Süleyman Şatır
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 22 Mart 2005
- Mesaj
- 1.151
- Tepki
- 2.710
- Şehir
- Fatih / İstanbul
29 Nisan 2005 Cuma
Bir gün önce hava çok güzel olduğu halde, sabah uyandığımızda gökyüzünün yine bulutlarla kaplı olduğunu gördük. Çantalarımızı aldık, aşağıya indik. Otelciyi uyandırdık, bisikletleri koyduğumuz yerden çıkardık. Çantaları bisiklete yükledikten sonra, akşam yemek yediğimiz Lezzet Lokantası'na gittik.
Burada yağlı, ballı, peynirli bir kahvaltı yaparken, yağmurun başladığını gördük… Yağmur sağnak şeklinde yağıyor… Lokantada yağmurun dinmesini beklerken, Pamukovalılar'la sohbet ediyoruz… Yağmurun biraz azaldığını düşünerek yola çıktığımızda saat 10:30 olmuştu. Ama, daha ana yola çıkmadan yağmur yeniden hızlandı. Yanımızdan geçen kamyonların, otobüslerin savurduğu sular da cabası…
Üstümdeki rüzgarlık ve ayakkabım su geçiriyor. Kısa eldivenim sırılsıklam ve ellerim çok üşüyor. Önümüzdeki bir benzinci de duruyoruz. Burada içime uzun kollu bir giysi giyiyorum. Necati Bey'e, Fikret Alb.'a bakıyorum, kendi tabirlerine göre, bomba uzmanı gibiler… Ve tekrar yollara düşüyoruz. Yağmur şiddetini daha da artırıyor.
Arada, sırada durarak resim çekmeye çalışıyorum. Makinam bile su içinde. Küçük bir havlu ile sürekli siliyorum ve çantama koyarken de bu havluya sarıyorum. Ama havlu bile ıslanmış… 14 kilometre sonra 11:10'da Mekece'ye geliyoruz. Burada kendimizi bir kahvehaneye atıyoruz.
Ben bir marketten poşet alıyorum. Ayaklarıma poşet bağlıyorum. Büyük boy bir poşeti de, Necati Bey yanlarından kesiyor. Boynumun geçebildiği kadar bir delik açıyor. Uzun tarafı sırtıma gelecek şekilde bu delikten başımı geçirerek, poşeti giyiyorum… Rüzgarlığı da üstüme giyerek, sırtımı korumayı amaçlıyorum.
Necati Bey, sürekli sana verdiğim listeye yağmurluk yazmıştım diyor… Biraz sonra, yağmur altında tekrar yollara düşüyoruz. Fikret Alb., Mekece'den sonra 10 km'lik çok dik bir rampa olduğunu söylüyor. Yağmur altında tırmanmaya başlıyoruz… Zaman zaman sise giriyoruz… Böyle durumlarda göz gözü görmüyor…
Aslında tabiat ile mücadele ediyoruz… Ama hiç bir zaman keşke gelmeseydim diye bir şey aklımdan geçmiyor… Şu an evde bu satırları yazarken bile, birkaç gündür evde canımın sıkıldığını en kısa zamanda tekrar böyle bir geziye katılmak istediğimi anlıyorum…
Zirveye ulaştığımızda bir gölle karşılaşıyoruz. Bu gölü görürünce İznik Gölü olduğunu sanıyorum… Sonra bunun bir baraj gölü olduğunu anlıyorum. Yağmur altında ve rüzgara karşı 1-2 km daha gittikten sonra Çerkeşli Köyüne ulaşıyoruz. Saat 12:30, km saatim 23,82 Km'yi gösteriyor…
Köy kahvesi kalabalık, köylüler Cuma'nın okunmasını bekliyorlar. Sırılsıklam içeri girdiğimizde, bize yer açıyorlar, hemen sobaya odun atıyorlar. Ezan okununca da kahvede kimse kalmıyor. Necati Bey de camiye gidiyor. Fikret Alb, Alaattin Bey ve ben üstümüzdeki herşeyi sobada kurutmaya çalışıyoruz.
Saat 14:15 de, tekrar kapının önündeyiz…. Ayaklarıma poşetleri takıyorum. Ve yağmur altında tekrar yollardayız. Artık yolun bir iki önemsiz çıkış dışında düz olduğunu biliyorum. 20 km sonra İznik'de olacağız… Yağmur zaman zaman rüzgarla birlikte şiddetini artırıyor… Bu yağmurda insan şemsiyeyle bile sırılsıklam olur…
Saat 15:30'da İznik tabelasını gördüğümüzde yağmur dinmişti… Resim çekmeye çalışıyorum. Makinamın camı buğulanmış, resimler de hep bozuk çıkmış… Necati Bey, emekli öğretmen olduğu için doğru Öğretmen Evi'ne gidiyoruz. Öğretmen Evi'ndeki odalarımıza yerleşiyoruz. Üstümüzü değiştiriyoruz. Çantanın içindeki eşyalarım bile ıslanmış... Bisikletin arkasındaki 20 kilo yük, herhalde 30 kiloyu bulmuştur...
Üstü dalga dalga ıslak tişörtümü giyiyorum… Çorapların hepsi, ıslak… Ayağımdakilerle idare ediyorum… Tüm eşyalarımı kuruması için odanın içine asıyorum… Kaloriferler yanmıyor ki kurusun… Yemek yemek için dışarı çıkıyoruz…
Yemekten sonra, Necati Bey camiye, bizde göle doğru gidiyoruz. Sabah ki havaya inat, şimdi güneş yakıyor bile… Fikret Alb. giyecek bir şeyinin kalmadığını, herşeyinin ıslandığını, yarın sabah Yalova üzerinden İstanbul'a döneceğini söyleyince üzülüyorum… Alaattin Bey de dönecekmiş…
Necati Bey'le ben devam etmeye karar veriyoruz. Harita üzerinde hesap yapıyoruz. Sabah erken yola çıkarsak, İznik'ten, Yenişehir, Bursa yolu ile Karacabey'e bir günde gidebileceğimizi planlıyoruz… Fikret Alb., 120 km'lik yolda, sadece Yenişehir'e girerken 2-3 km'lik bir çıkış olduğunu, yolun diğer kısmının düz olduğunu söylüyor…
Ancak, bütün gece yağmur yağıyor… Sabah kalktığımızda da devam ediyordu… Meteoroloji de yağmurun süreceğini söylemişti… Çaresiz biz de dönmeye karar veriyoruz… Dönmeye karar veriyoruz ama, yine yağmur altında Orhangazi'ye, oradan da Yalova'ya yaklaşık 70 km yol gideceğiz…
4. Gün
Çıkış : Pamukova, saat 10:30
Varış : İznik, saat 15:30
Yapılan kilometre : 46,02 km
Bisiklet üzerinde geçen süre : 2:54:00 saat
En yüksek hız : 37,4 km/saat
Ortalama hız : 15,9 km/saat
Süleyman Şatır
Bir gün önce hava çok güzel olduğu halde, sabah uyandığımızda gökyüzünün yine bulutlarla kaplı olduğunu gördük. Çantalarımızı aldık, aşağıya indik. Otelciyi uyandırdık, bisikletleri koyduğumuz yerden çıkardık. Çantaları bisiklete yükledikten sonra, akşam yemek yediğimiz Lezzet Lokantası'na gittik.
Burada yağlı, ballı, peynirli bir kahvaltı yaparken, yağmurun başladığını gördük… Yağmur sağnak şeklinde yağıyor… Lokantada yağmurun dinmesini beklerken, Pamukovalılar'la sohbet ediyoruz… Yağmurun biraz azaldığını düşünerek yola çıktığımızda saat 10:30 olmuştu. Ama, daha ana yola çıkmadan yağmur yeniden hızlandı. Yanımızdan geçen kamyonların, otobüslerin savurduğu sular da cabası…
Üstümdeki rüzgarlık ve ayakkabım su geçiriyor. Kısa eldivenim sırılsıklam ve ellerim çok üşüyor. Önümüzdeki bir benzinci de duruyoruz. Burada içime uzun kollu bir giysi giyiyorum. Necati Bey'e, Fikret Alb.'a bakıyorum, kendi tabirlerine göre, bomba uzmanı gibiler… Ve tekrar yollara düşüyoruz. Yağmur şiddetini daha da artırıyor.
Arada, sırada durarak resim çekmeye çalışıyorum. Makinam bile su içinde. Küçük bir havlu ile sürekli siliyorum ve çantama koyarken de bu havluya sarıyorum. Ama havlu bile ıslanmış… 14 kilometre sonra 11:10'da Mekece'ye geliyoruz. Burada kendimizi bir kahvehaneye atıyoruz.
Ben bir marketten poşet alıyorum. Ayaklarıma poşet bağlıyorum. Büyük boy bir poşeti de, Necati Bey yanlarından kesiyor. Boynumun geçebildiği kadar bir delik açıyor. Uzun tarafı sırtıma gelecek şekilde bu delikten başımı geçirerek, poşeti giyiyorum… Rüzgarlığı da üstüme giyerek, sırtımı korumayı amaçlıyorum.
Necati Bey, sürekli sana verdiğim listeye yağmurluk yazmıştım diyor… Biraz sonra, yağmur altında tekrar yollara düşüyoruz. Fikret Alb., Mekece'den sonra 10 km'lik çok dik bir rampa olduğunu söylüyor. Yağmur altında tırmanmaya başlıyoruz… Zaman zaman sise giriyoruz… Böyle durumlarda göz gözü görmüyor…
Aslında tabiat ile mücadele ediyoruz… Ama hiç bir zaman keşke gelmeseydim diye bir şey aklımdan geçmiyor… Şu an evde bu satırları yazarken bile, birkaç gündür evde canımın sıkıldığını en kısa zamanda tekrar böyle bir geziye katılmak istediğimi anlıyorum…
Zirveye ulaştığımızda bir gölle karşılaşıyoruz. Bu gölü görürünce İznik Gölü olduğunu sanıyorum… Sonra bunun bir baraj gölü olduğunu anlıyorum. Yağmur altında ve rüzgara karşı 1-2 km daha gittikten sonra Çerkeşli Köyüne ulaşıyoruz. Saat 12:30, km saatim 23,82 Km'yi gösteriyor…
Köy kahvesi kalabalık, köylüler Cuma'nın okunmasını bekliyorlar. Sırılsıklam içeri girdiğimizde, bize yer açıyorlar, hemen sobaya odun atıyorlar. Ezan okununca da kahvede kimse kalmıyor. Necati Bey de camiye gidiyor. Fikret Alb, Alaattin Bey ve ben üstümüzdeki herşeyi sobada kurutmaya çalışıyoruz.
Saat 14:15 de, tekrar kapının önündeyiz…. Ayaklarıma poşetleri takıyorum. Ve yağmur altında tekrar yollardayız. Artık yolun bir iki önemsiz çıkış dışında düz olduğunu biliyorum. 20 km sonra İznik'de olacağız… Yağmur zaman zaman rüzgarla birlikte şiddetini artırıyor… Bu yağmurda insan şemsiyeyle bile sırılsıklam olur…
Saat 15:30'da İznik tabelasını gördüğümüzde yağmur dinmişti… Resim çekmeye çalışıyorum. Makinamın camı buğulanmış, resimler de hep bozuk çıkmış… Necati Bey, emekli öğretmen olduğu için doğru Öğretmen Evi'ne gidiyoruz. Öğretmen Evi'ndeki odalarımıza yerleşiyoruz. Üstümüzü değiştiriyoruz. Çantanın içindeki eşyalarım bile ıslanmış... Bisikletin arkasındaki 20 kilo yük, herhalde 30 kiloyu bulmuştur...
Üstü dalga dalga ıslak tişörtümü giyiyorum… Çorapların hepsi, ıslak… Ayağımdakilerle idare ediyorum… Tüm eşyalarımı kuruması için odanın içine asıyorum… Kaloriferler yanmıyor ki kurusun… Yemek yemek için dışarı çıkıyoruz…
Yemekten sonra, Necati Bey camiye, bizde göle doğru gidiyoruz. Sabah ki havaya inat, şimdi güneş yakıyor bile… Fikret Alb. giyecek bir şeyinin kalmadığını, herşeyinin ıslandığını, yarın sabah Yalova üzerinden İstanbul'a döneceğini söyleyince üzülüyorum… Alaattin Bey de dönecekmiş…
Necati Bey'le ben devam etmeye karar veriyoruz. Harita üzerinde hesap yapıyoruz. Sabah erken yola çıkarsak, İznik'ten, Yenişehir, Bursa yolu ile Karacabey'e bir günde gidebileceğimizi planlıyoruz… Fikret Alb., 120 km'lik yolda, sadece Yenişehir'e girerken 2-3 km'lik bir çıkış olduğunu, yolun diğer kısmının düz olduğunu söylüyor…
Ancak, bütün gece yağmur yağıyor… Sabah kalktığımızda da devam ediyordu… Meteoroloji de yağmurun süreceğini söylemişti… Çaresiz biz de dönmeye karar veriyoruz… Dönmeye karar veriyoruz ama, yine yağmur altında Orhangazi'ye, oradan da Yalova'ya yaklaşık 70 km yol gideceğiz…
4. Gün
Çıkış : Pamukova, saat 10:30
Varış : İznik, saat 15:30
Yapılan kilometre : 46,02 km
Bisiklet üzerinde geçen süre : 2:54:00 saat
En yüksek hız : 37,4 km/saat
Ortalama hız : 15,9 km/saat
Süleyman Şatır