Miraç Kandili, nedir,
peygamberimiz niçin miraca çıkmıştır, en iyi şekilde nasıl değerlendirilir?
İçindekiler
1. Miraç
Kandili
2. Miraç
Nasıl Oldu?
3. Peygamberimiz
neden mirac'a çıktı?
4. Peygamberimiz
Allah ile nasıl görüşebilir?
5. Bir
insan göklere nasıl çıkabilir?
6. Peygamberimiz
sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
7. Peygamberimiz
kısa zamanda nasıl gidip geldi?
8. Miraçın
benzeri bir olay var mıdır?
9. Miraçla
gelen hediyeler
10. Miraç
Gecesi Namazı
11. Miraç
Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
12. Kaynaklar
MİRAÇ KANDİLİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir.
Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter
temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.)
şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde
âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya
konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki
safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek
için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir.
Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.”
(İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan
başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır.
Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi
ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu.
Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi
yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz?
And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda
gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın
nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun
ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın
rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan
Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i
Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi.
Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki
rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler
kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam
burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada
da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden
Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan
Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa
ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin”
dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın
bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir
gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret
etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh
(uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi
“Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin
huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine
neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50
vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin
buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam,
beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi,
sonunda beş vakitte karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde
Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü,
Mekke'ye döndü.
Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden
delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü
kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için
Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam
haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını
anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl
bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i
Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye
Peygamberimize soru yönelttiler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle
anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar
öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i
bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta
bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben
onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya
ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler.
Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur”
diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz
inanan” ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac’a
çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon
ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik
yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için
özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman
yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap
olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette
bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham
etmesi birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde
bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı
olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel
olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan
Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet
yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna
çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih
ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz
etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir.
Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını
Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı
Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...
Peygamberimiz, Allah ile
nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik
mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi
ne demektir?”
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır,
fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki
ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz.
Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona
yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek
lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır,
ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam,
Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş;
bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere
çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı
çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan
birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip
gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir
dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam
hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir
insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan
dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın
Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla
gitse olmaz mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi
ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için,
kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin
âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı
oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu
seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını
Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini
üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması
akıl ve hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk
görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle
birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin
tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı.
Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda
nasıl gidip geldi?
Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen
mümkün müdür?"
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin
hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden
bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ
ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında
hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir.
Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri,
konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir
zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir
gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek
gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine
ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Miraçın benzeri bir olay
var mıdır?
Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün
gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına
bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir
çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir
Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya
kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan
yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın
sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin
makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi,
bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti,
âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde
ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min
ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti,
Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur;
tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin
saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak
ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî
Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.
Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden
ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak
da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık”
derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının
razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti.
Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve
insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş,
sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir.
Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında
bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç
ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta
Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette
mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça
gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz”
buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli
bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla
anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan
bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam
ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense
ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana
birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın
rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki
ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında,
kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate
erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle
bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi?
Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said
Nursî, Sözler, 31. Söz.)
Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek
kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan
sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra,
imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz
bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :
“Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela
havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.
Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.
Miraç Gecesinin Gündüzünde
Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat
namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi,
ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr
suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.
peygamberimiz niçin miraca çıkmıştır, en iyi şekilde nasıl değerlendirilir?
İçindekiler
1. Miraç
Kandili
2. Miraç
Nasıl Oldu?
3. Peygamberimiz
neden mirac'a çıktı?
4. Peygamberimiz
Allah ile nasıl görüşebilir?
5. Bir
insan göklere nasıl çıkabilir?
6. Peygamberimiz
sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
7. Peygamberimiz
kısa zamanda nasıl gidip geldi?
8. Miraçın
benzeri bir olay var mıdır?
9. Miraçla
gelen hediyeler
10. Miraç
Gecesi Namazı
11. Miraç
Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
12. Kaynaklar
MİRAÇ KANDİLİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir.
Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter
temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.)
şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde
âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya
konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki
safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek
için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir.
Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.”
(İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan
başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır.
Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi
ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu.
Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi
yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz?
And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda
gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın
nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun
ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın
rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan
Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i
Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi.
Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki
rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler
kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam
burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada
da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden
Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan
Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa
ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin”
dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın
bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir
gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret
etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh
(uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi
“Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin
huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine
neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50
vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin
buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam,
beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi,
sonunda beş vakitte karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde
Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü,
Mekke'ye döndü.
Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden
delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü
kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için
Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam
haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını
anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl
bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i
Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye
Peygamberimize soru yönelttiler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle
anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar
öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i
bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta
bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben
onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya
ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler.
Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur”
diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz
inanan” ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac’a
çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon
ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik
yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için
özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman
yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap
olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette
bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham
etmesi birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde
bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı
olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel
olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan
Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet
yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna
çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih
ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz
etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir.
Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını
Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı
Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...
Peygamberimiz, Allah ile
nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik
mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi
ne demektir?”
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır,
fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki
ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz.
Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona
yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek
lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır,
ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam,
Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş;
bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere
çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı
çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan
birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip
gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir
dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam
hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir
insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan
dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın
Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla
gitse olmaz mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi
ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için,
kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin
âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı
oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu
seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını
Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini
üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması
akıl ve hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk
görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle
birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin
tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı.
Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda
nasıl gidip geldi?
Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen
mümkün müdür?"
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin
hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden
bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ
ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında
hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir.
Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri,
konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir
zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir
gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek
gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine
ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Miraçın benzeri bir olay
var mıdır?
Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün
gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına
bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir
çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir
Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya
kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan
yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın
sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin
makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi,
bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti,
âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde
ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min
ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti,
Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur;
tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin
saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak
ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî
Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.
Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden
ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak
da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık”
derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının
razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti.
Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve
insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş,
sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir.
Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında
bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç
ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta
Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette
mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça
gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz”
buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli
bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla
anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan
bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam
ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense
ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana
birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın
rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki
ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında,
kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate
erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle
bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi?
Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said
Nursî, Sözler, 31. Söz.)
Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek
kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan
sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra,
imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz
bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :
“Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela
havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.
Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.
Miraç Gecesinin Gündüzünde
Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat
namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi,
ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr
suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.