Cevat_MD
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 20 Aralık 2011
- Mesaj
- 833
- Tepki
- 2.080
- Yaş
- 59
- Şehir
- LÜLEBURGAZ - ÇORLU
- İsim
- Cevat Bayhan
- Başlangıç
- 2011—12
- Bisiklet
- Corratec
- Bisiklet türü
- Dağ bisikleti
Çoktandır düşündüğüm İstanbul Boğazı'ndaki tur için gerekli ortam oluşunca, daha önce Eminönü - Sarıyer turu yaptığım için bu kez daha uzun bir rota olsun diye bu turu Avcılar - Gümüşpala'dan başlatmaya karar verdim. Öncelikle sabah 08:00'de Gümüşpala sahilindeki parkın yanında "bedava" bir park yeri bulup arabayı park ettim. Katlanır bisikletimi hazırlayıp güvenlik donanımlarımı da giyerek tura başladım.
Başlangıçta arkadan esen rüzgar ve yüzüme vuran güneşin etkisiyle boş sahiller ve trafiksiz caddelerde oldukça keyifli başlayan tur, saatlerin ilerlemesiyle yerini trafiğe ve insan kalabalığına bıraktı. İnsan kalabalığı derken insan "kabalığı"nı da eklemek gerekir diye düşünüyorum. Trafik zaten bildiğiniz gibi bir felaket. Zaten santim santim ilerleyen trafikte birbirinin önüne geçme mücadelesi veren geri zekalılar mı istersiniz, birbirine tahammülsüzlükten korna kirliliği yaratan, küfürleşen, saygısızlaşan insan güruhu mu istersiniz, neredeyse her köşe başında ufak tefek de olsa kazalar mı istersiniz; ne derseniz deyin... İstanbul şehri bisiklet sporu ve bisikletçiler için hiç uygun değil ve zevkle çıktığınız yollarda gerçek bir karabasan yaşıyorsunuz.
Gidiş istikametinde Bakırköy'den sonra Kumkapı'ya kadar olan kısım tam bir felaket, ara ara trafiğe karışmak ve hayatınızı tehlikeye atmak zorundasınız. Bisiklet yolları var ama bazı yerlerde aniden bitiveriyor ve herhangi bir uyarı levhası da yok. Bitirilince belki daha iyi olacaktır inşallah.
Allaha emanet Sarayburnu'na kadar geldim. Sirkeci, Eminönü ve Karaköy'deki doğal olan kalabalığı atlatıp Beşiktaş keşmekeşine girdim. Ortaköy'ü geçtikten sonra da pazar günlerinin klasiği boğaz trafiği başladı. Şunu eklemek isterim ki, ben belediye başkanı olsam Boğaz'ı, özellikle Ortaköy - Emirgan arasını Pazar günleri toplu ulaşım hariç trafiğe kapatırım. İnsandan çok araba var ortalıkta...
Öyle ki alt tarafı bir kahvaltı etmek için insanlar santimi geçtim, milim milim ilerleyen trafikte ilerleyememenin ızdırabını yaşarken asıl dehşeti kafelerin önündeki vale terörüyle yaşamaya başlıyorlar. Zaten çok sınırlı olan İspark harici yerler vale mafyası tarafından işgal edilmiş durumda. Arabalarına park yeri bulup çuval dolusu para vermeyi göze alan mutlu azınlık ise bir menemene 30- 40 TL, bir çaya 5 TL verip kahvaltısını ederek mutlu olmaya çalışıyor.
Ben bu arada kahvaltı için Arnavutköy Belediye tesislerini seçtim ve iki karışık tost ve bir bardak nar suyu ile ucuz yollu (7 TL) karnımı doyurdum ve bu sıkıntılar arasında Rumeli İskelesi'ne kadar gelebildim. Trafikten insan kalabalığından dolayı verdiğim ani bir kararla dönme ihtiyacı duydum.
Dönüşte de giderken ki felaket ortamın daha da arttığını, trafiğin daha da dayanılmaz bir hal aldığını görünce yorgunluğum daha da arttı. Tabii ki buna karşıdan esen rüzgar da eklendi. En azından turu bitireceğim moraliyle Sirkeci'yi geçip tekrar sahile indim.
Sabah saatlerinde tek tük olan İstanbul yeşil alan piknikçilerinin -ki ben bunlara viyadük piknikçileri de diyorum- tam kadro sahilde yerlerini aldıklarını ve o canım İstanbul'u kebap dumanına boğmaya başladıklarını gördüm. O kadar pedallama ile aslında ter kokması gereken vücudum ızgara kanat ve köfteli mangal dumanı kokmaya başladı. Zaten tek tük olan bisiklet yollarının üzerindeki mangalların arasından sıyrılıp arabama kadar ulaşabildim.
Bisiklet turumun istatistikleri ve fotolar aşağıdaki gibidir.

BİSİKLET RAPORU:
ROTA :Gümüşpala - Florya - Sirkeci - Ortaköy - Bebek -Rumelihisarı
MESAFE: 85 km
SÜRE: 08:00 - 15:00
ORTALAMA SÜRAT: 12 km/saat
KATILIMCILAR: Tek başına
HAVA DURUMU: Öğleye kadar süper 12:00'den sonra çok sıcak, dönüşte rüzgar karşıdan
Yaşadığım onca olumsuzluktan sonra eve dönmeden önce TÜYAP fuarındaki Avrasya Bisiklet Fuarı'na uğrayıp DOÇEK'li dostlarım Hakan Eşme ve arkadaşlarını ziyaret ettim. Güler yüzlerinden, sohbetlerinden ve ikramlarından nasiplendim. Fuarı gezip yeni ve pahalı bisikletlere sulandım ve erken vakitte evime döndüm. Yaptığım turla ilgili fotoğrafları bir sıraya göre yüklemedim. ve ayrıca yaşadığım olumsuzlukları fotoğraflamadım. Ülkemi ve İstanbul'u kötü göstermenin doğru olmadığını düşünüyor ama gerçekleri de dile getirmek gereklidir diyorum.
Bildiğim tek bir şey varsa, o da; bu memlekete özellikle de İstanbul'a yazık oluyor.
Şair Turgut Uyar'ın dediği gibi; İstanbul'u kimsenin, "Dünyanın En Güzel Arabistan'ı" yapmaya hakkı yok...

Unutmadan, İstanbul'un Bahar güneşinden bana kalanı da burada paylaşmak isterim...


Başlangıçta arkadan esen rüzgar ve yüzüme vuran güneşin etkisiyle boş sahiller ve trafiksiz caddelerde oldukça keyifli başlayan tur, saatlerin ilerlemesiyle yerini trafiğe ve insan kalabalığına bıraktı. İnsan kalabalığı derken insan "kabalığı"nı da eklemek gerekir diye düşünüyorum. Trafik zaten bildiğiniz gibi bir felaket. Zaten santim santim ilerleyen trafikte birbirinin önüne geçme mücadelesi veren geri zekalılar mı istersiniz, birbirine tahammülsüzlükten korna kirliliği yaratan, küfürleşen, saygısızlaşan insan güruhu mu istersiniz, neredeyse her köşe başında ufak tefek de olsa kazalar mı istersiniz; ne derseniz deyin... İstanbul şehri bisiklet sporu ve bisikletçiler için hiç uygun değil ve zevkle çıktığınız yollarda gerçek bir karabasan yaşıyorsunuz.
Gidiş istikametinde Bakırköy'den sonra Kumkapı'ya kadar olan kısım tam bir felaket, ara ara trafiğe karışmak ve hayatınızı tehlikeye atmak zorundasınız. Bisiklet yolları var ama bazı yerlerde aniden bitiveriyor ve herhangi bir uyarı levhası da yok. Bitirilince belki daha iyi olacaktır inşallah.
Allaha emanet Sarayburnu'na kadar geldim. Sirkeci, Eminönü ve Karaköy'deki doğal olan kalabalığı atlatıp Beşiktaş keşmekeşine girdim. Ortaköy'ü geçtikten sonra da pazar günlerinin klasiği boğaz trafiği başladı. Şunu eklemek isterim ki, ben belediye başkanı olsam Boğaz'ı, özellikle Ortaköy - Emirgan arasını Pazar günleri toplu ulaşım hariç trafiğe kapatırım. İnsandan çok araba var ortalıkta...
Öyle ki alt tarafı bir kahvaltı etmek için insanlar santimi geçtim, milim milim ilerleyen trafikte ilerleyememenin ızdırabını yaşarken asıl dehşeti kafelerin önündeki vale terörüyle yaşamaya başlıyorlar. Zaten çok sınırlı olan İspark harici yerler vale mafyası tarafından işgal edilmiş durumda. Arabalarına park yeri bulup çuval dolusu para vermeyi göze alan mutlu azınlık ise bir menemene 30- 40 TL, bir çaya 5 TL verip kahvaltısını ederek mutlu olmaya çalışıyor.
Ben bu arada kahvaltı için Arnavutköy Belediye tesislerini seçtim ve iki karışık tost ve bir bardak nar suyu ile ucuz yollu (7 TL) karnımı doyurdum ve bu sıkıntılar arasında Rumeli İskelesi'ne kadar gelebildim. Trafikten insan kalabalığından dolayı verdiğim ani bir kararla dönme ihtiyacı duydum.
Dönüşte de giderken ki felaket ortamın daha da arttığını, trafiğin daha da dayanılmaz bir hal aldığını görünce yorgunluğum daha da arttı. Tabii ki buna karşıdan esen rüzgar da eklendi. En azından turu bitireceğim moraliyle Sirkeci'yi geçip tekrar sahile indim.
Sabah saatlerinde tek tük olan İstanbul yeşil alan piknikçilerinin -ki ben bunlara viyadük piknikçileri de diyorum- tam kadro sahilde yerlerini aldıklarını ve o canım İstanbul'u kebap dumanına boğmaya başladıklarını gördüm. O kadar pedallama ile aslında ter kokması gereken vücudum ızgara kanat ve köfteli mangal dumanı kokmaya başladı. Zaten tek tük olan bisiklet yollarının üzerindeki mangalların arasından sıyrılıp arabama kadar ulaşabildim.
Bisiklet turumun istatistikleri ve fotolar aşağıdaki gibidir.

BİSİKLET RAPORU:
ROTA :Gümüşpala - Florya - Sirkeci - Ortaköy - Bebek -Rumelihisarı
MESAFE: 85 km
SÜRE: 08:00 - 15:00
ORTALAMA SÜRAT: 12 km/saat
KATILIMCILAR: Tek başına
HAVA DURUMU: Öğleye kadar süper 12:00'den sonra çok sıcak, dönüşte rüzgar karşıdan
Yaşadığım onca olumsuzluktan sonra eve dönmeden önce TÜYAP fuarındaki Avrasya Bisiklet Fuarı'na uğrayıp DOÇEK'li dostlarım Hakan Eşme ve arkadaşlarını ziyaret ettim. Güler yüzlerinden, sohbetlerinden ve ikramlarından nasiplendim. Fuarı gezip yeni ve pahalı bisikletlere sulandım ve erken vakitte evime döndüm. Yaptığım turla ilgili fotoğrafları bir sıraya göre yüklemedim. ve ayrıca yaşadığım olumsuzlukları fotoğraflamadım. Ülkemi ve İstanbul'u kötü göstermenin doğru olmadığını düşünüyor ama gerçekleri de dile getirmek gereklidir diyorum.
Bildiğim tek bir şey varsa, o da; bu memlekete özellikle de İstanbul'a yazık oluyor.
Şair Turgut Uyar'ın dediği gibi; İstanbul'u kimsenin, "Dünyanın En Güzel Arabistan'ı" yapmaya hakkı yok...

Unutmadan, İstanbul'un Bahar güneşinden bana kalanı da burada paylaşmak isterim...


