Önce, -bu da kim demeyin- yarışmış, organizasyon yapmış, federasyonda gönüllü çalışmış, bahsettiğiniz organizasyonda çalışan ve hatta yarışan herkesi tanıyan ve bir şekilde birlikte organizasyon yapmış biri olarak yazdıklarınıza -alıntı yapmadan- bir kaç eleştirim var.
İlk değinmek istediğim Side-Mananavgat TUDER'e büyük bir teşekkür borçlu olduğumuz. Bugüne kadar Türkiye'de hiç bir sponsor yada organizatör Dünya Kupası (dikkat edin şampiyonası değildir) yapmağa cesaret etmedi. Bunun Türkiye'de bisikletin varlığının uluslararası tanıtımında çok büyük katkısı olacak. Elbette TUDER çok farklı sponsorlukların sahibi ve bisiklete sponsor olmayabilirdi. Bu noktada belki de daha büyük teşekkürü hak eden insan Ünal Tolun'dur. O olmasaydı Manavgatta 2 yıldır maraton yapılmaz ve Dünya Kupası da gelmezdi.
Sanıyor musunuz ki yurt dışında gittiğimiz her yarış süper organize edilmişti? Elbette Dünya Kupası da olsa her organizasyonda eksikler olabilir, ancak kendi haksızlıklarınızın lütfen farkında olun.
1. Eğer ulusal kategoriye kayıt oluyorsanız UCI komiserinin tek cevabı vardır: "kendi federasyonunuz bilir". Şuna emin olun Dünya Kupasına kayıt yaptırmaya çalışıyor olsanız asla izin vermezdi. Kendinize sormanız gereken soru şudur: "madem benim için bu kadar önemliydi neden geç kaldım?". Hiç birimiz (sporcu) bir organizasyonun kurallarını esnetecek yada düzenini bozacak lükse sahip değiliz.
2. Lisans olması kesindir. Bu noktada yapılan "Almanlara izin vermedik sizede veremeyiz" açıklaması çok talihsiz bir açıklama olmuş. Lisans kesindir, çünkü bu lisans sizin bu sporu yapabildiğinizin kanıtıdır. Elbette hepimiz bisiklete biniyoruz. Şöyle bakalım, hepimiz otomobil kullanabiliriz ama ehliyetsiz (trafik polisine yakalanırsak) cezamızı ölçüsü ile alırız. Lisans konusu sadece UCI için değil, GSGM için de aynı derecede önemlidir.
Eğer lisanssız olanlara yada geç gelenlere çifte standart uygulandıysa (ki sanmıyorum) bu büyük bir gaftır.
Geçmişte görev aldığım yarışlarda yolda olduğunu bildiğimiz takımları telefonla kayıt ettiğimiz de oldu. En büyük çabamız zamanında kayıtları kapatmaktı. Çünkü onu geciktirirseniz tüm program aksar. Kayıtlar ve lisanslar organizasyon adına herkesin önem göstermesi gerekenlerdir.
3. Su. Eminim ki bir kısmımızın yarış deneyimi yok. Yıllardır yaptığımız organizasyonlarda katılanlarda alışkanlık haline getirmeye çalıştığımız nokta; feed zone idi. Yarışı bitirip suratımıza "su bile vermedin" diyen çok sporcu ile karşılaştık. Oysa bu, bir sporcunun -her nasıl bisikletini ve ayakkabısını unutmuyorsa- suyunu da kendi ayarlaması ve unutmaması lazım. Yabancı sporcular 3000 mil uçup yanlarında 6 suluk getirirler. Yarıştan önce (dil bilmedikleri halde) feed zone'a gidecek bir gönüllü bulur, ona hazırladıkları 6 matarayı verir ve her tur birini içerler. Gönüllü bulamayanlar ise feed zone'a kadar gider, mataraları orda yere bırakır, hakeme de tembih eder, her tur yavaşlayıp yerden alırlar.
Bu "su" işi yarışa hazırlanmakla ilgili. Eğer birilerinin size yarış boyunca su vereceğini düşünüyorsanız süper bir anneniz olduğunu tahmin edebilirim. Yanlış anlamayın (benim annem de süperdir) sağolsun annemiz pantolonumuzu ütüler, yatağımızı yapar, biz asla bir şey yapmak zorunda kalmayız. Ne alakası var demeyin, bu hayatımızda bazı şeylerin önümüze hazır sunulması ile ilgili. İşte su beklentimizi de buna benzetiyorum ben. Gün gelecek evlendiğinizde eşiniz "neden kendi pantolonlarını ütülemiyorsun?" diyecek.
Arkadaşlar, yarışa gidiyorsunuz. Bu yarışı bitirmek istiyorsanız kendi ihtiyaçlarınızı karşılamayı öğrenmelisiniz. İster bir sırt çantasında yanınızda taşıyın, ister bir gönüllüyü organize edin o size yardım etsin.
Elbette bazı organizasyonlarda "neutral zone"larda su hatta power-bar veriliyor olabilir. Belki Manavgat da böyleydi yada beklentiniz vardı. Ben kendi payıma, eğer yarışı önemsiyorsam asla böyle bir ihtimale güvenmem. Kendi işimi kendim görürüm.
4. Yardım almak. Her ne kadar bu işi keyif için de yapsak kurallar var. Olmalı da. Teknik yardım, yedek lastik, malzeme bunlar ancak Teknik Zone'da olur. "Yahu iddiamız da yok adamlar esnetmediler", yok arkadaşlar böyle bir şey. Geçtiğimiz sene Türkiye şampiyonasında en sevdiğim arkadaşlarımdan birini diskalifiye ettim ben. Tanıdığım tanımadığım beş on sporcu diskalifiye edildi yıllar içinde. Amaç insanları yarıştan atmakmıydı? Elbette hayır. Amaç her zaman daha çok insanın yarışa katılması ve herkesin keyif almasıdır. Ama kurallar var arkadaşlar. Ve yarışa katılan herkes bu kurallara uymalı. Tıpkı 6 punto ile yazılmış banka kontratından yükümlü olduğumuz gibi, yüzlerce sayfalık UCI ve Bisiklet Federasyonu yönetmeliklerine lisans aldığımız anda "kabul" diyoruz. Bilmeyenler okuyabilir, türkçeye yine gönüllü 3 kişi tarafından çevrilmişti. Zaten teknik toplantıya katıldıysanız bunlardan bahsedilir ve istediğiniz soruları sorarsınız. Kendinize şu soruyu sorun; yarışta 4. oldunuz ve 3. olan kişi dışardan lastik alarak sizi geçmiş. Ne hissedersiniz? Ben şunu derim kendime "vay be ben enayiymişim lastiği koca yarış boyunca sırtımda taşıdım". Dereceniz ister podyum olsun ister 99.luk benim hissim değişmez.
Son olarak:
Katıldığımız organizasyonun hakkın da yada Federasyondakiler hakkında atıp tuttuğumuz sürece Bisiklet'e katkımız olmaz. Eğer -yanlış da yapılmış olsa- bir organizasyonu geliştirmek istiyorsak pozitif katkıyı tartışmalıyız.
Pozitif katkı nedir? Bunun ilk ayağı organizasyona yarışmacı olarak katılmak olabilir. Bir sonraki adım gönüllü çalışmak olabilir. Bir sonraki adım organizasyon yapmak olabilir. Sonraki ise sponsorluktur. Daha ilerisi işi gücü bırakır federasyon başkanı yada yardımcısı olursunuz.
Eleştiriler elbette yapılmalı. Fakat "sadece" eleştirmek bize bir şey kazandırmıyor.
Çok yazdım, vaktim varmış demekki.