Osman Kıtay
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 31 Temmuz 2012
- Mesaj
- 855
- Tepki
- 1.070
- Yaş
- 50
- Şehir
- İstanbul
- Bisiklet
- Fuji
Ne uykuydu ama. Çok güzel uyumuş, yorgunluğumuzu atmış ve kısa sürecek olan rotamızın keyfi ile yola çıkmaya hazırdık. Fazla acele etmeden yavaşça hazırlanıp, sahile indik. Biraz fotoğraf çekildikten sonra, kahvaltımızı yapmak için öğretmen evinin restoran bölümüne gittik. Öğretmen evinin unutamayacağım en güzel şeyi, çalışanların güler yüzü olacaktır. Bulundukları yerin güzelliğinden mi? Yoksa kendi güzelliklerinden mi bilinmez.
Gerçekten insanın sabah kahvaltısını denize karşı ferah ferah yapması çok güzel oluyormuş. Acele etmeden sindire sindire kahvaltımızı yapıyoruz. Öğretmen evinde çalışanların tarifi ile Kozbeyli üzerinden geçerek, Aliağa’ yı bypass edeceğiz. Kahvaltımızı bitiriyor, insanlarla vedalaşıp, yola düşüyoruz.
Anayoldan ayrılıp tek şeritli yola girdikten 1-2 km. sonra bir çeşme görüyoruz. Çeşme Dumlupınar şehitlerinden Necati Galan için yapılmış bir hayrat. Suyu çok güzel ve leziz. Ruhu şad olsun deyip, mataralarımızı doldurduktan sonra, yolumuza devam ediyoruz. Biraz daha ilerledikten sonra Kozbeyli’ nin içinden geçmeye başlıyoruz. Sağlı sollu güzel evlerin bulunduğu ve turizme ayak uydurmaya başlamış bir köy. Denizden içeride olmasına rağmen yazlıkların ve çiftliklerin olduğu bir köy durumunda.
Köyün çıkışına tıngır mıngır yaklaşırken ufaktan rampa başlıyor. Bu arada karşımıza bizim yol boyunca görmeyip unuttuğumuz, ama onların sanki bizi yıllarca beklemiş gibi görünen 8-10 tane köpek bizi göründükleri gibi bir anda hepsi grubun alfa köpeği kesilip havlamaya başlıyor. Hemen bisikletlerden iniyoruz. Onlarda kavgaya hazır, bizde. Yok pardon onlar kavgaya hazır. Ben hazırlanmaya çalışıyorum. Hemen ön tarafta bulunan biber gazını yerinden bir elimde hazır ediyorum. Başlıyorum köpeklere yağ çekmeye. Ağamsın paşamsın, ne güzel köpeksin, büyüksün, alfasın vs.vs. diyerek araya bisikleti alarak yanımda Yusuflarla geçiyoruz. Neyse ki onlarda bize hoşgörülü davranarak bu seferlik affediyorlar.
Arkadaşları geride bırakmamızı 200 metre geçmeden, neredeyse dişlerinin tamamı dökülmüş, geçmişinde nice araba kovalamış, belki de nice bisikletliye dalmış ihtiyar bobi amcamıza da saygıda kusur etmemek için bisikletten iniyorum. Onu da geçtiğimizde neredeyse rampa bitmişti. Buradan sonra çiftliklerin, tarlaların arasında süzülerek, İzmir – Foça yoluna çıkıp, oradan da sıkıntı yaşamadan İzmir’ e doğru giden anayola çıktığımız gibi ilk molamızı orada bulunan çay bahçesinde yapıyoruz. Çay bahçesi güzel ve dut ağacından dolayı bol sinekli.
Bu arada İzmir’ de otel olayını kesinleştirmemiz lazım. İlk planımda Karşıyaka da Deniz Pansiyonda kalmayı planlıyordum. Ama sabah fazladan 20 kilometre gitmemiz gerekeceğinden, Konakta bulunan Olimpiyat Oteli aramaya karar veriyorum. Telefonda küçük bir pazarlıktan sonra kişi başı 40 tl ye anlaşıyoruz. Telefondaki kişi bana yolu tarif ediyor. Bir özelliğimi itiraf etmeliyim. Bana yol tarif edildiğinde 2. Sapaktan sonrasını hatırlamam. Ama karşı taraftakini kırmamak için anlamış gibi hı hı demeye devam ederim. Vatandaş yolu bir güzel tarif etti. Ben de hı hı diyerek telefonu kapatıyorum.
Serhat’ a çay bana da limonata takviyesini yapıp çok fazla vakit kaybetmeden İzmir yoluna düşüyoruz. Yolda trafik yoğunluğu artmaya ve sapaklar çoğalmaya başlıyor. Haliyle sıkıntı artmaya başlıyor. Menemen mi melemen mi? yoksa melemen Menemende mi doğdu gibi kavram kargaşaları içinde Menemeni geçip hızla Gavur İzmir mi? Güzel İzmir mi kargaşasına doğru yol alıyoruz. Kargaşa trafikle birlikte bir hayli kızışıyor. Kavşaklar, virajlar sağdan soldan geçen arabalar, tam bir trafik keşmekeşi içindeyiz.
Bu arada yolu şaşırmamak için mücadele ediyorum. Niyetimiz Kordon boyunca pedallayıp, Konak tarafına öyle geçmek. Ama Karşıyaka sapağında yolu şaşırınca kendimizi Askeri Tersane nin orada buluyoruz. Hacı buradan U dönüşü yapalım derken, Serhat lastiğinin patladığını söylüyor. Hemen tersane önüne park ediyor ve ameliyathaneyi hazırlıyoruz. Biz lastiği değiştirirken tersanenin bisiklet trafiği dikkatimi çekiyor. Tersane ye bisikletli giren ve çıkan insan sayısı oldukça fazla. Öyle 3 kuruşluk bisikletlerde değil. Meridalar, Scott lar, Trekler havada uçuşuyor.
Lastiğimiz değiştirdikten sonra fikir değiştirip, Karşıyaka’ dan vapurla Konak tarafına geçme kararı alıyoruz. 2-3 dakikalık bir yoldan sonra vapur iskelesine vardığımızda ilk karşılaştığımız şey, belediyenin bisiklet kiralama standı oluyor. Bisiklet olayı İzmir i iyi sarmış. Darısı İstanbul’ un başına.
Vapur’ a bisikletlerimiz attıktan 15-20 dakika sonra Konak’ ta iskeleye varıyoruz. Ortalık cıvıl cıvıl. İnsanlar tatile gelmiş havasında. Hemen saat kulesinin yanında birkaç fotoğraf çekiyor ve Hı hı larımın sonucu olarak, otelin yerini öğrenmek için yolu soruyoruz. Bir tarifler var inanılmaz. Sanki dünyanın öteki tarafına gideceğiz. Anlaşıldı arkadaş navigasyona bakıp, kara düzen gitmekte fayda var. Yol tarifinden daha kısa sürede sağa sola sapa sapa otelimizi buluyoruz. Kapıda başka bisikleti kenara çeken birisi var. Merhaba diyorum, merhaba diye cevap veriyor. Tam soru soracağım. Otelin içinden apar topar birisi çıkıyor. Size yardımcı olayım, bisikletleri içeri alalım diyor. Bir an kafam karıştı kim kim? O kim? Bu kim? Daha sonra kapıda karşılaştığımız bisikletlinin Hollandalı gezgin bir aile olduğunu öğreniyoruz. Onlarda bir sonraki gün ülkelerine dönmek için bisikletlerini kutulamakla meşguller.
Hollandalı aileden biraz bahsetmek istiyorum. Çift 35-40 yaşlarında, çocuklarının büyüğü 3,5 yaşında kız, oğulları ise henüz 9 aylık ve emekliyor. İzmir’ e gelip 2 ay boyunca Egeyi baştan aşağı pedallamışlar. Çok sevecen ve yardımsever insanlar. Bizde kelime yabancı dil yok. Ama çift bizimle Almanca, Fransızca ve İngilizce konuşuyor. Ve hatta Türkçe kelimeler ile anlaşıyoruz. Bizim lugatada ayak uydurmuşlar. Rampa, kötü yol, gitmeyin, yapmayın, etmeyin her şey var. Valla gayet iyi anlaşıyoruz. Hatta bizim Seferihisar, Özdere üzerinden gideceğimizi öğrendiklerinde o yolu kullanmamamız konusunda sabah sohbetimizde uyardılar.
Otel basmanede bulunan küçük ve şirin bir otel. Dış cephesinde eski bisikletler asılı. Odalar küçük ama çok temiz. Otel sahibi bizden genç ve güler yüzlü bir insan. O da kısa mesafede olsa bisiklet sürüyormuş. Tuttum bu oteli. Sizlere de İzmir’ e gittiğinizde Olimpiyat Oteli kullanmanızı tavsiye ederim.
Hemen odamıza geçip, soyunup dökünüyor ve duşlarımızı alıyoruz. Akşama kadar çok vakit var. Benim bu akşam Asker arkadaşım Volkan ile buluşmam var. Birlikte rakı içip eski günleri yad edeceğiz. Dile kolay 18 yıl önce 1 yılımız hep birlikte geçmiş . Hayatta bazı konularda örnek aldığım ve nasihatlerini uyguladığım bir insan. Konuşacak konu çok. Olmasa da benim gibi geveze bir adam çok şey anlatır.
Serhat’ la vuruyoruz kendimizi yollara. Pardon telefon bayilerine. Bu sefer hedefimiz değişti ve Avea bayilerini dolaşıyoruz. 2-3 bayi dolaştıktan sonra Serhat Avea’ ya geçmeye karar veriyor. Ama tarifede anlaşamıyor. Bizde bu konuyu Kuşadası’ na bırakıyoruz. Karnımız acıktığından ve Nihat Sırdar’ ın radyoda sürekli İzmir de söğüş yemelisiniz tavsiyesini hatırladığımdan söğüşçü aramaya koyuluyoruz. 1-2 kişiye sorduktan sonra Kemeraltına gidileceğini ve yakında olduğunu öğreniyoruz. Kemeraltında Söğüşçü bilmem ne (Adını hatırlamıyorum) ustaya gidip, söğüşleri mideye bir güzel indiriyoruz. Oradan kalkıp dolaşacağız derken bir bakıyorum, damla sakızlı Türk Kahvesi (Yunan kardeşim yunan. Onlara özgü bir olay) yapılan yeri görüyor ve hemen kahvelerimizi söylüyoruz. Kahvelerimiz höpürdete höpürdete içip tam kız isteme faslına geçecektik ki, bisikletçiye kimsenin kız vermeyeceğine kanaat getirip verse de yanımızda evlenecek çocuk olmadığından çarşı da kaybola kaybola dolaşmaya çıkıyoruz. Etraf cıvıl cıvıl vallahi. İnsan vakti oldu mu, gerçekten ferah ferah geziyor. Ne kadar gezdik hatırlamıyorum ama iyi bir yoruluyoruz. Tekrar otele dönüp son hazırlıklarımı yapıyorum Serhat markete akşam kendisi için bir şeyler alma, bende Volkanla buluşma amacı ile dışarı çıkıyorum. Otelden çıkıp 150 metre gitmeden Volkan la yol üstünde karşılaşıp buluşuyoruz.
Gece Kordonda Volkan ve eşi Serap ile güzel dost sohbeti eşliğinde rakılarımız yudumlayıp, gecenin ilerleyen saatlerinde dört duble rakının etkilerinin yarın nasıl olacağını “endişe” etmeden otele dönüyorum.
4.Gün Yapılan Yol :61 Km.
Süre :3 Saat
Strava Kaydı: (link)
1.Gün Yazısı : https://www.bisikletforum.com/showthread.php?t=136544
2.Gün Yazısı : https://www.bisikletforum.com/showthread.php?t=136961
3.Gün Yazısı : https://www.bisikletforum.com/showthread.php?t=137100
Kozbeyli girişi hayrat önündeki fotoğraflar
(link)
(link)
(link)
Çay bahçesinde neden çekildiği bilinmez bir fotoğraf
(link)
(link)
İzmir fotoğrafları
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Olimpiyat Otel
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Oğlumun adını sandal maketinde görünce heyecanlanıp maketi almak istedim. Amcam Sandal fiyatı çekince (1200 TL) vazgeçtim.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Gerçekten insanın sabah kahvaltısını denize karşı ferah ferah yapması çok güzel oluyormuş. Acele etmeden sindire sindire kahvaltımızı yapıyoruz. Öğretmen evinde çalışanların tarifi ile Kozbeyli üzerinden geçerek, Aliağa’ yı bypass edeceğiz. Kahvaltımızı bitiriyor, insanlarla vedalaşıp, yola düşüyoruz.
Anayoldan ayrılıp tek şeritli yola girdikten 1-2 km. sonra bir çeşme görüyoruz. Çeşme Dumlupınar şehitlerinden Necati Galan için yapılmış bir hayrat. Suyu çok güzel ve leziz. Ruhu şad olsun deyip, mataralarımızı doldurduktan sonra, yolumuza devam ediyoruz. Biraz daha ilerledikten sonra Kozbeyli’ nin içinden geçmeye başlıyoruz. Sağlı sollu güzel evlerin bulunduğu ve turizme ayak uydurmaya başlamış bir köy. Denizden içeride olmasına rağmen yazlıkların ve çiftliklerin olduğu bir köy durumunda.
Köyün çıkışına tıngır mıngır yaklaşırken ufaktan rampa başlıyor. Bu arada karşımıza bizim yol boyunca görmeyip unuttuğumuz, ama onların sanki bizi yıllarca beklemiş gibi görünen 8-10 tane köpek bizi göründükleri gibi bir anda hepsi grubun alfa köpeği kesilip havlamaya başlıyor. Hemen bisikletlerden iniyoruz. Onlarda kavgaya hazır, bizde. Yok pardon onlar kavgaya hazır. Ben hazırlanmaya çalışıyorum. Hemen ön tarafta bulunan biber gazını yerinden bir elimde hazır ediyorum. Başlıyorum köpeklere yağ çekmeye. Ağamsın paşamsın, ne güzel köpeksin, büyüksün, alfasın vs.vs. diyerek araya bisikleti alarak yanımda Yusuflarla geçiyoruz. Neyse ki onlarda bize hoşgörülü davranarak bu seferlik affediyorlar.
Arkadaşları geride bırakmamızı 200 metre geçmeden, neredeyse dişlerinin tamamı dökülmüş, geçmişinde nice araba kovalamış, belki de nice bisikletliye dalmış ihtiyar bobi amcamıza da saygıda kusur etmemek için bisikletten iniyorum. Onu da geçtiğimizde neredeyse rampa bitmişti. Buradan sonra çiftliklerin, tarlaların arasında süzülerek, İzmir – Foça yoluna çıkıp, oradan da sıkıntı yaşamadan İzmir’ e doğru giden anayola çıktığımız gibi ilk molamızı orada bulunan çay bahçesinde yapıyoruz. Çay bahçesi güzel ve dut ağacından dolayı bol sinekli.
Bu arada İzmir’ de otel olayını kesinleştirmemiz lazım. İlk planımda Karşıyaka da Deniz Pansiyonda kalmayı planlıyordum. Ama sabah fazladan 20 kilometre gitmemiz gerekeceğinden, Konakta bulunan Olimpiyat Oteli aramaya karar veriyorum. Telefonda küçük bir pazarlıktan sonra kişi başı 40 tl ye anlaşıyoruz. Telefondaki kişi bana yolu tarif ediyor. Bir özelliğimi itiraf etmeliyim. Bana yol tarif edildiğinde 2. Sapaktan sonrasını hatırlamam. Ama karşı taraftakini kırmamak için anlamış gibi hı hı demeye devam ederim. Vatandaş yolu bir güzel tarif etti. Ben de hı hı diyerek telefonu kapatıyorum.
Serhat’ a çay bana da limonata takviyesini yapıp çok fazla vakit kaybetmeden İzmir yoluna düşüyoruz. Yolda trafik yoğunluğu artmaya ve sapaklar çoğalmaya başlıyor. Haliyle sıkıntı artmaya başlıyor. Menemen mi melemen mi? yoksa melemen Menemende mi doğdu gibi kavram kargaşaları içinde Menemeni geçip hızla Gavur İzmir mi? Güzel İzmir mi kargaşasına doğru yol alıyoruz. Kargaşa trafikle birlikte bir hayli kızışıyor. Kavşaklar, virajlar sağdan soldan geçen arabalar, tam bir trafik keşmekeşi içindeyiz.
Bu arada yolu şaşırmamak için mücadele ediyorum. Niyetimiz Kordon boyunca pedallayıp, Konak tarafına öyle geçmek. Ama Karşıyaka sapağında yolu şaşırınca kendimizi Askeri Tersane nin orada buluyoruz. Hacı buradan U dönüşü yapalım derken, Serhat lastiğinin patladığını söylüyor. Hemen tersane önüne park ediyor ve ameliyathaneyi hazırlıyoruz. Biz lastiği değiştirirken tersanenin bisiklet trafiği dikkatimi çekiyor. Tersane ye bisikletli giren ve çıkan insan sayısı oldukça fazla. Öyle 3 kuruşluk bisikletlerde değil. Meridalar, Scott lar, Trekler havada uçuşuyor.
Lastiğimiz değiştirdikten sonra fikir değiştirip, Karşıyaka’ dan vapurla Konak tarafına geçme kararı alıyoruz. 2-3 dakikalık bir yoldan sonra vapur iskelesine vardığımızda ilk karşılaştığımız şey, belediyenin bisiklet kiralama standı oluyor. Bisiklet olayı İzmir i iyi sarmış. Darısı İstanbul’ un başına.
Vapur’ a bisikletlerimiz attıktan 15-20 dakika sonra Konak’ ta iskeleye varıyoruz. Ortalık cıvıl cıvıl. İnsanlar tatile gelmiş havasında. Hemen saat kulesinin yanında birkaç fotoğraf çekiyor ve Hı hı larımın sonucu olarak, otelin yerini öğrenmek için yolu soruyoruz. Bir tarifler var inanılmaz. Sanki dünyanın öteki tarafına gideceğiz. Anlaşıldı arkadaş navigasyona bakıp, kara düzen gitmekte fayda var. Yol tarifinden daha kısa sürede sağa sola sapa sapa otelimizi buluyoruz. Kapıda başka bisikleti kenara çeken birisi var. Merhaba diyorum, merhaba diye cevap veriyor. Tam soru soracağım. Otelin içinden apar topar birisi çıkıyor. Size yardımcı olayım, bisikletleri içeri alalım diyor. Bir an kafam karıştı kim kim? O kim? Bu kim? Daha sonra kapıda karşılaştığımız bisikletlinin Hollandalı gezgin bir aile olduğunu öğreniyoruz. Onlarda bir sonraki gün ülkelerine dönmek için bisikletlerini kutulamakla meşguller.
Hollandalı aileden biraz bahsetmek istiyorum. Çift 35-40 yaşlarında, çocuklarının büyüğü 3,5 yaşında kız, oğulları ise henüz 9 aylık ve emekliyor. İzmir’ e gelip 2 ay boyunca Egeyi baştan aşağı pedallamışlar. Çok sevecen ve yardımsever insanlar. Bizde kelime yabancı dil yok. Ama çift bizimle Almanca, Fransızca ve İngilizce konuşuyor. Ve hatta Türkçe kelimeler ile anlaşıyoruz. Bizim lugatada ayak uydurmuşlar. Rampa, kötü yol, gitmeyin, yapmayın, etmeyin her şey var. Valla gayet iyi anlaşıyoruz. Hatta bizim Seferihisar, Özdere üzerinden gideceğimizi öğrendiklerinde o yolu kullanmamamız konusunda sabah sohbetimizde uyardılar.
Otel basmanede bulunan küçük ve şirin bir otel. Dış cephesinde eski bisikletler asılı. Odalar küçük ama çok temiz. Otel sahibi bizden genç ve güler yüzlü bir insan. O da kısa mesafede olsa bisiklet sürüyormuş. Tuttum bu oteli. Sizlere de İzmir’ e gittiğinizde Olimpiyat Oteli kullanmanızı tavsiye ederim.
Hemen odamıza geçip, soyunup dökünüyor ve duşlarımızı alıyoruz. Akşama kadar çok vakit var. Benim bu akşam Asker arkadaşım Volkan ile buluşmam var. Birlikte rakı içip eski günleri yad edeceğiz. Dile kolay 18 yıl önce 1 yılımız hep birlikte geçmiş . Hayatta bazı konularda örnek aldığım ve nasihatlerini uyguladığım bir insan. Konuşacak konu çok. Olmasa da benim gibi geveze bir adam çok şey anlatır.
Serhat’ la vuruyoruz kendimizi yollara. Pardon telefon bayilerine. Bu sefer hedefimiz değişti ve Avea bayilerini dolaşıyoruz. 2-3 bayi dolaştıktan sonra Serhat Avea’ ya geçmeye karar veriyor. Ama tarifede anlaşamıyor. Bizde bu konuyu Kuşadası’ na bırakıyoruz. Karnımız acıktığından ve Nihat Sırdar’ ın radyoda sürekli İzmir de söğüş yemelisiniz tavsiyesini hatırladığımdan söğüşçü aramaya koyuluyoruz. 1-2 kişiye sorduktan sonra Kemeraltına gidileceğini ve yakında olduğunu öğreniyoruz. Kemeraltında Söğüşçü bilmem ne (Adını hatırlamıyorum) ustaya gidip, söğüşleri mideye bir güzel indiriyoruz. Oradan kalkıp dolaşacağız derken bir bakıyorum, damla sakızlı Türk Kahvesi (Yunan kardeşim yunan. Onlara özgü bir olay) yapılan yeri görüyor ve hemen kahvelerimizi söylüyoruz. Kahvelerimiz höpürdete höpürdete içip tam kız isteme faslına geçecektik ki, bisikletçiye kimsenin kız vermeyeceğine kanaat getirip verse de yanımızda evlenecek çocuk olmadığından çarşı da kaybola kaybola dolaşmaya çıkıyoruz. Etraf cıvıl cıvıl vallahi. İnsan vakti oldu mu, gerçekten ferah ferah geziyor. Ne kadar gezdik hatırlamıyorum ama iyi bir yoruluyoruz. Tekrar otele dönüp son hazırlıklarımı yapıyorum Serhat markete akşam kendisi için bir şeyler alma, bende Volkanla buluşma amacı ile dışarı çıkıyorum. Otelden çıkıp 150 metre gitmeden Volkan la yol üstünde karşılaşıp buluşuyoruz.
Gece Kordonda Volkan ve eşi Serap ile güzel dost sohbeti eşliğinde rakılarımız yudumlayıp, gecenin ilerleyen saatlerinde dört duble rakının etkilerinin yarın nasıl olacağını “endişe” etmeden otele dönüyorum.
4.Gün Yapılan Yol :61 Km.
Süre :3 Saat
Strava Kaydı: (link)
1.Gün Yazısı : https://www.bisikletforum.com/showthread.php?t=136544
2.Gün Yazısı : https://www.bisikletforum.com/showthread.php?t=136961
3.Gün Yazısı : https://www.bisikletforum.com/showthread.php?t=137100
Kozbeyli girişi hayrat önündeki fotoğraflar
(link)
(link)
(link)
Çay bahçesinde neden çekildiği bilinmez bir fotoğraf
(link)
(link)
İzmir fotoğrafları
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Olimpiyat Otel
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Oğlumun adını sandal maketinde görünce heyecanlanıp maketi almak istedim. Amcam Sandal fiyatı çekince (1200 TL) vazgeçtim.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)


