Scudo Sports

sosyal ve ekonomik açıdan bisikletin ülkemizdeki geleceği

Anonim

Silinmiş hesap
Kayıt
27 Nisan 2005
Mesaj
467
Tepki
316
Dünyadaki salgın ile beraber, bireysel ulaşım seçeneklerinde gözle görülür bir artış var. Üstelik Ankara gibi tepeleri yer yer acımasızca dik bir şehirde bile. Gözlemlediğim kadarı ile bisikleti ile işe giden Ankaralı sayısı, geçen seneye göre 3 ilâ 4 kat oranında artmış durumda. Daha tembel işi, ama iş yerine terlemeden gidenlerin tercihi şu her yerdeki elektrikli zımbırtılar. 30lu yaş grubu, kiralananları sağlıklı bulmayarak kendilerine çin mali birer tane edinmişler. Bisikletlilerden biraz fazla sayıları. Sonra b ehliyeti ile sürülen 50cc altı benzinli motorların sayıları da dikkat çekici şekilde arttı.

Ekonomide dillendirilmeyen ama herkesin hissettiği bir paramizin alım gücünün düşmesi durumu söz konusu. Venezüella ve zimbabve örnekleri benzeri bir dip yaşama ihtimalimiz düşük olmak ile beraber, rahat ve hızlı ve bireysel hareket özgürlüğüne otomobille alişan toplum, zamanla otomobillere erişmekte zorlandıkça, hareketliliğin devamı için motorlu 2 tekere meyledecek ağırlıklı olarak.
Bisikletin revaçta olması için, motorlu 2 tekerlerin yedekparça ithalatı sorunu yaşaması, dövize bağlı işletim maliyetlerinin artması ile mümkün.
Tahminim böyle bir salgının devamı veya ileride tekrar çıkması durumunda, bisiklet altın çağına yaklaşmaya başlayacak.

Unutmayın, 70lerin sonunda, petrol krizi patlak verdiğinde, Hollanda devleti, tasarruf amaçli, hafta sonları motorlu taşıtların trafiğe çıkmasını yasaklayınca, hareket özgürlüğüne en ucuz en sağlıklı şekilde bisiklet ile ulaşmış 1970ler Hollandalısı.
Yıllardır burada klavyeleri hırpalayarak, yok indirim, yok bisiklet yolu, yok kanuni düzenleme diye çırpanmımıza yanıtın bir virüsten ve bir de ekonomiden yanıt geleceğini hiç öngöremedik.
Güzel günler görmek dileğiyle...
 
Scudo
Bisiklet bile lüks olma yolunda. Şimdiye kadar aldığım parçaların marka , model ve ücretlerini kayıt ettiğim bir listem var. Bu gün boş vaktim vardı . İnternetten tek tek fiyatlarına baktım. Ortalama %60 zam gelmiş son 3 ayda.
 
Soyle ornek vereyim ekonominin durumuna:

2013 yilinda bisikletimi yeniledim. Giris sinifi ile orta sinif arasinda kalan acera donanimli, HD frenli, cokta ucuk olmayan bir MTB hardtail.

2013 yili maasimla bu bisikletten 3 adet alabiliyordum.

2020 maasimla ayni bisikletten (acera donanim ile hala satista ve cok kucuk degisiklikler var sadece) 1 tane alabiliyorum hatta maas yetmedigi gibi uzerine biraz daha ilave yapmam gerekiyor.

Cani isteyen maasinin 7 yil once ve su anda alabildigi altin, et, doviz gibi kiyaslamalari yapip eglenmeye devam edebilir...

Urun fiyatlari alabildigine giderken calisan ucretleri yerinde sayiyor hatta her yil bir kriz bahanesi ile dahada geri cekiliyor. İssizlik arttigi icin cok ses cikarirsaniz "yerine eleman cok haydi bak kapi orada" mesaji ustu kapali veriliyor.

Kucuk isletme ve isverenlerin cogu darbogazda, bunuda biliyoruz.

Ekonomik acidan berbat durumdayiz ama spor ve tembellik acisindan da oyleyiz. Buyuk bir kesim ilk firsatta en ekonomik elektrikli, benzinli alrernatifini kovalayacak, bisiklete yine cok ragbet etmeyecektir.

Hele forumda cogunlugun "onu alacagina az daha koy..." yaklasimi ve ekonomik dengesizlikle Çin mali elektrikliler, bisiklet fiyati ile ayni, hatta onerieln bisikletler daha pahali olunca 🙃
 
Liberal ekonominin babası Adam Smith, Görünmeyen El İlkesinde "Bilader bi sakin olun, bırakın herşey olacağına varır,her şey yerli yerine bi şekilde gelir" der. Buradan hareketle döviz ne kadar yükselirse yükselsin, değil virüs kralı gelsin, bizim millet bir şekilde arabasına kavuşur. Kısaca bir şekilde arz talep bir yerlerde kesişir. Kesişmezse bile kesinlikle bi şekilde birşeyler olur ya da teğet geçer. Ama sonuçta arabasına kavuşur. Kısaca ulaşım için iki tekere dönmek zorunda olan halk ilk fırsatta aslına yani arabalarına, Suvlarına dönüverir. Bu sırada ne kadar çok kişiyi kabilemizde tutabilirsek kardır.
 
Gelecek daha da kötü geliyor.Döviz fiyatları,ekonomik istikrarsızlık,yurtdışında aynı birim paraya çok daha iyilerinin alınabilmesi,decathlonda bile yurtdışındaki çoğu bisiklet ve ürünlerin en kötülerini bize yığıyorlar.Gönül isterki herkes iyi donanımlar kullansın,iyi bisiklete binsin ama ekonomi hevesimizi köreltiyor,normal bir bütçeye sahip birisi iyi kalitede ürünler kullanmak için bütçe olarak kendini sıkması,çoğu şeylerden feragat etmesi gerekiyor.
 
Hollanda da asgari ucretli bi zat 3 adet sifir gazelle alabiliyor bir aylik maaşına tanesi 600€ dan.
Not : asgari ücretle çalışıyorum 2.elini bile alamıyorum, üzgünüm.
 
Konu nerelere gelmiş. Yıllardır bisiklete saygı diye kendi kendimize çalıp söylüyoruz. Bakın izmirde artı elektrikli kaykaylara para cezası da geliyor. Bireysel ulaşımda bisikletli sayısı artacak demektir bu. Yıllar sonra trafikte daha da çoğalacağız.
Ben, dünyayı sömüren ülkelere bakmıyorum. Mesela yamyam fransa, afrikadaki daha önceki sömürdüğü ülkelerin yıllık gelirlerinin yüzde 85 ini alıyor. Sebep ne peki? Efendim tekdişi kalmış medeni canavar fransa, oraları sömürürken bina ve alt-yapı yapmış onun parasıymış aldığı. Onların asgari ücreti bu kadar çok benimki az kıyaslaması anlamsız.

1970lerdeki hollanda nasıl bisiklet ile kendi hareket özgürlüğüne bisikletle çare bulduysa, ülkemizde artan maliyetlerle bisiklete geçiyor. Ben bunu gözlemliyorum. Zamanla, ülkedeki bisikletlere fason yedek parça üreten atölyelerle bizim de özgün tasarımlarımız olacaktır.
 
Sosyoekonomik olgular ülkenin gerçeklerini gösterir. Biri çıkar ülke yatırımcı cenneti olmaya devam edecek der, öte taraftaki sosyal medya kanunu çıkarak yazılanı çizileni denetleyip sansürlemeye çalışır. Ülke ülke olalı böyle baskı böyle bağnazlık görmedi. Neredeyse 40 yaşıma geldim hayatımın yarısını bu zırvalıklarla geçirdim. Oğlum bu zırvalıklar ile büyüyor. Bisikleti bırakın takkeyi önünüze koyun derim. İyi düşünüp bir şeyler yapmak lazım bu ülkeye. Durumun vahametini daha ne kadar gözümüze sokmaları gerekiyor ki? Dolar olmuş 7 lira. Kaldı ki hakkı bu değil. Yatırımcılar yatırımları iptal etmiş (VW), temel haklar ihlal edilmiş, vergiler dayatılmış, konuşamadığımız, eğitilemediğimiz, ama her seferinde vergisini verdiğimiz ve sus konuşma denilen bir ülkedeyiz.

Tekrar söylüyorum. Ülkenin bisiklete bakış açısı değil genel vicdana ihtiyacı var. Ayrıca insanların öğrenmesi gereken çok ciddi şeyler var. Vicdanı inançları kanunları hakları ideolojileri bir birine karıştırıp, birbirlerine düşman olmamaları gerekiyor. Gidişatımız çok kötü. Herkesi duyarlı olmaya davet ediyorum. Duyarlılık konusunda düşünceniz alış veriş yapmamaksa yapmayın. Arabaya binmemekse binmeyin. Çevrenizde hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını destekleyenlerin ağzının payını verin. Kadına şiddete insana şiddete karşı durum. Ve en önemlisi çocuklarınızı ve çocuklarımızı eğitin. Bu ülke kolay kazanılmadı. Hala bu ülkenin birliğini beraberliğini kimse bozmayacak safsatasıyla karşımızda olan yöneticiler var. Bu böyle olmayacak. Dur demek gerekiyor.

Yorumumu yöneticiler silebilir ama asla beynimdekileri silemeyecekler. Siz de sildirmeyin.
 
Şu an gıpta ile baktığımız avrupa ülkeleri ve amerika sanayi üretimini ucuz iş gücü için çine kaydırmak isterken ipin ucunu kaçırdı ve kendilerini dışa bağımlı hale getirdiklerini fark etti. Marka ellerinde ama tedarik noktasında hemen her parçada uzak doğuya bağımlılar. Ellerinde kalan son güç bilgi üretimi ve inovasyon.
Yaklaşık bir 5 yıldır "yediden sanayileşme" planları var her birinin.
Çare olarak şu an en önemli koz " (link) "
1. 2. ve 3. Sanayi devrimini kaçırmış bir ülke olarak bunu es geçmeyeceğimizi temenni ediyorum.
 
Liberal ekonominin babası Adam Smith, Görünmeyen El İlkesinde "Bilader bi sakin olun, bırakın herşey olacağına varır,her şey yerli yerine bi şekilde gelir" der. Buradan hareketle döviz ne kadar yükselirse yükselsin, değil virüs kralı gelsin, bizim millet bir şekilde arabasına kavuşur. Kısaca bir şekilde arz talep bir yerlerde kesişir. Kesişmezse bile kesinlikle bi şekilde birşeyler olur ya da teğet geçer. Ama sonuçta arabasına kavuşur. Kısaca ulaşım için iki tekere dönmek zorunda olan halk ilk fırsatta aslına yani arabalarına, Suvlarına dönüverir. Bu sırada ne kadar çok kişiyi kabilemizde tutabilirsek kardır.

Bir başka deyişle:

B8DD2833-99F9-47DA-AC57-EC81F9E0E179.jpeg
 
Alım gücümüz düşük. Ekonomi güven vermiyor. İthalatçısı, bisikletçisi risk alamıyor. Şu son talep artışından sonra bisikletçiler nakit indirimini bile bıraktı. Onu geçtim eski mallarda da indirim olmuyor pek. Wiggle ya da Merlyn gibi satıcılarda birkaç yıllık bisikletler, yedek parçalar, aksesuarlarda vs. büyük indirimler olur. Bizde böyle olmuyor. Satılana kadar yeni çıkan ürünlerle beraber zam alıyorlar. Bazen görüyorum 2013, 2014 model "sıfır" bisikletler hala alıcı bekliyor.
 
İşin ekonomik boyutunu konuşmaya ve tartışmaya gerek yok bence. Durum ortada ve vahim. Ben bisiklet kullanımı olarak bakmak istiyorum.

Son zamanlarda işe gidip gelirken çok fazla bisikletli görmeye başladım. Herkes 2 tekere yöneliyor artık. Hem ekonomik hem de pratik bir ulaşım aracı oldu. Elektrikli bisiklet ve scooter kullananlar da var. Şuan bisiklet kullanımı bugüne kadarki altın çağını yaşıyor zaten. En azından son 20 yıla göre. Mevcut durum devam ettikçe (Pandemi korkusu ve otomobil fiyatları) kullanımın daha da artacağını düşünüyorum.

Bisikletin ülkemizdeki geleceğinin bugünden farklı olacağını düşünmüyorum. Sadece kullanımı artabilir. Bunun dışında kültürel ve altyapısal bir değişim olacağını düşünmüyorum.

Bisiklet fiyatları ve parça fiyatlarından şikayet eden arkadaşlar; ortalama bir otomobilin sadece kasko ve sigorta bedelleri ile bisiklete ömürlük yatırım yaparsınız.
 
Malesef katılamıyorum size, o gördüğünüz işe bisikletle gidenler bence hali hazırda bisikleti olan insanlar.
Örnek 9 aydır bisikletim var ama işe bisikletle gitmiyorum. Şirket aracıyla gidip geliyorum. Ancak geçen ay 1 haftalığına aracı başkasına vermek durumunda kaldım ve işe bisikletle geldim. Ancak duş alacak ortam yok, ter üstünde kuruyor. Kaskı eldiveni matarası nereye koyacağını şaşırıyor insan. Ayrıca, işe geldiğim için 30 ile gideceğim yolu 18-20 ile gidiyorum çok terlemeyeyim, kokmayayım vs vs diye düşünerek. Bu sefer spor kısmına bakarsak 500 kalori yakacağım yolda 250 kalori yakmış oluyorum. O da işe yaramıyor.

İnsanlarımız, bisikletin gerçekten bir ulaşım aracı olduğunu öğrenmeli. Bu da bize düşüyor. Benim ne yakıtına, ne kaskosuna, ne bakımına, zerre harcamadığım şirket aracım kapıda yatarken, ben bireysel ulaşım sorunumu bisiklet ile çözüyorum. Bisikletle birçok yere daha hızlı varıyorum. Bizim insanlara bunu aşılamamız lazım ve insanların en azından bireysel ulaşımını bisiklete çekmemiz lazım. Ekonomi vs ile olmaz, bu işler farkındalık ile olur.

Arkadaşlarla ayda 1-2 sefer açık havada parkta oturur muhabbete toplanırız, buluşma noktası evime 18 km. Bu buluşmalar sayesinde 2 arkadaşım bisiklet aldılar. Arkadaşın evi buluşma noktamıza 16 km ve arabasıyla 1 saatte varıyor. Ben bisikletle 45 dkda varıyorum. Yaw arkadaş araban da var ne bisikleti muhabbeti yaptıklarında bisikletin ne olduğunu anlatıp bisiklet almalarını sağladım. Şimdi haftasonları beraber sürüyoruz.

Haftada en az 2 sefer çevre yolunda 120 kms hızlarla ulaşım yapıyor olmama rağmen arabanın yol bilgisayarında yazan ortalama hız 31 kms. Bisikletimin (ya da bacağımın mı demeli) ortalama hızı ise 21-23 arasında takılıyor. Sabahın körü ya da gecenin bir yarısı olmadığı sürece 110 kg ağırlığım ve çok da iyi olmayan bisikletim ile şehir içinde heryere otomobilden hızlı gidebiliyorum. İnsanlara bunu anlatabilirsek emin olun ancak o zaman bisiklet kullanan sayısı artacaktır.

Bunlar şahsi fikirlerimdir. İlaveten görüşlerinizi reddetmiyorum ancak çok büyük bir etken olarak görmüyorum.
 
Son zamanlarda işe gidip gelirken çok fazla bisikletli görmeye başladım. Herkes 2 tekere yöneliyor artık. Hem ekonomik hem de pratik bir ulaşım aracı oldu. Elektrikli bisiklet ve scooter kullananlar da var. Şuan bisiklet kullanımı bugüne kadarki altın çağını yaşıyor zaten. En azından son 20 yıla göre. Mevcut durum devam ettikçe (Pandemi korkusu ve otomobil fiyatları) kullanımın daha da artacağını düşünüyorum.

Benim gördüklerimden çıkardığım sonuç: Arabası olan arabasından asla vazgeçmiyor. Son dönemde bisiklete yönelenlerin büyük çoğunluğu, virüs kapma korkusuyla toplu taşıma kullanmayı bırakanlardan oluşuyor.

Avrupa'dan farklı olarak ülkemizde otomobil bir statü sembolü ve bir yatırım aracı. Gelişmiş ülkelerde insanlar yatırım için değil, ulaşım ihtiyaçlarını karşılamak için otomobil satın alıyorlar. Otomobil, bu ülkelerde ulaşılması çok kolay bir araç. Ülkemizde ise tam tersi bir durum söz konusu. Sürekli değer yitiren milli paramız ve bir türlü önlenemeyen enflasyon sebebiyle 2. el otomobil fiyatları ucuzlaması gereken yerde sürekli artıyor. Bu yüzden de otomobil bir yatırım aracı haline geldi.

"Toplu taşıma cehennemi"nden hususi otomobiline kavuşarak kurtulan kişi de, kendisini sınıf atlamış, sosyolojik piramitte bir üst statüye yükselmiş olarak görüyor. Metrobüsün keşmekeşinden kurtulup otomobilin konforuna geçiş yapan bir insanı, bir daha kolay kolay toplu taşıma kullanmaya (en azından bu şartlarda) ikna edemezsiniz.

İşte bu sebeplerden ötürü insanımızdaki "Araba Sevdası" romanı her yıl yeni baskılarını yapmaya devam eder.
 
Benim gördüklerimden çıkardığım sonuç: Arabası olan arabasından asla vazgeçmiyor. Son dönemde bisiklete yönelenlerin büyük çoğunluğu, virüs kapma korkusuyla toplu taşıma kullanmayı bırakanlardan oluşuyor.

Avrupa'dan farklı olarak ülkemizde otomobil bir statü sembolü ve bir yatırım aracı. Gelişmiş ülkelerde insanlar yatırım için değil, ulaşım ihtiyaçlarını karşılamak için otomobil satın alıyorlar. Otomobil, bu ülkelerde ulaşılması çok kolay bir araç. Ülkemizde ise tam tersi bir durum söz konusu. Sürekli değer yitiren milli paramız ve bir türlü önlenemeyen enflasyon sebebiyle 2. el otomobil fiyatları ucuzlaması gereken yerde sürekli artıyor. Bu yüzden de otomobil bir yatırım aracı haline geldi.

"Toplu taşıma cehennemi"nden hususi otomobiline kavuşarak kurtulan kişi de, kendisini sınıf atlamış, sosyolojik piramitte bir üst statüye yükselmiş olarak görüyor. Metrobüsün keşmekeşinden kurtulup otomobilin konforuna geçiş yapan bir insanı, bir daha kolay kolay toplu taşıma kullanmaya (en azından bu şartlarda) ikna edemezsiniz.

İşte bu sebeplerden ötürü insanımızdaki "Araba Sevdası" romanı her yıl yeni baskılarını yapmaya devam eder.

Yazdıklarınıza aynen katılıyorum. Otomobili olanlar vazgeçmiyor ondan. İyi kötü bir arabamız olsun, ayağımızı yerden kessin niyetiyle araba sahibi olmayı düşünen dar gelir vatandaşlarımızın bu düşüncesi çoktan uzak bir hayale dönüştü bile. Bu sebeple 2 tekere yönelip hem kendini avutmak, hem de toplu taşımadan uzak durmak istiyorlar.

Ben önceden sadece haftada 1-2 gün işe bisikletle giderdim. Pandemi sürecinden bu yana sadece işe değil, nereye olursa olsun bisiklet ile gidiyorum. Toplu taşıma hiç kullanmadım henüz. Hali hazırda bir bisikletim olduğu için de bir yatırım yapmadım ve alışma ya da geçiş süreci yaşamadım. Daha fazla spor yapmak da cabası.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hami Bulut
Geri