bizi ağırlamaktan çok memnun olacağını tabi bunun çok cuzi bir karşılıği olduğunu söyledi.
-Kardeşim bak burası özel mülk, burada arkada lavabomuz var. İstediginiz zaman kullanabilirsiniz.
-Ne kadar vereceğiz peki.
-Adam başı elli lira.
-Ama biz sadece tek çadır kuracağız.
-Fiyat bu.
-Neyse kalsın o zaman, biz zaten ekonomik olsun diye çadır düşündük.
-Tamam hadi kırk olsun.
-Otuz.
-Yirmi.
-Hadi on beş yaptım.
-Kolay gelsin.

Çarşıda fiyat istediğimiz pansiyonlar çok daha ekonomik olduğu için geri dönüp pansiyonda kalmayı düşünmeye başlamıştık ama son anda, biraz aşağıda bir işletme daha olduğunu fark ettim. Şansımızı denemek için orayada aynı şekilde; kamp yapacak bir yer aradığımızı, çadır kurmamıza izin verip vermeyeceğini sordum. Mekanin sahibi; bizi ağırlamaktan çok mutlu olacağını, ateş yakmamak şartıyla herhangi bir yere çadır kurabileceğimizi söyledi. Diğer işletmedeki tecrubeden sonra ücreti olup olmadığını sordum. "Ne ücreti be kardeşim insanlik öldü mü" diye cevap verdi. Az önceki umutsuzluktan sonra dostlarım böylesine müthiş bir çadır manzarasını hayal edemezdim. Çadırımızı gün batımı eşliğinde deniz manzaralı olarak kurduk. Kalacak yer bulmuş olmanın verdiği mutlulukla yemeğimizi yedik. Çadıra geçip, biraz uzandığımda yorgunluğumu hissetmeye başlamıştım. Kilometrelerdir yanımda taşıdıgım bluetooth hoporlörümde Animals'dan -House of the rising sun- parçasını açıp, denizi izlemeye koyuldum. Gece bizi yeni süprizler bekliyordu.

Çadırda bir sağa bir sola dönüyordum. Tek çadırda, iki kişi kalabileceğimizi düşünüp, sadece bir çadır getirmiştik. Bu çadırıda, uyku tulumlarıyla birlikte dünkü alışverişten almıştık zaten ama ortamda, git gide artan gittikçede daha katlanılmaz hale gelen bir sıcaklık vardı. Çadırın kumaşından kaynaklanan bir havasızlık da bu sıcaklığa eklenmişti. Hayatımda tanıdığım en ehl-i keyif insan olan Ersin'in, hayattaki tek kırmızı çizgisi olan; rahatının kaçması gerçekleşmek üzereydi. "Bu uyku tulumları değdiği yeri yakıyor sanki" dedi memnuniyetsiz bir şekilde. "Aynen, birde nefes alamıyorum. Acaba kapının birini komple açsak mı" diye teklif ettim. "Açalım bence yoksa ölcez burda" diyerek ayaklarımızın olduğu taraftaki kapıyı sonuna kadar açtı. Uyumaya çalısıyordum ama kapıyı açmak neredeyse hiç işe yaramamıştı. Havasızlık ve sıcaklık artmaya devam ediyordu. Bir anda çadırın diğer kapısının fermuar sesini duydum. Dönüp baktığım da Ersin, diğer kapıyıda kafasının geçeceği kadar açmış, kafasınıda açtığı delikten dışarı çıkarmıstı. "Oh dünya varmış"dedi. Bunun üzerine; kapının tamamını açarak ben de kafamı dışarı çıkardım. Ersin'le göz göze geldik. "Sence pansiyona gitsek mi" diye sordum."Kalırız bence çadırı boşuna mı aldık, o kadar para verdik." diye cevap verdi. "Yeter lan. Para verdik, para verdik, para verdik diye ölcez mi burda" dedim sinirli sinirli kafamı tekrar içeri sokup uyumaya çalıstım. "Aga az önce bana dokundun. Sanki g.tünden ateş çıktı" dedi Ersin kafası hala çadırın dışındaydı. Ani bir kararla "Kalk lan. Gidiyoruz, burda uyunmaz." dedim. Gelmeden önce fiyat aldığımız pansiyonlardan birini arayarak, geleceğimizi söyledikten sonra olabilecek en hızlı şekilde her şeyi toplayarak tekrar yola çıktık. Gecenin karanlığında, bisiklet ışıklarını açarak adanın çarşısına kadar sürdük. Pansiyona geldiğimizde, işletmeci bizi bekliyordu. Bizi bir odaya yerleştirip gitti. Yatağıma kavuşmuştum. Saate baktım. Gece ikiyi gösteriyordu. Hayatımın en hızlı uykusuna daldım.
 
Scudo

Fırat Ç.

Forum Bağımlısı
Kayıt
26 Mayıs 2017
Mesaj
812
Tepki
851
Yaş
25
Şehir
Mersin
İsim
Fırat
Bu anı hiç unutulmaz,çok keyifli bir tura benziyor.
 

Mustafa Zeybek

Bike destroyer
Kayıt
10 Aralık 2016
Mesaj
2.861
Tepki
5.986
Şehir
Denizli
İsim
Mustafa
Başlangıç
2016—17
Bisiklet
Diğer
Bisiklet türü
Dağ bisikleti
Okuduğum en samimi yazılardan. İçinde turdan başka içeriğin olması daha da güzel yapmış. Tek eksik araya fotoğraf serpiştirilmemesi. Fotoğraf olunca daha fazla içine çekiyor.

Favori kısımlarım:
@o.bsrn
@o.bsrn
@o.bsrn
@o.bsrn
Bu kısımları özellikle sevdim

Ekleme: fotoğraf olmayışı eksiklik değil aslında. Fotoğraf olsa daha güzel olurdu demek daha doğru :)
 

Çağdaş78

Forum Bağımlısı
Kayıt
8 Nisan 2016
Mesaj
2.317
Tepki
4.571
Yaş
45
Şehir
İZMİR
İsim
Çağdaş
" Yildiz tarihi :3078 Yer: Estrum kolonisi " gibi yer ve zaman da belli olursa daha bir realist yaklasim olacak sanki. Gerci o zaman da masalsı tadındaki keyif veren kısmından feragat edilmiş olacak ama. Neyse foto olmadan da okumaya devam. Yazan elinize , yol alan ayaginiza saglik. Devamini bekliyorum.
 
  • Beğen
Tepkiler: Ahmet TOPAL

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
maalesef devamı yok çünkü sonrasında ilginç birşey olmadı. Yorum yapan ve okuyan herkese teşekkür ederim.:)
 

Obsrn

Üye
Kayıt
7 Mayıs 2018
Mesaj
64
Tepki
171
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Carraro
Gece bir çarpma sesiyle uyandım. Kulak verip, sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. "Bisikletleri çaldılar galiba"dedi Ersin. O kadar yorgundum ki gerçekten çalmış olsalar bile umrumda degildi."Bisey olmaz yere düşmüstür en fazla" diye cevap verdim. Sabah, pansiyon odasının bana yabancı gelen karyolasında uyandım. İki yataklı küçük odanın yataklarının arasındaki boşlukta, gelişigüzel toplanmış çadırı ve bisikletlerin üzerinden indirdiğimiz diğer eşyalarımıza baktım. Muhtemelen çalmasınlar diye bisikletlerin üzerindeki her şeyi içeri taşımıştık ama bisikletler, pansiyonun önünde Allah'a emanet duruyordu. Yataktan fırlayarak, odadan dışarı çıktım. İki bisiklette yerli yerindeydi. Dün gece sadece uyumaya konsantre olduğum için biz, nereden içeri girdik farkında bile değildim. Pansiyonun küçük bir bahçesi vardı. Bir plastik masa etrafına sandalyeler dizilmisti. İçeri gidip, yerde duran matarayı kontrol ettim içinde hiç su kalmamıştı. Mecburen banyodaki lavabodan su içtim. "Aga bir uyumuşum var ya böyle güzel bir uyku uyumadım ben" dedi Ersin. Yatakta oturmuş çorabını giymeye calışıyordu."Aynen aga valla kırk kapıya muhtaç olduk dün gece, o nasıl bir sıcaktı" diye cevap verdim. "Birimiz gidip kahvaltılık birşeyler alalım, dışarda on numara masa var orada yeriz." diye teklif etti. Belli ki dün nereye girdiginin farkindaydi "ben gidiyorum o zaman bisikletlerden birini alıp" diyerek odadan çıktı. Masada oturmuş beklerken Ersin, beyaz peynir ve ekmekle geri dönmüştü. Dünkü alışverişlerimizden artan bir kutu ton balığını da menüye dahil ederek, çeşitte mütevazı ama keyifte paha biçilemez bir kahvalti yaptik. Kahvaltıdan sonra içerideki esyaları tekrar bisikletlere yükledik. Dün bütün gün bisiklet kullanmış olmamıza ve yorgunluktan neredeyse yarı baygın hale gelmiş olmamıza rağmen, bisiklete ilk bindiğimde sanki çok sevdiğim bir şeyden yıllardır uzak kalmış ve kavuşmuş gibi hissettim. Bisiklet kullanıcılarının çok iyi bildiğinden emin olduğum bu duyguyu daha iyi nasıl açıklayabilirim bilmiyorum ama güzel bir hava ve manzara bu duyguya katılınca, insan bu spora neden bu kadar tutkulu olduğunu o anlarda çok iyi anlıyor.
Sadece üç yüz metre sonra sahile ulaştik. Askerden geleli sadece bir ay olmuştu ve ben orada muhtaç kaldığım özgürlük duygusunu en tepelerde yaşıyordum. Beni üzen ne varsa o anda deniz ve ilk bahar tedavi ediyordu. İlk bahar bence bu zor ve acımasız dünyanın festivaliydi. Sahnede kuşlar şarkılarını söylüyor, her zorluğa gögüs geren insanoğluna bu dunyanın bütün güzelliklerini sunuyordu.
Bu sabah bu turun yıl dönümüydü. Beni uyandıran bir alarm sesi veya Ersin'den gelen bir telefon olmadı. Dünyanın en tembel iki insanı olarak çok sıradan bir güne uyanmak üzere uyumaya devam ettik.
 

Ahmet TOPAL

Forum Bağımlısı
Kayıt
15 Eylül 2017
Mesaj
785
Tepki
1.199
Şehir
mersin
Başlangıç
2017—18
Bisiklet
Cube
Bisiklet türü
Yol bisikleti
@Obsrn
Devamı gelsin??