Scudo Sports

"Tamam, ben de bisikletle gelirim..." (Kendimle yollarda -1)

Sebahattin Gerceker

Daimi Üye
Kayıt
4 Ekim 2012
Mesaj
316
Tepki
1.672
Yaş
62
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Specialized
Eski fotoları karıştırmaya başlayınca kapanma günlerinde, 2016'da yaptığım turun fotoğrafları geldi önüme... O günler bu forum için yazmak, bir de gezi notlarından oluşan bir blog oluşturmak istemiştim, 5 yıl sonra ilk günü yazabildim nihayet.. :)

İstanbul'dan feribotla geçtiğim Bandırmadan başlayan tur, 13. günün sonunda İzmir'de bitti. Fotoğrafların çağrıştırdıkları, aklımda kalanlar, az da olsa yaptığım sosyal medya paylaşımlarından derlemeye çalıştım yazıyı... Bu ilk gün, devamını da ilk fırsatta yazarım umarım.. ;)

"Tamam, ben de bisikletle gelirim..." (Kendimle yollarda -1)

"Bence, 'gitmek' genlerimizde var" dedi. Oğlumun arkadaşı, daha yirmili yaşlarının başında...
Doğaya kaçtığımızda mutlu olmamızın, çoook uzak atalarımızdan kalan ve belli ki genlerimize işlemiş o uzak anılarla bir ilgisi olmalı demiştim öncesinde.
Bu anlatacağım tur da, aslında tamamen "gitmek" isteğimden doğmuştu, kısa da olsa bir kaçış dürtüsü... O sohbet tetiklemişti herşeyi.

Zeytinli Rock Festivali yaklaşıyordu, çocuklar arkadaşlarının arabasıyla gitmeyi planlıyorlardı. Tamam dedim, müthiş bir keyif duygusuyla yudumladım biramı, "ben de bisikletle gelirim".

Bisikletle uzun yol yapmak, doğada pedallamanın keyfi, çadır kamp, tek başına kaçış isteği, sessizlik ve finalde rock konserleri.. Hepsini bir arada, tek bir cümlenin içinde düşünmek bile, müthiş bir tatmin duygusu yaratmıştı o an...

***
İşte herşey böyle başladı.. hazırlıklar hızla tamamlandı. Pedalşörler'le yaptığımız 2-3 günlük turlar sırasında, ne zaman olacağını bilmediğim, ama mutlaka yapmayı istediğim "uzun tur" için gerekli malzemeleri tamamlamıştım zaten.. solar şarj paneline varana dek.. :) Yazının sonuna bir donanım listesi eklerim.

5 yıl geçmiş üzerinden bu bisiklet turunun. Bu günlerde de, çok farklı nedenlerle de olsa, kapalı kalmaktan bunalmışlığımızla bazen eskilere, bazen hayallere kaçıveriyoruz... Ben de geçmişi bugüne taşıyarak, daha da güzellerini yaşayabileceğimizin kurguluyorum sanırım..

Fotoğraflar ve yolculuk sırasında yaptığım sosyal medya paylaşımlarımdan yararlanarak, anılarda kalanlar dökülsün o zaman bugüne...
***

20 Ağustos 2016 - İlk gün

(Bir gün öncesi "dolunayda şiir" gecesi vardı.. geç yatmıştım yani.)
Ağzımda akşamdan demlenmiş şarap tadı.. dilimde kırık dökük dizeler. Lorca'nın balkonunu açan Can baba mı o, dolunay girsin içeri diye.. uzanıp pencereden gelen ışığı yaşama sevinci içinde masaya koyan kim? Neredeyim ben...
Tamam tamam...
Uyanmak hep zor bir eylem oldu benim için.. hele gece yarısı yatmışsam.. ötesi bırakmaz yakamı sabahları; çöker gözkapaklarıma renklerinin olanca sorumsuzluğuyla..
Ama bu sabah özellikle, zerre sitem yok gönlümde. Geceyi güzelleştiren dostların gülüşleriyle doğmuş sanki güneş bu sabah.
Haydi duşa diyor telefonun tekrarlayan alarmı.. haydi yola.. güzel bir yolculuk var önünde...

İlk paylaşımı, evden 3 km. sonra, Bostancı Köprüsü üzerinden yapmışım:

"Hep dışa, hep dışa gitsem, içe varır mıyım, diye sordu #tortuga"

ilkyol.jpg

Sahil boyunca pedallarken; solumdaki denizin mavisinden daha güzel göründü bana bisiklet yolunun mavisi.. Mavi, aslında yeşil ve mavi, İstanbul'u terkettikten sonra anlam kazanacaktı.

Aklımda, ilk durak dışında ne zaman nerede olacağıma dair en ufak bir düşünce yoktu. Yanıma neleri almayı unuttuğum da önemli değildi artık. Bu süreçte havanın nasıl olacağına bile bakmamıştım... Vosvosla yaptığımız kamp-tatil yolculuklarından çok daha farklı bir tad vardı damağımda... Gidiyordum...

1_1.jpg

ve evet, ayrılırken İstanbul her zaman daha güzel görünmüştü bana..

1_2.jpg

Kadıköyden karşıya geçip, yine sahilden Yenikapı'ya yöneldim.

Hayır hayır, sabahın körü değildi elbet. Tanıyanlar bilir, erken kalkmayı hiç sevemedim, geceyi severim ben. ;) Saat 14.00'teydi Bandırma feribotu.

feri.jpg

Çantaları söktürüp x-ray den gecirdiler tek tek... Feribottakı herkes güvende hissedebilir kendini artık..
Araçlardaki çantalar mi? Bak onları bilemem..

]Hem, haklı olabilirler, feribotu havaya uçurmak isteyen sapık, kesin bisikletle biner..

... ve Bandırma.. yüklü bisikletimle şöyle bir tur atayım dedim.. acelem yok, çünkü bugün fazla yol gitmeyeceğim. Gönen'de sendikamızın tesisleri var, geceyi orada geçireceğim.

1_3.jpg
1_4.jpg
1_5.jpg

Yol boyunca sık sık duyacağım nereden gelip nereye gittiğim sorusunu ilk soran meydandaki mısırcı oldu. :)

Bandırmadan tesislere yıllarca pek çok kez gitmiştim araçla. Bu kez Bursa-Çanakkale araç yolunu değil, sahilden giden Bandırma-Erdek Yolunu tercih ettim. Minik dalgalanmaları saymazsak, sanırım iki kez eğimli rampa ile karşılaştım

1_6.jpg

Bir zirvedeki kocaman fabrikanın yaydığı kokudan rampa aşağı vurup kaçış harikaydı. Yarımadanın eteklerine dek gelmiştim..

himm.jpg

Dar boğazını geçince yarımadanın, Erdek yolunda bir tesise daldım. Güzel bir çay içtim. 10. km.'lik bir yol gelmiştim, feribottan indikten sonra.
Erdek'e kadar gitmekten vazgeçerek geri döndüm, Edincik yoluna girdim.

Sahildeki minik yerleşim yerinde, bir sokağın köşesindeki büfede su almak için durdum.. Çay harereti arttırmış olmalı, bir de maden suyu aldım. Akşam dinlenirken bir fotoğrafla paylaşmışım o büfe anısını:

1_7.jpg

Mavi gözlerinde, kısa bir süre önce önünden geçtiğim o kocaman gübre fabrikasından emekli olmanın yorgunluğu vardı. "Biraz yokuş var ama, güzel bizim buralar "dedi "yukarıda hava mis gibidir, varınca bir çay içersin.."
Ben de köy kahvelerinin çayını ne kadar sevdiğimi söyledim, "güzel olur taze olur" dedim.. Belli ki ondan çok çok daha önceleri emekli olmuş kalın bir ses yükseldi içerden, arka taraftan.."Biz artık mahalla olduk" Ne güzel dedim, içeri girerek, "ama, ama çayınız hala güzel, değil mi?" Güldü evet dedi, başını sallayarak..
Bir maden suyu içimi kadar sureye sığan üç güler yüz kaldı "Sahil Büfe"nin kimbilir neler gizli belleğinde.....

1_12.jpg

Çok güzel bir rampaydı Edincik yolu.. sağda solda geniş alanlara yayılmış zeytin ağaçları.. ve evet.. bir sincap!.. durdum hemen.. çok hızlıydı..
Bense oldukça yavaş, sessizliğin ve yolda olmanın tadını çıkararak devam ettim o rampada.. bir çeşmeye yanaştım..

1_8.jpg
1_9.jpg

Ohhh... su... karalanmış-boyanmış anıtsal çeşmede kafamı bafla birlikte soktum suyun altına, mataramdaki suyu tamamladım. Yan tarafta bir masa kurulmuştu.

Edincik yolunda, beni çaya davet eden güzel insanlar... Geleceğin popüler oyunlarından birini yazacak bir yazılım mühendisi adayı var aralarında... 🙂

diye not düşmüşüm facebookta.

1_10.jpg

Neşeli, güleryüzlü, sevecen bir aileydi. Anne'nin öğretmen olduğunu hatırlıyorum.. cocukla bilgisayar muhabbeti yaptığımızı. Çaylarını içerken, keyifli bir kısa sohbet, tatlı bir dinlenme olmuştu.

O yokuşun ikinci güzelliği, yine bir çeşme başındaydı. Nazım Hikmet'in çınar ağacı.. Nasıl huzur buldum o görüntü karşısında.

1_11.jpg

O mekan için ayrıntılı bir yazı gerek, sonra yazacağım...

1_13.jpg
1_14.jpg
1_15.jpg

yaklaşık 6 km. sonra Edincik'te çay içiyordum.

1_16.jpg

Ümit... Edincik Meydanı'ndaki kahvehanede bisikletimi göstererek annesinin bir sözünü aktardı bana: İşleyen demir pas tutmaz dermiş annesi. Ve 75 yaşındaki, dolaşarak günde 100 tane simit satan bir tanıdığını örnek verdi. Bu arada çaktırmadan da çay paramı ödedi. 🙂 Gerçekten güzel insanlarla dolu bu coğrafya...

Güzel evlerin arasından geçtim, 2 buçuk km. sonra ana caddede, trafiğin içindeydim.

1_18.jpg

Bursa-Çanakkale yolunda, 32 km. pedalladıktan sonra da Denizkent yakınlarındaki Kemal Türkler Tesislerine varmıştım...

1_19.jpg
 
Son düzenleme:
Scudo
Eline sağlık hoş bir tur olmuş. Bisikletini ve tanıştığın insanları fotoğraflamışsın. Kendine ait fotoğrafın yok. Şimdi ben böyle turlarda imza sahibi kişiyi de görmek isterim. Paylaşım için teşekkürler. :harika:
 
Süper devamını bekliyoruz. Özellikle askerlik yaptığım çanakkale civarını merak ediyorum nerelerden gittin ?
 
...Kendine ait fotoğrafın yok. Şimdi ben böyle turlarda imza sahibi kişiyi de görmek isterim.

Pek selfi çekmiyorum sanırım.. Ama ilerleyen günlerde vardı bir kaç fotoğrafım.. :)
Ya da şuraya (hemen önüme geldi) geçen yıl Erdek turu sonrası akşam yorgunluk atarkenki bir fotoğrafımı atayım: ;)

IMG_20200913_185849.jpg
Süper devamını bekliyoruz. Özellikle askerlik yaptığım çanakkale civarını merak ediyorum nerelerden gittin ?
3. gün geçtim Çanakkale'den... Daha önce defalarca Anıt ve çevresini turladığımız için o bölgeye uğramadım. Şehirden hızla kaçarak, Troya'ya bir selam verip, Geyikliye yöneldim...
 
Pek selfi çekmiyorum sanırım.. Ama ilerleyen günlerde vardı bir kaç fotoğrafım.. :)
Ya da şuraya (hemen önüme geldi) geçen yıl Erdek turu sonrası akşam yorgunluk atarkenki bir fotoğrafımı atayım: ;)

265144 dosyayı görüntüle

3. gün geçtim Çanakkale'den... Daha önce defalarca Anıt ve çevresini turladığımız için o bölgeye uğramadım. Şehirden hızla kaçarak, Troya'ya bir selam verip, Geyikliye yöneldim...
Hay Maşallah alem yakışıklı görsün ağabey. 😍 :harika:
 
  • Beğen
Tepkiler: seko35.50
(Kendimle yollarda -2)


Gönen Kemal Türkler Tesisleri, geceleyeceğim tek "bina" olacaktı. Yeşillikler içinde bir bungalov da olsa, beton duvarları vardı ve ben çok mecbur kalmadıkça, bir otel kullanmayacaktım.. boşuna taşımıyordum çadırı... :) Bu, olabildiğince caddelerden kaçıp sahil ve köy yollarını kullanma isteği gibi, bu tura ait, üzerinde düşünülmemiş, "zaten olması gereken" gibi gelen birşeydi...

2_1.jpg
Özlemişim.. ne çok anıyla yüklü... 12 Eylül'ün tahrip ve talan ettiği bir tesis, eskilerin "İşçi Üniversitesi", bugün yine metal işçilerinin yararlanabildiği güzel bir eğitim ve tatil sitesi.
Gece, havuz kenarından yıldızları izlerken, kulağımda geçmişten gelen gitar tınıları, sahil ateşinin çıtırtıları, uzun sohbet masalarının tatlı uğultusu, çocukların neşeli gülüşleri ve Süleyman hocanın mimikleriyle duygularını coşturan sesi var: "Evinize giderken, eşinize, annenize çiçek götürün çocuklar."

(Yazı bittikten sonra kontrol için okurken, birden, tesisin restoranının arkasında duran, ara sıra personelin kullandığı eski "Bisan"ı anımsadım. Yıllar yıllar sonra oraya bisikletle gideceğimi hayal bile etmediğim 20 yıl kadar öncesi.. onunla kısa turlar atardım akşamları.
Fotoğrafı olmalı, diyerek eski albüm klasörlerine daldım.
Bisikletin fotoğrafını bulamadım ama, epey keyifli bir zaman dilimi geçirdim fotoğraflar arasında... Bir de 15 yıl önceki benim, o gece sevgiyle andığım Süleyman Üstün hocam ile orada çekilmiş bir fotoğrafımı buldum.. saçlı yıllarımdan. :) )

2_s.JPG

Dönelim o geceye... Bisikletimi de odaya alarak, huzur içinde uykuya daldığımı hatırlıyorum. Bir de uyumadan evvel, hazır sıcak su varken, tişörtümü yıkamayı ihmal etmediğimi.. :) )

2_2.jpg

21 Ağustos 2016 - İkinci gün

Tatlı tatlı çiseleyen yağmurla uyandım. Bir süre dışarıyı izleyip, doğru kahvaltıya..

2_4.jpg

Çocuklar henüz küçücükken, onlar ve arkadaşları için mutfaktan ekmek yürüttüğüm günleri anımsadım. Deredeki kaplumbağalara ekmek atardı çocuklar. Onlarca kaplumbağa ekmekleri kapmak için yarışır, üstüste çıkarlar, bu arada, tesis müdürünün kaplumbağaları besleyenlere söylenmesine neden olacak şekilde bulandırırlardı suyu. :) Ne gam, çaktırmadan toplanır çocuklarla, fazla abartmadan, beslerdik yine kaplumbağaları...

2_5.jpg
Kahvaltının ardından, akşamüstleri gün batımının mükemmel izlendiği sahilde yürüdüm biraz.
Yağmur dinmişti, ama bir süre sonra arkadan gelecek bulutlara hazırlıklı olmak adına, odaya dönüp, çantaların yağmurluklarını giydirdim.. Turuncu rengimle, çimenlerin-çiçeklerin canlı renklerine nispet yaparcasına dolaştım bahçeleri...
Doğa çok cömert.. tesisteki arkadaşların emeğine, tüm güzelliklerini sergileyerek karşılık veriyor... Yola düşmeden önce, bu güzelliklere bisikletimin de tanık olduğunu belgelemek gerek diye düşündüm... Buyrun mini tura...

2_7.jpg


2_8.jpg

2_9.jpg

2_11.jpg

2_12.jpg

2_12a.jpg
2 yada 3 yıl sonra bir kez daha bisikletle geldim buraya, bir toplantı için. O da ayrı bir keyifti. Daha erken çıkıp İstanbul'dan, bir önceki günde anlattığım Edincik'te daha fazla zaman geçirmiştim bisikletimle.
Günümüze ait bir not: Tesisin uzun yıllardır emektarı, bu güzelliklere büyük emek veren İsmail arkadaşımızı Covid-19 yüzünden yitirdik geçtiğimiz aylarda. Bisikletimle verdiği bu pozla, onu da sevgiyle anmak isterim.

2_13.jpg

Otel binasını girişindeki duvarı, önündeki çiçeklerden çok, Kuzgun Acar'a ait (kurtarılabilmiş olan) motifler süslüyor...

2_14.jpg

Düştüm yola. Göz alabildiğine çeltik tarlaları bu bölge.
Sabahın köründe nasıl yola çıkıyorlar... cık cık cık... saat 11'e geliyordu pedallamaya basladığımda. Anlaşıldı, ben tembel bir adamım. :p
Anıları tüm canlılığıyla ardımda bırakıp, yeni anılar oluşturmaya pedalladım. Bir de baktım, aşılması keyif veren sınırlardan birine varmışım bile...

2_15.jpg

Şapırtdata şapırdata, sularını akıtarak yenilen sadece karpuz mudur sanırsınız.. ben kavuncu'yum... İsmini not etmemişim, ama bana her biri bir başka lezzette en az üç çeşit kavun tattırdığını hatırlıyorum...

2_16.jpg

At çantana bir tane dedi ama, yediklerim yetmişti.. çantalarım da yeterince doluydu zaten.

2_17.jpg

Sonra çoşkun derelerin üzerinde kurulmuş köprüler geçtim... :)

2_18.jpg

Sahibi tarafından terkedilmiş bisikletlerle sohbet ettim...

2_19.jpg

Uzuuun yıllar öncesi bir arkadaşımın askerlik işlemleri için geldiğimiz, sonrasında nasıl olduysa kendimizi Çanakkale üzerinden İzmir'de bulduğumuz günleri hatırlatan Biga'ya girdim...

2_20.jpg
Kısa bir tur atıp caddelerinde, tekrar yola düştüm... Ne işim vardı benim kocaman kasabalarda, araçların arasında... Ben köy yollarına girecektim.. toprak yollarda ineklere koyunlara çın çın zil çalacaktım.. o caminin yer aldığı meydanda köy kahvesinde oturup, meraklı amcalarla sohbet edecektim...
Oh.. yol üzerindeki minik salaş bir kahvehane.. çay bahçesi.. büfe.. herneyse.. tostu muhteşemdi. :)

2_21.jpg

(tamam yavaş gidiyor olsa da, gelecek devamı.. Bir sonraki bölümde Parion antik kenti var.. )
 

Dosyalar

  • 2_8.jpg
    2_8.jpg
    234,9 KB · Okunma: 4
  • 2_15.jpg
    2_15.jpg
    115,6 KB · Okunma: 4
@Sebahattin Gerceker ,Abi ellerine sağlık. Müthiş bir anlatımla harika fotoğraf karelerini bir eylemişsiniz. Eski albümleri karıştırırken size yakın İsmail arkadaşınızın Covid19 yüzünden hayatını kaybettiğini söylemişsiniz. Allah rahmet eylesin, bu saatten sonra hayırla yadetmek düşer bize. Ülke olarak, eşimizi, dostumuzu, büyüklerimizi ve yakınlarımızı kaybettik. Cümle kaybettiğimiz canlara Allah rahmet eylesin.
Böyle tur yazılarına bayılıyorum. Anlatımı akıcı ve renkli olunca tadından yenmiyor. Sağolasın. Takipte olacağım. 😍 :harika:
 
"Yazın gölge hoş, kışın çuval boş"

ve yol ayrımı...
Hep sevmişimdir kahverengi tabelaların gösterdiği yollara girmeyi.. yüzlerce yıl önce yaşayanların yapıtlarına dokunabilmeyi, nefeslerini hissetmeyi... Tepeleme yüklü vosvosla tarladan hallice yollara bile dalmışızdır hep. Hiç de pişman olmamışımdır...

2_21a.jpg

Ondört ondört, toplam 28 km.. değer bence deyip Kemer'e saparken, acaba yol nasıldır diye de sordum kendi kendime...

Kendime sorduğum bu soruyu biraz ilerde karşılaştığım bir motorsikletliye soracak ve "hafif hafif eğimler var" yanıtıyla düşecektim yola...

2_22.jpg

Bu arada, yol sorduğum motosikletli arkadaşla aramızla geçen sohbeti, ortak bir tanıdığımız çıkmasını paylaşmışım facebookta..
Parion yoluna saptıktan kısa bir sure sonra, Otludere köyü girişinde çeşme molası vermiştim. Selam ve hoş beşten sonra, konu İstanbula geldi. Bu arada, yoldaki rampaları hafif eğimler olarak niteleyen arkadaş bu İlker...🙂 Neyse, İstanbul'da bisiklete binen tanıdığı biri varmış.. bakın şu işe.. adını soruverdim.. tanıdık çıkmaz mı... Dönüşte köyüne davet etti. Sana çok çok selamı var, kulağını epey çınlattık Ahmet Heybeli...🙂
2_23.jpg


2_24.jpg
Motor kullanan adamın "böyle tatlı eğimler var" demesine kandım.. bir saattir ine çıka... ama değecek umarım.. (Değdi değdi.. MS.2. yy'a uzanan bir şehir kalıntısı..) Genç arkeologlar.. çay ikram ettiler..
2_25.jpg
2_26.jpg
2_27.jpg

Belki de ikinci günün yazı başlığı "Motorcu adama rampa sorulmazmış" olmalıydı.. :)
O uzun ve dalgalı yolun sonunda, antik kentten hemen önce bir yerleşim bölgesi vardı. Hoş bir köydü Kemer.

2_28.jpg

Önce nefeslenmek için köy kahvesine daldım elbet. Buz gibi maden suyunu yudumlarken, çevreye de bir göz attım.
Bir dönem gazetelerin kuponla verdiği tüm ansiklopediler, kahvehanenin kitaplığını doldurmuştu..

2_29.jpg

2_30a.jpg

Beni süzen bakışlardan, birazdan başlayacağını düşündüğüm "nereden gelip nereye gidersin" muhabbeti öncesi ben laf attım bu neşeli masaya. :)
Oh, keyifleriniz yerinde dedim. Bir yanınız muhteşem doğa, bir yanınız tarih.. harika bir yere yerleşmişsiniz dedim. Ve hemen telefonuma not ettiğim o güzel özdeyişi duydum birinden, anlamlı anlamlı gülüyordu bu arada:
He, dedi.. Yazın gölge hoş, kışın çuval boş derler bizim buralarda, halimiz bu, dedi. Sonra biri diğerine laf attı, diğeri öbürüne...
Kahve binasının girişine yapıştırılmış bir afiş-duyuru hakkında konuşup gülüştüğümüzü hatırlıyorum, ama afişin konusu yok belleğimde...
Geliş yolunun rampalarını düşününce, daha fazla oyalanmadan köy içinden geçerek antik kente doğru pedallamaya başladım.

2_31.jpg

2_32.jpg

Parion'un, MÖ. 700'lerde kurulduğu söyleniyor.
İsminin kaynağı hakkında farklı görüşler olsa da, ben adını Troia Prensi Paris'ten aldığı, Paris'in şehri Parius'tan geldiği tahminini sevdim.
Atinalılar, Persler, Pergamonlular, Romalılar gibi zamanın güçlülerinin egemenlikleri altında kalan kent, milattan sonra da Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkeziymiş... MS 2. yy.'a ait eserler gün yüzüne çıkarılmış.

2_33.jpg

2_34.jpg

2_35a.jpg

1970'lerde başlayan yüzeysel çalışmaların ardından, bilimsel kazılar 2005 yılında yoğunlaşmış. Roma Tiyatrosu, Roma Hamamı, Yamaç Kapısı, Odeion, Hellenistik Kule ortaya çıkartılmış. Daha sonraki yıllarda da farklı bölgelerde yapılan kazılarla yeni yapılar, tanrıça Artemis'e ait olduğu düşünülen heykel gibi değerli parçalar bulunmuş.

2_36.jpg

Daha önce dediğim gibi, zaman duruveriyor antik kentlerin kalıntıları arasında.
Genç arkeologları çalışmalarıyla başbaşa bırakıp yola düşme zamanı gelmişti...

2_37.jpg

2_38.jpg

Tepeden inince, kendimi kumsalda, deniz-yol ikileminde buldum. İçimden bir ses, "At kendini denize.. bak şu arkaya da kurarsın çadırı" diyerek geldiğim yokuşları düşündürüyordu. Diğer ses ise, "İlk günden su koyverme, daha ne kadar pedalladın ki.. daha ne keyifli yollar var pedallanacak, ne güzel denizler var girilecek." diyordu.

2_39.jpg

Vurdum kendimi yola.. saati hatırlamıyorum. (Fotoğraflardan baktım, 17.05 aşağıdaki fotoğrafın çekildiği an)

2_40.jpg
Ardımda bıraktığımı düşündüğüm ülke gündemine de laf etmeden duramamışım bu arada... :)

2_40a.jpg

Bu arada, yukarıda söz ettiğim, hani o yol boyunca kulaklarını kibarca çınlattığım motorsikletli arkadaş vardı ya.. hah, işte o, köyüne davet etmişti beni o konuşmada... Çanakkale'ye yöneldiğimde göreceğim, yolum üzerindeki Çelikgürü köyünde yaşıyormuş, misafirim ol demişti. Ben de büyük olasılıkla zaman bulamayacağımı söyleyip, teşekkür etmiştim.

Ama tabelada 1881 yılında kurulduğunu görünce köyün, İlker'in bir çayını içip, köyü gördükten sonra yola devam etmeye karar verdim.

Sıcacık karşılandım köyde. İlker eşiyle köy dışına çıkmış. Motora atlayıp kaçarmış hep biyerlere. :)
Ama berber olan abisi, kardeşini görmeye gelen garip bisikletli ile tanışmak istemiş, elinde ustura ile geldi, hal hatır sordu...

2_41.jpg
2_42.jpg
2_43.jpg

Hızlı bir tur atıp köyde, tekrar Çanakkale yoluna döndüm. Köyde fotoğraf çekmemişim. Geniş yolları, büyük ve düzenli bir mezarlık, güzel, bakımlı bir park ve çeşme dışında bir şey de kalmamış belleğimde.

2_44.jpg

Yoldayım.. zaman hızla akıyor.. Gün batıyor yavaş yavaş...
Çanakkale'ye de epey yolum vardı..

2_45.jpg

Harita'dan ilerde bir köy olduğunu gördüm, deniz kıyısında. Yolda olmanın güzelliklerinden biri değil miydi kendini akışa bırakmak, bilinmeyenin keyfini yaşamak. Çıktım anayoldan, bilmediğim bir köye doğru, konaklayacak bir yer bulurum nasıl olsa rahatlığıyla çevirmeye başladım pedalları. Sahilde bir köşeye kurardım çadırı en azından. Sanırım, köpeklerle ilgili bir endişe oluşmuştu kafamda.. hemen defettiğimi anımsıyorum. :)

Köyden çok, şehrin banliyösü havası veren sessizleşmiş evler arasından geçip, deniz kenarına, kumsala vardım. Şevketiye Köyü'ndeydim. Hava iyice kararmış, karnım acıkmıştı.
Balıkçı tekneleri vardı ilerde, bir barınak. Çok ışıklı bir yer.. hatta renkli ışıkları olan bir yer...

İnanılmaz... İkinci kattaydı, teras gibi, kafe gibi.. masalar, sandalyeler.. meşrubat dolabı.. soğuk bira! :)

Kocaman bir yarım ekmeğin içine, üzerine salça sürülmüş bol peynirli bir tostu yerken, ikinci biraya eşlik edecek kızaran patateslerin kokusunu duyuyordum. Sanırım öncesinde çikolatalı gofret türü bir şey de yemiştim. :)

İlginç bir sohbet oldu işletmeciyle. Kanada'da devlet görevlisi olarak çalışmış arkadaş. Memurdum, ayrılıp geldim köye, dedi. Köyde İstanbul'dan emekli olup gelen kalabalık bir nüfus varmış.

Çadır kurabilecek bir yer sorduğumda, binanın yanıbaşını gösterdi, "Oradaki ağacın yanına kuruver."

2_46.jpg

Parion'un rampalarını düşündüm, kenti kuranları, yıkanları, tekrar kuranları. Bu saatte daha iyisi olamazdı. Etrafa yayılmış eşya parçalarına aldırmadan çadırı, oradaki kalın kartonu da altlık yapıp, hızlıca kuruvermiştim. Bisikletimi de hemen yanımdaki ağaca kilitleyiverdim...
Sanırım balıkçı barınağının orada kısa bir yürüyüş yaptım yatmadan, denizin minik dalgalarını dinledim bir süre.

Saat 23'e geliyordu, güzel yol yapmıştım. 101 km. pedallamışım. Yolda olduğum 12 saatin yarısından az çoğu pedallayarak geçmiş.. hoşuma gitti bunu görmek.
Fotoğraflara baktım çadırda, paylaşım yaptım.

2_47.jpg

Şimdi siz, gün bitti sanıyorsunuz değil mi?.. Durun durun...
Güzel bir uyku düşleyerek yattığımda, bir saat kadar sonra civardaki bir köy düğününden çıkanların kafeye geleceğini; alkolün çığırından çıkardığı işlerin, gençlerin silahlı tehditleşmeleri ile biten köy düğününden benim yanı başıma taşınacağını; vukuata gelen jandarma komutanını "biz hallederiz, sen git evine uyu" diye ikna eden gür sesli adamın yüksek volümlü cümlelerinin en az bir saat daha devam edeceğini bilemezdim elbet. Gerilimli konuşmalar bitmişti ama, "Bekleyin silahımı alıp geliyorum" diye giden komşu köyün yiğit gencini bekliyorlardı kahkahalar atarak. :)

Tartışmalar boyunca, çadırdan çıkıp yanlarına gitmek isteğimi bastırdım. Bir yandan, zaten uyuyamıyordum, yarım yamalak konuşmaları dinlemek yerine, gidip sohbete katılayım dedim. Diğer yandan, zaten alkollüler, iş çıkarma başına, yat dedim kendime.. Kimdim, ne yapıyordum o saatte orada. telefonla oyalandım bir süre..

Herkes gidip sessizlik tekrar oluştuğunda çadırdan çıktım. Arkamda 8-10 metre sonra başlayan bir orman varmış.. Tatlı bir rüzgar sesi ağaçların arasından, tekrar uykuya çağırdı beni.

Sen nereden çıktın dercesine çadırıma, o saatte tonlamasından ne istediğini anlayamadığım bir köpeğin tacizine kadar, güzel uyumuştum.. Gece yarısı mıydı, sabah mı olmuştu hatırlamıyorum, farkında değildim ya da. Sessiz durdum, havladı.. tatlı tatlı, hadi git uyu dedim, havladı.. söylendim, havladı. O ara uyumuşum, sonra ne yaptı bilmiyorum... :)

Sabah ışığında çadır manzaram buydu: :srnsml:

2_48.jpg

Uykulu gözlerimin ilk gördüğü ise, çadırın diğer yanındaki ağaçtan kopardığı incirleri yerken beni süzen yaşlı amca...
Bu da güzel bir gün olacaktı, biliyordum...

***
Meraklısına yol kayıtları:

Gönen Kemal Türkler Tesisleri - Biga - Kemer - Şevketiye Köyü.
  • mesafe: 101.79 km
  • pedallama süresi: 6.13 saat
  • yükseklik kazanımı: 966 m
Strava kaydı yok. Bryton aktaramamış Strava'ya

(Biraz uzun oldu bu bölüm, ama yol da uzundu. ;) )
 
Hocam geceyi güzel manzarali yerlerde, mesire yerlerinde, çeşme başlarinda, ormanlarda geçirmek kulağa hoş ve romantik gelsede gerçekte bu yerlerin mesaisi gece basliyor. Siz ertesi gune huzurlu ve dinlenmiş uyanmayi hayal ederken sinir bozucu durumlara gark oluyorsunuz. Cami bahcelerini tavsiye ederim. Romantik değil ama huzurlu ve dnlendirici. Yabancılarda ögrenmiş çoğu buralarda geceliyor.
 
... ah gecede huzurlu geçeymiş. İşte yerleşim yerlerinde bu tarz hadiseler oluyor. :harika:
... Siz ertesi gune huzurlu ve dinlenmiş uyanmayi hayal ederken sinir bozucu durumlara gark oluyorsunuz. Cami bahcelerini tavsiye ederim. Romantik değil ama huzurlu ve dnlendirici. ...

Bisikletle pedallayarak, stres kaynaklarını yaşadığın şehirde bırakıp çıkınca yola, aslında bu olaylar çok can sıkmıyor... Bir an için "N'oluyo ya" deseniz de, sonra gülmeye başlıyorsunuz... Konfor ve rahatlık beklentisi, ciddi bir zaman baskısı olmayınca, bir saat fazla uyuyup açığı kapatmanın mümkün olduğunu bilince, bu tip ekstrem durumlar görüldüğü gibi yıllar sonrasına keyifli anılar olarak kalıyor. 🙂

Hatta, o kadar gevşemiş bir ruh hali oluşuyor ki; pedala konsantre olmuş terler içinde rampa tırmanırken, yanınızdan geçerken camdan sarkarak size iyice yanaşıp vauöveaaaaaa gibi garip bir bağırtı çıkaran tüpçü kamyonetindeki adama bile (ilk anda içinizden geçen okkalı küfürün ardından olsa da) gülebiliyorsunuz... ☺

20 yıl kadar önce, vosvosla gittiğimiz Gökçeada'da o zaman var olan tek kamp yeri ıssız ve ürkütücü gelmişti eşime.. Çocuklar da küçüktü, Dönüp Kaleköy'de bir okulun bahçesine kurmuştuk çadırı... 2. gün birileri daha gelip kurdu yanımıza... Okul bütçesine katkı olsun diye, bu işe devam etme kararı almıştı yaz için orada kalan öğretmen... :) Hoş bir kamp anısıdır çocuklarda da..
Neyse ben oyalanmayayım.. Yazılacak epey yol var daha...;)

Tüm beğeniler için teşekkürler......
 
Merhaba Sebo:) Uzun zaman önce kısmet olup senden dinlemiş olduğum turunu, hafif serin bir Mersin akşamında, balkon keyfi yaparken senin heyecanlı anlatımındaki halinde gözümün önünde canlanırken gülümseyerek okudum. Kerebiç tadında olmuş kalemine sağlık. Şimdi okuyan forumdaşlar merak edecek KEREBİÇ nedir diye:) Mersin'e özgü bir tatlı olduğunu yazıvereyim. Ne mutluki sağlıkla pedallamış ve şimdi keyifle kaleme almışsın tekrar o anları yaşarak. Daha nice eğlenceli pedallamalar diliyorum. Takipteyim. Sevgiler.
 
... senin heyecanlı anlatımındaki halinde gözümün önünde canlanırken gülümseyerek okudum. Kerebiç tadında olmuş kalemine sağlık. ...

Kocamaaan teşekkürler... O zaman, yazıda henüz o güne gelmemiş olsam da, tur sırasındaki bir instagram paylaşımımı buraya alayım hemen.. :)

2021-03-23 16.43.42 www.instagram.com 55386ae7e117.jpg

"#Solpedal Nevres için" etiketini çok kişi sormuştu... 🙂
Belki bu serinin ardından, Pembe Balonlu Tur dışında yaptığımız turlar da yazıya dökülür...
Senden de keyifli tur yazıları gelir bence... Mersin'e sevgiler... ❤💜💚💛
 
Ayyyy instagram paylaşımını görünce bende duygular pert. Üzülme yazdığım cümleye, o günleri düşününce bir başka oluyorum, sonra bugün aldığım nefese ve yapabildiklerime şükrediyorum. Evet evet eskiden yazılarımda pedaldaşlar için #solpedal basan ben, sonrasında benim için basılan solpedallar. Muhteşemdi. Tekrar teşekkürlerimi sunmak isterim sana, tanıyan forumdaşlara ve pedaldaşlara ve desteklerini esirgemedikleri için minnetle.
Konuyu dağıtmayayım daha fazla, senin o turlarında azcık kıskanarak, içim içime sığmayarak takip ettiğim zamanlar geldi aklıma.
Şimdilerde Covid yüzünden bunalmış, kafamda rotalar, gözüm bisiklette, inşallah en kısa zamanda ayak pedallarda..
 
"Kızıl Deli Sultan" (Kendimle yollarda -3)

22 Ağustos 2016, üçüncü gün.
Ne geceydi ama diyerek uyandım sanırım... 😊
Şevketiye Köyü'nde, Liman Cafe'nin yanındaki ağacın dibinde, turun ilk çadır konaklamasıydı.
Çadırın diğer yanındaki ağaçtan incir toplamakta olan günün ilk selamün aleykümü ile (yoksa dut muydu, anımsayamadım), az ilerde, balıkçı teknelerinin yanındaki çeşmeye yöneldim. Su serindi, ama tam uyanamadım...

3_1.jpg

Sonra çadıra dokunmadan, uzaktan tüm cazibesiyle fısıltısını duyduğum koya baktım, pedalladım... Bir mini köprü vardı, kumsallı koy ile marina arasında. Ama sanki köprünün altında akan su yoktu diye anımsıyorum.

3_3.jpg

Çok erken olmamasına rağmen, sessizlik vardı. Kumsal çok güzeldi.. deniz ise davetkar...

3_2.jpg

Elbette denizden çektim bu fotoğrafı. 😉 Uzaktan koyu gözüme kestirdiğimde, çadıra dönüp mayomu giymiştim. Nihayet tam anlamıyla uyanmıştım.
Bir süre sonra minik kızıyla ve kova kürek takımıyla bir anne geldi kumsala. Günaydınlaşmanın ardından sessizliği onlara devredip, bisikletle bir mini sahil turuna çıktım.

3_4.jpg
3_6.jpg
3_5.jpg

Burası bir gün önce sözünü ettiğim Liman Cafe'nin önü..

3_7.jpg

ve cafe sahibininin ben de severim bisikleti diyerek gösterdiği, sevgisinin ispatı olan yan cephe dekoru... :)

3_8.jpg

Çadırı toparlamaya başladım.. Alta, toprakla çadır arasına serilen bir örtünün yalıtım anlamında epey faydasını görmüşümdür hep. Burada ekstradan bir karton tabakası da, konforu arttırdı elbet..

3_9.jpg

Simit poğaça aranarak, kahveye ulaştım. Ben daha Günaydııııın demeden bütün gözler bisiklete dönmüştü bile.. :)

3_10.jpg

Az ilerdeki bakkalda simit bulabileceğimi öğrendim onlardan.. tamam tamam market diyelim, Hacı'nın yeri.. Bırak bırak, bişi olmaz burda bisikletine dediler.. :)

3_11.jpg

Az sonra simit ve peynirle döndüğümde, çayım da hazırdı masada...
Şimdiii, burası önemli... 😂

Mavi tişörtlü arkadaş konuşmaya başlayınca, kocaman bir kahkaha atasım geldi, tuttum kendimi.
Bu ses tanıdık...
Gecenin geç saatlerine kadar, cafeden çadırıma ulaşanlar arasındaki en gür ses... Komutaaaan, komutaaan diye, jandarmayı eve gönderen ses...

Soru sormayı değil, anlatmayı, hem de birbirlerinin lafını keserek anlatmayı sevdiklerinden, lafın arasına girmek için biraz bekledim... 😊
Sonra pat diye, "Ne oldu, silahını almaya giden komşu köyün genci gelmedi hala, değil mi?" diye sordum... Yüz ifadesi harikaydı... :)
"Neyse, komutanı iyi ikna ettin ama..."
Artık siz tahmin edin "Nasıl yani?"ler, "Sen nereden biliyon?"lar arasında sorgulayan gözlerin gidip gelişini... :)

Keyifle vurduğum son darbem, "Valla uyutmadınız arkadaş, ne köy düğünüymüş..." oldu...
Gülüyorum elbet, keyifle...
Diğerleri de söze karışınca, bizimki susturdu hepsini.. "bir dakka, bir dakka.."
Daha fazla merakta bırakmak istemedim. Hızlıca, akşam geç geldiğimi, kafenin hemen yanında çadır kurduğumu, yorgun olduğum için kalkıp gelmediğimi, istemeden de olsa geceki tüm konuşulanlara tanık olduğumu anlattığımda, gülmeye başladı hepsi...

Olayı bir kez daha dinledim. Zaten benden önce konuşmuşlar belli, isimler geçti.. biri diğerinin söylediğini düzeltti.. gülüşmeler oldu.. zaten o köyden biri daha bişiler yapmıştı geçmişte.. nerdeydi onlarda o cesaret...
Sonra konu köye geldi.. tatil köy olmuştu, emekli köy olmuştu..memnunlardı hepsi buradaki yaşamlarından...
Gülüşerek vedalaştık. Çayların parasını ödetmediler elbet... :)

Az sonra yine Bursa Çanakkale yolundaydım.

3_12.jpg

Benim gibi etle arası olmayanlar için, tam bir nimet şu meyveler... Hele yakın zamanda, hemen az arkadaki tarlalardan toplanmışsa...
Yine kısa bir muhabbet ve şapur şupur kemirdiğim iki şeftalinin tadı ile ayrıldım yanından...

3_13.jpg

Arkada kalan güzellikler...
15 km. kadar olmuştu. Ve tabelayı görünce sağda, yine bir yerleşim birimine daldım...

3_14.jpg

Çardak... Pazar gezmesi yaptım...
Köprüyü sordum, Kum Adası dediler, görelim elbet dedim...

3_15.jpg

Yaklaşık 100 metrelik bu köprüden gidiliyor adaya... İlginç bir efsanesi var.. hatta bir değil bir kaç efsane...
Önce internetten bulduğum şu fotoğraftan lagünün şekline bakınca, efsane daha anlam kazanıyor..

3kumada.jpg

Bu ilginç görüntü, Deli Kızıl Sultan'ın denize serptiği kumlardan oluşmuş...

1300'ler... Karşı kıyıda Gelibolu'yu selamlayan bölge, gür ormanlarla kaplıymış... Osmanlılar gizlice sal yapıp Gelibolu'ya doğru yola çıkmışlar. O yörede Kızıl Deli Sultan diye anılan evliya/meczup da onlarla gelmek istemiş, kabul etmemişler.
Şehzade Süleyman ve kırk alperen arkadaşı, sessizce Rumeli'ne doğru yol almaya başlamışlar, ama arkalarında bir hareket, bir ses...
Dönüp bir bakmışlar, Deli Kızıl Sultan kucağına kum doldurmuş, avuç avuç kum atarak önüne, denizde adacık oluşturan kumların üstüne basarak peşlerinden geliyor...
Biz bu ermişi sala alalım demişler. O da, mesut mutlu sala binmeden önce kucağında kalan tüm kumları denize saçmış ve bu hilal şeklindeki yarımadayı oluşturmuş o saçılan kumlar...
Gidip Gelibolu Çimpe Kalesi’ni fethetmişler...

Aşkına ulaşmak isteyen bir genç kızın öyküsünü de anlattılar yarımadaya dair, ama yukarıdaki kadar tutarlı değil... :)

Bu arada, meraklısına not: Deli Kızıl Sultan'ın Yunanistan'ın Dimetoka şehrinde türbe ve dergahı varmış. Dimetoka'nın hemen yanından akan çayın ismi de Deli Kızıl Sultan Deresi imiş.

3_16.jpg

Çadır alanının hemen yanında sohbet ettiğim bir ablamız, bu kumların şifalı olduğunu anlattı bana. Ülkenin her yerinden gelip, kendilerini kuma gömüyormuş romatizma hastaları... Çok kişi şifa bulmuş.. Baharın ilk günlerinde muhteşem olurmuş burası, görmeliymişim.. pembe çiçekler kaplarmış her yeri...

Çanakkale Üniversitesi, bu bölgenin doğa kaynaklı turizm potansiyelinin değerlendirilmesi için çalışmalar yapmış. Çardak Lagünü, konumu ve kuş göçleri rotası üzerinde bulunması nedeniyle, yıl boyunca çeşitli kuş türlerine ev sahipliği yapıyormuş. Ayrıca tarım, balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği, avcılık, deniz turizmi gibi pek çok etkinliğe uygun bir alan olması ile diğer sulak alanlardan farklılıklar gösteriyormuş.

3_17.jpg

Çadırları görünce, burayı biliyor olsaydım, dün gece buraya kadar pedallardım diye düşündüm bir an. Sonra gece yaşadıklarımı ve sabahki sohbeti anımsayıp gülümsedim... Yok yok, buraya gelseydim, Şevketiye Köyü'nün renkli sakinleri ve o ilginç gece muhabbeti yer almamış olacaktı anılarımda... 😏

3. güne devam...

Üçüncü günün bundan sonraki bölümü bir süre epey sakin geçti... Meditasyon yapar gibi, aktı yol altımdan...

3_18.jpg

Burası yemek molası verdiğim yer olmalı, pek anımsamıyorum açıkçası.

3_19.jpg

Hava 40 derece.. yola çıktıktan 43 km. sonrası... Lapseki-Çanakkale arası otoyoldan gitmek zorunda kalmıştım epeyce, o kahve ne iyi gelmiştir... Çanakkale içinde de epey oyalandım sanırım, belki yemeği de merkezde yemişimdir, hatırlamıyorum.

3_20.jpg

Katlandığında A4'tan de küçük olan bu Solar Şarj aletini, yol boyunca powerbank'ımı doldurmak için kullandım.. kimi zaman bisikletin üzerinde, kimi zaman çadırın üstüne açarak. Çok verimli olmasa da, yanıma iyi ki almışım dediklerimdendi. Elbette, bunu neden taşıdım dediklerim de vardı... :)

3_22.jpg

Bisiklet yolu görmek ne güzel...

3_21.jpg

Çayın üzerindeki köprüden geçtikten sonra, foto için durmuşken, o büfeden bir maden suyu içmişimdir kesin. :)

3_23.jpg

Çanakkale Yelken Kulübü önünde, "o yöne mi, bu yöne mi?" tartışması yaptık bu arkadaşla, o yerinde kaldı, ben yoluma gittim... :)
(Kulağımda birden Özdemir Asaf'ın dizelerinden oluşturulan şarkının melodisi belirdi: 🙂
"Bekle dedi gitti,
Ben beklemedim, o da gelmedi, ya
Ölüm gibi bi'şey oldu ama ama ama kimse ölmedi ya...")

3_24.jpg

Kepez'e doğru ve sonrasında, olabildiğince sahil şeridini takip ettim...

3_25.jpg

Ne bahçesiydi bilmiyorum ama, yanından geçerken keyif aldım.. geri dönüp fotoğrafını çektim, bu duvarı renklendiren kişiye sevgiler göndererek...

3_26.jpg

Kepez'in "Elma Çocukları" anıtı... Bölgenin meyvecilik ile geliştiğini anlatmak için Kepez girişindeki eski ulu dut ağacının yerine yerleştirilmiş...

3_27.jpg

Ağaçların arasındaki çeşmeyi görünce daldım hemen. Tekirdağ plakalı aracın kapılarını açmış, az ilerisindeki gölgelikte oturup birşeyler yiyen bir çift vardı.. Afiyet olsun deyip, çeşmenin duldasına geçmiştim ki, bu üzüm salkımı geldi komşudan... :) Ne iyi geldi o hararetle...

3_28.jpg

Evet, yine epey bir tırmanmışım deniz kıyısından yukarı. Arkada kalan yerleşim Güzelyalı mıydı?

3_29.jpg

Tamam, Truva Atı'nı da gördüm, devam edebilirim.. :)
Fotoğraflara bakmadan anlatmaya kalksaydım bu turu, Truva'ya uğradım diyerek anlatabilirdim, aklımda öyle kalmış.

3_30.jpg

Oysa, dedim ya, antik kentlerde zaman geçirmeyi seviyorum ve Troya öyle "cö" deyip kaçılacak bir yer değil. Bir girersem, buralarda gecelemem gerekecekti. Düşününce, Geyikli'ye, arkadaşlarımın kampına kadar pedallamaya karar verdim. Bir gün önceki gibi yine 100 km. yi geçecektim ve büyük olasılıkla yine hava kararmış olacaktı. Zaten daha önce gezmiştim Troya'yı ve yakında yine geleceğime emindim..

(gittim de.. bir yıl bile geçmeden kadim dost Cengiz ile dolaştık tüm kenti.)

3_troya.jpg

Hatta kardeşimle tatil dönüşü, geçen yıl bir kez daha uğradık.. Evet, nerede kalmıştık...

3_31.jpg

Bu durumda, tabelaya bir selam gönderip devam ettim sanırım.
Yok, hemen devam etmeyip, bir mola vermiş de olabilirim. :)

3_32.jpg

Yaşasııınn.. yine kahverengi tabelalar...
Aslında 90'lı yıllardan beri görmekten en çok hoşlandığım kahverengi tabelada, sanırım, "Behramkale (Assos) 17 Km." yazıyor... Ayvacık'ta.. :)
Bu kez Assos'a Ayvacık'tan değil, daha batıdan, sahil yolundan gidecektim bu durumda...
Girdim Geyikli yoluna...

3_33.jpg

3_34.jpg

Karşılıklı meee'leştik...

3_35.jpg

Nedense, Geyikli merkeze de uğramış, sonra sahile dönmüşüm... Gün batıyordu sahile vardığımda...

3_36.jpg
Ve nihayet, kampa vardım.. 🙂
Geçen yıl ayrılırken, bir sonraki gelişimin bisikletle olacağını söylemiştim.. Oldu.. 😉
3_37.jpg

Dolmuş Kamping, dünya tatlısı gençlerin işlettiği, vosdostların da pek sevdiği huzur dolu minik bir yer...
Bir önceki yıl, çocuklarımla vw T2 ile gelmiştik ve Sercan'a, bir sonraki gelişim bisiklet ile olacak demiştim... Beni görünce, abi sözünü tuttun dedi... :)

3_ld.jpg

(2015, benim gençler ve sevgili "Gülbeyaz"ım ile Dolmuş Kamping'te... )

3_38.jpg

3_39.jpg
Nasıl da acıkmıştım... Turun en uzun yol yaptığım günüydü, hem pedallama süresi, hem km. olarak.
Ton balığı makarna ikilisi, turların (ya da benim turlarımın) can kurtarıcısı...

8 bin kalori harcadığımı mı söylüyor bu alet?... vay!...

3_yol.jpg

Meraklısına yol kayıtları:

Şevketiye Köyü - Çanakkale - Geyikli - Dolmuş Kamping
  • mesafe: 116.45 km
  • pedallama süresi: 7.08 saat
  • yükseklik kazanımı: 917 m
(link)
 

Dosyalar

  • 3_16.jpg
    3_16.jpg
    159,4 KB · Okunma: 0
Son düzenleme:
Geri