Aslında bu programdaki ve bisikletle yola çıktığım aşamalar bugüne kadar hiç kimse tam olarak bilmiyor ve herkes tarafından bir muamma olarak bende saklıydı.
Ne programı yaptığım tv kanalı Hayat Tv, benim nereye gittiğimi, programı nasıl yaptığımı biliyor... ne bisiklet sponsorum olan Delta bisiklet benim nerede ne yaptığımı biliyor... nede kendi ailem, arkadaşlarım benden bir haber....
Bende böyle istiyordum aslında ve onun için ne cep telefonu taşıdım ne gittiğim yerden birilerini aradım.
İlk bakışta Bisikletle yapılan fantezi bir gezi gibi gözüksede; bu turun başka bir hedefi vardı.
Bu turun bisikletle gerçekleştirilmesi ne bir sportmenlik gösterisi nede romantizm di; İnsanın kendi enerjisiyle yol alması ve kendisinden başkasına muhtaç olmadan ilerlemesiydi.
Küçük bir el kamerasıyla aşamaların çekilip tv de yayınlanması popülerlik adına değil, medyaya karşı bir duruştu.
Turun bir amacı vardı. Ama bu amacı benden başka kimse bilmiyor, hiçbir kimse tarafından destek beklemeden önce kendime ispat etmem gerekiyordu ve tur tamamlandıktan sonra ancak konuşabilecektim.
Şu an Tur hala devam ediyor; Türkiye illerinin ancak %40’ına gidebildim. Ama amacımın büyük kısmına ulaştım. Bu Türkiye turunda tüm illere gidecem diye bir iddia zaten en başından beri yoktu.
Yola çıkışım, yolda yaşadıklarım, tanıştığım kişiler, yaşadığım olayları burada ne kadarını anlatabilirim bilemiyorum! Hatta bazen yaşadığım olayları ben kendi kendime bile anıyorum ve "acaba gerçekten ben bunu yaptım mı? bu olay hakikaten böyle mi oldu?" diye kendi kendime bile çelişkiye düşüyorum.
Yazı içerisinde bazı anlatımlar size anlamsız veya gereksiz gelebilir. Yazının ileriki bölümlerinde Flashback dediğimiz geri dönüş anlatımlarla bu bölümler tamamlanacak ve anlaşılabilecek.
Bazen diyaloglarla yazmaya çalışacam, bazen hikayesel anlatımlarla yer ve kişi belli olmadan üstünden geçilecek.
Siyaset ve Politikadan nefret etmeme rağmen ister istemez bazı olaylarda bu konulara girecez.
Yazının türü ne gezi notları, ne seyahatname, ne hikaye, ne anı, ne bilimsel bir yazı nede bir deneme türü… Ama ben buna bir tür ismi buldum. Bu yazı türünün adı; BAŞKA BİRŞEY
Bu yazıyı belki birileri beğenecek ama birileride çok kızacak....
Önce kendimden kısaca bahsetmek zorundayım ki bu tur anlaşılabilsin.
Bugüne kadar kimse beni bir kefeye koyamadı gitti. "Kapitalizme karşıyım, Mülkiyeti kabul etmiyorum" dedim solcu yaptılar, "Bu ülkenin her bir tarafı ayrı bir zenginlik. bu ülkeyi seviyorum" dedim Milliyetçi oldum. "Dağları gökyüzünü hayvanat ve insanları görüpte onları yaratan Allah'a teslim olmaktan başka çare olmadığı"nı söylediğimde İslamcı oldum, "Sistemin dayattığı kuralları reddediyorum" dedim Anarşist oldum...
Bu çalışmanın temellerini kendi kişiselliğim üzerinde toplamakta istemiyorum ama maalesef herkes bu şekilde yargıladığı için belirtmek zorunda kaldım. Siz bunun adına ne derseniz deyin ama birtek ci - cu ekleri eklemeyin yeter...
Bugüne kadar Kanal7 - KanalD - ATV - NTV - TV5 - Gerçek tv - Hayat tv - Genç Tv - Press Tv gibi birçok tv kanallarında yapımcı yönetmen olarak çalışmış veya programlar yapmış, gazete ve dergilerde yeralmış, yurt dışı kanallarına belgesel programlar hazırlamış, müzik gurupları menejerliği ve konser organizasyonları yapmış biriyim...
Bunun yanında daha ön plana çıkan bir özelliğim bu gün siyaset hayatında önde gelen belediye başkanları, milletvekilleri hatta başbakanla yakından tanışan biriyim.
Bu gün geldiğim noktada ise siyaset ile uğraşanların istisnasız hepsi!!! Medya sahipleri ve medya sistemi içerisinde bulunanlar, Sanatçı olarak toplumda itibar görenler, Sermaye sahipleri, ticaret hayatıyla parayla biryerlere gelmeye çalışanların hepsi YALAN SÖYLÜYOR... diyorum.
Aldatmaca içerisinde en başta kendilerini sonra da başkalarını ALDATIYORLAR... diyorum.
Bu aldatmaca içinde olmamak içinde bildiğim yolda yürüyorum... Ölümden öte ne var?
SEYİR DEFTERİ PROJESİ NASIL BAŞLADI?
Medya - Siyaset ve Sermaye eksenindeki iğrençlikleri yakinen gördükten sonra bu çarkın içerisinde bir dişli olmayacağım diye kendi adıma bişeyler yapmak istedim. Kendi istediğim şeyi yapmalıydım birilerinin güdümüne girmeden.
Önce DON KİŞOT projesini geliştirdim. Klasik hikayedeki Don Kişot 2000 yılı içerisinde yaşatılacak ve yine yeldeğirmeni olarak nitelediği düşmanlarla hayali olarak savaşacaktı. Günümüze uyarlanmış halinde ise Don Kişot Motorsikletle, yardımcısı Sanço ise bisikletle onu takip edecekti. Senaryolar taslak olarak hazırlandı ve Tüketim toplumu, çevre kirliliği, kapitalizm gibi konularla mücadele edecekti.
Bu Projeyi yapabilmek için yardımcılar aradım, birilerine anlattım, sponsorlar aradım, tv kanalları ile görüştüm.... Ama yine en büyük hatayı burada yaptım.
Görüştüğüm herkes fikir olarak desteklediklerini söylüyor; "Evet bu dönemde medyadaki yayınlar ve tüketim toplumu ile birlikte birçok değerler tüketiliyor ve Doğa - Çevre tahrip ediliyor" diyorlar ve cümle sonuna şunu eklemeyide ihmal etmiyorlar "..... Ama bunları duyurabilmek için paraya ihtiyacımız var, İyi bir kanalda yayınlanması lazım... çok kişi seyretsin" diyorlardı. Asıl yalanda burada zaten. Onlar hiçbir zaman sermaye sahiplerini üzmek istemediler. Yine işi alıp götürdüler sponsor bulmak adına bilinen sermayedarlara ve medya organlarına götürdüler. Ve proje kabul edildi. Evet DON KİŞOT projesi kabul oldu ve çok iyi bir bütçe onaylandı. Bütçeside oldu iyi bir medya kanalında da usulen yayın anlaşması yapıldı ama bizim Don Kişot karşımıza etek giymiş bir halde getirildi. Don Kişot senaryolarında kapitalistlerle mücadele etmeyecek, Çevreyi kirleten halk ile, tinercilerle, sarhoş olup nara atanlarla, belediyenin diktiği çiçekleri koparanlarla mücadele edecekti. Toplumdaki yanlışlıklar yine anlatılacaktı ama bu sefer ki suçlu bulundu!!! SUÇLU HALK".... İşin bu seviyeye gelmesiyle birlikte tekrar ve tekrar hata yaptığımı iyice anladım.
Bu işi ben tek başıma yapmalıydım ve hiçbir dayanağa güvenmeden. Madem bu kadar çok biliyorsun ve bu konularda konuşuyorsun; o zaman önce kendin uygularsın...
Bana sadece bir bisiklet lazımdı bir kamera birde yayınlayacak kanal.
İnternetten baktım ve Kadıköy bölgesindeki bisikletçileri dolaştım. Delta Bisiklet'in tabelasını gördüm ve içeri girdim. Ulaş Baydar'la orada o zaman tanıştım ve bir bisiklet istediğimi ve bir tv programı yapacağımı anlattım. Ulaş'ın tavrı ve karşılayışı, konuya yaklaşımı çok olumlu oldu. Bu tutum bana güç verdi çünkü o günlerde bu işten vazgeçmeye kadar gitmiş ve ümitsizlik içindeydim. Hemen hazırlıklara başladım ama kışın ortasıydı ve hesaplar yapıyordum nasıl olacak diye.. Aradan 20 gün geçti ve hala İstanbul’daydım. O akşam iyice kafam bozuldu hemen yola çıkmalıydım. Çok fazla detaya daldıkça bu tura çıkmak daha da zorlaşacaktı ve bir anda kendimi attım Yenikapı ya... Feribotla Yalova ya geçtim.
Bu arada şunu söyleyeyim ki; Bisikletle Türkiye Turuna başlamadan önce benim bisikletim yoktu ve bisiklet sürücüsüde değildim...