Scudo Sports

Pedallıyorum Sohbet Köşesi

Cengiz Yargıç

Forum Demirbaşı
Kayıt
27 Mart 2011
Mesaj
575
Tepki
956
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Cannondale
MTS Film Yapım olarak gerçekleştirdiğimiz PEDALLIYORUM etkinlikleri, Tv programı, Sosyal Sorumluluk projeleri ve tüm konular hakkında görüş alış verişimizi bu bölümden yapacağız.
Çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmek istiyor aynı zamanda sorularınızı, önerilerinizi bizimle paylaşmanızı bekliyoruz.
 
Scudo
Sohbet köşesi ama hic muhabet eden yok Pedalıyorum yorumlamak isteyen şöyle olsa daha iyi olurdu diyen filan yokmu Cengiz abiye berki daha güzel senar yolar,projeler yapmasına ufakta olsa katkımız olur .

Benimki soru ama sacma cenğiz abi ya acaba ehliyet alırken bisikletlilerle ilgili bir konu ne biliyim bilgilendirme varmı ?
 
PEDALLIYORUM YÖNETMENİ CENGİZ YARGIÇ İLE RÖPORTAJ
Soru 1- Bize kendinizi anlatır mısınız?
Ben Cengiz Yargıç, Bana ne iş yaptığım sorulduğu zaman kendime “Yönetmen” diyorum. Ama bu titr benim kendi kendime verdiğim bi ünvandır. Yoksa herhangi bi okulda eğitim almış veya bir kurumun “Sen artık yönetmen oldun !” dediği bir unvan değil. Ben alaylı olarak medya alanında kendimi geliştirdim ve Tv Programları, Belgeseller ve Organizasyonlar yapmaya başladım.
Bu işlere önce dergilerde fotoğraf çekerek başladım. Sonraki aşamada bu fotoğrafları Slayt filme çekerek üzerine seslendirmelerle dia gösterileri yapmaya başladım. 1980 sonrası siyasi hareketler içinde bunu propaganda amaçlı yapıyorduk ama bu işe kendimizi o kadar vermiştik ki her gelişen teknolojiyi yakından takip ediyorduk. Çok kısıtlı imkanlar; Zenith Fotoğraf makinaları, Betamax – WHS videolar, Amiga bilgisayarlar ve kendi yaptığımız elektronik aletlerle çok güzel işler çıkarıyorduk. Bu teknik birikimin kazanımıyla 1993 senesinde İstanbul Bağcılarda bir yerel televizyon kurduk. Daha sonra bu kurduğumuz televizyonu daha büyütmek ve “Sessiz Yığınların Sesi” olması iddiasıyla bugünkü Kanal7 televizyonu çalışmalarına bugün Hükümet ve Devlet Yönetiminde bulunan önemli isimlerle birlikte gerçekleştirdik.
İdealist yaptığımız medya çalışmalarının kişisel çıkar ve makam yönüne kaymasının verdiği tepki ile birlikte artık kurumsallaşan bu yapıdan ayrılarak kendi çalışmalarımı sürdürmek için ajans çalışmalarına başladım.
Konser organizasyonları yanında Yurtiçi ve Yurtdışı Televizyonlara dışarıdan Çizgi Filmler, belgeseller ve Tv Programları hazırladım.

2- Yaptığınız işlere baktığımızda “hayatın içinden bisikletle geçiyorsunuz” diye düşündürüyorsunuz. Bisiklet hayatınıza ne zaman ve nasıl girdi.
Bisiklete başlama hikayemde aslında bir Tv Programı ile başladı. Projemiz “Don Kişot” hikayesini günümüze uyarlamaktı. Bu proje için Don Kişot Motorsikletle, yardımcısı Sanço Panza ise peşinden bisikletle gelerek hayali düşmanlar yeldeğirmenleri ile savaşacaktı. Bu proje hiç ummadığımız bir şekilde büyüdü ve talip olan çok oldu. Proje ulusal bir kanalda çok iyi bir saatte yayınlanacak bu iş için büyük bir bütçede sağlanacaktı. Ama bizim senaryolarımızdaki Anarşist söylemler ve Kapitalizm eleştirileri törpülenecek yani Don Kişot’a etek giydirilerek oportünist olması gerekiyordu. Bu tür projelerin medya süzgeci içinde yozlaştırılması ilk defa karşılaştığım şey değildi. Bunun hangi sonuçlara varacağını çok iyi biliyordum. Ben ise o Tv kanalının vereceği prime time yayına, çok paraya, şöhrete değil kendi düşüncelerimi gerçekleştirmek ve ruhumu zenginleştirmek istiyordum.
Belki de Arnavut kökenli olmamdan olsa gerek; yine ani bir çıkış yaparak tüm sunulan imkanları bir tarafa atarak “bu projeyi tek başıma bisikletle yaparım, paraya da ihtiyacım yok” diyerek yola çıkmaya karar verdim. İlk işim bir bisiklet firmasına gidip bana bisiklet karşılığında sponsor olmasını istedim. Kadıköy de Delta Bisiklet benden hiçbir karşılık beklemeksizin hemen bir bisiklet verdi. Ben Delta Bisiklete “bununla bir belgesel çekip senin logonu yayınlayacağım” diye anlatmaya çalışırken karşımdaki kişi beni hiç tanımadığı halde pahalı bir bisikleti vererek; “Abi sen idealist adamsın boşver hiç önemli değil benim reklamımı yapmasan da olur” dedi. Bu davranış bana daha bir güç verdi ve hemen Bisikletle Türkiye turuna başladım. Yanımda bir sırt çantası ve bir el kamerası dışında yanımda cep telefonu hatta para olmadan yola çıktım.
Bu aslında kimine göre bir kaçıştı ama benim için bugüne kadar yapmak istediğim; kurgusu kendi içinde olan, senaryo ve oyuncuları gerçek olan, birilerinin çıkar ve menfaat süzgeçlerinden geçmemiş BELGEselleri hazırlamak için kendi özgürlüğüme kavuşmaktı.
Benim için Bisiklet özgür düşüncenin ifade aracıdır.

3- Bisiklet, günümüzde kilosundan beklenmeyecek oranda güçlü bir araç izlenimi yaratıyor. Sadece bir ulaşım aracı değil yani. Kendi etrafında bir yaşama biçimi, değerler sistemi ve kültür yaratıyor. Bu dünya nasıl bir dünya, sakinleri kimler?
Bisikleti ulaşım aracı olarak kullanıyoruz. Ama evimize veya işimize ulaşmak anlamında söylemiyorum. Demek istediğim, kendimizi bir yere ulaştırmak için bisiklete biniyoruz. Bisiklet kullanmaya karar veren kişiler öncelikle yavaş yaşamayı tercih etmiş demektir. Sizlerde görüyorsunuz özellikle metropol şehirlerde büyük acelecilik ve telaş var. Sanki insanlar panik içinde oradan oraya koşuştururken bisikletlilerin bu telaşa içinde relax tavırlarla otomobillerin arasından geçmesi sanırım bişeyleri anlatıyor.
Bisikletle çevreyi daha iyi gözlemleyebilir ve anı yaşarsınız. Bir bölgeyi gezerken, tepeleri tırmanırken ter döktüğünüz ve buralardan yokuş aşağı indiğiniz için, en iyi bisiklet sürerek gözlemleyebilirsiniz. Böylece onları gerçekte oldukları gibi hatırlarsınız, ama motorlu taşıtların içindeyken bu duyguları yaşamanızın imkanı yoktur. Bisiklet bir kültürdür, bir medeniyettir. Dünyanın bütün medeni şehirlerinde, bisiklet çok önemli bir ulaşım aracıdır. İnsanlar evlerinden işlerine bisikletleriyle gider. Böylece, saatler süren ofis hayatının hareketsizliğini de üzerlerinden atmış olurlar.
Bisikletli yaşam şeklini tercih etmiş olanlarda bu kültüre sahip kişilerdir. Bu nedenle olsa gerek ki; dünya üzerindeki bisikletliler çok kolay şekilde birbirleriyle anlaşabiliyorlar.

4- Bisikletle yollara düşmek, ülke turlarına ve dahi dünya turlarına çıkmak nasıl bir istek, güç, irade gerektirir?
Yaklaşık 5 yıldır yollarda uzun turlarda olan biri olarak bazı arkadaşlarda buna benzer sorular soruyorlar; “Bende uzun turlara çıkmak istiyorum yanıma ne alayım?, hangi bisiklet modeli kullanayım?, giyeceklerim nasıl olsun?, yiyecek ve konaklama için ne yapmalıyım? … gibi peşpeşe sorular geliyor. Onlara verdiğim cevap ise; “Yanına sadece kendini al götür, diğerleri teferruattır”
Uzun turlar elbetteki zor. Kolay olduğunu iddia etmiyorum ama bu zorluk, yorgunluk, acı, açlık, gece dışarıda kalma hissi, dağda tek başınıza olmak,.. bunların hepsi sizi daha güçlü yapar ve bundan alacağınız hazzı hiçbir 5 yıldızlı otelden alamazsınız.

5- Bisikletle böylesine ayrılmaz bir bütün olma hali nasıl oluşur, nasıl yaşanır? Ya da sizin maceranız nasıl başladı, nasıl sürüyor, sürecek…?
Ben kendimi anlatayım en iyisi çünkü her bisikletlinin aynı olguya sahip olduğu da söylenemez. Ben kendi iş alanım olan medya hayatı içinde toplumda çoğu kişinin özenerek izlediği kişileri, makam mevki sahiplerini gördüm. Bu kişilerin nasıl önce kendileri sonra da toplumu aldattıklarını gördüm. Bu aldatmaca toplumun her köşesinde yaşanıyor ama bence bu aldatmaca medya içinde son doruk noktasına varmış vaziyette. Bu daha çok “Haddi Aşmak” seviyesine geldiği noktada bisikletle yollara kendimi vuruş hikayem başladı.
Bisikletle çıktığım turda yolda olup bitenleri elimdeki küçük kamerayla çekip “İnsanlar Alemi” adını verdiğim doğal insan manzaralarından oluşan belgeseller hazırlamaktı amacım. Bisikletle bir köye ulaşıyor orada konaklıyorum bikaç gün kalıyordum. Köylüler beni turist sanıyor onun içinde kameraya rahat tavırlarla konuşuyorlardı. Kendi kendimi de yolda giderken çekiyordum. Bu çekimlerden oluşan bölümleri Hayat Tv’de “Seyir Defteri” adlı programda yayınladım. Bisikletle yaptığım programlarda aradığım doğallığı ve gerçekçiliği kısmen yakaladım. Kısmen diyorum çünkü; her ne kadar istemesem de sonuç olarak kurgulanmış bir yayın çıkıyordu. Benim hazırladığım programda günlük yaşanılanların sadece 15 dakikasını yayınlıyor ve yayınlanacak görüntüleri özenle seçiyordum. Sonuçta beni izleyenler güzel manzaralar içinde bisikletle giderken ve köylülerle mutlu mutlu sohbet ettiğimi görüyor ve özeniyorlar. Oysa orada izleyenler sadece 15 dakikayı görüyor ya diğer 23 saat 45 dakikada neler yaşadım bunları ben bile ekrana yansıtmıyordum. Yinede istediğim formata yaklaşmıştım ayrıca bu bisiklet turu bana yurdun dört bir yanında yeni dostlar edinmemi sağladı. İki yıl süren bu turda o kadar zengin oldum ki; artık her ilde ve yüzlerce köyde bir evim var. Bundan daha büyük zenginlik olur mu?
Bisikletle Türkiye turunu tamamladıktan sonra İstanbul a geldim ve bu çalışmayı daha ilerletmeye karar verdim.

4- Sizin hayat yolculuğunuzun, yol gösterenleri, işaretçileri neler?
Ben 80 sonrası siyasi ve örgütsel birçok çalışmalarda aktif olarak yeraldım. Hem İslami hem sol hareketleri içinde bulundum. İlahi gücün varlığına inanıyorum. Yaratılmış olduğum ve kainattaki her şeyin bir sistem içinde yaratıldığına ve o sistemin mükemmel işlediğine inanıyorum. Hayattaki gerçekliklerin yani güneşin doğuşu – batışı, yağmurun yağması, ekinlerin çıkması, balıkların denizlerde olması, vs. bunlar zaten ben istesem de istemesem de olması gerektiği gibi işliyor. Bunlara bir müdahalede bulunamıyoruz onun içinde teslim olmaktan başka çare yok.
Birde gerçek gibi gözüken ama bana göre hayali algıdan öte geçmeyen Kariyerli bir işe sahip olmak, sigortalı olarak emekliliği beklemek, Araba – ev – yazlık sahibi olmak, lüks restoranlarda yemek yemek, markalı elbiseler giymek gibi aldatmacalar var.
İnsanın yaşaması için gerekli olan yemek ise ben denizden balık tutup taze yiyiyorum diğeri restorandaki masada oturup garsonun ona hizmet ettiği şekilde balık yiyor. Eğer gerekli olan ulaşım ise ben bisikletle ıslık çala çala gidiyorum hemde rüzgarı hissediyorum, diğeri araba içinde trafik stresinde yetişme telaşında klimasını açarak gidiyor. Benim çadırımda çelik kapı ve güvenlik kamerası yok çünkü ihtiyacımda yok. Diğerlerinin emekli olduklarında yapmak istediklerini ben şimdi yapıyorum.
Bu elbette benim kendim keşfettiğim şeyler değil. Bu öğretilerin tarihte yaşanan örnekleri ve yol göstericilerinden ister Kızılderili kültürünü alın, ister Uzakdoğu felsefelerine bakın, ister Peygamberlerden İbrahim, Musa, İsa, Muhammed’in yaşantılarına bakın, Veya ideolojilerin önderleri Hz. Ali, Che Guevara, Gandi, … hepsinde aynı ortak öğretiyi bulacaksınız.

7- İki tutkunuz var gibi. Biri bisiklet biri de kamera. İkisini de birleştirdiğiniz işler yapıp onun etrafında bir hayat kuruyorsunuz. Geride kalanlara “herkes bisiklete binebilir, herkes film çekebilir, ne duruyorsunuz” der gibisiniz. Bize biraz da belgeselciliğinizi anlatabilir misiniz?
Ben sinemayı hayat gerçekliğinden ayırt etmiyorum. Herkesin senarist olarak hayatında yapmak istediklerini hayal ederek yazdığını iddia ediyorum. Herkesin kendi yazdığı senaryoda oyuncu olarak rollerini evde, okulda, sokakta, işyerinde uyguladığını söylüyorum. Herkesin kameraman olarak etrafında olup bitenleri kayda aldığını gözü ile görüntüleri, kulağı ile sesleri toplayıp beyin harddiskinde topladığını biliyorum. Herkesin montajcı olarak harddiskinde topladığı ses ve görüntüleri istediği zaman çağırıp izlediğini sonra bunlardan beğenmediklerini silip attığını sonuç olarak kendi geçmişini kurguladığını da iddia ediyorum.
Evet herkes ama istinasız herkes senaristtir, kameraman, oyuncu, montajcı, yönetmen ve yapımcıdır. Herkes en büyük filmini çekiyor; “Kendi hayatını”!!!
Günümüzde işletilen Sinema ve Medya diye bilinen sistemde ise; tüm bunlar belli bir zümrenin tekeli altında olmalı!. Bu zümre toplumda önemsenmeli onlar özel ayrıcalıklı varlıklar olmalı!. Eğer bir filmde kör rolü oynanacaksa bunu bir körden daha iyi, bu üstün oyuncu zümresi oynayabilir ancak. Filmde simitçi rolünü yine bu üstün zümre oynar niye bir simitçi oynasın ki?
Bir film için bile durum böyle iken hele Belgesel yapmak için bu konu daha da hassas hale geliyor. Maalesef günümüzdeki belgesel yapımcılığı adına piyasada dolaşanlar bile yine bu zümrenin tekeli altına alınmış durumdadır.
Bende üstüne basa basa diyorum ki; Herkes, ama istisnasız herkes hatta kör, sağır, dilsiz, şişman, kel, zengin, fakir, vs.. herkes belgesel çekebilir. Bunun ispatını da yaptım ve kör birine “İnadına Görmek” adlı belgeselin kameramanlığını yaptırdım.
Belgesel gerçeği yakalamak olmalı, anı görüntülemek olmalı, bunu belge haline getirmek olmalı. Bu işlere heves duyan çoğu kişinin en büyük yanılgısı ise bu işin çok pahalı teknik aletlerle yapılabileceğini sanıyorlar. Bana en çok gelen sorularda kamera markası ve bilmediğim model numaraları sayarak “hangisi daha iyi, hangisini almalıyım” diyorlar.
En iyi belgesel daha çekilmemiş olandır, En iyi kamerada elinde olan kameradır.
Elinizde hangi şekilde kamera varsa onunla çekmeye başlayın belgeselinizi. Bu kamera sony olmuş Canon olmuş önemli değil hatta el kamerasıyla olur. El kameranızda yoksa compakt fotoğraf makinasındaki kamera olur hatta cep telefonunuz kamerası ile olur. Tüm bunlara rağmen yinede kamera bulamadınızsa fotoğraf çekin onlardan belgesel yapın.
Bisiklete binmek ile Belgesel hazırlamanın ortak yanları var. Bisikletle hareket ettiğiniz sürece düşmezsiniz durduğunuz zaman bisiklet devrilir. Hareket etmek işin özündedir. Bisikleti bisiklet yapan iki tekerlek ve bir zincirin olması değil bunların doğru sıralama ile yerlerine konmuş olmasıdır. Sizde belgeselinizde doğru sıralamayı yerine koyduğunuzda başarmış olacaksınız.

8- Televizyon programları, belgeseller yapıyorsunuz. Kamerayı elinize ilk ne zaman, nasıl aldınız? Ve ne çektiniz?
Böyle bir soruya hep şöyle başlanır ya; “Bizim zamanımızda….” Evet bende bu kalıbı bozmayacağım ve bizim zamanımızda şimdiki teknoloji yoktu. Hatta çoğu tekniği kendimiz yaptık. Ne gibi derseniz; mesela şaryo yaptık sepetten. Kayan yazı yapmak için kamerayı kağıda tuttuk sonra ipli makara ile kağıdı kaydırdık. Altyazı tekniğimiz tam bi komedi oldu, ekranda oynayan filmin üstüne yazı slaytı vurduk sonrada telesine ile bunu çektik. O zamanlar elimizdeki en üstün bilgisayar teknolojisi Amiga bilgisayardı. Amiga ile bir fotoğrafı kendi etrafında döndürmemiz iki günümüzü almıştı. Nasıl komik değil mi? Şimdi bu saydıklarımı ilkokul çocukları yapıyor bilgisayarda hemde bizim yaptıklarımızdan çok daha iyisini. Bugün çocukların ellerinde kameralar var akşam oturup bir gecede bu çektiklerine yazılarla resimlerle müzikle süslüyor sonra Facebook’ta yüzlerce kişiye izletiyorlar.
Şimdi ben kamerayı elime aldığım günlerdeki yaptıklarımı anlatsam sizlere kara mizahtan öteye geçmez. Ama o zaman yaptıklarımızın kıymeti ile bugün yapılanların kıymetini anlat deseniz ben o yaptıklarıma şimdi paha biçemem. O zaman yaptıklarımın çoğu benim elimde bile yok. Çünkü bunları arşiv tutmak bile büyük külfetti.
Benim ilk yaptıklarımda belgesel gibi bir şeylerdi. Şuan o belgesel diye yaptıklarımı bulabilsek ve izlesek çoğunuz renklerin ve seslerin bozuk olduğunu söyleyip eleştireceksinizdir ama benim için Terminatör filminden daha büyük bir teknikle yapılmış ve bu ülkede en iyi film diye gösterilen Recep İvedik filminden çok daha kalitelidir.

9- “Hayatın Seyir Defteri”ni, Cem Karaca’nın “Çok yorgunum” müziği eşliğinde, tuttuğunuz bir program yaptınız. Bize hem bu programı hem de yaptığınız diğer işleri anlatır mısınız?
Bisikletle çektiğim yol programının adını Nazım Hikmet’in yazıp Cem Karaca’nın seslendirdiği “Seyir Defteri” nden esinlendim ve bu ismi kullandım. Benim için bu şarkının ve Cem Karaca’nın özel bir yeri var. Program jeneriğini “Çok Yorgumun, beni bekleme kaptan” sözleri üzerine sıraladığım fotoğraflarla 2-3 saat içinde yaptım. Belki iki saatte yaptım ama bu 40 yıl + 2 saat. Ben zaten önceden kurgu ve montajını kafamda yapmıştım geriye sadece işin amelelik kısmı kalmıştı. Bu jenerik Hayat Tv de yayınlandığı zaman çoğu kişi dikkatle izliyordu hatta bu jenerik için Hayat Tv yi telefonla arayan bir kişi bu jeneriğin kaldırılmasını istemiş, onun bu jenerik çıktıkça hatıralarının canlanarak ağladığını söylemişti.
Seyir Defteri programı benim için sonun başlangıcı oldu. Bundan sonraki yaptığım işlerde hep aynı mantıkta işler yapmaya başladım. Bedensel Engellilerle ilgili programlar yaptım. Tekerlekli Sandalyeye mahkum olan bedensel engelli Muhammed arkadaşım benim bisikletime tutunarak birlikte yollarda dolaştık ve aktüel gezi programı yaptık. Bu program da formatı ile çok ses getirdi. Engellilerle birlikte yanında bisiklet olan daha büyük projelere yöneldik.
Bunlardan en önemlisi “İnadına Görmek” adlı belgesel yapımdır. Bisikletle İstanbul’dan yola çıkan 4 kişi Antalya’ya kadar gidiyor ve yol görüntülerinden oluşan belgesel hazırlıyorlar. Ama bu 4 kişiden bir tanesi Görme Engelli. İki kişilik bisikletin arkasında yolculuk yapan görme engelli aynı zamanda bu belgeselin kameramanı oldu. Kask kamerası takan görme engelli yol boyunca tüm gördüklerini kameraya çekti. Evet yanlış söylemedim gördüklerini dedim çünkü burada “Bakmakla Görmek Arasındaki Fark”ı vurguladık. Bu belgesel dünyada bir ilk olarak “bir görme engelli görüntü yönetmeni tarafından hazırlanan belgesel” olarak yerini aldı. Bu projenin hemen ardından “Zafere Doğru” adında ikinci aşamasını gerçekleştirdik.
Zafere Doğru projesinde ise 10 bisikletçi İstanbul’dan Samsun’a kadar pedal bastık. Bu turda yanımızda 1 Zihinsel Engelli 2 İşitme Engelli vardı. Bu proje diğerinden farkı tüm yol bisikletle yol alınarak başarı önünde hiçbir engelin olmadığına vurgu yapıldı.
Şimdi ise İMC Tv de yayınlanan “Pedallıyorum” adlı programda tüm bu çalışmaları kalabalık bisikletli guruplar halinde yapmak ve çalışmaları yurtiçi yurtdışı organizasyonlara taşımak hedefindeyiz. Ayrıca İZ Tv de belgesel halinde yayınlanan bölümler hazırlıyoruz.

10- İnadına Görmek, Zafere Doğru turlarını düzenlemekteki amaçlarınız nelerdi?
Toplumsal anlayışta engelli denildiğinde bedensel ve fiziksel organların eksik veya yetersiz olması şeklinde algılanıyor. Oysa bizim için engellilik bedensellikten öte yapabilirlik ile ilgili bir tanım. Yaşamı idame ettirmek anlamında fiziki sorunların engel taşımadığının bir çok örneği var aslında. Aşık Veysel’in türkülerinde görebildiklerini Serdar Ortaç görebiliyor mu?! Hawking’in fiziğimi daha üstün yoksa Hülya Avşar’ın mı?
Biz bisikletliler olarak kendimizi engelli olarak görüyoruz. Ulaşabilirlik alanında engellerimiz var ama bu engeller bizim değil toplumsal alanların fiziksel bozukluğundan kaynaklanıyor. Belki de Belgeselciler olarak da engelli sınıfı içinde yer alıyoruz. Şunu kesin olarak biliyorum ki; Medya içinde çalışanlar gerçek anlamda engellidirler; gerek medya mensuplarının kendi fiziksel ve ruhsal eksikliklerinden gerekse medya sistemi içindeki engeller yüzünden.
Engellilerle birlikte yaptığımız projelerde benim açımdan öne çıkartmak istediğim onların bisiklete binmeleri yanında belgesel çekmeleridir. Bizim konumuzla alakalandırırsak televizyon dizileri için harcanan paralar, o kadar kalabalık ekiple yapılan çekimler, kullanılan teknik malzemelere bir bakın birde bizim ekip ve malzemelerimizi yan yana koyun. Bizim bisikletlerimiz ve avuç içi kadar kameramızla yaptık bunları. Şimdi isterseniz ortaya çıkan filmleri yan yana koyup izleyelim ve siz karar verin; Hangi kameraman daha iyi görmüş ve çekim yapmış. Stüdyo ortamında yapay dünyalar içinde olmayan hayatlarda neyi görmüş de çekim yapmış dizi kameramanı? Bizim kör kameraman gerçek dünyayı aktardı kamerasına. Hangisi gerçeği görmüş sizce?
Belki sende diyeceksin ben bir soru sordum verdiğin cevapta on soru var diye! Ama ne yapayım işte bizim göstermek istediğimiz somut elle tutulan şeyler değil ki!.. Biz farkındalık yaratmak istedik insanların kafasında soru işaretleri oluşması bizim için yeterli. Bırakın doğru yanlışı kendileri bulsunlar.

11- Bu turların ve belgesellerin yarattığı etkiler neler oldu, özellikle hedef kitlesinde, engellilerden nasıl tepkiler aldınız?
Öncelikle projeler taşıdıkları isim ile ve içerik itibarıyla kazandı. Daha projeleri uygulamaya almadan gerekli ilgiyi buldu. Çünkü ilk bakışta herkes için imkansız bir olay gibiydi. Biz lansman olarak şunu söylüyorduk; “Kör birisi bisikletle İstanbul’dan Antalya’ya gidecek ve bisiklet üzerinde iken kamerasıyla belgesel çekimleri yapacak”. Bu doğru bir tanım ve biz bu lansmanda yanlış yönlendirme yapmadık. Sadece insanların algılarında farklılık gösterdi. Genel olarak çoğu kişi “ben sağlam iken bisikletle 10 km gidemiyorum kör nasıl gitsin” veya “biz gören gözümüzle kamera çekemiyoruz kör nasıl çeksin” gibi algı yanılsaması yaşadılar. Sağlam insanların yaşadıkları bu algı yanılsamasını diğer kör insanlar yaşamadı. Onlar için olabilecek şeydi bu. Hatta çoğu bu tarz deneyimlerde bulunmuştu bile. Engelliler için bunu yapacak ve toplumun gözleri önüne serecek bir örnekleri olacaktı artık bunun içinde istisnasız hepsi büyük ilgi ve destek gösterdi.

12- Bugünlerde hazırlıkları süren yeni bir TV, belgesel projeniz var. “Pedallıyorum”. İşte bu tamamen sizin bisikletle olan ilişkinize de denk düşen bir çalışma. “Pedallıyorum” projesi nasıl gündeme geldi ve bu programla neyi gerçekleştirmek istiyorsunuz.
Her şey bisikletin ve gücümüzü keşfetmemizle başladı. Başta bir rüya gördük. Bir hayalin peşinden koşanlarla biraraya gelerek rüyayı büyütmek istedik. Çünkü derdimiz, söyleyecek sözümüz vardı. Bu hedefleri gerçekleştirmek için de yanımıza sadece pedaldan gelen gücümüzü aldık. Çünkü o gücü farkettiğimiz anda başladık pedalı çevirmeye. Yaşadığımız çevre özelinden yola çıkarak, bu dünyayı bisikletle ve onun ürettiği güçle yorumlamayı seçtik. Bu seçimin bizi zor bir yola soktuğunu biliyoruz. Evet, “kolay”ı kolay olduğu için eledik.
Pedallıyorum, toplum ve birey arasındaki ahengi yakalama derdidir.
Pedaldan gelen gücü yönlendirmek amacımız. Bu da bizim için “yol”dur. Yolu bitirmeyi kendine hedef olarak seçmiş olan insana inat, yolda olma derdimiz var. Bıraktık, herkes her yere yetişmeye çalışsın. Tüketim alışkanlıklarıyla hızlı olduğunu düşünenlere inat, biz yavaş ve dingin akan bir hayatı seçtik.
Pedallıyorum, bitmeyen bir yolu seçebilme cesaretidir.
Kalabalıklar arasında yaşayan ve yalnız olduğunun farkına varmayan insanoğlu doğada ilk günkü kadar çıplak. Fakat masum değil. Sonradan edindiği alışkanlık, statü ve bedenini örten elbiselerin aslında ruhunu örttüğünün farkında değil.
Pedallıyorum, kalabalıklarda ve hızlı yaşadığını düşünen insanın, yalnızlık ve acizlik öyküsü, bir masumiyet hareketidir.
Doğayı en çok savunanların, onu en çok kirletenler olduğunu biliyoruz. Kendimize yakın ve uzak doğayı keşfetmek için yola çıktık. Onu uzaktan organize etmek için hevesli olanlara inat, biz doğanın içinde ve kendisi olmaya aday olduk. Hava kirliliği, sera gazı salınımı ve enerji verimliliği konularında doğadan yana tavır aldık.
Pedallıyorum doğayla dost değil, doğanın kendisidir.
Yaşamın tadını iliklerimize kadar hissetmek ve bunu insanoğluyla paylaşmak istiyoruz. Bisiklet bizim için önemli bir keşif ve ulaşım aracı ve zamanımız çok değerli. Kentlerin trafiğinde, otoparklarında, kavşaklarında kaybedilmeyecek kadar değerli olan zamanımızı daha verimli alanlarda kullanmak istiyoruz. Şehirlerde araç trafik yoğunluğundan kaybolan zamanın çevireceğimiz pedalın ucundaki güçle çözüleceğine inanıyoruz.
Pedallıyorum, sevdiklerimize ve sosyal hayatımıza daha fazla vakit ayırma hareketidir.
Bisikleti parklara, spor yapmak isteyenleri ise spor salonlarına hapseden bir yapılanma ve insan sağlığı üzerinden dönen ciddi organizasyonlar var dünyada. Sağlıklı toplum ve bireylerin oluşabilmesi için bisikleti bir alternatif değil, çözüm olarak ortaya koyuyoruz. Obezite, diyet, spor salonları ve sağlık harcamalarının azaltılması, ortadan kaldırılması için çözümün bisiklet kullanımı olduğunu anlatıyoruz.
Pedallıyorum, sağlıklı bir topluma giden yoldur.
Bisikletin çocuklarımız ve gelecek nesiller için çok önemli olduğunu, dolayısıyla kolay erişilebilir şehirler ve kasabalar tasarlanmasını istiyoruz. Yayalar, engelliler, bisikletliler ve araçlar için kolay erişilebilir şehirlerin topluma ekonomi, sağlık, insan ömrü, enerji verimliliği, üretkenlik ve toplumsal barış konularında iyi geleceğini düşünüyoruz.
Pedallıyorum, bir erişilebilirlik ve farkındalık projesidir.


14- Son olarak okul sınavlarında ter döken gençlerle, hayata dair çıkardığınız derslerden, içinizde gerçekliğini en yakıcı hissettiklerinizi, bizimle paylaşmak ister misiniz?
Bu sorunuzda ciddi misiniz? Röportajın bu kısmı sizin okul sınavımızdan kalmanıza sebep olabilir ona göre! Ama maden siz göreviniz olan ve basın ilkeleri doğrultusunda gerçekliği soruyorsunuz bende en içten şekilde cevap vereceğim. Türkiye’de bir eğitim sorunu olduğu herkes tarafından bilinen bir konu. Bu eğitim sorunlu okullarımızda İletişim, Medya, Sinema, Tv, Radyo bölümleri için bu daha vahim bir hal alıyor. Bir kere bu işin okulu sokaktır. Sınıflar içinde hatta stüdyolar içinde öğrenebileceğiniz şeyler bu işlerin nasıl olabileceği değil nasıl olmaması gerektiğidir.
Bunu şöyle açıklayayım; Fotoğraf, kamera, sinema konularında olmazsa olmazlar vardır. Mesela ters ışığa düştüğünüzde objeniz karanlık çıkacaktır. Kamera hareketlerinde sallantıyı önleyerek çekim yapmak gibi. Bunları bilmek elbette önemli ve bunları da sınıf ve stüdyo ortamlarında çok güzel öğrenebilirsiniz. Peki bu öğrendiğiniz her zaman geçerli mi olacak. Hayır ve katiyen geçerli olmayacak siz ters ışıkta çok güzel fotoğrafta çekebilirsiniz sinema filmide yaparsınız ve doğal el titremesi sallantılı kamera çekimi ile çok güzel korku filmi veya müzik klibi yapabilirsiniz.
Sonuç olarak eğer yönetmen olmak istiyorsanız okulda tüm öğretilenlerin aksine uygulama yapmak zorundasınız. Kendi tarzınızı bulamadan okul kitaplarındaki kamera açılarını uygularsanız bu çok iyi bir taklit olur en fazla. Yazılmamış senaryo ile senarist olursunuz. Bunun için bilinen senaryo kalıplarını kırmanız gerekiyor. Yapılmamış haberi yapman gerekiyor. Bakın yılın en iyi haber görüntüsü Saddam’ın idam ediliş görüntüsü seçildi. Hatırlıyorsunuz değil mi? Cep telefonuyla çekilmiş karman çorban görüntülerde Saddam birazcık gözüküyor boynunda iple. İşte bunu cep telefonuyla çeken adam yılın en iyi haber kameramanı oldu. Belki de adamın hala haberi yoktur en iyi haber kameramanı olduğundan!
Sonuç? Eee bu kadar anlattık sonuç ne diye bekliyorsunuz galiba?
Bu sonucu bulsaydım önce kendim yapardım.

PEDALLIYORUM GOLD ÜYELİK

Pedallıyorum Projesinin sadece bisiklet gezileri olmadığını ve sosyal içerikli çalışmalar kapsamında ilerlediği sürekli olarak duyuruyoruz.
Bugüne kadar yaptığımız turlarımızda olsun diğer sosyal çalışmalarımızda olsun baktık ki; Sosyal içerikli çalışmalara az sayıda belli kişiler katılıyor. Gezi ve eğlence turlarımıza katılanlar diğer sosyal alanlarda yeralmıyorlar.
Oysa ki biz bu turların daha başlangıcındayız ve her geçen gün bu turları sponsorlar desteğiyle ilerletmek için çalışıyoruz.
Pedallıyorum bisiklet gurubu üyelerinin ücretsiz katılacağı günübirlik ve uzun süreli bisiklet gezileri organize ediyoruz.
Bu gezilerde tüm yiyecek – içecekleri ve yol giderleri sponsorlar ve belediyeler tarafından karşılanan çok renkli organizasyonlar hazırladık.
Pedallıyorum üyelerine hediye olarak dağıtılacak tişörtler, formalar, kask, eldiven, bisiklet aksesuarlarını sponsorlar aracılığıyla temin ettik.
Sponsor firmalardan Pedallıyorum üyelerine indirimler yapılmasını sağladık.
Pedallıyorum üyelerinin ayda birkez bisiklet bakımlarının ücretsiz yapılmasını sağladık.
Bu ve buna benzer biçok istifadeleri Pedallıyorum üyelerine sunmaktır hedefimiz. Ama biz Pedallıyorum üyelerinin sosyal alanlarda etkili farklı bir bisikletli gurup olmasını istiyoruz.
Bu sebeple Pedallıyorum üyelerini 2 farklı guruba alıyoruz ve PEDALLIYORUM GOLD ÜYE uygulamasını başlatıyoruz.

1.Gurup; Genel Pedallıyorum Üyeleri:
İnternet sitelerimiz ve Facebook Gurubumuza üye olup yaptığımız etkinlik duyurularına isteği halinde katılan üyelerimizdir.
Turlarımız içinde ücretsiz gezi organizasyonlarına katılır veya katılmazlar.
Turlarımız içinde ücretli turlarda belirtilen ücretleri karşılayarak katılır veya katılmazlar.

2.Gurup; Pedallıyorum Gold Üyeleri:
Pedallıyorum organizasyonlarında sosyal içerikli çalışmalara katılanlar Gold Üye olma hakkına sahip olurlar.
Gold Üyelik, üye aidatı veya maddi bir tutar karşılığında elde edilmez.
Gold Üyeler, Pedallıyorum Turları içinde yeralarak sosyal çalışmalarda aktif, tutarlı kişiliği ve saygınlığı ile Gold Üye olma hakkına sahip olurlar.

GOLD ÜYELİK AVANTAJLARI
Pedallıyorum Gold Üyeleri;
* Sponsorlar tarafından karşılanan ücretsiz ikramlar bulunan Günübirlik veya Akşam bisiklet turlarına katılabilirler.
*Sponsorlar tarafından karşılanan uzun süreli turlara ücretsiz katılabilirler.
*Sponsorlar tarafından hazırlanan Forma, Tişört, Şapka, Eldiven, Bisiklet Bayrağı gibi aksesuar ve malzemelere sahip olurlar.
*Bisikletlerinin genel bakımları sponsor firma tarafından ayda bir ücretsiz yapılır.
*Sponsor firmalardan alacakları malzemelerde belirlenen indirim hakkına sahip olur.
*Pedallıyorum Program çekimlerinde yeralma hakkına sahip olur.
*Pedallıyorum Gold Üye kartına sahip olur.
*Pedallıyorum projesinde geliştirilen ama son neticesine ulaşmadan duyurusunu yapmadığımız çok büyük avantajlı diğer aşamalara sahip olur.

Not: Bahsedilen sponsorlar ve avantajların ayrıntıları yakında ilan edeceğiz.

Gold Üye olmak isteyenler mesajla bize ulaşmaları halinde kendileri hakkında değerlendirme yapılır.
Pedallıyorum İl Temsilcileri doğrudan Gold Üye olurlar.

MÜJDE!!! PEDALLIYORUM’A KARDEŞ GELİYOR!

Pedallıyorum projesi 2012 ye yönelik bisiklet turları ve tv programlarıyla sezona hazırlıklarını tamamlamak üzere.
Şu güne kadar yayınladığımız Pedallıyorum Programı projenin gelişim aşamalarını konu almıştık. Program içinde yapmayı hedeflediğimiz çalışmaları anlatarak sponsor görüşmelerimizi bile sizlere ekrandan yansıtmıştık.
Görüşmelerimizin ve hazırlıklarımızın çoğunu tamamladık. Özellikle görüştüğümüz bisiklet firmaları arasında herzaman olduğu gibi DELTA BİSİKLET öncülüğü alarak Pedallıyorum’un Ana Sponsoru oldu.
Mart Ayından itibaren yapacağımız turların rotalarını şimdiden belirledik.
FotoYorum yarışmalarına başladık.
Gold Üyelik uygulamasının aşamaları tamamlanmak üzere.
İl Temsilciliklerini tamamlamaya çalışıyoruz.
Bisiklet Kampanyaları hazırladık.
Daha açıklayamadığımız etkinliklerimiz var. Ama şimdiden müjdesini verebileceğim önemli bir gelişme ise;
PEDALLIYORUM TÜRKİYE adında yeni bir Tv Programına Nisandan itibaren başlıyacaz.
İl Temsilcilerimizin çekeceği Türkiye’nin dört bir yanından bisiklet turları görüntülerinden oluşan program aynı zamanda Bisiklet Etkinlikleri haberlerini veren ilk ve tek program olma özelliğini taşıyacak.
Bu yeni programımızın hazırlıkları sebebiyle şuan İMC Tv de yayınlanan “Pedallıyorum” programında bazı değişiklikler yaptık.
Pedallıyorum programı bu haftadan itibaren sadece Hafta Sonları 2’şer bölüm olarak yayınlanacak ve formatta biraz değişiklikler yaptık.
Günlük 10 dakikalık formatımızı “Pedallıyorum Türkiye”ye ayırdık.

PEDALLIYORUM İL TEMSİLCİLERİ LİSTESİ

ADANA İzzet ALTINSOY
ANTALYA Mustafa Dalpalta
BALIKESİR Battulga Batmunkh
BALIKESİR / Edremit Muammer Kızak
BATMAN Burhan Yeşilyurt
BURSA Selçuk ÖZALP
Bursa / Karacabey Sercan Meral
DİYARBAKIR İbrahim Halil Gülben
DÜZCE İbrahim Öz
ESKİŞEHİR Doğukan Aksu
ESKİŞEHİR Tanju Çetiner
GAZİANTEP Azin Rakhtshah
GİRESUN Muhammed Erçobanoğlu
İSTANBUL / Anadolu Yakası Doruk Çarıkçıoğlu
KARS Fatih Cam
KAYSERİ Mehmet Luzumlar
KÜTAHYA Serkan Demir
MALATYA Emre KÖPRÜLÜ
MUĞLA / Fethiye Julien Romeo
SAKARYA Taha Sezer
SİVAS Serhat Çakır
TEKİRDAĞ Gökmen Çeper
TOKAT Kürşat Yıldırım
UŞAK Nevzat Köseoğlu
ZONGULDAK Sacit Bahçeevli
 
Selamlar.Böylesine güzel bir proje için Ankaradan il temsilcisi olmaması,biz Ankaralılar için büyük ayıp.Çalışma hayatımın büyük bir bölümü idarecilikle geçti.Sorumluluğun getirdiği ekstra yük gerçekten de çok yordu.Bu sebeple,tek tabanca basit yaşamı seçtim.İlimizi bu güzel projede temsil edebilecek bir kişi bile yok mu? Haydi Ankaralı bisikletseverler,pedallıyorum'a tam destek verelim ve listedeki yerimizi alalım.
 
  • Beğen
Tepkiler: Cengiz Yargıç
KORKU TOPLUMUNA KARŞI BİSİKLET

TOPLUM korkuyor, insanlarımız endişeli! Neden?
Çünkü toplumu susturup yıldırarak yaygın bir korku ortamı yaratmaya çalışılıyor!
Kendinin farkında olan toplumlarda korku ve endişe olmaz, huzur ve güven iklimi olur.
Korku ve öfke birbirini tetikleyen şeylerdir. Korkan canlı saldırır. İnsanları harekete geçiren şey ya ihtiyaçtır, yönelimdir ya da kaçınmadır. Korkunun altında bütün canlılarda varoluş kaygısı vardır. Kendini tehdit altında hisseden canlı saldırır. Toplumda bir varoluş kaygısı var. Bütün yaşanan olaylar bunu tetikliyor. Bu kadar güvensizlik, bunu yaratıyor.

MEDYA ŞİDDETİ KÖRÜKLÜYOR
Bu çocuklar Kurtlar Vadisi ile büyüyor. Medya şiddet için örnek oluyor.
Sağlık programı altında hastalıklı toplum yaratılıyor.
Haberlerde tecavüzlerin, vahşetlerin, terörün, hırsızlığın reklamı yapılıyor.
Dizilerle aileler, komşular, akrabalar arası güvensizlik artırılıyor.
Zaten bunları sürekli seyreden kişiler artık bunları kanıksıyorlar. Ve o kanıksadıkları şeyler birer tanıdık eylem modeli haline geliyor. Kendisini kızdıran biri olduğunda orada gördüğü şeyi yapıyor. Otomatik işlemeye başlıyor. Normal ve sağlıklı insanda düşünce ile eylem arasında bir mesafe vardır. Birine çok kızarsınız, ona zarar vermek istersiniz ama üstüne yürüdüğünüzde 'Ne yapıyorum ben?' dersiniz ve durursunuz. Bilgisayar ve TV dizilerinde bu mesafe yok. Düşünülen şey anında yapılıyor. Bir muhakeme zamanı yok. Çocuk da orada gördüğü eylemi bir model olarak alıyor ve aynen uyguluyor.

DEĞİŞEN NE?
Bugün insanların yaşadıkları o büyük korkular acaba sadece günümüzde mi yaşanıyor?
Daha öncede insanlar yaşamıyor muydu ve geçimlerini sağlamıyor muydu? Hastalıklar yok muydu? Depremler olmuyor muydu? Yolculuk yapmıyorlar mıydı? Çocukları yok muydu?....
Şamanların en temel öğretisi “Korkuyu Yenmek”tir.
Yaşamaya başlamadan önce ölümü yaşamaktan gerekir, Ölüm korkusunu yenemeyen yaşamaya başlamış sayılmaz.
Şamanlar 12 yaşına gelen erkek çocuğu ormanda bir hafta yalnız başına bırakıyorlar. Onun kendi çabasıyla yiyeceğini temin etmesi, geceyi geçirmesi ve korkularından arınması sonucunda o 12 yaşında kişilik sahibi bir erkil oluyor.
Şamanlar gece yarısı suda kendi yansımalarına bakarak “Sen Kimsin?” diye soruyorlar.
İşte Şamanların en büyük imtihanları bu oluyor!
Öyle değil mi? Kişinin en büyük korkusu kendisi ile yüzleşmek!!!
Herkes kendi gerçekliğinden kaçıyor, önce kendinden korkuyor!

KORKUSUZ YAŞAM ARACI BİSİKLET
Tabi ki bizim yaşam şartlarımıza uygun olarak bizde ormanda yaşayalım demiyorum.
Bu korkuları yenebilmek, toplum içinde rahatça dolaşabilmek, kendi benliğinizin ve beden gücünüzün farkına varabilmenin günümüzdeki en ideal aracı bisiklettir.
Bisikletle Şehir içinde trafiğe çıkmak ormanda dolaşmaktan daha zordur.
Birileri araba modellerini yükseltme derdindeyken sizin mütevazi şekilde lastiğinizi tamir etmenin dayanılmaz hafifliğini yaşamak insana daha büyük erdem sağlıyor.
Çocuğunuza bisiklet alarak onu evinizin yakınındaki parkta tek başına bırakabiliyor musunuz? İşte o zaman çocuğunuz kişilik gelişimine sahip olur.
Birileri evlerine çelik kapılar, pencerelere korku’luklar, güvenlik kameraları ve hatta toplu konutlara yerleşerek kapıda özel güvenlikler sayesinde yaşayabilirken siz çadır ve uyku tulumunuzu alarak bir hafta tura çıkabilirseniz yattığınız yerin kıymetini bilirsiniz.
Kendi beden gücünüzle dağın zirvesine çıkarak zirveden aşşağı bakabildiğiniz an doğaya karşı acizliğiniz ve bunun yanında ne denli güçlü bir varlık olduğunuzu anlarsınız.
Yolda tek başınıza kaldığınızda ve size verilen diplomalar, makamların işe yaramadığı anda “Sen Kimsin” diye kendinize sorabilirseniz cevabını alırsınız.
Dağ Bisikleti yarışlarında öyle sporcularımızı gördüm ki onlar o patika dağ yollarında korkusuzca pedal bastılar ve onlar kürsüde olanlardı.

KORKULARIN ÜSTÜNE ÜSTÜNE PEDALLIYORUM
Geçim kaygısıyla sigortalı hayata ömürlerini tüketenlere aldırmadan Pedallıyorum.
Bir yerlere yetişmek derdiyle etrafındakileri görmekten acizlerin egzosları arasından ağır ağır ve sakince Pedallıyorum.
“Hasta mıyım acaba bi chek up yaptırayım” demeden kendi vücudumu tartarak Pedallıyorum.
Çadırımın fermuarına kilit takmadan konaklama yerine Pedallıyorum.
Medyanın verdiği ile değil kendi gördüğümle haberdar olmak için Pedallıyorum.
Doğa ile içiçe toplu konutlarda değil doğanın kendisi olmak için Pedallıyorum.
Emekli olup bahçelerde çiçekleri sulamak için değil, Anı Yaşamak için Pedallıyorum.
Yolda gördüğüm kişileri potansiyel düşman olarak görmeden onlara selam vermek sıcak çaylarını içmek için Pedallıyorum.
Çalınacak mal yanımda taşıyamadığım için Hırsızlıktan korkmadan Pedallıyorum.
Akışa karşı koymadan onu değiştirmeye çalışmadan kabullenerek Pedallıyorum.
En büyük düşmanımın kendi korkularım olduğunu bilerek Pedallıyorum.
Günün birinde elbet öleceğimi bilerek bugünü yaşamak için Pedallıyorum.

ÜLKEMİ SEVİYORUM GÜNEYDOĞU’DA PEDALLIYORUM
HASANKEYF’TE DOĞA SPORLARI - TARİH - KÜLTÜR KAMPLARI


Türkiye yi bisikletle dolaştım. Egesi, Akdenizi, Karadenizi, Doğusu hepsi ayrı bir güzellik.
Aynı anda 4 mevsimi bulabileceğiniz her yönünde ayrı ayrı keşfedeceğiniz çok şey var.
Bu ülke daha halen keşfedilemedi. Öyle doğal güzellikler öyle tarihi zenginlikler ve hatta yeraltından daha çıkartılamamış arkeolojik kalıntılar ülkenin her karış toprağının altında yatmaya devam ediyor.
Bu kadar yer gezdikten sonra benim için Güneydoğu nun ayrı bir önemi olmaya başladı.
İnsanlık tarihi ve Medeniyetler boşuna bu bölgelerde yerleşmemişler. Tarih boyunca ve bugünde halen Dicle Fırat arası büyük öneme sahip.
Belki de bu kadar önemli olduğu içindir bu bölgelere birçok seferler yapılmış kimi gelmiş bir başka medeniyeti yerle bir etmiş.
Yakın zamana kadar da bu bölgelerde korku terörü hakim oldu. Oysa ki hiçbir zaman halklar arasında bir sorun yaşanmadı.
Bunları söylerken bu bölgede hiçbir sorun yok herşey güllük gülistanlık anlamında söylemiyorum, evet bu bölgede ciddi sorunlar var. Hemde öylesine ciddi sorunlar ki ben buna halen cevap bulabilmiş değilim!

Bu ciddi sorunlar neler? diye sorulduğunda;
Güneydoğunun hemen heryerinde bisikletle ve genelde tek başıma dolaştığım zaman hiç bir güvenlik sorunu yaşamama rağmen, adım başı karşıma çıkan herkesin çay içmeye çağırıp bir ihtiyacın var mı? Diye sormasına rağmen; kim bana dedi burada güvenli dolaşamazsın diye!

Dünyanın 8 harikasından biri olan “Nemrut”, Dünyanın tarihini değiştiren “Göbekli Tepe”, Hayretler verici “Zeugma”, Medeniyetlerin beşiği “Hasankeyf”,... (ki bunlar sadece bir kaçı) böylesine yerler bu kadar mı başı boş sahipsiz kalır, Buraları gelip görmeyenler var halen bu ülkede. Bu çok ciddi bir sorun!

Nice Peygamberlerin yaşadıkları, Hem Müslümanlar, Hem Hristiyanlar, Hem Süryaniler, Hem her din ve kültürler için önemli olan bu bölgeler bu kadar mı kültür ve inanç turizminden uzak olur!

Doğası ve Coğrafyası ile istediğiniz doğa sporlarının en alasını yapabileceğiniz Kanyonları, Nehirleri, Dağları bulunurken yurtdışına sörvayvır, Adrenalin turları düzenleniyor olması hayret verici korkunç bir olay!

Güneydoğu da bisikletle dolaşırken “Buraya bisikletle gelen ilk kişi” diye adlandırılmak, Yolda bisikletle tur yapan sadece turistleri görmek benim açımdan büyük bir sorun olduğunun göstergesi!

Medyada gösterilen illerin aslıyla hiçbir alakasının olmadığı görmek bu güne kadar nasıl aldatıldığını anlamak acı verici bir olay!

... Evet asıl sorunlar bunlar.

Bu madolyonun bir tarafı birde diğer tarafından bakacak olursak;
Bu bölgede yaşayanlar ve Güneydoğulu olarak büyükşehirlerde iş sahibi olanlarda ciddi sorunlar var!

Halen bu bölgede yaşayıp kendi bölgesinin değerlerinin farkında olmayanlar var. Bölgede yaşayanlar başka bölgeden gelenleri yadırgayanlar var. Hem kendileri bu bölgelere gelinmediğinden şikayet ediyor ama bunun için kendisinden bir çaba sarfetmiyor. Bu bölgeleri bırakıp İstanbullarda yaşam özlemi çekenler var.
İstanbullara gelip çok para kazananların kendi memleketlerine ilgisiz kalmaları ise sorunun en büyüğünü oluşturuyor. (Bu konuda çok fazla yazmak içimden gelmiyor çünkü İstanbul da tanıdığım birçok Güneydoğulu arkadaşlarım var ve bu konulara en çok duyarsız kalanlarda onlar oldu. Bazen de kendi kendime kızdım ben İstanbul da doğmuş ve trakya göçmeni olmama rağmen niye uğraşıyorum onlar bu kadar ilgisizken diye)

Pedallıyorum Terimleri
Pedallıyorum adı altında yürüttüğümüz çalışmanın sadece bisiklet gezileri olmadığını ve bunun Kültürel Sosyal amaçları olduğunu heryeri geldiğinde belirtmekten geri durmuyoruz.
Uzun süredir Güneydoğuda yürüttüğümüz turlarımızla büyük yol katettik.
Kimilerinin Kilometre Saati ile ölçtüğü “yol katetmek” bizim için farklı değer ölçülerine sahip.
Kimilerinin yüzlerce kişi sayısı ile tanımladığı “büyük turlar” kavramı bizim için nitelik ile ölçülüyor.
Kimilerinin “Zirve Çıkışı” mekanla sabit olurken bizim zirve noktamızda bayrak dikilecek bir yer bulunmuyor.

Pedallıyorum Güneydoğuda
Ülkemizde bisiklet kültürünü yaygınlaştırmak ve bisikletle uzun turlar yaygınlaşması için birçok girişim var. Birçok bisiklet dernekleri, bisiklet toplulukları ve bisiklet firmaları bu alanda güzel çalışmalar yapıyorlar. Birçok ilimizde bu faaliyetler meyvesini vermeye başladı. Birçok ilde bisikletli arkadaşlarla tanışma şansım oldu onlarla birlikte turlamak fırsatını buldum. Güneydoğu ya geldiğimde ise ne bir bisiklet topluluğu vardı nede (bizim tabirimizle) bisikletli görmek mümkündü. Mesela Urfa da sadece bir arkadaş bulabildik, Mardin de ise hiç kimseye ulaşamadık. Diğer bölgelerde ise esnafların ve çocukların yoğun olarak bisiklet kullandıklarını gördük ama tabiki bu bizim bahsini ettiğimiz bisikletli yaşam anlamında olamıyor. Ama daha ilginç olanı ise bu bölgelerin bisiklet turları ve bisikletli gezginler için çok ideal olmasına rağmen bu bölgelere bugüne kadar bisiklet turları çok nadir gerçekleşmektedir.
Pedallıyorum Güneydoğu bölgesinde turlarına devam edecek ve bölgenin yol haritalarını çıkararak bisikletli veya bisikletsiz turların gelişimini, çekilen videolar ve fotoğraflarla bölgenin tanıtılmasını sağlayacak.

Pedallıyorum Yol Haritaları
Pedallıyorum turlarında belirlediğimiz rotalar ve tarihler için duyurular yapıyoruz ve dileyenlerin katılabileceğini ilan ediyoruz. Şuana kadar gerçekleştirdiğimiz bu turlar aslen keşif gezileriydi. Bu turlara çok kalabalık katılımınları zaten beklemiyorduk. Biz vakit ve rota kaygısı duymadan bisikletle yol alarak gidiş yollarını ve bisiklet için en ideal güzergahları tespit etmek için bu turları gerçekleştirdik.
Bundan sonra ise bu çalışmaları bir kademe daha ilerleterek “Bisiklet Yol Haritaları” oluşturacağız. Bu çalışmaya ilk olarak Güneydoğu bölgesinden başlıyoruz. Bisikletle yol aldığımız güzergahlarda tespit ettiğimiz tarihi, coğrafi, kültürel yerleri gezebileceğiniz en ideal yol güzergahlarını hazırlayarak bunları hem internet üzerinden hemde baskılı halde yol haritaları şeklinde yayınlamayı hedefliyoruz.
Bugüne kadar yaptığımız turları örneğin; Gaziantep Zeugma, Urfa Göbeklitepe, Malatya Nemrut, Diyarbakır Eğil, Ergani, Batman Hasankeyf, Mardin Midyat gibi rotalarda tekrar turlar düzenleyeceğiz.
Güneydoğu turlarımız için Hasankeyf i merkez kabul ederek burada kamplar kuruyoruz.

Pedallıyorum Hasankeyf Kampları
Hasankeyf hem tarihi hem coğrafi özelliği ile dikkat çekici bir bölge.
Hasankeyf te doğa ve kültür gezileri için kamplar oluşturuyoruz.
Hasankeyf Has Bahçe de bu çalışmaları başlattık. İlk etap çalışmalarımız çadır kampları oluşturuyoruz. Gerçi şuan bile HasBahçede gerek pansiyon şeklinde gerek çadırla kamp kurabileceğimiz tesisler mevcut ve halen hizmet veriliyor.
Bizim oluşturacağımız çadır kampları ile Hasankeyf te daha kalabalık guruplara yönelik traking, kaya tırmanışı, bisiklet gezileri, kano gibi doğa sporları etapları geliştirmek. Fotoğraf, Belgesel kampları açmak, Hasankeyf ve Mardin Kültür turlarını sürekli organize etmek gibi amaçlarımız bulunuyor.
Hasankeyf in baraj suları altında kalacak olması ilede bu bölgeyi görebileceğiniz son bikaç sene diye düşündüğümüzde buranın önemi çok daha ağır basıyor.
Hasankeyf Kampları hakkında gelişmeleri zaman zaman ilan edeceğiz.
 
Geri