Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

İstanbul Yakinlarindakİ Gİzlİ Cennetler

Önder Özdoğan

Forum Bağımlısı
Kayıt
25 Mayıs 2005
Mesaj
2.276
Tepki
1.167
İstanbul'un yanı başındaki gizli cennetler
Toplumun büyük kesiminde güneş, deniz, kum denilince akla ilk gelen yerler Türkiye'nin güney sahilleri oluyor. Ancak bunlar için yüzlerce kilometre yol katetmeye gerek yok.

Çünkü İstanbul'un hemen yanı başında denizi, kumu ve doğasıyla Akdeniz sahillerine taş çıkaran cennet sahillerimiz mevcut. Üstelik 1-1.5 saat mesafedeki Karadeniz kıyılarının yemyeşil doğası buralara ayrı bir güzellik sağlıyor.

Buralarda kalmak için tatile çıkmak da gerekmiyor. Hafta sonu tatilinizi bu harika yerlerde geçirebilirsiniz. Ya da bir pazar sabahı kahvaltınızı evinizde değil de buralarda yapmak isteyebilirsiniz.

Buralara nasıl, hangi yoldan gidilir? Kaç kilometre mesafededir? Nerelerde kalınabilir ve neler yenir? İşte cevapları...

Kaynak: Akşam/Hülya ÜNLÜ


İSTANBUL YAKINLARINDAKİ GİZLİ CENNETLER

POLONEZKÖY
ŞİLE
YALIKÖY
KEFKEN-PEMBE KAYALAR
KIYIKÖY
KERPE
 
Scudo
POLONEZKÖY

KÖY KAHVALTISI İÇİN: POLONEZKÖY
Bir pazar sabahı kalkıp beton yığınlarına bakarak kahvaltı etmektense, her biri geniş bir vadiye açılan Polonezköy'ün pansiyonlarından birinde köy kahvaltısı yapmaya ne dersiniz? O zaman bu pazar bütün planlarınızı iptal edin ve kendinizi ormanın içinde gizlenmiş bu şirin köye atın... Kavacık'tan sonra neredeyse bir çay demleme süresinde, 18 dakikada Polonezköy'desiniz...
1842'de kurulan Polonezköy'de şu anda sadece 90 Polonyalı yaşıyor. Köyde 27 pansiyon, 5 otel, tek bir restoran var. Pansiyonlarda kahvaltının yanısıra mangal ve piknik yapmak da mümkün. Ancak pansiyonlara dışarıdan yiyecek getirmek yasak. Köyde hemen hemen her aile evlerini pansiyona çevirmiş. O yüzden konaklamak isteyenler sıkıntı çekmiyor.

Geniş bir vadiye açılan yemyeşil bahçede kiraz ağaçlarının altında oturmak, çıplak ayakla bütün hafta bilgisayar başında biriktirdiğiniz elektriği toprakta bırakmak çok iyi geliyor. Güzel bir köy kahvaltısının ardından hemen hemen her pansiyonun bahçesinde bulunan hamakta biraz tembellik ettikten ve gazetelerinizi okuduktan sonra artık yürüyüş için hazırsınız demektir. Polonezköy'de 5 kilometrelik yürüyüş ve bisiklet parkuru var. Köyde atla gezerken, at sırtında kiraz ağaçlarına uzanabilirsiniz. Kiraz demişken unutmadan söyleyelim 11-19 Haziran tarihleri arasında köyde Kiraz Festivali var. Konserlerle renklenen festivalde kiraza doymak mümkün.

Çam ve meşe ağaçlarından yükselen kokuyu içinize çekerek size arada bir eşlik eden tavuklarla birlikte yürüyüş parkurunu tamamladıktan sonra kendinizi köy meydanındaki çay bahçesine atabilirsiniz. Burada güzel bir demli çayın ardından da çay bahçesinin bir köşesinde hizmet veren hediyelik eşya satan dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz.

Polonezköy yazın çok daha kalabalık olmasına rağmen aslında her mevsim için ayrı bir güzelliği barındırıyor. Polonya, Rum, Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan evler karlar altındayken masal kitaplarından çıkmışcasına bir görüntü sergiliyor. Baharda da tabiatın uyanmasına tanıklık etmek isteyenlerin, papatyalar arasında oturmak isteyenlerin en çok tercih ettiği yerlerin başında geliyor köy.

Aslında fazla söze gerek yok. Dedik ya bu güzelliği yerinde keşfetmek için evde çay demleme süresini yolda geçirmeniz, 20 dakika dolmadan Polonezköy'e varmanız mümkün.

Kaynak: Akşam


POLONEZKÖY

Nasıl gidelim?
TEM otoyolundan Kavacık-Beykoz-Üsküdar sapağından 300 metre sonra yol ayrımından sola girin. Yaklaşık 10 kilometre orman içinden gidiyorsunuz. Anadolu yakasından yarım saatte Polonezköy'e varmanız mümkün. Kavacık'tan ise Polonezköy tabelaların takip edip, Polonezköy'e 18 dakikada gitmeniz mümkün.
 
BİR GÜNÜN KEYFİ: ŞİLE
Bütün bir hafta yoruldunuz ve doğayla baş başa kalıp, denize girmek, güneşlenmek, bir deniz kıyısında günbatımı izlerken balığınızı yemek, içkinizi yudumlamak istiyorsunuz. Ama elinizde tüm bunları yapmak için sadece bir gününüz var. O zaman hiç zaman kaybetmeden mesela bu hatfa sonu arabanıza atlıyorsunuz ve TEM yolundan 45 dakika sonra tüm bunları aynı anda yapabileceğiniz Şile'ye doğru yola koyuluyorsunuz.
Tarihi M.Ö. 7'inci yüzyıla kadar uzanan Şile, eski adına uygun bir 'kır çiçeği'ni andırıyor. Şile'nin limanına inince arkanızda tarihi kale, bir yanınızda ise ilçenin simgesi deniz feneri selamlıyor sizi. Karadeniz'in azgın dalgalarıyla mücadele eden gemilere 142 yıldır kılavuzluk ediyor Şile Feneri. 1843 yılında Fransızlar tarafından yaptırılmış. Unutmadan söyleyelim, Türkiye'nin en büyük deniz feneri olma özelliğini taşıyor. Etrafı çiçeklerle süslü olan deniz fenerinin bekçisi, her ikibuçuk saatte feneri bir saat gibi kuruyor. 72 basamaklı deniz fenerine çıkmak ve Şile'ye biraz daha yüksekten bakabilmek ise yasak.

Şile'ye gelmişken denize girmemek olmaz. Şile de günübirlik tatilcilere hizmet veren pek çok plaj var. Sahildeki Ağlayan Kaya, Kumbaba, Ayazma, İmrenli, Sahilköy en çok tercih edilen kumsallar. Ancak, girdiğiniz denizin Karadeniz olduğunu unutmayın ve fazla açılmayın deriz.

Şile sokaklarının arasında kayboluyoruz. İlk hedefimiz şile bezi giysiler satan mağazalar... Şile bezleri köylerdeki dokuma tezgahlarında dokunuyor. Şile'de ise hemen hemen her ev kadını Şile işi işlemesini biliyor ve iğne oyası yapıyor.

Kulağımızda bir balıkçının anlattığı 'Ağlayan Kayalar' efsanesi ile ayrılıyoruz Şile'den... İki genç birbirlerini çok sevmiş, ancak aileleri evlenmelerine karşı çıkmış... Onlar da kavuşamayacaklarını anlayınca elele tutuşup kayalıklardan Karadeniz'e atlamışlar. Arkalarından kayalar bile ağlamış... Görmeye değer değil mi?

Kaynak: Akşam/Hülya Ünlü-Bülent Tavlı




ŞİLE

Nasıl gidelim?
TEM'den Şile 52 kilometre mesafede. TEM'den gelirken Sarıgazi -Şile yönüne sapılıyor. Şile tabelaları takip edilerek 45 dakikada Şile'ye ulaşmak mümkün. Yol çok iyi ama sadece tek bir uyarımız var, kamyonlara dikkat!

Ne yiyelim?
Şile'ye girmeden önce yol boyunca yeşillikler içinde dizili olan et mangal, gözleme ve piknik yerleri son derece cazip. Ama Şile'ye gelmişken levrek, tekir, istavrit, mezgit yememek olmaz.
 
YALIKÖY
Eski bir Rum balıkçı köyü Yalıköy. Eski adı 'Podima' (potin) olan köy, 12 kilometrelik upuzun sahiliyle göz alabildiğine uzanıyor Karadeniz kıyısında. Yalıköy'deki motel sahiplerinin övündüğü kadarıyla, sahildeki iki havlu arasında 10 metre mesafe oluyor. Yani siz havlunuzu beyaz kumların üzerine atıp Karadeniz'e doğru uzanınca, 10 metrelik bir alanın efendisi oluyorsunuz. Şöyle kollarınızı açarak gerinmeye kalksanız bir başkasına çarpacağınız gözde tatil beldelerinin sıkış tıkışlığını düşününce, bu ferahlık duygusu insana inanılmaz bir keyif veriyor.

Çatalca'ya bağlı Yalıköy'ün tarihe 250 yıl öncesine kadar dayanıyor. Tarihi bilgilere göre, Yalıköy korsanların eğlence merkeziymiş. 1913 yılında Yalıköy'de ikamet eden Rumlarla Balkan Türkleri mübadele edilmiş. Anlatılanlara göre, köy yaklaşık 10-15 yıldır turistleri çekmeye başlamış. Köyde Emel Sayın'dan Beyaz'a kadar pek çok ünlünün evi de bulunuyor. Sanatçıların köyü tercih etmelerinin nedeni ise, gözlerden uzak olması... Köyün suyu da çok meşhur. Köy halkı sıfır klorlu suya sahip olmakla övünüyor. Yolu Yalıköy'den geçenler bidonlarını doldurmadan köyden ayrılmıyor.

Kaynak: Akşam/Hülya ÜNLÜ



YALIKÖY

Nasıl gidelim?
TEM'den gidecek olanlar için Mahmutbey gişelerinden Çatalca-Subaşı-Kestanelik-Çanakça-Dağyenice-Karacaköy üzerinden Yalıköy'e ulaşmak mümkün. E-5'ten ise Çatalca-Saray yolu üzerinden Yalıköy'e ulaşmak mümkün. Bu yol takip edildiğinde İstanbul-Yalıköy arası 105 kilometre.

Ne yiyelim?
Köy balıkçı köyü olduğu için Karadeniz'in tüm balıklarını tatmanız mümkün. Sardalya ve lüfer, palamut ve kalkan...
 
KEFKEN-PEMBE KAYALAR
Kandra'nın Karadeniz kıyısındaki yerleşimlerinden biri olan Kefken'e vardığımızda ilk sorduğumuz neredeyse adı Kefken'in önüne geçen Pembe Kayalar...

Kefken'in merkezinde yer alan limana doğru ilerlerken, kırmızı, sarı, yeşil renklerdeki balıkçı kayıklarının denize vuran yansımalarına takılıp kalıyoruz. Limanın ucundaki merdivenlerden çıkıyoruz. Deniz fenerine sırtlarını dönmüş, incir ağacı altında kurulu ahşap masada oturan Kefkenli gençler Pembe Kayalar'a nasıl gideceğimizi tarif ediyor bize. Bir yandan da 'Abla Kefken'i iyi yaz. Bizim tanıtımımız hiç yapılmadı. Bu saatten sonra yapılsa da bir şey olur mu bilemeyiz' demeyi ihmal etmiyorlar. Kefken'in halkı balıkçılıkla geçiniyor. O nedenle buradaki balık restoranlarında bol bol günlük balık yemeniz mümkün.

Kefken'in merkezinde açıkçası görülecek fazla bir yer yok. İncir ağacının altındaki gençler bize, asıl görülmesi gereken yerlerin uzun kumsalları olduğunu hatırlatıyorlar. Ve bir çırpıda Kumcağız, Kovanağzı ve Pembe Kayalar kumsallarını sıralıyorlar... Onlar buranın yerlisi, sözlerini dinliyoruz. Limandan çıkıp Pembe Kayalar'a doğru yola koyuluyoruz. Bir yükselip bir alçalan yolda ilerlerken çam ormanlarından yükselen çam kokusu burnunuza çarpıyor. Yol boyunca uzanan uzun kumsallar bazen tepeler arasında kaybolurken, bazen de birdenbire önünüze çıkıyor. Kefken'in kıvrılarak uzayıp giden kumsallarını izleyerek çok uzaklara dalıyoruz. Çam ormanlarının arasından kıvrılarak aşağıya inen patika yol bizi Pembe Kayalar'a ulaştırıyor. Pembe Kayalar'ın ilginç jeolojik yapısı gün batımında ayrı bir güzelliğe bürünüyor. Öğrendiğimiz kadarıyla, suyun içinde yumuşak olan kayalar çıkarıldıktan sonra sertleşiyor. Osmanlı döneminde dikdörtgen olarak kesilen kayaların deniz yoluyla İstanbul'a getirildiği ve Sultanahmet Camii'nin yapımında kullanıldığı biliniyor.

Uzun kumsallar kıyısında bir hafta sonu kaçamağı yapmak için Kefken çok güzel olanaklar sunuyor. Motel ve pansiyonlarının yanı sıra, bölgede çadır ve kamp yapmak için uygun yerler de mevcut...

Kaynak: Akşam/Hülya ÜNLÜ



KEFKEN-PEMBE KAYALAR

Nasıl gidelim?
TEM'den giderken İstanbul'un Anadolu yakasından Kefken arası 140 kilometre ve yol 1 saat 40 dakika sürüyor. TEM'den İzmit yolu üzerinden gidilirken, Kandra çıkışını kaçırmayın. İzmit-Kandra arasındaki 45 kilometrelik yol üzerinde Kefken tabelalarını izleyerek Karadeniz'in bu kıyısına ulaşmanız mümkün.
Ne yiyelim?
Kefken, bir balıkçı köyü. Her gün balığa çıkan tekneler taptaze balıklarla geri dönüyor. Bu nedenle, Kefken'e gitmişken balık yemeden sakın dönmeyin
 
  • Beğen
Tepkiler: ilgin
KIYIKÖY
Aslında Kıyıköy'ün bir balıkçı köyü için çok uygun bir adı varmış çok eskiden... Yerli halk köylerine Midye adını vermiş. Ancak Kırklareli'nin Karadeniz kıyısında bu şirin balıkçı köyüne Kıyıköy adı verilmiş sonradan. Burası eski bir Rum balıkçı köyü.

Kastro'dan çıktıktan sonra oldukça virajlı, ağaçların eğilerek neredeyse kapattığı bir yoldan ilerleyerek Kıyıköy'e varmaya çalışıyoruz. Biz Yalıköy, Çilingoz ve Kastro'dan sonra Karadeniz kıyısındaki son durağımız olarak Kıyıköy'e ulaşmak istediğimiz için bu yolu kullanıyoruz. Ama siz siz olun, bizim gibi bu güzel dört tatil beldesini bir güne sıkıştırmak istemiyorsanız Kıyıköy'e gitmek için TEM yolunu kullanın... Hem çok daha iyi bir yoldan, hem de iki saat gibi kısa bir sürede Kıyıköy'e varıp, kendinizi her zaman tertemiz olan koylara atmanız mümkün.
Sur kapısından geçip surların içinde bulunan ve SİT alanı olduğu için çirkin yapılaşmaya karşı çok iyi korunan köy içinde ilerleyip, deniz fenerinin bulunduğu tepeye doğru ilerliyoruz. Denizcilerin sadık dostu fenere bir selam çaktıktan sonra, oldukça rüzgarlı olan tepeden Kıyıköy'ün insana huzur veren güzelliğini seyretmeye başlıyoruz. Güneş bulutların arasına bir girip, bir çıkıyor. Aşağıda limanda balıkçılar ağlarını örüyor. Limanın hemen ilerisinde de Kıyıköy'e gelenlerin denize girmek için en çok tercih ettiği koy olan Selvez Koyu bütün güzelliği ile uzanıyor. Sırtını yemyeşil bir tabloya dayamış olan ve baharda günübirlik konuklarını ağırlayan köy, artık yazlıkçılarını karşılamaya hazır gibi görünüyor. İki derenin ortasında capcanlı bir tabloyu andırıyor köy.

Kıyıköy'ün ara sokakları arasında dolaşmaya başlıyoruz. Köyün yaşlıları kahvehanenin önünde, kadınları ise eski evlerin önünde oturmuş günün bitmesini bekliyorlar sanki, büyük bir dinginlikle... Bize kurbağaların sesleri eşliğinde, nilüfer çiçeklerinin süslediği, etrafı ağaçlarla kaplı Kazandere ve Pabuçdere'de sandal keyfi yapmamızı öneriyorlar.

Ağaçlar arasından ilerleyen Papuçdere'nin kıyısına doğru yürüyüp, kaya manastırlarının en iyi örneklerinden biri olan Aya Nikola Manastırı'nı buluyoruz. Zemin katı eskiden kilise olan manastırın VI. Jüstinyen dönemine ait olduğunu öğreniyoruz. Arkamızda denizi, doğası ve tarihi ile mutlaka görülmesi gereken bir yer olan Kıyıköy'ü bırakarak sur kapılarından çıkıp yine yollara düşüyoruz.

Kaynak: Akşam/Hülya ÜNLÜ




KIYIKÖY

Nasıl gidelim?
TEM Mahmutbey gişelerinden Edirne istikametine giderken Çerkezköy sapağından giriliyor. Saray tabelaları takip edilerek Kıyıköy'e ulaşmak mümkün. Yol uzunluğu 137 kilometre.

Ne yiyelim?
Kıyıköy bir balıkçı köyü olduğu olduğu için buraya kadar gitmişken mutlaka tekir, barbunya, palamut ya da kalkan yiyin
 
KERPE
Karadeniz'in şirin ilçesi olan manda sütünden yapılma yoğurduyla meşhur Kandıra'dayız bu kez... İlk durağımız, antik bir kentin üzerine kurulu olan Kerpe... İstanbul'a bir buçuk saat mesafede olan bu şirin kıyı, şehir kaçkınları tarafından çoktan tüm koylarına kadar zaptedilmiş zaten. Etrafı yemyeşil bir ormanla çevrili Kerpe Koyu'nun ağzı kuzeye değil, batıya baktığı için burası Karadeniz'in hırçın dalgalarından uzakta dingin bir sahil... Daha çok Sarısu Plajı ve Ömer Ağzı Plajı tercih ediliyor. Son yıllarda özellikle hafta sonları İstanbulluların akınına uğrayan Kerpe, 'Karadeniz'in Bodrum'u olarak anılıyor. Yaz sezonunda Kerpe'de bulunan oteller ve pansiyonlar doluyor. Bu nedenle rezervasyonsuz gitmemenizi öneririz.
Kandra'nın Kıncıllı Köyü'ne bağlı bir mahalle olan Kerpe'de özellikle pansiyonlar revaçta. Kerpe'de iki tane de otel bulunuyor.

Balıkçı köyü olan Kerpe'de kendinize mutlaka balık ziyafeti çekin deriz. Eğer sabah saatlerinde Kerpe'de olacaksanız, köy kahvaltısını da es geçmeyin. Kerpe'den dönerken, bakraçlarda satılan manda yoğurdunu almayı unutmayın.

Kaynak: Akşam/Hülya ÜNLÜ




KERPE

Nasıl gidelim?
TEM'den giderken İstanbul'un Anadolu yakasıyla Kerpe arası 130 kilometre ve yol bir buçuk saat sürüyor. TEM'den İzmit yolu üzerinden gidilirken, Kandra çıkışını kaçırmayın. İzmit-Kandra arasındaki 45 kilometrelik yol üzerinde Kefken ve Kerpe tabelalarını izleyerek Kerpe'ye ulaşmak mümkün. Eğer bizim gibi Şile-Ağva üzerinden gidecekseniz Kandıra tabelalarını takip etmeniz gerekiyor. Kandıra-Kerfe arası 10 kilometre. Küçük bir uyarı yapalım, her iki tarafında fındık bahçelerinin bulunduğu yolda karşınıza çok sayıda kaplumbağa çıkıyor... Yol kenarında kurulu tezgahlarında kiraz ve çilek satan köylüleri ziyaret etmeyi de unutmayın...

Ne yiyelim?
Karadeniz kıyısındaki Kerpe'deki balıkçı restoranlarında istavritten tekire, lüferden pavuryaya kadar her çeşit balık mevcut
 
  • Beğen
Tepkiler: Selay Yaman
Eskişehirden geldim şile'ye. Çok güzel yer. Karadeniz iklimi, yemyeşil ve deniz.... Hem de istanbula çok yakın. Ve de şile-istanbul yolu çok güzel, kesinlikle tavsiye ederim ;)
 
Yaww şu polonezkoye bır gezi yapalım abilerimm,kardeşlerim..

Şölee bol güneşli bır gunde hanii mükemmel bir kahvaltı olmazmı...hanii bu ara denkk gelirsek dıyorumm.. :D

caddebostana seslenıyorummmm...
 
Verdiğin bilgiler için çok teşekkürler. Kerpe İzmit'ten kaç km uzaklıkta acaba? Trenle İzmit'e gidip oradan bisikletle gitmeyi düşünüyorum da.
 
Mesajınızı gördüm dünya varmış dedim. Özelden ayrıca mesaj atacağım. Bu rotaların hepsine katılmak isterim. Hatta gerekirse toplu yola çıkılacaksa bir noktaya kadar minibuste ayarlayabilirim. Bu projelerin oluşması konusunda lütfen goruşelim.

İyi Sürüşler.... Gezece çok yer var...
 
Back