Bu tür stratejik kararlar alınırken getirisinin ve götürüsünün farklı dalllardaki bilim adamları ve politikacılar tarafından çok iyi tartışılması ve hesaplanması lazım.
Neticede nükleer enerji her ne kadar temiz bir enerji olsada riskli bir enerji üretim yöntemi ve bu riski tüpgaz patlaması kadar ufak değil. Nesillerden söz ediliyor, mesela Çernobil bölgesinin tekrar insan yerleşimine açılmasının 300 ila 900 yıl alacağı tahmin ediliyor. Ayrıca çevresel etkileride söz konusu, 20 sene öncesine gore Karadeniz’deki kanser oranının bu kadar yüksek olması tesadüf olmamalı.
Olayın birde dışa bağımlılık yönü var, santral Rusya tarafından yapılacak ve belli bir sure işletildikten sonra devredilecek, ayrıca Uranyumun Rusya’dan alınacağından söz etmeye bile gerek yok. Doğalgaz’dan sonra elektrikte de Rusya’ya mahum hale gelirsek petrol darboğazının olası olduğu önümüzdeki 30-40 sene içerisinde ülke olarak ciddi sıkıntılara düşebiliriz. Kimileri diyebilir bunlar sana mı kaldı, devlet yetkilileri zaten düşünür diye ama maalesef hükümetlerin bakış açıları seçim dönemlerine endeksli oluyor.
Nükleer teknoloji konusunda Türkiye’nin çok da geri olduğunu düşünmüyorum, sadece bu amaçla nükleer santral yapmak çok da mantıklı değil.
Ayrıca Nükleer teknoloji Türkiye’ye ne prestij getirir ne de bizi gelişmiş ülkeler sınıfına sokar, hali hazırda geri kalmış ülkelerde de nükleer santraller var. Ayrıca, geşilmiş ülkeler doğal enerji üretmeye yöntemlerine yatırım yaparken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin artan sanayileşme ile birlikte doğan enerji ihtiyacı sonucu nükleere yatırım yapmaları biraz manidar. Kendileri enerji üretmek için yeni teknolojileri kullanırken eski teknolojileri diğer ülkelere mi satıyorlar diye düşünüyor insan.
Neticede enerji açığımız olacağı muhakkak ve bunun bir türlü giderilmesi lazım, nükleer santral bu konuda dayatma değil alternatifler arasında seçim olmalı.