Scudo Sports

Bi' Antalya - İzmir turu da benden :)

Scudo
@ilhanozyurt Teşekkür ederim
@oktayakgoz 1450 Km kabaca hesapladım, ancak gittiğim yerlerde sağa sola gidince hemen hemen 1600 km yi bulur diye tahmin ediyorum
 
Sele borusu bağlantılı bagajların taşıma kapasiteleri az oluyor bildiğim kadarıyla. Yolda bagajınızla ya da daha da kötüsü, sele borusuyla ilgili bir sorun yaşama ihtimalinize karşı herhangi bir B planı düşündünüz mü? Valla ben bu tip bir bagajla yaklaşık 1500 km'lik tura çıkmaya korkardım.

Rotanız çok güzel, dilerim keyifli geçer. Bol fotoğraf bekliyoruz.
 
@oguzhan0101 22 ağustos sabahı saat 6da yola çıkacağım bir aksilik olmazsa,

@Birhan K. Evet üzerinde en fazla 9 kilo ibaresi var, ben de en çok 6-7 kilo taşıyacağım, hatta ağır olan eşyaları gidona sabitleyeceğim çantaya koymayı düşünüyorum, B planım yok :) Umarım bir aksilik çıkmadan gezerim. Eğer aksilik olursa da bir şekilde yolunu bulurum herhalde. İyi dilekleriniz için teşekkür ederim. Telefonum desteklemediği için fotoğrafları güncel olarak ekleyemeyeceğim. Ancak tur bittikten sonra hepsini paylaşırım
 
  • Beğen
Tepkiler: Birhan K.
ben de bekliyorum haberlerinizi. umarım kazasız, belasız, rüzgarsız ve mutlu bir şekilde bitirirsiniz turunuzu.

sırt çantası uzun yolda neden tavsiye etmiyorsunuz? ben de uzun turlar planlıyorum ileride. çadır vs. uğraşamam ucuz otellerde kalırım diye düşünüyordum. ve sırt çantamı alıp çıkarım diyordum.

sırt çantası çok mu yoruyor uzun yold? iyi de sele borusuna veya gidona bağlanan yükler de aynı şekilde ağırlık yapıp zorlamıyor mu?
 
@cumali55 Ağırlık açısından yükleri üzerinize alırsanız, bisiklete yük bağlamazsanız bisikletin kontrolü daha kolay oluyor. Ben sırt çantasını sırtıma taktığımda çanta formayı sırtıma yapıştırıyor ve terlememe sebep oluyor, zaten belirli bir düzeyde terliyorsunuz bisikleti sürerken bir de çanta sırtta olunca çekilmez bir hale geliyor. Tabi bu benim düşüncem. Yükleri bisiklete alınca da bisiklet hantallaşıyor kontrol biraz daha zorlaşıyor. Ama sonuçta bu tur, bir performans beklentisi yok. O yüzden kendimi rahat ve konforlu hissetmek için üstüme yük almıyorum :)

İyi dilekleriniz için teşekkür ederim
 
Lastik kalınlığınız kaç? Ben 700x23 lastikli fitness/yol bisikletimle uzun tur yapmıştım. Ortalama her 100 km'de bir lastiğim patlamıştı. Gerçi sizin lastikler daha kalın duruyor ama yine de dikkat. Aşırı yük + bozuk yollar her an sorun çıkarabilir.
 
tur bitsinde biran önce okumak için sabırsızlanıyorum
 
@Birhan K.
Normalde ben de 23c kullanıyorum ancak tura çıkarım dıye uygun fiyatlı bir lastik aldım. Maşallah bugün 256 km yol devirdim patlak matlak olmadan :) şanslıyım sanırım. Lastikler 28c dynamic sport bu arada, dediğiniz gibi yanak kalınlığı bayağı yüksek

Bu arada yanıma sıkılırım diye kağıt kalem aldım, her akşam yatmadan günümün nasıl geçtiğini yazıcam, inşallah paylaşmak da kısmet olur, yazımı bekleyen insanların olması beni sevindiriyor :)
 
tur notlarını bekliyoruz....

hem de sabırsızlıkla...
 
Herkese merhabalar,

Öncelikle belirtmeliyim , turumun 4. günü sabah Kalkan'dan yola çıktığımda henüz 4 km olmuştu ki maalesef zincirim koptu, daha sonra bir yarım saat değerlendirme yaparak turu noktalayıp eve dönme kararı aldım. Bu kararı almamda ailemin, hava sıcaklığının ve biraz da başka sebeplerin etkisi vardı. Neyse, kalkana dönüp en yakın İzmir otobüsüne atlayıp eve geldim.

Bu durumda Denizli Antalya Göynük ertesi gün Göynük Finike ve ertesi gün Finike Kalkan yapabildim.Belki başka zaman bıraktığım yerden başlayıp rotayı tamamlayabilirim. Bu 3 günde çektiğim fotoğraflar sırasıyla aşağıda, keşke her gün her yerden fotoğraflar atabilseydim

Denizliden çıkıp Cankurtaran'ı tırmanmaya başladığımda çekmiştim, güneşin ilk ışıkları.
(link)

(link)

Daha sonra Acıpayam'a kadar molasız gidip(50 km) orada bir 5 dklık mola verdim, biraz meyveli kek ve su içip devam ettim, bir 50 km daha gittikten sonra Burdur'un ilçesi olan Çavdır'a vardım. Ana yol şehir merkezinden geçmiyordu bi ucuzluk marketi bulup soğuk bi şeyler içsem iyi olurdu, hem de atıştıracak 1-2 parça bişey alırdım. Çavdır'da şehir merkezine girip a101 buldum, hemen faydalandım tabi :)
(link)

Çavdır'dan sonra hafif hafif başlayan yokuşlar ve sonrasında Çomaklı Belini geçmişim...(link)
(link)

Daha sonra uzun süre yokuşlarla cebelleştim, yeri geldi aklımın köşesinde kalmış şarkıları söyledim, bazen mp3ten bir kaç şarkı dinledim ve sonunda adını çok duyduğum ama hiç gitmediğim Korkuteli'ne vardım. Yine hararet tavan yapmıştı, ana yol şehir merkezinden geçmiyordu, ana yola ne kadar uzak olursa olsun gidip soğuk bir şeyler alma ihtiyacı hissettim, saptım şehir merkezi tabelasından. 1 km ilerlemeden bi baktım bim 100m tabelası :D

(link)

Korkutelinde de 15-20 dk mola verdim, bu sırada oradan geçen iki bey amca ile biraz sohbet ettik, nerden nereye, zor değil mi, yokuşlar, tek misin hebele höbölö :D Hava sıcak olunca insan litrelerce sıvı tüketiyor.Bol şeker ve sıvı takviyesi alıyorum sürekli. Yine ağır ağır yola çıktım oradan da, yolun çoğu gitti, Denizli Antalya yolu için eğim grafiğine bakmıştım ama grafikler ne kadar detaylı olursa olsun bence asla gerçeği yansıtmıyor. Ya da ben küçümsemişim :) Bu arada Korkutelinden ayrıldıktan 4-5 km sonra arkamı dönüp bagajları kontrol edeyim diye bir baktım, terliklerim ve terlikleri bağladığım kilidim düşmüş. :( Kilidi Korkutelinden önce mi sonra mı düşürdüğüm hakkında pek bilgim yoktu ve nerede düşürdüğümden emin olmadığım için geri dönmek istemedim, biraz canım sıkılsa da devam ettim. Nasıl olsa iki kilitle yola çıkmıştım.

(link)
(link)

Korkutelinden yola çıktıktan sonra bir 10 km gitmeden inanılmaz rüzgar almaya başladım. Tam kafadan esiyordu, zaten yorgunum ve hiç aerodinamik değilim, beni adeta deli etti. Öyle ki dümdüz yolda pedal çevirerek 18 km hızla ilerleyebildim.En fazla 5 km gidebildim,daha sonra bir benzinlikte durdum çadırı ve matımı buraya kadar yol ile paralel bir şekilde bağlayarak getirmiştim. Terlikler düştükten sonra şunları düzgünce bağlayayım dedim ve bisiklete enlemesine yerleştirdim, 2 şişe meyveli maden suyu içtim ve rüzgarlı ya da değil, bu gün bu yol biticek hacı diyerekten azimli bir şekilde tekrar yola koyuldum :)

2-3 km daha gittiğimde soğuk asfalta göre daha pürüzsüz olan bir asfalt geldi karşıma, ve rüzgarın gücü de oldukça azalmıştı. Kendi kendime işte azmin zaferi deyip verdim gazı :D
Devam edip ormanların arasında kaymak gibi asfaltı olan bu yola ulaştım, eğim hep negatif, ama yine de pedal çevirmeyi bırakırsam bayağı yavaşlıyorum. Rüzgardan sanırım. Bir de her yer kapalı ne bir çeşme ne bir dinlenme alanı var. Suluktaki su olmuş çorba gibi, yapcak bişey yok diyerekten devam ettim.


(link)

Şimdi hatırlıyorum sonunda bir çeşme bulup suluğu doldurup doldurup kafamdan aşağı döktüm. Duş aldım desem yalan söylemiş olmam herhalde :) Tüm forma sırılsıklam oldu. Güzelce su içtim mataraları doldurdum, 10-15 dk moladan sonra devam ettim. Sonra tabelası geldi ama merkeze daha çook varmış, devam ettikçe anladım.
(link)

Sanırım ismi seyir tepesiydi
(link)

Tam buradan çıktıktan sonra bir tepeyi Atatürk büstü ve bir sözüyle onurlandırmışlardı, ancak yokuş aşağı inmeye başlamıştım, ve yorulmaya başladığımdan geri dönüp fotoğraf alamadım, kıvrıla kıvrıla Antalya'ya indim. Sonra Kemer tabelalarını takip ederek şehir içinden bayağı bir süre dümdüz yolda gittim biraz sağı solu seyrettim. Antalyalı sürücülerin çok aceleci olduğunu fark ettim. Kırmızı ışıklarda en sağda kalan boşluğu hemen bir 07 plaka dolduruyordu :) Neyse genellemeleri pek sevmem işte...


Bakkalcı Kadın ve Su Hikayesi:
Daha sonrasında Antalya'dan çıkıp genelde düz ve hafif virajlı olan Kemer yolundan hemen hemen 25-30 km devam ettim. İyice yorulmaya başladığım için çadır kuracağım yeri hemen bulup çadır ve yemek işlerini halledip girebilirsem bir de denize girip uyumak istiyordum. Yolun sağındaki bir bakkalda durayım 2 dk soluklanayım dedim, 2 tane dondurma aldım suluğumdaki sular da bayağı sıcak olduğu için bir de su sorayım dedim. Bakkalcı kadın, 1,5 lt suyun 1.5 TL, 0.5 lt suyun da 0.75 TL olduğunu söyledi. Ben de hafifçe gülümseyerek siz de bayağı pahalı satıyormuşsunuz dedim. (Bimde 1,5 lt su 0.50, 0,5 lt su 0.25 TL benim ölçütüm bu sanırım :) ) Sonra o bakkalcı kadın sanki anasına küfretmişim gibi , ohoo sen buna pahalı mı diyorsun Antalya ya git bakalım küçük sular 2 TL daha ucuza bulabilirsen oradan al ' dedi çirkefçe. Ben de o kadar yol gelmiş bir beden ve ruh haliyle bu kadından hiç hazzetmedim. Ve dedim ki , dağların arasında Antalya'da Allahın bedava suyuna neden para vereyim? Her yerde çeşme var zaten ( yol üstünde bulamamıştım ama mutlaka vardır) Sonra kadın sen bilirsin gibisinden laflar etti ve konu kapandı. Ben aldığım dondurmaları yerken bakkala elinde iki tane 10ar litrelik şişeyle yanaşan teyzeye suları çeşmeden mi doldurduğunu ve çeşme yakınlardaysa bana da tarif edip edemeyeceğini sordum. Şu tarafta evladım dedi, ama o tarafta kaç metre sorusunu soramadım. Neyse :) dondurmaları bitirince bakkalcı kadının bir arkadaşı geldi bisikletle ilgili sorular sordu, cevapladım, 5 dk sohbet ettik ve ona da çeşme sordum. O kadın da teyzenin tarif ettiği tarafı anlatarak oradan alabilirsin diyordu ki bakkalcı kadın araya girip 'su pahalı gelmiş galiba, durumun yoksa gel bedavaya su vereyim' diyerek bana laf soktu, ya da soktuğunu sandı bilmiyorum :) Ben de ona durumumun olduğunu ama ve olmasa dahi o kadından su mu almayacağımı söyledim. Tam hatırlamıyorum ama sanırım ' madem su istiyorsun neden 2 dondurma aldın, bir dondurma yerine su alsaydın gibisinden tekrar bilmişliğini göstermeye çalıştı. Ben de tekrar ona ' Zaten her yerde bedavaya bulabileceğim suya para vermek yerine,paramı enerji verecek şeyler için harcıyorum, mesela bu dondurmalar gibi ' dedim. Daha sonra bir kaç saniye o kadının suratına baktım, bakkalın yanındaki kanepede oturan bir kaç kişi de konuşmaya misafir olmuştu. Ve kimseden çıt çıkmadı :D Çeşmenin yerini söyleyen ablaya tekrar teşekkür ettim suyumu doldurdum ve çadır kurmalıyım artık düşüncesiyle devam ettim.





Çadır kuracağım yer Kemer'in biraz gerisinde Göynük beldesinde, iki büyük otel arasında kalmış bir kumsal ve gerisinde(google maps'e göre) kamp alanı yazan bir alandı. Göynüğe o bakkaldan hemen sonra girdim, o kadar yakın olduğunu bilsem bakkala uğramazdım da... Pek akıllı bir telefona sahip olmadığım için kadim dostum @Y. Burak 'ı arayıp konum bilgimi ve kamp alanını karşılaştırdım, ve en yakın bim nerde diye sordum :D Telefonu kapatıp 100 metre ilerledim ki en yakın bim sağ tarafımda duruyor. Çadır yeri de 2 km ilerideymiş, alışverişimi yaptım ( 3 lt su, bir kavun,biraz soğuk içecek)


Aldıklarımı bisiklete bağladım 1-2 km sonra otellerin arasından kumsala giden yolu, otelin otobüs şoförüne sorarak buldum. Yoldan devam edince bir kaç karavanın arasından geçip kumsala ulaştım.Kumsalın azcık gerisinde ağaçların altında çadır yerimi seçtim ve çadırı kurup malzemeleri içine koydum. Tam üst formayı çıkardım bir bayan geldi ve lafa ' sen buraya çadır kurmak için kimden izin aldın ' diye girdi. Hafiften gülümsüyordu.Ben içimden 'Allahım... ' dedim :) Sonra ben de gülümseyerekkimseden izin almadığımı ve zaten burasının mezberelik bir yer olduğunu ve etrafta benden başka kimsenin çadır kurmadığını belirttim.Kimseye zararım olmaz ve zaten bu gece kalıp yarın 7 de gitmiş olacağım diye ekledim. O da haftasonları gelenlerin burayı pislettiğini ve daha sonra temizleneceğini, burasının onun kendi arazisi olduğunu ve çadır için 25 tl vermem gerektiğini söyledi. Öğrenciyim şöyle böyle dememe rağmen illa 25 tl de 25 tl. Ben de sahile kurarım o zaman orası da sizin değil herhalde dedim. Ve hayır orası beni ilgilendirmez ama gece jandarma gelip seni oradan kaldırabilir geceleri geziyorlar dedi. ( Yav he he ) :)

Ben de çadırımı kumsala taşıdım, hava kararmaya yakın denize girdim daha sonra kavunumu kesip yedim, yanımda getirdiğim bir kaç parça yiyeceği de yedim. Baya iyi yedim yani :D Denizden çıkınca kafamı ve gıdıklanacağım yerleri tatlı suyla yıkadım, formamı çadırın üstünde biraz kurutmuştum, mayomu da kumlara sapladığım bisiklete astım ve o da biraz suyunu attı. Daha sonra 23.00 gibi uyumaya çalıştım, nafile. Sağ ve sol yanımdaki otellerin kulüplerinden en hit parçaları dinliyordum. Sağa dön sola dön derken ben uyuduğumda saat 24.00 ü bulmuştu...

Gökyüzündeki ışık, Kemerdeki iki büyük kulüpten birinin diye tahmin ediyorum (Aura ya da Inferno)

(link)

Çadıra bisikletimi de koydum, güveneceğim bir alan değildi ve yakınlarda kilitleyecek bir ağaç da yoktu, daha önce de sığmıştık :)
(link)



İlk gün için strava kaydı: strava.com/activities/378855606



2. GÜN
Bu gün Göynük - Finike var.

6.00- 6.30 gibi uyanıp kendime geldim :)


(link)


Bacaklarım ve arka kol kaslarım iyi ağrıyordu.Böyle nasıl devam etcem la ben diyerek, kahvaltıya oturdum.

(link)

Çadırım ve etrafın görüntüsü

(link)

(link)

Yükselen bu güneş yarım saat sonra beni zırıl zırıl terletecekti, ama Çağların bundan haberi yoktu tabi ki. Çağlar güneşin fotoğrafını çekiyordu...

(link)

Çağlar kahvaltısını yanında getirdiği yiyeceklerle yapmış ve her eşyasını toplayıp bisikletine yüklemişti, kumsalda batmamaya çalışarak( Çağlar ayağına kum girmesinden nefret eder) otelin yanından saptığı o yola doğru 1. viteste ilerliyordu. Karşısında gördüğüyse dün akşam girdiği o kapı kapanmış ve KİLİTLENMİŞTİ. Bunu o 25 liralık kadın mı yapmıştı yoksa bu kaderin Çağlara bir oyunu muydu?

(link)

:D Ne heycanlı yazıyorum. Sabah sabah çadırı toplayıp ben yola koyulana kadar 2 saatim geçti, güneş tepeye çıktı. Ben söve söve o kapının dibinde yükleri bisikletten tek tek indirip (ayağımdaki spd ayakkabılarla) kapının diğer tarafına koydum ve en son kendim kapıya tırmanarak bisikleti diğer tarafa aldım ve yükleri tekrar yükledim. Ana yola çıktığımda saat 8.30 olmuştu....


Birazcık km gitmiştim ki kemer sapağına geldim, merak ettim ve bir uğrayayım diğer çıkışından çıkarım yoluma devam ederim dedim, demez olaydım. En az yarım saat de orada vakit kaybettim. Çıkışı bulamadım, gidona bağladığım çantam kaydı onu düzelttim...

(link)

Ana yola ulaşmaya çalışırken böyle bir yoldan geçtim, fotoğraf net değil ama çok güzel bir yoldu, burada koşan bir turistlen günaydınlaştık.
(link)



Yola koyulduktan sonra kaç km gittiğimi hatırlamadığım bi yerden bir fotoğraf...
(link)

Bu fotoğrafı çok iyi hatırlıyorum. Uzunca bir süre devam ettikten sonra suyum ısınmış ben de hararet yapmış bir şekilde yol kenarında bir park yeri görünümünde bir alan gördüm. Belki su da vardır diye kafamı çevirip baktığımda normalde yol kenarına çeşmeden 100 metre önce koyulması gereken çeşme tabelasının park yerinin içinde küçük bir çay ocağının önünde olduğunu fark ettim ve beraberinde sövdüm. Ama suyun soğukluğu ve mekanın güzelliği beni çok rahatlatmıştı. Mekan dediğim üstü açık çardak düşünün etrafta bir kaç park masası(oturağıyla masası birleşik olanlardan) üstümüzde uzun ve gölgesi bol ağaçlar, ve küçük de olsa bir akar suyun serinliği...
Çeşmeleri de çok severim bu arada,bisiklette çok ihtiyacım olduğundan olabilir :)

(link)


Hafiften tırmanmaya başladım daha sonra yol kenarında bir otobüs arıza yapmış olacak ki içindeki yolcular ağaç gölgelerine yayılmışlar. İçlerinden bir bayan 'bana da yer var mı ' diye seslendi :) ben de' kendimi zor taşıyom be abla ' dedim(biraz daha genç olsa belki de bisiklette yer bulabilirdim :D) bu otobüs vakasını da 1-2 km geçtikten sonra ben yine tırmanmaya devam ediyorum, kulaklığımı çıkarayım da içine ter kaçmasın diyerek yol kenarında durdum.Yolun sol tarafına dobloyu çekip daha sonradan kahvaltı yaptıklarını anladığım 2 genç çift beni çaya davet ettiler ben de direkt damladım tabi. Hem de çayın yanında börek ve ıslak kek bile vardı :D 2 bardak çay, 2 ıslak kek ve bir de börek tükettim ve 20-25 dk kadar muhabbet ettik. Muhabbet konusunu biliyorsunuz, sıkılmadan cevapladım bu sefer :) Önce beni yabancı sanmışlar sonra ben seslenince erkek olan biri aha Türkçe biliyormuş demiş onu söylediler. Çok komik olmamasına rağmen ben de güldüm :D Teşekkür edip hanımların eline sağlık deyip oradan da ayrıldım. Kek süperdi, iyi gelmişti.

Tırmanışlara virajlara devam ederken doblolu aileden bir kaç km sonra olimpos yol ayrımının oralarda otostop çeken 2 genç gördüm, bana gülerek el ediyorlardı :D Yanlarına yaklaşınca onların Denizli'den arkadaşlarım(bisiklet grubundan ) olan Ömer ve Burak olduğunu anladım, zaten dün gece facebookta Ömer'in Olimposta olduğuna dair bir fotoğraf görmüştüm, ancak karşılaşacağımız pek aklıma gelmemişti. 15-20 dk kadar onlarla muhabbet ettik planlarımızı anlattık birbirimize, telefon numaralarımızı alıp verdik, onlar otostopa ben yollara devam :)

Gide gide sonunda unutmayacağım bir tabela görmüştüm, 11450 m 2 geliş 1 gidiş. Bu iniş yapacağım demekti :D Hem de 11 km, sonra Kumluca, Kumluca Finike arası da zaten dümdüz...

(link)


O inişin verdiği gazla birlikte Kumlucaya varmış oldum. Daha sonra dümdüz sahil şeridi boyunca 30 km den fazla ortalamayı tutturarak, Sahilkent'te oturan ev arkadaşım Erdal'ın yanına vardım.

(link)


Erdal sağ olsun beni güzel ağırladı, yüklerimi boşalttım ve bir şeyler atıştırıp bisikletlerimizle denize gittik.Akşamüstü dönerken bir çift terlik aldım. Terliksiz çok zor :D Finikenin biraz ilerisinde eski adı kestaneli koy olan bir koya gittik, güzelce yüzdük. Bu fotoğrafta rüzgar tişörtümü doldurmuş. Alman tatilciler gibi çıkmışım :D

(link)

Akşam yemeğinden sonra da sahilde biraz muhabbet edip ikişer bira içtik. Sahilde bira içerken çıkardığım tişörtümü giyiyordum. Kafamdaki gözlüğe elim çarptı ve gözlük denize meyilli olan üzerinde oturduğumuz kayadan hooop Finike limanının serin ve derin sularına...Telefon flaşıyla ne kadar bakınsak da açık denizden gelen dalgalar gözlüğü kim bilir hangi taşın arasına sokmuştu. Kader tekmesini bir de gözlükten vurmuştu. Olsun napalım :) Giden gözlük olsun.Yorgunluğun üstüne bira da içince yine güzel uyudum. Sabah 6.30 gibi kalktım ve 8 e doğru yola çıkabildim.


3. GÜN



Deniz kenarından Demre'ye kadar bol virajlı yoldan devam ettim...

(link)

(link)

Keçileri de çektim :)
(link)


(link)


Bu kaktüslerden yol kenarlarında bolca gördüm, turuncu renkliler meyveleri sanırım, bir kaç aile topluyordu ama durup da bu nedir diye sormadım.

(link)

Demre civarında durup soluklandığım bir yerden fotoğraf...

(link)


Demre'den sonra tırmanışlar başladı

(link)

Eğim bakınca çok gözüküyordu ama gayet rahat çıkıyordum, en azından 4-5 km öyle çıktım,

(link)

Demre civarındaki seralar. Yol bu sıralarda terse döndü, sonradan anladım ki bayağı tırmanıyormuşuz, varyantın geniş haliymiş meğerse.

(link)

Biraz daha tırmanıp bu güzel fotoğrafı çektim:

(link)

Eğim mi artmıştı yoksa ben mi çok yorulmuştum bilmiyorum ama 2 gündür hiç böyle susamamıştım. Zaten uzun süre tırmanacağa benziyordum. Yol kenarında çeşme levhası gözetmeye başladım. Tırmanışa başlamamdan 8-10 km sonra bu tabelayı görüp şükürler olsun demeye başlamıştım. :)


(link)

100 metre daha ilerledim ki gördüğüm manzara :

(link)

Çeşme var ama yok. Musluk yok, su yok. Sövdüm tabi biraz. Aslında birazdan daha fazla.

Sonra bu küçük yerleşim yerine geldim

(link)

Ve Gürses tabelasından 500-600 metre sonra yolun sonunda bu muhteşem şeyi gördüm: Bir su sebili. Öyle bir suyu var ki, sanki buz hemen önce erimiş ve çıkan suyu içine doldurmuşlar. Hakkaten buz gibiydi, çok iyi geldi. :)

(link)

Daha sonra yine tırmandım 4-5 km kadar, bir tepede bu koyun sürüsüyle karşılaştım. Yolu kaplamışlardı yanlarından usulca geçerek ilerde gördüğüm 2 köpeği kendime sardırmadan devam ettim.

(link)

Yol iniş çıkışlı bir hal aldı bundan sonra, ilk günkü kadar olmasa da baya yorucu bir gündü. Ege'nin denize dik dağlarını aşmanın ne demek olduğunu çok iyi anlıyordum.
Kaş sınırlarına girmişim


(link)

(link)

Kaş'a iniş başladı

(link)

Bir seyir tepesi de burada varmış...

(link)

(link)


Kaş'a indikten sonra şehir merkezi yol ayrımında 1-2 dk düşündüm. Daha sonra Kemer vakası olmasın deyip ana yoldan Kalkan'a devam ettim, tam 1-2 km gitmiştim ki, kulaklığımı çıkarırken elim gidondaki km saatime çarptı ve km saatim düşüp yolun sağ tarafına bir yere gitti. Tam olarak göremedim. Hemen durup saatin düşmüş olabileceği yerlere bakındım. Yok, 15-20 dk baktım bulamıyorum. En son daha geriye bakayım bir de dedim. Aradığım yerin 40-50 metre gerisindeymiş. Saat düştüğünde hızım 30 civarıydı. Hemen durduğumu sansam da bayağı yol almışım demek ki... Bir yarım saat de burada kaybettim... Bulduğuma sevinip yola devam ettim. Km saati aradığım yerden bir fotoğraf:

(link)


Kaş Kalkan arası hesaplarıma göre 26-27 km olmalıydı. Kaş'tan çıktıktan sonra Kaputaş plajına kadar ne bir dinlenme tesisi ne bir çeşme hiçbir şey göremedim.Hava çok sıcaktı, yol kenarında ağaç bile bulamıyordum. Kaştan çok fazla uzaklaşmadan böyle güzel bir plaj gördüm.Fotoğrafını çekmeden edemedim :)


(link)

(link)

(link)

Bu iki kara parçasını görünce maps'ten baktığım yerin burası olduğunu anlamıştım. Haritadan görüp ana ne kadar yakınmış demiştim, güzel bir duyguydu :)

(link)

Uzaklarda Kaputaş Plajı

(link)

Bu da yakından :)

(link)

Suyun rengi beni benden aldı zaten. Bisikletimle ve yüklerimle oraya inmek, üzerimi değiştirip yüzüp tekrar toparlanıp bundan 3 sonraki fotoğrafta göreceğiniz merdivenleri çıkmak. Siz anladınız zaten. Ama başka zaman burada mutlaka denize gireceğim :)

(link)

Kaputaş mevkiinde yol çalışmalarında ölen 4 vatandaşımız, nur içinde yatsınlar...


(link)

Üzerinde olduğum köprüden iç tarafa doğru

(link)

Denize doğru...

(link)

Sol tarafta az önce bahsettiğim merdivenler ve son bir Kaputaş fotoğrafı daha...

(link)

Sonunda Kalkan'a geldim, hemen bir market bulup soğuk bir içecek ve yanımda getirdiğim yiyeceklerden beslendim. yaklaşık 1 saat kadar oturup dinlenip yemek yedikten sonra oldukça dik olan bu yerleşim yerinin sahiline bir göz atayım dedim.

Aşağılara doğru inerken, bu rayı gördüm.Dikliği ne kadar anlaşılıyor bilmiyorum ama yüklü bisikleti yavaşlatabilmek için güç harcadım. Çıkarkense dümdüz çıkmak imkansız gibi. Boş bisiklet ve terlikle çıkamadım yani :) Zikzag yaparak çıkabildim.

İniş:

(link)


Çıkış:

(link)

Daha sonra rastladığım belediye işçilerine kamp alanı wc duş vs sordum onlar da şu karşıdaki yeşillik alana kurabilirsin çadırını, ihtiyacın olan her şey var dediler. Gittim baktım hakkaten güzel bir yer. Halk plajının hemen yanında sessiz, sakin, yeşillik... Daha ne isterim.

(link)

Halk plajı:

(link)

(link)

(link)

Daha sonra denize girip karnımı doyurdum ve ne var ne yokmuş diyerek bir şehir içi gezmesine çıktım. Dar sokaklar ve bol turist varmış, pahalı gözüküyor ama yabancıların ilgisini çekiyor olmalı. Deniziyse oldukça serindi, ve yorgun bedenimi iyice rahatlatmıştı. Duşumu da almıştım. İyi hissediyordum. Evden çıktıktan sonra hemen hemen 500 km olmuştu, zincir ve rubleyi temizlersem iyi olur diye düşündüm, zira gün boyu sesli çalışmıştı. Kalkan'a girerken ileride tabelasını gördüğüm benzinliğe gittim, yanıma aldığım gaz yağı ve zincir yağıyla temizliğimi yaptım. (Tam da mis gibi olmuştu.Zincir kopmasaydı :( )Çadırıma dönerken şehir içinde yürüdüm, telefonda bir kaç kişiyle konuştum, o sırada biraz daha dolaşmış oldum. Çadırıma gelip eşyaları düzenlerken bu kerata geldi, akşamüstü tıkınırken de gelmişti azcık beslemiştim.

(link)

Çok geç olmadan uyudum, rahat bir geceydi. 6 civarı uyandım, mayışıklık yaparken bu fotoğrafı çekmişim:

(link)

Toparlanıp yola koyulmam yine 8 i bulmuştu. Kalkandan daha tam olarak çıkamadan, tırmanış esnasında zinciri kopardım. Zaten çok da iyi durumda değildi, ama idare eder diye düşünmüştüm.Edemedi, yine sağlık olsun. :) Ben de en üstte bahsettiğim gibi geri dönüp, eve dönme kararı aldım.


Dönerken de nerede çektiğimi hatırlamıyorum şöyle ilginç bir tostçu vardı :)

(link)

:D :D

(link)


Takip eden herkese teşekkür ederim :)

 
zincirin kopması kötü olmuş tahminimce düzenli olarak yağlamadiğinızdan olmuş
 
çok doyurucu bir anlatım olmuş 4 günde bu kadar yaptıysan sen daha fazla tura çık devamını bekliyorum :D
 
Geri