Scudo Sports

Frankeştayn Gıdalar'a Hayır:::

@sitix

Hocam verdiğin bilgiler için teşekkür ederim. Dün televizyondaki haberlerde GDO'lu ürünler hakkında birçok haber vardı. Ama özellikle Uğur Dündar açıklayıcı bilgiler sunmaya çalıştı. Bu ürünlerin gündeme gelişi aslında daha da eskilere dayanıyor. Ama bu kadar tepki oluşmamıştı sanırım. Bundan 6 sene önce de Cumhuriyet gazetesinin Tarım ekinde tüm ayrıntılarıyla bildiriliyordu. Ancak böyle bir yönetmeliğin, kanunun çıkmadan, uygulamaya konulması ve bütün bunların yapılırken zamanlamasını seçimi dikkat çekicidir.

Bugün domuz gribi dolayısıyla yapılması gereken grip aşısının bile yan etkileri tartışılırken ve birey olarak bütün vatandaşların kendilerince önlem alma gayreti içerisindeyken "devletin sessiz kalıyor oluşu" ortamı bulandırıyor. Medyada bilgi kirliliğinin gün geçtikçe arttığı ve taraflı yayınların varlığı neye güvenebileceğimizi bile bizlere yansıtamıyor. Çıkar ilişkilerin insan sağlığından daha önemli olduğu bu ortamda gelecek nesillerin ve de bizlerin nasıl bir yaşam sürdüreceği soru işaretleri ile tanımlanmaktadır. Korku havasının yaratıldığı, insanların evlerinin içerisinde tıkılarak sadece televizyon izleyerek bir hayatı yaşadığını düşünürsek başımıza gelenlerin normal olmadığı anlaşılacaktır.

Konuya tekrar dönecek olursak bilinçli bir tüketici bile olsak bu GDO'lu ürünleri ayırt etme olanağımız bulunmamaktadır. Bu anlamda geniş kitlelerce tepki vermek gerekmektedir. Bu ve bunun benzeri konuların daha çok vatandaşımıza ulaşması dileğiyle!

Sağlıcakla kalın!

Caner
 
  • Beğen
Tepkiler: ZekiAlper
Scudo
Sorumsuzca ve utanmazca bir yasa. En önemlisi bilgi alma hakkına,sağlıklı beslenme hakkına, ve eşitlik hakkına tecavüz ediyorlar. "Ne" satın aldığımı bilmek benim en doğal hakkım. Ancak GDO yoktur uyarısı yapmayı bile yasakladılar. Keşke bisiklet federasyonu azıcık uyanık olsada hep beraber bir eylem yapsak. Bisikletlerimizle GDO ya hayır desek aynı anda tüm Türkiye'de..

Selamlarımla,
 
  • Beğen
Tepkiler: Ali Kader Erol
Arkadaşlar, çoğumuzun son zamanlarda haberi oldu bu gdo lardan ancak benim anladığım kadarıyla işin kökleri çok daha eskilere dayanıyor, tahminimce en az 10-15 yılı aşkın bir süredir bu tür gıdaları farkında olmadan kullanıyoruz yanılıyormuyum ?
Bir de hemen hemen gdo olmayan, orjinal haliyle hiçbirşey kalmadı sebze meyvelerde, , gdo ürünlerin tamamen yasak olduğu bir ülke var mı acaba bunu merak ediyorum, sanıyorum gelişmiş ülkelerde çok daha yaygın ticaret gereği, meyve sebzelerin daha dayanıklı, daha lezzetli, daha güzel görünümlü vb olmasını sağlıyor, ancak sağlığa fayda zararı nedir bilinmiyor galiba ?.
 
  • Beğen
Tepkiler: çirkin
GDO biyolojik silahtır
(link)
 
  • Beğen
Tepkiler: karatascaner
Link hatalı oldu...Yukarıda Yılmaz Özdil'in bugünkü köşe yazısı var...Doğru link aşağıdadır:
GDO biyolojik silahtır
(link)
 
  • Beğen
Tepkiler: karatascaner
GDO nun en büyük zararı GDO lu tohum ekilen toprağın tamamen zehirlenerek geri dönüşü imkansız bir şekilde kaybedilmesi. Yani oraya sadece GDO lu tohum ekilebileceği. Vatan toprağı savunulacaksa başlayacağı yer burası olmalı bence.
 
@Hakan Yazman

Yetkililerin dediğine göre 1998 yılında Türkiye'de gündeme gelen bir konuymuş. Ayrıca bugün bile soframızda GDO'lu ürünlerin bulunmadığını kimse iddia edemezmiş.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hakan Yazman
From: tayfun.ozkaya@ege.edu.tr
Subject: [Bağımsız Cumhuriyetçiler] GDO ZEHİRLERİ VE ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ BİRBİRİYLE NASIL İLGİLİ?
Date: Tue, 3 Nov 2009 15:28:10 +0200

GDO ZEHİRLERİ VE ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ BİRBİRİYLE NASIL İLGİLİ?

Tayfun Özkaya

“Ne ilgisi var?” demeyin. Çok ilgili. Bir taraftan şeker fabrikaları özelleştiriliyor, diğer yandan Tarım Bakanlığı bir yönetmelikle GDO’lu ürünlerin ithalatına kapıyı ardına kadar açıyor. Biliyorsunuz artık mısırdan şeker üretilebiliyor. Türkiye’de Amerikan şirketleri bunun için yerleştiler. Mısırın çoğu Amerika’dan ithal ediliyor ve bunlar GDO’lu. Mısır’dan şeker üretmek için, daha doğrusu mısır nişastasını şekere (früktoz şekeri) dönüştürmek için biyoteknoloji ürünü, yani GDO’lu enzimler kullanılmakta. Bunun için yılda dünyada 200 milyon dolarlık enzim satılmakta. (Monthly Rewiev Press yayını Hungry for Profits adlı kitapta sayfa 114) Bu nişasta bazlı şekere İngilizce “High Fructose Corn Syrup” yani “Yüksek Oranlı Früktoz Mısır Şurubu” denmekte. Kısaltması HFCS. Bu Amerikan şirketleri bu ürün için ayrılan kotayı yükseltmek, mümkünse kotayı kaldırmak istiyor. Bunun için engel nedir? Engel Türkiye’de şeker pancarına dayalı şeker üretimidir. Mısır şurubu Amerikan şirketlerine çok kâr bırakıyor. Onun için şeker fabrikalarının özelleşmesi gerekli. Bunları kendileri alarak kontrol etmeseler bile, bu özelleşme sonunda şeker fabrikalarının çoğunun kapanacağı düşünülüyor. Açık tabii mısır şurubu ile kapatılacak.

Türkiye mısır ithali için parayı nereden bulacak? Kapanacak olan (çoğu geri kalmış yörelerimizdeki) şeker fabrikalarındaki işçiler işsiz kalınca nerede iş bulacak? Pancar üretemeyecek olan çiftçiler nasıl geçinecek? Bunlardan onlara ne? Küreselleşme zaten bu demek değil mi?

Bu arada hem enzimi, hem de mısırı GDO’lu olacak olan bu şekerin sağlık üzerindeki zararları olacak. Ayrıca bu mısırdan üretilen şeker fruktoz olduğu için GDO’suz mısırdan üretilse bile şeker pancarı şekerine göre çok daha sağlığa zararlı olacak. Çünkü vücutta hızlıca yağa dönüştürülüyor. ABD’de kullanılan şekerin yarısı bu mısır şurubudur. Kola, pasta vb. birçok üründen kişi başına 70 kilo şeker almaktalar. Bu yüzden ABD’de bazı eyaletlerde halkın yarısından çoğu obez oldu. Obez şişman değildir. Aşırı şişmandır. Bunlara bakarsak ABD halkı en yüksek (ortalama olarak tabii) milli gelirle, dünyada en kötü beslenen bir toplumdur. İşin bir de bu yanı var.

Ayrıca Monsanto şeker pancarında da GDO’lu çeşitler üretmek için çalışmalar yapmaktadır. Üretilecek çeşit çoğu durumlarda olduğu gibi yabancı otlara (herbisitlere) dirençli olacak. (www.bio.org/speeches/pubs/er/BiotechGuide.pdf) Bunun sonucu da şüphesiz daha çok yabancı ot öldürücü kullanımı olacaktır. Mısır ve pamuk üretiminde Brezilya ve ABD’de böyle olmuştur.

Gündemde yer alan GDO’nun kullanımına izin verilmesi ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi çiftçimize, işçimize ve tüketicimize zararlıdır. Bu ise 70 milyon insan demektir.
 
  • Beğen
Tepkiler: ZekiAlper
Eker, 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren ve kamuoyunda tartışmalara sebep olan "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair'' yönetmelikle ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Bakan Eker, söz konusu yönetmeliğin 26 Ekim'de yayımlanmasının ertesi günü bir basın açıklaması yaptıklarını, ardından TBMM'de de yaptığı konuşmada yönetmeliğin amacını anlattığını fakat bazı basın yayın organlarında çok yanlış haberlerin çıktığını ve yönetmeliğin amacının 180 derece tersi bir şekilde yorumlandığını söyledi.

Eker, "Amacımız GDO'lu ürünlerin girişi nasıl kontrol altına alınır ve engellenirken, sanki bu ürünlerin ithalatına izin veriyormuşuz gibi bazı basın yayın organlarında haberler çıktı. Kamuoyunda adeta bir dezenformasyon yaşanıyor, spekülasyon yapılıyor.'' diye konuştu. Dünyada 20'nin üzerinde ülkenin yaklaşık 125 milyon hektar alanda bu tür üretim yaptığını ve dünyada birçok ülkede bu tür ürünlerin ticaretinin yapıldığını belirten Eker, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak kendilerinin de bununla ilgili bir mevzuat olması için söz konusu yönetmeliği hazırladıklarını kaydetti.

TBMM Tarım ve Köyişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti Adana Milletvekili Vahit Kirişçi ise Adana'da katıldığı bir açılışta yönetmelikle tarım il müdürlüklerine GDO'ya karşı 27 adet ürün ve 29 riskli ülkeyi gösteren listelerin gönderildiğini söyledi. Kirişçi, bu yönetmelikle GDO'lu ürünlerin ithalatını zorlaştırdıklarını belirtti. GDO'lu ürünlerin ithali için çok sayıda şartın da mevzuatla yürürlüğe girdiğini anlatan Kirişçi "Hükümet olarak bebek mamalarında bile kullanılan bu GDO'lu ürünlere karşı Avrupa Birliği'nden daha sert hükümlerin yer aldığı bir yönetmelikten dolayı haksız duruma düştük. Bu yönetmelik nedeniyle ürün ithal edemeyenler yarın bir gün feryat etmeye başlayacak. Bir tarafta 'Türkiye GDO cenneti oldu' diyen çevreler var ama öbür tarafta özellikle yem sanayicisi 'bittik, tükendik, ithalat yapamıyoruz' diyor." şeklinde konuştu.

İptal için Danıştay'a başvurdular

Bu arada GDO ile ilgili yönetmeliğe tepkiler gelmeye devam ediyor. Gıda Güvenliği Hareketi, yönetmelikle birlikte GDO üreticilerinin korunduğunu ve yükümlülüklerinden muaf tutulduğunu savunuyor. Hareketin öncüleri, yönetmeliğin iptali için Danıştay'a başvurdu. Genel Başkan Kemal Özer, GDO'yu meşrulaştıran yönetmeliğin Anayasa'ya ve Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi'ne aykırı olduğunu öne sürdü. Özer'e göre bu yönetmelikle birlikte beyan etmemenin suçu ortadan kalktığı gibi firmalar sorumluluklarından kurtulmuş oldu. Şimdi bütün sorumluluk tüketiciye kaldı. Bu yönetmelikle bakanlık bunları koruma altına aldı. Yani vatandaş karşılaştığı olumsuz bir durumda hakkını ithalatçıdan ve üreticiden alamayacak. MEHMET ÇAPKAN İSTANBUL ZAMAN
 
Gıdayı yöneten,toplumları da yönetir..

Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nda
115 bin kişi çalışıyor.
70 tane üniversitemiz,
30 tane ziraat fakültemiz,
50 tane tarım araştırma enstitümüz,
10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var.

Buna rağmen Türkiye tohumda tamamen dışa bağımlı.
Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail.

Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok.
Yani İsrail'den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz.
Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu.
Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de
yerli tohuma dönemiyorsunuz.Genetik tohum o toprağa da zarar veriyor.
Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız.
50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık
tamamen kullanılmaz hale geliyor .
Buna en güzel örnek :
Türkiye'nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir...
 
  • Beğen
Tepkiler: ZekiAlper
En belirgin ürünler ise mısır, soya, pamuk ve kolza. Türkiye, artık ihtiyacı kadar mısır üretiyor. Sadece reeksport ve fiyat düzenlemeleri açısından kısmi bir ithalat yaşanıyor. Soya üretimi konusunda yeterli gelişme sağlayamadık. Özellikle yem sanayii için vazgeçilmez görünen soya ithalatı oluyor. Pamuk ithalatı tekstil sektörü için vazgeçilmez. Avrupa'nın en büyük yağ ihtiyacını karşıladığı kolza ithalatı da ciddi boyutlarda değil. Türkiye, kolza değil, ayçiçeği yağı alışkanlığına sahip.

Yani en hassas noktamız yem sanayii olarak görünüyor. Bakanlık geçen gün bütün gümrük kapılarına ve il tarım müdürlerine özellikle GDO'lu ürün üreten ülkelerden gelecek yem ve gıda hammaddeleriyle ilgili daha hassas olunması talimatını verdi.

Ankara, Bursa ve İstanbul'daki üç gıda laboratuvarı da günde 90 ayrı partiyi analiz edebilecek kapasitede hizmet verecek.

Eğer bir şekilde ithal edilecek ürünler GDO ile ilişkiliyse, o zaman konu hakkında oluşturulmuş bilim kuruluna konu sevk ediliyor. Türkiye'deki ilgili 91 bilim adamı arasından seçilen bilim kurulu da konu hakkında dört ayrı kıstasa göre karar verecek: İnsan sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, biyo çeşitliliği etkileyecek ve sosyo-ekonomiyi olumsuz etkilemeyecek.

Özellikle son madde tamamen takdirî nitelik taşıyor. Hepsini aşsa bile burada kurul, takdirini kullanacak. Ama bütün bunlara rağmen ön şart binde 9'dan daha az GDO'lu özellik taşıması durumunda böyle bir kurula başvurulacak. Aksi takdirde zaten girmesinin imkânı bulunmuyor. Niye binde 9? Çünkü GDO'lu olmadığı halde kuşların ve böceklerin başka ürünlerden taşıması ihtimali göz önünde bulundurularak bu çekince konuldu ki, bu hüküm AB mevzuatında da bulunuyor.

Görünen o ki Türkiye'deki bu mevzuat, AB'ye uyumlu görünüyor. Tarım Bakanı'nın vurguladığı bir detayı bilmekte fayda var: Türkiye'deki yönetmelik AB'den iki ayrı noktada ileride. Birincisi bebek mamalarında GDO katkısı binde 9 bile kabul edilmiyor. Diğeri de, antibiyotik direnç geliştiren genler de tamamen yasaklandı. Mevcut yönetmeliğin iş dünyasında özellikle de gıda sektörünün temsilcileriyle iyice tartışılmadığı konuşuluyor. Türkiye Ziraat Odaları gibi mesleki kuruluşları eleştirilerini ise Bakan Mehdi Eker, "her şeye muhalefet yapmak" şeklinde açıklıyor.

Bence muğlak olan kısmı şu: Türkiye'nin ikinci gündemi domuz gribidir. Neredeyse her yıl aşı kampanyaları yaşanıyor. Dünyada en yaygın GDO kullanımı aşılarda. Penisilin bile GDO'lu. Diğer taraftan hayvanlar da aşılanıyor ve aynı şekilde onlar da GDO'lu. Gıdalarla ilgili mevzuat düzenlendi ve biyo güvenlik yasasına kadar bir yönetmeliğimiz var. Yani kontrol imkânı bulunuyor. Sağlık için, aşılanmak için kuyruğa girerken niye bunu düşünmüyoruz?

Haberin tamamı için: (link)
 
Sen değil misin her gün işine otomobilinle giden,
Sen değil misin en ufak sıcaklıklarda bile klimayı açan,
Sen değil misin sebepsiz yere harcanan petrol ürünlerini sağda solda kullanan,
Sen değil misin üretimden çok tüketime hevesli olan.
Sen değil misin küresel ısınma için sebep olan her şeyi tüketmeye meraklı,
Sen değil misin sesini yükseltme bağırma diyenlere karışan.
Toprak ne yapsın.
Hangi birimize ne yetiştirsin sebze meyve, nasıl beslesin her birimize ayrı ayrı.
GDO lu ürünmüş,
Boş versenize bundan 50 yıl sonra sıcak bir sebze yemeğini özleyeceğiz sanırım.
Haplara çatal batırarak besleniriz artık.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hasan Oğuz
Geri