Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Karadeniz Turumuz sona erdi

B

BF Okuru

Misafir
Kastamonu-Karabük-Zonguldak Turu
Selamlar!!! Daha önceden haber vermiş olduğum Karadeniz turunu bu pazar noktaladık. Tur tek kelimeyle mükemmeldi. Genellikle gerek hava koşulları gerekse yöre halkının ve daha önceden gezmiş kişilerin vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda plana tamamen bağlı kalmadık. Hatta bazı yerleri tesadüfen bulduk diyebilirim :) Her zaman olduğu gibi turu gün gün özet geçiyorum;
1. gün
Eskişehir’den gelen Bülent ve Timur abiyle Aşti’den Kastamonu arabasına bindik. Bu arada Pınarbaşı’nda bulunan Valla kanyonu, Ilıca şelalesi ve Horma Kanyonu haritalarda gözükmüyor. Buraları da tesadüfen Bülent abide bulunan yerel Pınarbaşı haritasından bulduk.Yolda otobüsteki muavinle sohbet ederken gideceğimiz yerleri anlattık. Tesadüf onun memleket de Pınarbaşıymış. Bize Kastamonu’ya varmadan Ilgaz Dağının zirvesinde bırakmayı teklif edince ve biz de bu kadar güzel ormanı görünce reddedemedik ve apar topar otobüsten indik. Orada bölgede hayvanlarını otlatan bi amca bize kamp kuracağımız güzel yerleri gösterdi. Normalde tur sırasında kamp kuracak yer bulamazken Ilgaz’ın muhteşem ormanında yer beğenemedik diyebilirim. Geceyi Ilgaz dağında geçirdik. Kamp yaptığımız yer: Anayolun en üst noktasında karayollarının malzeme bölgesi var.Onun hemen yanından bir patika yol geçiyor. Biz çatallanan yollardan sürekli sola giderek çok güzel bir yaylaya vardık. Rakım:1875m
2.gün
Sabah 5 te kalktıktan sonra kahvaltı, toparlanma, fotoğraf çekimi derken saat 6:30 a geldi. Tamamen işimiz bittiğindeyse mükemmel bir iniş bizi bekliyordu. Yol hafta içi olmasından dolayı çok tenhaydı. Yol oldukça virajlı. Aşağı inene kadar asfalt yok.Kaymayı engellemek için küçük kaldırım taşları döşenmiş. Ilgaz’dan indikten sonra Kastamonu’ya paralel olarak giden bir yol daha var. Yol Karaçomak Barajının yanından geçiyor. Manzarası gerçekten güzel. İnişi yaptıktan sonra sol tarafta bulunan Total benzinliğinin hemen yanındaki köy yoluna girerek geçebilirsiniz.Yalnız bu bölgeden Kastamonu’ya kadar geçtiğiniz köylerde yiyecek satan herhangi bir yer bulunmuyor. Bu nedenle yanınızda sizi Kastamonu’ya kadar idare edecek yiyecek bulunmalı.Yalnız bölgenin insanı o kadar misafirperver ki ekmeğini esirgemiyor. Baraja 2-3 km kala bi yerde mola verip tıkındıktan sonra tekrar yola koyulduk. Barajı ve o yolu gördükten sonra iyi ki bu yola sapmışız dedik. Çünkü manzarası oldukça güzeldi. Kastamonu’ya vardığımızda öğlen sıcağı tüm kasvetiyle çökmüştü.Şehirden Alışverişimizi yapıp bilgi aldıktan sonra Daday’a doğru yola devam ettik. Sıcağın fazla olmasından dolayı bulduğumuz ilk ağaçlık yere çadırları atıp öğle uykusuna daldık.
Uyandığımızda saat 4 olmuş ve hava kapanmıştı. Sanırım Karadeniz yine yağmurlarını coşturacaktı. Hafif serpeleyen yağmura aldanmayıp kullanılmayan bir köprü altına girdik. İyiki de girmişiz!!! Biz girdikten sonra dolu başladı!!! Bereket çok fazla sürmedi. Yaklaşık 1 saat bekledik. O sırada benim acil durum paketinde bulunan dardanel ve mısırı mideye indirerek açlık sıkıntısını da ortadan kaldırdık :) Yolun bundan sonraki bölümü Daday’a kadar düz fakat çok yorucuydu. Bir yandan ters rüzgar bir yandan da önceki günden kalma uykusuzluk bizi o yolda epey yordu. Daday’a vardığımızdaysa sanki yüzlerce km yol yapmış gibiydik. :)Sizlere tavsiyem oraya yolunuz düşerse meşhur etli ekmeğini yemeden gitmeyin. Ayrıca eğer restore çalışmaları bittiyse Atatürk’ün kaldığı konağı da ziyaret edebilirsiniz. Biz geçerken halen inşaat halinde olduğu için gezemedik. Orada etli ekmeği bir güzel mideye indirdikten sonra ilçeden yaklaşık 5 km ileride ağaçlık bir yere kamp attık. O kadar yorulmuştum ki o gün bir önceki günün aksine deliksiz uyudum.
Not olarak; bölgeye yolunuz düşerse ve daha ilerilere gidecek zamanınız varsa Daday’ın yaklaşık 7-8 km ilerisinde bir hastane var. O hastanenin çevresinde çok daha güzel kamp yerleri var. (zaten oranın yerlisi de tarif ediyor)
3.gün
Sabah saat 5:30... ve bir türküyle uyanıyoruz.... Bölgedeki dağ evlerinin birinden gelen bir türküyle. Sözleri fazla belli olmasa da Karadeniz’e has kemençe sesi hemen fark ediliyor. İşte o zaman daha bir anlıyoruz Karadeniz’de olduğumuzu… Bir sonraki hedef Azdavay, oradan Pınarbaşı. Bu arada Müfit abinin de Perşembe katılacağı haberi bizi ayrıca mutlu ediyor. Yol 1570 Ballıdağ Geçidine kadar sürekli tırmanış. Geçide kadar iniş yok denecek kadar az. Fakat havanın bulutlu ve sisli olması ve bölgenin büyüleyici doğası bizi o tırmanışlarda hiç yorulmamamızı sağlıyor. Biraz yükseldiğimizde öyle mükemmel bir manzarayla karşılaşıyoruz ki her yerde durup fotoğraf çekiyoruz. Bir yandan sis bulutlarının dağları aşıp alçalarak bize doğru gelişine bakarken bir yandan ağaçların çıkarmış olduğu buharın gökyüzüne yükselişini de görebiliyorsunuz. O an kendimizi böyle bir harikayı görebildiğimiz için çok şanslı hissettik... Çünkü böylesine muhteşem bir görüntü her zaman rast gelmez...Tırmanırken bazı köylerden ve yaylalardan geçip tekrar ormanın içine giriyorsunuz. Hele bir de ormana girdiğinizde yanınızda msr. ve çay varsa değmeyin keyfinize… O kuş cıvıltıları ve su şırıltılarıyla dolu yemyeşil ormanda içtiğiniz çay dünyanın en güzel çayı… Zorlu ve bir o kadar güzel tırmanıştan sonra1570 rakımlı Ballıdağ geçidine varıyoruz. Buradan sonrası Azdavay’a kadar iniş. Azdavay’a vardığımızda unutamayacağımız bir yolu geçmiş bulunuyoruz. Saat 12 yi gösteriyor fakat sıcaktan eser yok. Çünkü hava kapkara bulutlarla dolu… Azdavay’da karnımızı doyurup yaklaşık 1,5 saat mola verdikten sonra Pınarbaşı’na doğru yola devam ediyoruz.
Yaklaşık 10 km ilerledikten sonra yavaş yavaş başlayan yağmur zamanla iyice etkisini göstermeye başlayınca bir ağacın altına sığınıp yaklaşık 1 saat bekledik. Fakat baktık ki duracağı yok, yallah tazzik deyip başladık yağmurun altında pedallamaya… biz ilerledikçe yağmur da ilerledi. İnadına daha da hızlandı… En sonunda sırılsıklam Pınarbaşı'na vardığımızda bir park görüp oraya girdik.İçinde bir pınar vardı. İlçe de ismini girişinde bulunan bu pınardan alıyor.
Bu arada içeride kamp kurmuş olan İzmir 9 Eylül Dağcılık Kulübü vardı. Onlar da bölgedeki Valla Kanyonu,Ilgarini Mağarası, Horma Kanyonu ve Ilıca Şelalesini gezmeye gelmişlerdi. Bu arada şansımıza bölge hakkında yapılan slayt gösterisini de onlarla birlikte izleme fırsatı bulduk. Fotoğrafları gördükçe bir sonraki gün gezmek için daha bir heyecanlandık.
Bir sonraki gün dağcılık Kulübünün otobüsüyle Valla
Kanyonu, Ilıca şelalesi ve Horma Kanyonunu dolaştık. Bisikletçi Adam P otobüsle gezer mi demeyin!!! İnsanın kuru hiç bişeyi kalmayınca mecbur kalıyor…:) Üstelik bir de çadırınızın yağmurda su geçirdiğini öğrenip sıkıntılı bir gece geçirdiyseniz…Maalesef Ilgarini mağarasını gezemedik. Çünkü oraya yayan gidilen yolun yürümeye elverişli hale gelmesi için en az 2 gün yağışsız geçmesi gerekiyor.
4.gün
Hiç pedallamadan geçirdiğimiz tek gündü. Sabah saat 8:30 civarı otobüsle ilk durak olan Valla Kanyonuna doğru hareket ettik. Bölge Küre dağları milli parkının içinde. Kanyonun ilçeye uzaklığı 26km. Muratbaşı mahallesine kadar ulaşım asfalt. Bu bölümünü otobüsle geldikten sonra Valla kanyonuna doğru yürüyerek iniyorsunuz. Yol tek kişinin geçebileceği dar ve eğimi oldukça fazla. 1.5km lik orman içi patika yol. Aşağı inerken bir yol ayrımından sağa dönüp kayalara çıkıyorsunuz ve Kanyon ayaklarınızın altında!!!! Manzara bir harika, fakat en ufak bir dikkatsizlik çok kötü sonuçlar doğurabilir. Kayalara çıktığınızda görünen manzara adeta insanın başını döndürüyor. Not:yükseklik korkusu olanlara kesinlikle tavsiye etmem!!! Valla Kanyonunu yukarıdan gördükten sonra inişe devam ediyoruz. Bölgenin bitki örtüsü muhteşem. Sıcaktan bunalmış bir halde kanyona vardığımızda Devrekani ve Kanlıçay’ın birleştiği yerdeki kanyonun başlangıcında serin sulara atıyoruz kendimizi. Hatta bi ara kendimizi akıntıya kaptırıp küçük bir kanyon gezintisi yapıyoruz. Normalde kanyonun tamamının teçhizatsız geçilmesi imkansız. Uzunluğu Cide ilçesine doğru 12km. Yan duvar kayaların uzunluğuysa 800-1300m ye kadar ulaşıyor. Kanyon sefası bittikten sonra indiğimiz yolu tekrar tırmanarak otobüse ulaşıyoruz. Bir sonraki hedef Ilıca şelalesi ve Horma kanyonu… Bölge merkeze 12 km. uzaklıkta. Otobüsle Ilıca köyüne kadar gidip oradaki bir köy lokantasında gözlemelerimizi yedikten sonra tekrar yayan olarak şelaleye gidiyoruz. Yol çok az ve eğim yok. Şelaleye vardığımızda her zamanki gibi çok güzel bir manzarayla karşılaşıyoruz. Su yaklaşık 10 metre yüksekten dökülmekte ve bu suyun döküldüğü yerde doğal bir havuz oluşmuş. Şelalenin en önemli özelliğiyse etrafının çok sayıda ağaç ve bitki örtüsüyle çevrili olması. Şelalenin diğer bir adı da çatal şelale. Bu ismin söylenmesinin nedeni şelalenin ortasında bulunan taşın sağından akan suyun sular yükseldiğinde solundan da akarak çatal şeklini almasıdır. Biz gittiğimizde yaz olması ve suların az olması nedeniyle tek tarafından akıyordu. Şelalenin aktığı yerin öncesinde ise Horma kanyonu var. Bu kanyon da Zarı çayı üzerinde. Buraya, yani şelalenin aktığı yere tırmandığımızda ise çok daha muhteşem bir manzarayla karşılaşıyoruz. Şelalenin hemen başlangıcında harika cadı kazanları!! (cadı kazanı: Yüksekten düşen suyun kayayı oymasıyla oluşan oval, kazan şeklinde içinde suyun biriktiği taşlar) Biraz yukarıya baktığınızda tüm heybetiyle üzerinize yürüyormuş gibi gözüken sert kayalar… Eski dönemlerde yaşayan insanların kayaları oyarak su kanalı açıp, bu kanaldan su ile çalışan un değirmenine su akıtmaları ayrı bir özelliği. Bu arada Ilıca köyünün hemen girişinde bungalovlardan (Şelalenin hemen gerisindeki cadı kazanı) oluşan güzel bir de pansiyon var. Ailece gidilip kalmak için oldukça uygun. Fiyatı 3 öğün yemek dahil kişi başı 30 lira.
Bülent abinin matarayı şelalede unutması nedeniyle otobüsü kaçırıyoruz ve başlıyoruz yürümeye… :) yol boş olması bize otostop şansı da vermiyor maalesef. Sonra bir araba bulup Pınarbaşı’na dönüyoruz. Eğer ailenizle birlikte veya kendiniz kafanızı dinleyeceğiniz doğal güzelliklerle dolu bir yer arıyorsanız Pınarbaşı-Ilıca oldukça uygun bir yer…

5. gün
Bir önceki gün birlikte gezdiğimiz Dağcılık kulübünün şiddetle tavsiyesi üzerine Ilgarini mağarası üzerinden geçen rotamızı Eflani, Safranbolu üzerinden Yenice-Şeker kanyonuna doğru değiştiriyoruz. Sisten dolayı görüş mesafesi oldukça kısa. Ayrıca etrafta öyle bir nem var ki kuruttuğumuz her şeyin tekrar sırılsıklam olduğunu görüyoruz. Öyle ki havada uçuşan kırağı taneciklerinigözünüzle çok rahat görebiliyorsunuz. Sabah saat 4:30 da kalkmamıza rağmen yağmurdan dolayı kendimizi öyle bir dağıtmışız ki eşyaları toparlayıp kahvaltı edip çıkmamız 7 yi buluyor. Pınarbaşı’ndan sonra Eflani’ye doğru giderken Ayaklarımızın altında sisler altındaki Pınarbaşı’nın manzarası gerçekten muhteşem & nbsp;bir görüntü… Bulutların üzerindeyiz..Etrafımız alabildiğine orman, arkamızda bulutlar içinde yüzen bir ilçe… Tırmanış bittikten sonra iniş, hız denemesi yapmaya oldukça müsait. Yalnız maalesef indikten sonra yaklaşık 20 km Eflani’ye kadar orman yok. Yol inişli çıkışlı. Pek zevkli bir yol olduğunu söyleyemem. Eflani’nin 1-2 km. ilerisinde bir çeşmede durup sıcak öğlen saatlerini burada geçirmeye karar veriyoruz. Saat 3 gibi tekrar yola koyulup Safranbolu’ya iniyoruz. Eski Safranbolu’ya inip orada gezdikten sonra Müfit abiyle buluşuyoruz. Bölgenin büyüleyici bir tarihi atmosferi var. Safranbolu’da en çok ilgimi çeken yer ise Cinci Han.
Cinci Han hakkında bilgi:
Safranbolu eşrafından Karabaşzade Hüseyin Efendi (Cinci Hoca) tarafından 1645yılında yaptırılmıştır. Mimarının kim olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, dönemin baş mimarlarından mimar Kasım tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Hanın inşaatı ile ilgili mimari proje vb. herhangi bir doküman bulunamamıştır. Devşirme olarak yetiştirilen ustaların tecrübesi ve el becerisiyle yapılmıştır. Yapı malzemesiolarak moloz ve kesme taş, birleşimlerinde ise Horosan harcı kullanılmıştır. Tonoz ve kubbelerinde 28*28*3cm ölçülerinde tuğla kullanılarak inşa edilmiş iki katlı bir yapıdır. Zemin katta 26 adet yatak odası, deve ahırı, umumi tuvalet, şadırvan ve avlu, yatak odaları ve avlu arasında revak bölümü bulunmaktadır. Birinci katta 37 adet yatak odası, umumi tuvaletler, yemek salonu, odaların önünde yine revak bulunmakta ikinci katta ise han ağası odası ve onun üzerinde gözetleme kulesi bulunmaktadır.Ayrıca zemin katın altında iki adet mahzen vardır. Güney batı cephesindeki deve ahırının altından arşı merkezinin ve hamamın atık sularının geçtiği 3m genişliğinde dere bulunmaktadır. Bu dere taş kemer ile tahkim edilerek hanın bu bölümü dere üzerine inşa edilmiştir. Hanın bulunduğu doğal arazinin eğimi yaklaşık %45 dir. Ayrıca güney cephe duvarı bitişiğinden Akçasu deresi geçmektedir. Hanın inşası, anlaşıldığı üzere çok olumsuz şartlara sahip bir arazide yaklaşık 400 yıl öncesinin teknolojisi ile herhangi bir proje, statik hesap vb. altyapı çalışması olmadan yapılmıştır. Tamamen insan gücüne dayalı olarak yapılan bu han, Osmanlı han mimarisinin en gelişmiş örneklerinden biridir.
Şu anda burası bir otel. Cinci Han Oteli. Mimarisi gerçekten büyüleyici… Fiyatı: sabah kahvaltısı dahil kişi başı 30 lira. Hafta sonunu geçirmek için oldukça ideal bir yer.
Bu arada Safranbolu’da bir bayan ve erkek iki Hollandalıyla tanışıyoruz. Onlar da bisikletçilermiş. Safranbolu civarında kondisyon yaptıktan sonra Sinop’tan doğuya doğru gideceklermiş. Bize “siz şu ana kadar gezerken Türkiye’de Türk olarak gördüğümüz tek bisikletçisiniz” demesi de beni hiç şaşırtmadı doğrusu…
Alışverişimizi yaptıktan sonra Safranbolu’dan Karabük’e 10 dk. da iniyoruz. Yol tamamen iniş ve birbirine çok yakın. Karabük’ten 6-7 km ileride Yenice yolu üzerinde kamp atıp ateşte kızarmış sucukları bir güzel mideye indiriyoruz… :)

6. gün
Sabah saat 7 civarı kalkıp 8 gibi Yenice’ye doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca Filyos çayını takip ediyoruz. Bu arada birçok tünel de var. Eğer bu yoldan geçerseniz yanınıza arka reflektör ve far almayı kesinlikle unutmayın. Çünkü uzun ve virajlı tünellerde göz alışmadığı için hiçbir şey gözükmüyor. Ayrıca yola paralel olarak giden tren yolunun oluşturduğu görüntü de ayrı bir renk katıyor. Tünelli yolun bir kısmını gruptan biraz önde geçtim. Bu sırada bir tünelden geçerken karanlıkta 2 kuş başımın üzerinden geçmeye başladı. Başta yarasa olduğunu düşünerek biraz tedirgin oldum. Fakat tünelden çıktığımda iki küçük kırlangıç olduklarını ve benimle oyun oynadıklarını anladım. Bir süre orda bekledim yaklaşık 15- 20 defa adeta savaş uçağı gibi karşıdan gelip yüzümün birkaç santim yakınından hızla geçerek beni baya bi eğlendirdiler doğrusu :) Yenice’ye doğru giderken sol tarafta kayaların arasından dağ suyu iniyor. Ben de sıcaktan kavruluyor olunca dayanamayıp kendimi yukarıdan akan bu küçük şelalenin altına attım. Oldukça güzel bir duygu tavsiye ederim :) Ayrıca bu söylediğim yerden az ileride bir çeşme ve küçük bir parkı olan dinlenme yeri de var. Burada kahvaltımızı yaptıktan (burada yiyecek bulunmuyor) sonra yola devam ederek Yenice’ye vardık. İşte Turun tesadüfen bulduğumuz ve en güzel bölümü!!!

Yenice-Şeker Kanyonu Maceramız!!!
Bu bölümü ayrıca anlatıyorum çünkü Yenice-Şeker kanyonu turun en güzel bölümüydü. Ayrıca bu bölgeyi özel olarak tanıtmak istiyorum.
Yenice’ye varmadan birkaç km. önce Bir köprüden geçtik. Köprüde altından geçen derenin ismi yazıyordu “Şeker”. Fakat herhangi bir tabela olmayınca Müfit abi ile önden Yenice’ye doğru devam ettik ilçe merkezine gelip arkada olan Bülent abiye telefon ettiğimizde Şeker kanyonunun girişinin geçtiğimiz köprünün yanındaki patika yol olduğunu öğrendik. Bir tabelası dahi yoktu!! Biz Müfit abiyle merkeze kadar gelince belediyeye bilgi almak için uğradık. Orada bizi oldukça iyi karşıladılar. Başkan olmadığı için o sıra danışmanıyla görüştük. Bölge hakkında bilgi aldık; kanyona bir rehber olmadan girmek oldukça sakıncalı. Zaten orayı tek bir kişi biliyor. İsmi Ahmet Şükrü ELBİR.
Kendisi aynı zamanda orman mühendisi ve orayı keşfetmiş olan kişi. Kendisini telefonla aradılar fakat mesaide olduğu için bize bugün yardımcı olamayacağını fakat yarın gelebileceğini söyledi. Bizim planımız ise bugün kanyona girip aynı gün yola devam etmek.sonunda kanyonu görüp ona göre kalıp kalmayacağımıza karar vermek üzere geri döndük. Kanyona giriş yolunun hemen karşısında Şeker Piknik adında bir yer var. Burada kamp da kurulabiliyor. Demir atları yükünü boşaltıp patika yola girdik.Yol yaklaşık 10 km tırmanış.
Bölgeden o kadar etkilendik ki patika yoldan kanyonu ve çevredeki bitki örtüsünü görmemizle ertesi gün kalıp kanyona girmeye karar vermemiz bir oldu. Timur abinin o gün aramızdan ayrılmasıyla tekrar 3 kişi olduk. Bu arada orada bisikletle derenin içinden karşıya geçme tecrübesini de yaşadım. :) Çok zevkli yalnız akorda biraz zarar veriyor. Tabi ıslanmayı da göze almanız lazım… :) Ben tekrar dönüp belediyeye kalmaya karar verdiğimizi haber verdim. Dönüşte Şeker Piknik’e kamp attık. Ağaçlık bir alan, iki küçük ev, bir tuvalet ve bir yemek yapma yerinden oluşan şirin bir yer.İlçede turizm amaçlı olarak yapılmış tek yer. Maalesef konaklama amaçlı bir pansiyon bulunmamakta.
Fakat yakında buraya bir pansiyon açılacak. Kamp kurduğumuz yerin sahibi olan Şeker ACAR ve oğlu bizimle çok ilgilendi ve oldukça sıcak karşıladılar.
Akşama doğru bisikletlerimizin bakımını yaparken belediye başkanı Mustafa AKAY kamp kurduğumuz yere geldi. Bizimle oldukça ilgilendiler. Rehberimiz olan Ahmet abiyle birlikte yörenin, ormanın ve kanyonun özellikleri hakkında konuştuk.
Dünya Ormancılık Örgütü FAO’nun dünya üzerinde belirlediği mutlak korunması gereken alanlar içinde 100 adet sıcak noktadan 9’u Türkiye’de bulunuyor. Bunlardan biri de Yenice ormanları. Bunun nedeni bu ormanlarda tropik bölgeler dışında, dünyada pek az ormanda görülecek kadar çok sayıda ağaç, ağaççık, bitki ve yaban hayvanının bir arada yaşamakta olduğundandır. Buna orman denizi özelliği de deniyor. Ihlamurdan tutun meyve ağaçlarına, papatyalara kadar birçok bitki çeşidi bulunuyor. Yöre halkından öğrendiğimize göre bundan yaklaşık 20-25 sene önce ormanda Alman usulü denilen bir kesim yapılmış. Bu teknikle orman katledilmiş, ağaçların türüne bakılmaksızın kesilmiş. Fakat bu kesim durdurulduktan sonra tahrip olan orman zamanla kendini yenilemiş ve tıpkı tıraş olunan sakal gibi daha bir gürleşmiş. Daha sonra da Yenice halkı ormana sahip çıkmış. Şu anda doğal hali korunmakta ve milli park statüsüne girmesi için verilen teklifin sonucu beklenmektedir. Daha önce bölgede National Geographic Channel 2 defa belgesel çekmiş. Yakın zamanlarda da TRT bir belgesel yayınlamış.
Bu bilgileri aldıktan sonra kanyona girmek için daha bir heyecanlandık. Belediye Başkanını uğurlayıp Şeker ustanın yaptığı kömürde kızarmış tavukları mideye indirdikten sonra bir sonraki gün 9:30 da şeker kanyonuna hareket etmek üzere uykuya daldık.
7. gün
Ertesi sabah saat 8 gibi uyanıp kahvaltıyı yaptıktan sonra Ahmet abi de belediyenin gönderdiği kamyonetle birlikte geldi. Kamyonete atlayıp Kanyona gireceğimiz yere geldikten sonra Bülent abiyi bisikletiyle fotoğraf çekmek üzere gönderdikten sonra rehberimiz Ahmet abi Müfit abi ve ben kanyona girişi yaptık.Kanyona giderken yanımızda sudan etkilenen herhangi bir şey götüremedik. Çünkü bazı yerleri yüzerek geçmeniz gerekiyor. O yüzden esas harikaların içinde bulunduğu kanyonda maalesef fotoğraf çekemedik. Fakat gerçekten fotoğraflarla, kelimelerle anlatılamayacak kadar büyüleyici bir yer. Ben “bisikletçiye başka şey yakışmaz” diyerek bisiklet taytımla daldım suyun içine!!!(bakmayın öyle dediğime mayomu yanıma almayı unutmuşum...:)) Suyun içinde ilerlerken gökyüzünü göremiyorsunuz. Çünkü orman her yerden fışkırıyor…Kendinizi Afrika’daki yağmur ormanlarındaymış gibi hissediyorsunuz… Kanyon diğerlerine göre daha genç olduğu için dar geçitler bulunuyor. Kayaların görüntüsü adeta birer sanat eseri!! Bir yerde gördüğümüz görüntü ise çok ilginçti. Uçurumdan düşen bir kaya iki duvar arasına sıkışmış ve havada duruyor. Adeta bir köprü gibi… İnsan onun altından geçerken “ya benim üzerime düşerse…” diye düşünmeden edemiyor. Ayrıca bir yerde de doğal bir kaydırak var!!! Ahmet abinin mecbur olarak geçirttiği iki yerden biri bu kaydırak. Üzerinden geçen sulardan dolayı kayganlaşmış olan kayanın tepesine çıkıp kaygan yüzeyinden kendinizi aşağıya bırakıyorsunuz. Gerçekten çok güzel bir duygu… yaklaşık 1 saat sonra güneş gören bir yere varıp orada titremekten birbirine çarpan dişlerimizi durduruyoruz…:) Kanyondan geçerken gördüğümüz bir diğer ilginç yer ise kayalar üzerinde oluşmuş yan portreden bir insan silueti. Hatta bu siluet Atatürk’e de çok benziyor.
Yaklaşık 1,5 saat sonra bir su kaynağına varıyoruz. Girmek zorunda olduğumuz ikinci yer…!!! Ahmet abi buraya kafasını sokmayana geçiş yok diyor ve biz de kendimizi yeraltından çıkan su kaynağının buz gibi sularına atıyor daha sonra da bağıra bağıra çıkıyoruz :)
Bu kaynak bize yolun yarısına kadar geldiğimizi gösteriyor. Yol buraya kadar oldukça tehlikeli geçişlerle doluydu. Ben şahsen bir defa kuru bir dala güvenince iyi bi tehlike atlattım. Buradan sonrasında daha az riskli. Fakat bu sefer de su kaynağından dolayı suyun kireci azalıyor. Bunun anlamı buz gibi kaygan taşlar… Tabi bunun yanında ayakları ağrıtacak dercede buz gibi bir su…
Zamanında köye su götürülmesi amacıyla kaynağın önüne bir set yapılmış ve kanyon boyunca borular döşenmiş. Fakat zamanla ne set kalmış, ne de borular. Daha bir damla su bile götüremeden doğa seti yıkmış. Bereket ki bazı borular halen duruyor. Biz de yolun bir bölümünü o boruların üzerinden giderek buz gibi sulara girmeden geçmiş olduk. Yoksa daha dişlerimiz birbirine çok çarpacaktı :) Kanyonun sonuna vardığımızda kısa bir süre için de olsa güneşin altında olmak oldukça iyi geldi. (sonra yanmaya başladık tabii) Fotoğrafta da gördüğünüz gibi kanyonda yanmamak için kabak yaprakları çok iyi bir giysi. Dedik ya kanyon modası!!! :))
Bu kanyon diğerlerine göre daha genç ve suyu daha az olduğu için özel bir teçhizat olmadan geçilebiliyor. Fakat buraya yolunuz düşerse yanınızda suda kaymayan lastik ayakkabı, kask, eldiven (kaygan kayalardan elinizin kaymaması için) riskleri daha aza indirecektir.
Kanyon macerası bittikten sonra tekrar Şeker Piknik’e dönüp eşyalarımızı toparladık. Malzemeleri yükledikten sonra sürdük demir atlarımızı… Önce teşekkür etmek için Yenice belediye başkanına uğradık. Kendisi her zamanki misafirperverliğiyle bizi yemeğe davet etti, fakat bizim o kadar vaktimiz olmadığı için yemeğe kalamadık. Bizi kapıya kadar uğurlaması da ayrı bir jest oldu.
Aslında biz Yenice’yi tam anlamıyla gezemedik. Yenice’de Şeker Kanyonunun haricinde Göktepe Tabiat Parkı, Fındıkaltı Bağbaşı ve Sorgun Yaylası bulunuyor. Ayrıca ormanda çok güzel tırmanış rotaları var.
Yenice mutlaka her doğa severin en az bir defa gitmesi gereken henüz keşfedilmemiş bir doğa harikası… Eğer doğayı gerçekten seviyorsanız Yenice’ye mutlaka uğramalısınız…
Sonradan yaptığımız plan değişikliğiyle Zonguldak’a doğru demir atlarımızı sürmeye başladık. Hedefimiz şehrin girişindeki Gökgöl mağarası ve Zonguldak’ta eskiden kullanılmış fakat şu anda turizme açılmış maden ocaklarını gezmek. Zonguldak’a yaklaşık 40 km kala bir arazide kamp attık. Kamp yeri bulmakta zorlandığımız tek gündü diyebilirim.
8. gün
Ertesi gün saat 10 civarı Zonguldak’a doğru yol aldık. Diğer geçtiğimiz yollara göre bu yolun çok güzel olduğunu söyleyemem. En kötü tarafı diğerlerine göre daha kalabalık olması… ayrıca yol yapımı çalışmaları da var. Şehrin girişinde Gökgöl mağarası bulunuyor. Yaklaşık 4 km uzunluğunda. Fakat sadece 875m lik kısmını gezebiliyorsunuz. Diğer bölgelere giriş aydınlatılmamış olduğu için yasak. Benim fikrim mağarayı düzenlerken doğal görünümünün bozulmamasına fazla önem verilmemiş. Ayrıca ışıklandırma da oldukça amatörce. Çevredeki taşlara yönlendirilmiş olması gereken ışıklardan bazılarının yönü düzgün olmadığı için insanın gözünü alıyor. Tabi tamamiyle doğal ve az bilinen bir kanyondan geçtikten sonra bu şekilde suni bir görüntüsü olan yere girmek çok da fazla ilgi çekmiyor. Yalnız hakkını yemeyelim oldukça ilginç yapıya sahip bir mağara…
Zonguldak’a vardığımızda ilk işimiz biletleri almak oldu. Daha sonra bahsettiğim eski maden ocaklarına bakmaya karar verdik. Fakat ya böyle bişey yok ya da yöre halkı bundan haberdar değil. Çünkü burayı tarif edecek birisini bulamadık. Bu haberi de aldıktan sonra Yenice’de bir gün daha kalıp orayı daha fazla gezdikten sonra Ankara’ya dönmediğime pişman oldum. Bundan dolayı tavsiyem Yenice’ye gidiyorsanız en az 2 gününüzü ayırın.
Şehirde biraz gezindikten sonra terminale gelerek toplam olarak 370 km’lik bir turu noktalamış olduk.
Genel olarak oldukça eğlenceli olan, arada yağmur ve benzeri durumlardan dolayı sıkıntılar yaşadığımız, iyi tesadüflerle dolu bir tur oldu. Planımız Ilgarini mağarasından dolaşıp Safranbolu, oradan Karabük’e gidip dönmekti ama tesadüfler bizi çok daha farklı ve güzel taraflara yönlendirdi… :)
Karadeniz gerçekten çok güzel. İnsanın içini okuyor. Dertlerini alıp götürüyor. Ne varsa silip atıyor. Kafasını dinlemek isteyen tüm doğa sever arkadaşlara tavsiye ederim…
Bu arada tur sırasında aramızda bulunamayan fakat bize rotamızı çizmekte ve planları yapmakta büyük yardımları dokunan Bisiklet Sevenler Derneği Ankara temsilcisi Berk BAYSAL’a, Yenice’de bizi sıcak ve misafirperver karşılayan Yenice Belediye Başkanlığına, kaldığımız zaman boyunca elinden gelen her türlü imkanı sağlayan Şeker Piknik’e ve bize Şeker Kanyonunun harikalarını gösteren Ahmet Şükrü ELBİR’e çok teşekkürler…

Y.ERGUN
 
Scudo
enbaşta güzel gezinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler... yanlız fotoğraflar az gibi :) umarım arkası gelir... bu arada en güzel olaylardan bitaneside indirme operasyonu sanırım heryerde bişeyler inidirmişsiniz :) sucuklar dardanel tonlar mısırlar.... verdiğiniz önemli bilgilerden dolayı tekrardan teşekkürler...
 
maşalah çok güzel turl yapmışsınız inşalah bzilerede nasip olur fotgrafları ceken elerinize oralara giden ayaklarınıza saglık
 
Ya arkadaşlar ben bu yazıyı hiç istediğim şekilde hazırlayamadım. Normalde bir word belgesinde hazırladım. İçinde 50 tane fotoğraf var ve fotoğrafları yazıda anlattığım ilgili yerlere yerleştirdim. Fakat burada aynı şeyi yapamadım. Ayrıca fotoğrafları yüklerken "en fazla 10 fotoğraf yükleyebilirsiniz" uyarısı geldi. Aslında daha orjinal bişeyler yayınlamak istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olabilirseniz sevinirim. Bol pedallı günler!!!!!!!!
 
Merhaba, Yeni yüklemek istediğin mesajları,kendi mesajına cevap yazarak ''eklentileri yönet'' kısmından yükleyebilirsin.Yani her yazdığın mesaja 10 resim yükleyebiliyorsun.Kolay gelsin
 
peki fotoğrafları metnin içinde açıklamalarıyla beraber yerleştirebilme fırsatım yokmu?
 
yazıyı gördüm. Fotoğraflar metne göre çok büyük.Sanırım bunun en iyi çözümü köşe yazısı. Sordum fakat henüz cevap gelmedi. Eğer yetki verilirse daha güzel bir şekilde köşe yazılarına eklemeyi düşünüyorum.
 
Back