Nur içinde yatsın...
2010'da, ilk işime girer girmez hem de ilk maaşımda ilk yol bisikletimi almıştım, Salcano XRS 200. 1 yıldan fazla kullandım o bisikleti hem sporumu yaptım hem işe gittim, hem dolaştım, çevre illere gidip geldim birkaç sefer. 2011'de bir gün yine herzamanki güzergahtan işe giderken, Değirmenbahçe Caddesi yokuşunu iniyordum, nasıl olmuş hatırlamıyorum ama ben caddeden yokuş aşağı inerken sokaktan önüme araba çıkmış ve ben de kaputunun üzerinden uçmuşum. Yaşamamış gibi anlatıyorum, çünkü hatırlamıyorum, geçici hafıza kaybı yaşadım, 5-6 saat sonra hafızam yerine geldi hastanede. Bisiklet pert oldu, o günden sonra da göremedim o bisikleti.
Bisikletsiz 1 yıl dayanabildim. 2012 yılında ikinci yol bisikletim olan Carraro CR 022 aldım, o zamanlar kül rengiydi o seri, çok yakışıklı bir bisikletti... Onunla daha da uzun yol yaptım. Ekipmanımı eksiksiz tamamladım, yol bisikleti gruplarına dahil oldum, yani bisikleti daha çok sevdim fakat onunla da ayrılışımız benzer yolla oldu... 2 yıllık birlikteliğimizi yine dikkatsiz bir 4 tekerle çarpışmamız sonucu sonlandırmak zorunda kaldık. Bisikletim ortadan ikiye ayrıldı Merter McDonalds'ın önünde... Bisikletim artık katlanır bisiklet olmuştu, fotoğrafını sosyal medyada da paylaşmıştım hatta katlanır yol bisikleti aldım diye. Benim de köprücük kemiğim ikiye ayrıldı, ameliyat olmadığım için de üst üste kaynadı, sorun yok şu an.
Bu kazadan sonra bisikletsiz 2 yıl dayanabildim. 2014'de yine bir yol bisikleti aldım. Onunla da ufak tefek düşüp kalkmalarım oldu ama hiçbiri ciddi değildi çok şükür. Sadece 2017'de otobanda arkamdan çarpan taksi sonrası arka jantım kurabiye gibi ufalandı, ben de bariyere sırtımla girdim, boynum biraz zedelendi ve birkaç hafta kafamı hareket ettiremedim. Çekirge üçüncü kez zıplamıştı ve hala hayattaydım.
Bisikletle geçen 7 yılın bilançosu: 2 hurda bisiklet, 1 hurda arka jant, 3 kez ambulansa binme, birinde geçici hafıza kaybı, birinde köprücük kırığı, birinde boyun zedelenmesi. Son kazada boynumun kırılmaması inanmayacaksınız ama mucizeydi arkadaşlar. GPS'den baktım, o anki hızım 35 km/h, taksinin bana girdiği hız tahmini 60 km/h ve ben bariyere sırtımla, 40 km/h ile falan girdim. Bariyeri içeri göçerttim. Ne kaburgalarım kırıldı, ne boynum kırıldı. Biraz daha aşağı düşsem bariyere kafam çarpacaktı, biraz daha yukarı düşsem bariyere bacaklarım çarpacak ve ben geriye doğru takla atacak, yine kafamın üzerine çakılacaktım yani her türlü feci bitecekti. Ama o son kaza benim karar vermemde kesin etkili oldu.
Çevremden, en yakınlarımdan duyduğum kaza haberleri, ölümler, yaralanmalar... Ne yapıyorum ki ben dedim. Sonum belli. Bu sene olmazsa seneye, o da olmazsa öteki seneye, ısrar ettiğim şey belli. Ya öleceğim, ya da bir daha bisiklet süremeyecek hatta belki de yürüyemeyecek hale geleceğim. Yaptığım şey bunda ısrar etmekti. Kafa aynası, gidon aynası, bunlar hiçbir işe yaramaz. Benle sürenler bilir, ben yolun gidilebilecek en sağından giderim hatta kumun çakılın içinde giderim, tozlu kısımdan giderim, kaçabildiğim kadar kaçarım yoldan ve arkamdan en ufak bir ses duyduğumda hemen kafamı çevirir bakarım, bunun dışında da rutin olarak her 15-30 saniyede bir arkama bakarım, kontrol ederim. Resmen piskopatım yani bu konuda. Yolu sürekli gözlerim. Ama beni hayatta tutan şey yolu gözlemem değil, şanslı olmamdı. Hepimiz için geçerli bu. Onbinlerce kilometre bisiklet sürmüşsek ve hala ölmemişsek, bu şanstır. Tedbir, ayna, kask, hatta sırta takılacak DEV LED TABELA, bunların hiçbiri bizi hayatta tutmayı garantilemez.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak geçtiğimiz ay bisikletimi sattım, bir daha yol bisikleti almayacağım bir mucize olmazsa. Belki yine yazar çizerim, makale çeviririm, konuşurum ama kolay kolay bisiklet üzerine çıkacağımı sanmıyorum.
Sürdük, eğlendik, güzeldi ama bitti. Herkese kazasız sürüşler dilerim, umarım şans hep yanınızda olur.