Aydan Çelik
Üye
- Kayıt
- 6 Haziran 2007
- Mesaj
- 53
- Tepki
- 250
- Şehir
- istanbul
Sevgili okur
Birkaç haftadır sana vaad ettiğim saat ve yerde bulunamadım. Kusuruma bakma.
İple çektiğin Perşembe günleri geri dönüyor
(Hakikaten ne zaman yazım kurallarının içine dahil olacak bu işaretler? Elektronik yayıncılığın baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde, internetin imlâ mantığının yazım kurallarına dahil olması kaçınılmaz...Mottomuz Can Yücel’dendir: Öztürkçe değil, Özgür Türkçe istiyoruz)
Neyse, bu faslı kisa tutalim. Zira birikmiş çok konu var.
Önce bir duyuru: Dağ Filmleri Festivali başladı. ((link)) Programda bir sürü bisiklet filmi var. Ayrıca geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bisiklet muhabbeti yapacağız. Eurosport ekibi olarak 5 Mart Cumartesi Fransız Kültür Merkezi’ndeyiz. Saat 18.00’de Franas, İtalya ve İspanya gibi büyük turlari konuşacağız. Bekleriz... Gecen sene hayli neşeli geçmişti söyleyeyim...
KÜÇÜK NİCOLAS
Bir ara televizyonda Nicolas Sarkozy gördüm sanki. (Tweety: “bir kedi gördüm sanki”... Aslında Sarkozy, saf Sylvester’a değil; başka bir karaktere benzer: Goscinny’nin yarattığı entrikaci vezir İznogoud’a. Bazıları boyunun kısalığına gönderme yaparak ona “Le Petit Nicolas” diyor.. Bizim ‘Pıtırcık’ diye bildiğimiz Küçük Nikola yani...
(link)
(Fransızlar bu tür benzetmeleri seviyor. Cumhurbaşkanı iken kendini imparator ve 3. Napolyon ilan eden Louis Bonapart’a, Victor Hugo’nun “Küçük Napolyon” demesi gibi. Bizde de Özal, rakiplerine “Benimle değil Küçük Turgut’la uğraşssınlar” diye bir laf etmişti ki, ne demek istediği halen bir tartışma konusudur)
Sarkozy’nin ziyaretinde en güzel lafı Başbakan Erdoğan söyledi: “Sizi ailenizle birlikte ağırlamak isterdik”... Aynen... Nicolas, sen git Carla gelsin diyoruz topluca...
Ha bir de orijinal Nicolas’yı istiyoruz tabii. Bisikletiyle birlikte...(Okumayan var mı? Pıtırcık'ın Bisiklet kitabini. Aman vakit kaybetmeyin.)
Carla demişken, evvelki hafta kinayeli bir okur mektubu aldım. Okur, son yazıları kastederek "maaşallah, magazin dağarcığınız pek genişmiş" diye dokunduruyordu.
Öyledir. Magazin severim. Hem ipuçlarını severim, hem de doğrudan kendisini. Bu işlerle hiç uğraşmazmış gibi görünen, ikametgah ilmuhaberinde “Fildişi Kule” yazanları da pek anlamam.
(Aslında anlarım Zira burası ilgileriyle değil, ilgisizlikleriyle övünen insanlar ülkesidir. )
Ama dilerseniz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı da konuşuruz, Takrir-i Sükûn'ü da... Eğer bayilerde kaldıysa Toplumsal Tarih dergisinin şubat sayısını almanızı öneririm. *Orada Turgut Çeviker'in NTV yayinlarindan cikan ve 1923'ten 2008'e kadar Türkiye tarihini karikatürler üstünden anlatan KarikaTürkiye kitabiyla ilgili 10 sayfalık bir söyleşimiz var)
CONTADOR ATAKTA
Biliyorsunuz geçen haftalarda ülke spor gündeminin en önde konularından biri Hacettepe Doping Merkezi ile ilgiliydi. Merkez, yanlış ölçümler yapmış ve bazı sporcuları dopinçi diye töhmet altında bırakmıştı.
Bu skandalın patlak verdiği günlerde Alberto Contador’la ilgili bir gelişme daha oldu. Malumunuz Alberto’ya kendi ülkesinin federasyonu 1 yıl yarışma yasağı getirmişti. Kısa süre sonra aynı kurum sporcunun, dopingle ilgili durumunu farklı değerlendirdi ve yasağı kaldırdı. Cesareti artan Alberto şimdi yönünü WADA ve UCI’ya cevirdi. En iyi savunma saldırıdır diye atağa kalktı ve bu kurumları, inandırcılıklarını kanıtlamaya çağırdı. Önlerinde de kendi geçmişiyle iligili 600 sayfalık bir rapor koydu. Belli ki önümüzdeki günler hareketli geçecek.
PORTO ALEGRE
Geçen hafta Londra’dan, Volkan’dan bir mail geldi. Kentin sokaklarını işgal eden bisikletçileri görmüş ve hayran kalmıştı. Belli ki bir Criticall Mass eylemine denk gelmişti.
Onun mesajının ardından, Brezilya’dan, Porto Alegre’den korkunç bir CM görüntüsü geldi. Azgın bir *otomobil bisikletçilere saldırmış, çok sayıda insanı yaralamıştı.
(link)
Porto Alegre “bu devran böyle gitmez arkadaş” diyenler açısından sembolik önemi büyük bir kenttir. O saldırı sadece bisikletçilere değil; *‘Porto Alegre Ruhu’na yapılmıştır.
Birkaç haftadır sana vaad ettiğim saat ve yerde bulunamadım. Kusuruma bakma.
İple çektiğin Perşembe günleri geri dönüyor
(Hakikaten ne zaman yazım kurallarının içine dahil olacak bu işaretler? Elektronik yayıncılığın baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde, internetin imlâ mantığının yazım kurallarına dahil olması kaçınılmaz...Mottomuz Can Yücel’dendir: Öztürkçe değil, Özgür Türkçe istiyoruz)
Neyse, bu faslı kisa tutalim. Zira birikmiş çok konu var.
Önce bir duyuru: Dağ Filmleri Festivali başladı. ((link)) Programda bir sürü bisiklet filmi var. Ayrıca geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bisiklet muhabbeti yapacağız. Eurosport ekibi olarak 5 Mart Cumartesi Fransız Kültür Merkezi’ndeyiz. Saat 18.00’de Franas, İtalya ve İspanya gibi büyük turlari konuşacağız. Bekleriz... Gecen sene hayli neşeli geçmişti söyleyeyim...
KÜÇÜK NİCOLAS
Bir ara televizyonda Nicolas Sarkozy gördüm sanki. (Tweety: “bir kedi gördüm sanki”... Aslında Sarkozy, saf Sylvester’a değil; başka bir karaktere benzer: Goscinny’nin yarattığı entrikaci vezir İznogoud’a. Bazıları boyunun kısalığına gönderme yaparak ona “Le Petit Nicolas” diyor.. Bizim ‘Pıtırcık’ diye bildiğimiz Küçük Nikola yani...
(link)
(Fransızlar bu tür benzetmeleri seviyor. Cumhurbaşkanı iken kendini imparator ve 3. Napolyon ilan eden Louis Bonapart’a, Victor Hugo’nun “Küçük Napolyon” demesi gibi. Bizde de Özal, rakiplerine “Benimle değil Küçük Turgut’la uğraşssınlar” diye bir laf etmişti ki, ne demek istediği halen bir tartışma konusudur)
Sarkozy’nin ziyaretinde en güzel lafı Başbakan Erdoğan söyledi: “Sizi ailenizle birlikte ağırlamak isterdik”... Aynen... Nicolas, sen git Carla gelsin diyoruz topluca...
Ha bir de orijinal Nicolas’yı istiyoruz tabii. Bisikletiyle birlikte...(Okumayan var mı? Pıtırcık'ın Bisiklet kitabini. Aman vakit kaybetmeyin.)
Carla demişken, evvelki hafta kinayeli bir okur mektubu aldım. Okur, son yazıları kastederek "maaşallah, magazin dağarcığınız pek genişmiş" diye dokunduruyordu.
Öyledir. Magazin severim. Hem ipuçlarını severim, hem de doğrudan kendisini. Bu işlerle hiç uğraşmazmış gibi görünen, ikametgah ilmuhaberinde “Fildişi Kule” yazanları da pek anlamam.
(Aslında anlarım Zira burası ilgileriyle değil, ilgisizlikleriyle övünen insanlar ülkesidir. )
Ama dilerseniz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı da konuşuruz, Takrir-i Sükûn'ü da... Eğer bayilerde kaldıysa Toplumsal Tarih dergisinin şubat sayısını almanızı öneririm. *Orada Turgut Çeviker'in NTV yayinlarindan cikan ve 1923'ten 2008'e kadar Türkiye tarihini karikatürler üstünden anlatan KarikaTürkiye kitabiyla ilgili 10 sayfalık bir söyleşimiz var)
CONTADOR ATAKTA
Biliyorsunuz geçen haftalarda ülke spor gündeminin en önde konularından biri Hacettepe Doping Merkezi ile ilgiliydi. Merkez, yanlış ölçümler yapmış ve bazı sporcuları dopinçi diye töhmet altında bırakmıştı.
Bu skandalın patlak verdiği günlerde Alberto Contador’la ilgili bir gelişme daha oldu. Malumunuz Alberto’ya kendi ülkesinin federasyonu 1 yıl yarışma yasağı getirmişti. Kısa süre sonra aynı kurum sporcunun, dopingle ilgili durumunu farklı değerlendirdi ve yasağı kaldırdı. Cesareti artan Alberto şimdi yönünü WADA ve UCI’ya cevirdi. En iyi savunma saldırıdır diye atağa kalktı ve bu kurumları, inandırcılıklarını kanıtlamaya çağırdı. Önlerinde de kendi geçmişiyle iligili 600 sayfalık bir rapor koydu. Belli ki önümüzdeki günler hareketli geçecek.
PORTO ALEGRE
Geçen hafta Londra’dan, Volkan’dan bir mail geldi. Kentin sokaklarını işgal eden bisikletçileri görmüş ve hayran kalmıştı. Belli ki bir Criticall Mass eylemine denk gelmişti.
Onun mesajının ardından, Brezilya’dan, Porto Alegre’den korkunç bir CM görüntüsü geldi. Azgın bir *otomobil bisikletçilere saldırmış, çok sayıda insanı yaralamıştı.
(link)
Porto Alegre “bu devran böyle gitmez arkadaş” diyenler açısından sembolik önemi büyük bir kenttir. O saldırı sadece bisikletçilere değil; *‘Porto Alegre Ruhu’na yapılmıştır.


