karaduman61
spor&sohbet&seyahat
- Kayıt
- 24 Mayıs 2015
- Mesaj
- 127
- Tepki
- 629
- Yaş
- 45
- Şehir
- Ordu
- İsim
- emin
- Başlangıç
- 2012—13
- Bisiklet
- Scott
- Bisiklet türü
- Dağ bisikleti
Merhaba değerli dostlar. Yaklaşık üç yıl önce Samsun’dan başlayıp Amasra’ya kadar sahilden pedallamışlığım var. Bir haftalık Eylül ayı ve Bayram arifesi idi. Tarif edilemez bir haz almıştım. O turum benim ilk uzun turumdu. Yaşadığım anılarımla yeniden doğmuş gibiydim. Bir haftalık tur bir ay gibi gelmişti. Samsundan Amasra’ya kadar olan bölümü daha önce paylaşmıştım.
Bir haftalığına sahilden Samsun Amasra (1. bölüm)
Bir haftalığına Samsun Amasra (2. bölüm)
Şimdi kaldığım yerden Batı Karadeniz Turuna devam ediyorum. Bunun için biraz hazırlıklarımı yaptım. Konaklamayı otel ,öğretmen evi ve arkadaşlarımın evi olacağı için çadır vb kamp malzemeleri almadım. Yanımda en önemli yüküm Fotoğraf makinem. Şırf makine için heybeyi yeniledim.

Bisiklette tamam

Şaka bir yana bunu toplayanın önünde saygıyla eğiliyorum. Tüm hazırlıkları yaptıktan sonra biletimi Ordu’dan alıyorum. Hedef Bartın Otogar.

Ve nihayet yolculuk vakti geldi.

Bartın otogara sabahın ilk ışıkları ile iniyorum hava mis gibi. Ohh özlemişim. Hemen bisikleti toplayıp yükümü yüklüyorum ve “Teker dönsün” bakalım. Güzel bir tur olur inşallah.

Bu arada otobüs ve şehirler arası yol iç kısımdan devam ediyor. Ben o yolu kullanmayacağım. İlk sırada Bartın şehir merkezi var. Oraya kadar gidip bir şeyler atıştırıp zaman kaybetmeden sahilden köylerden geçerek akşama Zonguldak’ a varmayı planlıyorum. Sabahın ilk ışıkları ile pedallayıp Bartın merkeze varıyorum. Bartın küçük bir kasaba niteliğinde. Burada kahvaltımı yaptıktan sonra yola devam.

Daha önce internetten araştırdığım bir iki yere uğramayı düşünüyorum. Sahil yoluna saptığımda Karadeniz sahilinin o klasik yolları başlıyor. İlk uğrayacağım yer İnkumu.

Belli bir yüksekliğe çıktıktan sonra bir koy gibi gizlenmiş tatil beldesi. Tepeden bisikleti salıyorum ve bir ege havasıyla İnkumu'na varıyorum.


Burası gerçekten görülmeye değer. Hatta kamp atmak ve konaklamak isteyenler için seçenek olduğunu söylemeliyim. İnkumu’nu başından sonuna turlayıp fotoğrafladıktan sonra şimdi tekrar tırmanmak gerek.

Buraya yakın yolumun üstünde olan yanardağ lav sütunlarının olduğu yere doğru yola devam ediyorum. İnişler ve çıkışlar, inişler ve çıkışlar, yol kenarında bulunan böğürtlenler derken uğrayacağım yeri kaçırmışım.

Hop bir sahil daha Mugada’dayım. Yemek yediğim yerin sahibi emekli öğretmenden Mugada’nın anlamının Rumca Güzel, Gezilecek yer olduğunu öğreniyorum. Ufak çaplı bir keşif turu. Burası İnkumu' na nazeren bir iki tık daha küçük ve imkan olarak kısıtlı diyebilirim.

Öğlen oldu yola devam etmeliyim navigasyon dan rotayı kontrol ettikten sonra yola devam. Mugada’dan sonra Filyosa kadar sahilden ayrılıyorum ve köylerden fazla yükselmeden inişler ve çıkışlar eşliğinde tekrar Filyos’tan sahil yoluna dönüyorum. Filyos çayı.


Evet falezler, sahilleri izleyerek yola devam.

Artık Zonguldak ’a varmak üzereyim maden ocakları ile Zonguldak’ a merhaba.

Bir kahvede çay molası verdikten sonra fazla yolum kalmadı bir on km sonra Zonguldak’tayım deyip pedallamaya devam deyip kalkıyorum. Allah’ım rampayı iniyorum tam geldim derken bir daha çıkıyorum, iniyorum çıkıyorum geldim herhalde derken bir daha artık bittim.

Şehir merkezine yaklaştığım son rampada bisikletten iniyorum. Yeter da. Son rampadan da saldıktan sonra merkezdeyim.

Yemek için bir yer bulayım derken “sör sör oda” yorgun argın iyi güldürdün beni. Öyle ya kask takıyoruz Türk olacak halimiz yok. Zonguldak merkezde maden müzesi var oraya gitmeyi planlamıştım yarın artık. Hemen otelime gidip dinlenmeliyim. Otel biraz şehrin dışında Ereğli yolu üzerinde. Otele gidiyorum ki "oohoo" bir karşılama töreni davullar zurnalar oyun havaları tamam gene düğüne rastladık. Şansa bak.Yapacak bir şey yok. Duşumu alıp yatmışım sabaha anca. İşte bisikletten sonra şu duştan vazgeçemiyorum. O kadar yorulmuşum ki sesleri dahi duymuyorum. Eğer kamp atarsak ne yapacağız bilemiyorum. Geldik birinci günün özetine.109 km 2217metre yükselme ve 7 lt su.

2. GÜN
Güzel küçük bir koya bakan odadan güne merhaba diyorum.

Kalkıp kahvaltı yapıyorum ama aklımda hep acaba denize girsem mi buraya kadar geldim girmezsem pişman olur muyum? Sorusu var. Evet olurum o zaman bir iki saatlik rotar affedilebilir.

Soğuk su iyi geldi kendime geldim. Aslında madencilik müzesine uğrayacaktım ama otel Ereğli tarafında kaldığı için yolu tam kestiremediğimden dolayı yola koyulma kararı alıyorum. Ereğli 'ye mümkün mertebe sahilden gitme planım var.

Köy yollarına sapıyorum. Her zamanki gibi bir çoban çeşmesi ve yanında terk edilmiş bir köpek azığımı paylaşıyorum ve yola devam.

Köy yolarından ilerleyerek sahille buluşuyorum. Bu kıyıyı gören yerde sağlam bir rampa var.

Kandilli tarafından gelerek Şehrin girişindeyim

Aklımda Ereğli de uğrayacağım yerler var ilk önce Anıt çınarlar sonra Cehennem ağzı Mağarası Ereğli ye girişte bisiklet yolunu takip ettiğinizde Çınarlar sahilde sizi karşılıyor. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u Fetih ettiğinde bu çınarları anıt olarak diktirmiş. Büyüksün Sultan Mehmet. İşte Ağaca verilen değer. 600 yıldır Anıt gibi dimdik ayakta ve maliyet istemeden bizim ve geleceğimizin seyrine bırakılmış. İşte “İstanbul u fetih ettiren düşünce bu düşünce”


Bisiklet yolundan devam edip Öğretmen evine yerleşiyorum. Öğretmenevinin terasından Ereğli de gün batımı.

Akşamda sahilde inip biraz turluyorum. Sahilde sizi Kurtuluş Savaşına cephane taşıyarak yardım eden Alemdar gemi maketi karşılıyor.

Ülkemizde ilçe olup da şehirlere taş çıkartacak ilçeler vardırya işte Ereğli de böyle bir yer.Ereğli merkez sahili ile gezilebilecek yerlerden biri. Burada bir iki gün istenirse güzel vakit geçirilebilir. Artık yoruldum. Hava esmeye başladı. bunun sonu yağmur bakalım hayırlısı. Ben gider yatar. İkinci günün özeti 45km. 1500 metre tırmanış.
3.GÜN
Sabaha doğru gök gürültüsü ve yağmur sesi arasında uyanıyorum. Beni böyle bir manzara karşılar.

Sanırım martıda benim kadar düşünceli

İnternet, tahmin meteoroloji derken yola çıkıp çıkmamakta kararsızım. Sağanak yağışa yakalanmak istemiyorum. Hava durumuna baksak en az üç gün yağışlı gösteriyor. O zaman hafif bir yağış geçişinden sonra poşeti geçiriyorum.

Havada toprak kokusu var.

Alemdara saygı duruşu.

Cehennem ağzı mağarasına gidecektim ama bu saatten sonra zor. Bu günkü rotam Alaplı dan sapıp Düzce Yığılca ya varmak. Burada kadim bir dostum var. "Bana muhakkak uğra lakin sahilden gelemezsen seni alırım" dedi ama mesafe ve yükseltiyi öğrenince “hakaret sayarım dedim”
Ereğli den gemi tersaneleri arasında uzaklaşıyorum. Alaplı ya yaklaştıkça uzaktan havanın epey bozduğunu görüyorum.

Tam Alaplı da Bir oto elektirikçi ye yolu soruyorum. Adam bana anlatmaya başlıyor. "Haydaa" birkaç tane iri damla ve "Abi bir dakika ben dükkana gireyim" demeye kalmıyor. ortalığı sel götürüyor. Saniye farkıyla sağanaktan yırttım. Tecrübeme dayanarak sağanak birazdan geçer ben yol alırım diyorum. Öylede oluyor. Sağanak hafifleyince ben içeriye doğru pedala basıyorum. Yakalaşık 35 40 km var ve 400 metreye tırmanacağım. Sıkıntı yok bu yükseklikler ısınma olur benim için.

Yığılca ya kadar yol biraz tenha tam benim istediğim gibi. Araç tırafiğinden uzak doğayla baş başa. Yığılca ya yaklaşırken bir iki köpek çetesi ile karşılaşıyorum ama sorun yok anlaşarak geçiyorum.

Arkadaşım Hasan beni merak ediyor ve karşılamaya gelirken yolda karşılaşıyoruz.

Uzun zamandır buluşmamış olduğum arkadaşımla Yığılca dayım. Bisikleti bırakıp biraz ilçeyi geziyoruz bir yemek derken etrafta neler var neler yok bahsi açılıyor. Hasan yedi göllerin oraya 45 km olduğunu ara sıra araçla gittiklerini söylüyor. Yalnız oda motor kullanıcısı olduğu için manzaranın eşsizliğinden söz açıyor. İstersen araçla gideriz diyor. Bisikletle gidilir mi? Zor arkadaşlar gitmişler ama çok yorulmuşlar diyor. Bana her şey de zor deme. Planda bir gece kalmak ve yarın Akçakoca ya pedallamak vardı ama o zaman şansımızı deniyecez. Hatta Hasan da heveslendi bir bisiklet ayarlamaya çalışıyor ama bulamadık. O zaman yarın Yedigöller pedal basılır. Biraz hesap kitap yaptıktan sonra erken kalkmak için yatıyorum.

Motoru yürütmesinler diye bisiklete bağladım.

4. GÜN
Düzce Yığılca da güne merhaba. Hızlı bir kahvaltıdan sonra yola koyulmam lazım. Lakin hep aklımda yağmur yağma endişesi var. Yığılca dere boyu pedallamaya başlıyorum. Yaklaşık bir 10 km fazla eğim olmadan yol devam ediyor ısınma için birebir. İlerledikçe eğim yavaş yavaş artmaya başlıyor.

Artık köyleri geride bırakmaya başladım.

Yolda yapılan cömert teklifi geri çeviremezdim.

Tırmanma istikrarlı bir şekilde devam ediyor. Çok yıpratıcı rampalar yok ama biraz ter atıyorum. Ve buradan Yedi Göllere kadar salacağım yere geliyorum.

Benden selam olsun Bolu Bey’ine

Zirveden salınmaya başlayınca manzaranın eşsizliği beni kendine çekiyor. Hiç bozulmadan el değmeden kalabilmiş.

Ta ki yedi göllerin başlangıcına kadar salınmaya devam. Yedi göllere yaklaştıkça ağaç tünellerin içinden geçmeye başlıyorum.

Arnavut kaldırımlı yolları geçip birazda yükselmeye başladıktan sonra Milli Parktayım. İşte Yedi Göllerin ilk gölündeyim.Manzarayı seyrederken buranın sonbaharda yaratağı renk cümbüşünü düşünmeden edemiyorum.

Yedi Göller bozulmamış doğasıyla görülmeye değer yerlerden biri. Milli parkın içinde kamp yapmak için gerekli yerlerde var. Buraya kadar gelinip bir iki gün kalınabilir. Yalnız benim geri dönmem gerekiyor. Hesaplıyorum aynı parkur ve aynı zorlukta pedallamalıyım. Vakit kaybetmeden restoranda bir şeyler yiyip geri dönüyorum.

Tekrar zirve ve bu sefer Yığılca ya doğru salınırken bir köyden geçiyorum.
Ooooo çocuklar merhaba.
Bu arabayı siz mi yaptınız? Gururla "Evet abi biz yaptık. Bilyalı diyoruz buna". İnanılır gibi değil resmen otuz sene öncesinin çocukluğumun bir karesi. Kıyafetler araba tıpatıp aynı. Sizi gördüğüme ne kadar sevindim bir bilseniz. Anılarımı bana tazelettiniz.

Yola devam ediyorum akşama üzeri Yığılcadayım.

Hesapta olmayan Yedigöller rotasıyla bir gün kaybettim. Ama iyi ki gitmişim. Ön fikir edinmiş oldum. Bu rotayı ve çevresini sonbaharda gezmesi eşsiz olur. Artık yarın sahile inip Akçakoca ya geçmem lazım. Ayrılma vakti geldi.
5. GÜN
Artık Hasanın yanından ayrılıyorum. Bu gün Akçakoca da olmam lazım çıktığım yerleri inişe başladım.

Sahile indikten sonra düz bir şekilde Akçakoca ya doğru devam ediyorum. Burada dikkatimi çeken kamyon tırafinin aşırılığı ve çok hızlı olmaları. Allahtan park şeridi var. Arkadaş bunların takoğrafları yok mu?Akçakoca ismini Osman Beyin komutanlarının birinin adından alıyor. Güzel ve gelişmiş bir ilçe

Öğretmen evinde yer ayırmıştım. Öğretmen evine geçip odama yerleşiyorum. Öğretmen evi konum olarak güzel bir yerde. Güneşi Restoranda batırıyorum.

6. GÜN
Beş gündür aralıksız pedal çeviriyorum. Yorulmaya başladım. Hava durumuna bakıyorum her gün sağanak yağış. Allah 'tan ben bu tur boyunca hiç ıslanmadım desem yeridir. Eee o kadar olacak Karadenizde yaşıyoruz biraz tecrübemiz var. Bu günkü hedef İstanbul Ağva. Sakaryayı da gördük.


Karasu’nun çıkışında subasan ormanları var oradaya yolumun üstü gireceğim bisikletle girilmez diyorlar. O zaman abi ben devam ederim daha yolum var. Görmediğimiz şey değil.

Ereğli den sonrası buraya kadar olan bölüm arazi yapısıyla Samsunu andırıyor. Ayçiçeği tarlası görüpde durmadan olmaz.

Kandıra’ya kadar geliyorum. Daha önceden haberleştiğim Liseden arkadaşım Muhammet beni arıyor.
-Nerdesin?
-Ağvaya gidiyorum. Seni Kefken de bekliyorum. Oraya gel.
-Yapacak bir şey yok davete icabet edecez
.
Kefken'e giderken yol kenarı mısırcılarından mola vermeyi unutmayın.

Ve Kefkende’yim Arkadaşımın baba evinde bir gece misafir ediliyorum. Hoş beş sohbet derken. Düşünmeye başlıyorum. Devam edeyim mi? Yoksa buradan geri mi döneyim? Havanın bozuk olması yolun buradan sonra baya daralması hafta sonuna denk gelmesi, bu yüzden trafiğin sıklaşması İstanbulda trafiğe girmek istemediğimden dolayı artık yeter diyorum ve Batı Karadeniz turuma burada noktayı koyuyorum.Günün özeti 113 km 1200 metre yükselme
7. GÜN
Kefken Kocaeli nin Kandıra İlçesine bağlı deniz kenarında şirin bir yerleşim yeri. İstanbul a yakın olması nedeniyle İstanbul ve çevre illerden tatilci akınına uğrayan bir yer. Denize girilecek yerleri ve gezilecek yerleri yeterli sayıda var. Kefken ve hemen yanında bulunan Kerpe yi geziyoruz. Akşamda Sakarya otagarına araba ile beni bırakıyorlar ve eve dönüş yapıyorum.

Kefken Pembe Kayalıklar

Osmanlı zamanında taş ocağı olarak kullanılmış.

Kerpe Kartal Kayalıkları.

Bu tur itibariyle 6 günde 473 km yol yapıp, 11000 metre yükselmişim.
Gel gelelim nacizhane bu tur için tavsiyelere.
-Eğer antremanız yoksa bu rotayı öncelikli turlamayın. Yok, illaki gideceğim diyorsanız günde 40 50 km yi geçmeyin.
-Trabzonlu olduğum için Hopa’dan İstanbul’a kadar olan sahili Trabzondan itibaren bisiklet ile geçtim. Eğer vaktiniz fazla yoksa turunuza Samsundan başlayıp İstanbul istikametine gidin. Neden derseniz trafikten uzaklaşıp doğayla daha iç içe olursunuz. Tabi ki eğimde buna paralel artıyor. Her 50 km 1000 metre yükselmeyi gözden çıkarın.
- Bu turu Sonbaharda yaparsanız tadından yenmez.
-Ben kamp atmadım daha çok uygulama oteli ve öğretmen evlerinde konakladım. Siz Kamp atacaksanız yerler bulabilirsiniz. Öğretmen evlerini önceden arayıp yer ayırtmayı unutmayın.
-Gezilebilecek yerlerde bir gün kalmak en mantıklısı ben yapamadım ama eğer bir daha çıkacak olsam o şekilde yapardım.
Benden bu kadar dostlar. Kalın sağlıcakla. Sağlık ve huzur dolu bol pedallı günler diliyorum.
Bir haftalığına sahilden Samsun Amasra (1. bölüm)
Bir haftalığına Samsun Amasra (2. bölüm)
Şimdi kaldığım yerden Batı Karadeniz Turuna devam ediyorum. Bunun için biraz hazırlıklarımı yaptım. Konaklamayı otel ,öğretmen evi ve arkadaşlarımın evi olacağı için çadır vb kamp malzemeleri almadım. Yanımda en önemli yüküm Fotoğraf makinem. Şırf makine için heybeyi yeniledim.

Bisiklette tamam

Şaka bir yana bunu toplayanın önünde saygıyla eğiliyorum. Tüm hazırlıkları yaptıktan sonra biletimi Ordu’dan alıyorum. Hedef Bartın Otogar.

Ve nihayet yolculuk vakti geldi.

Bartın otogara sabahın ilk ışıkları ile iniyorum hava mis gibi. Ohh özlemişim. Hemen bisikleti toplayıp yükümü yüklüyorum ve “Teker dönsün” bakalım. Güzel bir tur olur inşallah.

Bu arada otobüs ve şehirler arası yol iç kısımdan devam ediyor. Ben o yolu kullanmayacağım. İlk sırada Bartın şehir merkezi var. Oraya kadar gidip bir şeyler atıştırıp zaman kaybetmeden sahilden köylerden geçerek akşama Zonguldak’ a varmayı planlıyorum. Sabahın ilk ışıkları ile pedallayıp Bartın merkeze varıyorum. Bartın küçük bir kasaba niteliğinde. Burada kahvaltımı yaptıktan sonra yola devam.

Daha önce internetten araştırdığım bir iki yere uğramayı düşünüyorum. Sahil yoluna saptığımda Karadeniz sahilinin o klasik yolları başlıyor. İlk uğrayacağım yer İnkumu.

Belli bir yüksekliğe çıktıktan sonra bir koy gibi gizlenmiş tatil beldesi. Tepeden bisikleti salıyorum ve bir ege havasıyla İnkumu'na varıyorum.


Burası gerçekten görülmeye değer. Hatta kamp atmak ve konaklamak isteyenler için seçenek olduğunu söylemeliyim. İnkumu’nu başından sonuna turlayıp fotoğrafladıktan sonra şimdi tekrar tırmanmak gerek.

Buraya yakın yolumun üstünde olan yanardağ lav sütunlarının olduğu yere doğru yola devam ediyorum. İnişler ve çıkışlar, inişler ve çıkışlar, yol kenarında bulunan böğürtlenler derken uğrayacağım yeri kaçırmışım.

Hop bir sahil daha Mugada’dayım. Yemek yediğim yerin sahibi emekli öğretmenden Mugada’nın anlamının Rumca Güzel, Gezilecek yer olduğunu öğreniyorum. Ufak çaplı bir keşif turu. Burası İnkumu' na nazeren bir iki tık daha küçük ve imkan olarak kısıtlı diyebilirim.

Öğlen oldu yola devam etmeliyim navigasyon dan rotayı kontrol ettikten sonra yola devam. Mugada’dan sonra Filyosa kadar sahilden ayrılıyorum ve köylerden fazla yükselmeden inişler ve çıkışlar eşliğinde tekrar Filyos’tan sahil yoluna dönüyorum. Filyos çayı.


Evet falezler, sahilleri izleyerek yola devam.

Artık Zonguldak ’a varmak üzereyim maden ocakları ile Zonguldak’ a merhaba.

Bir kahvede çay molası verdikten sonra fazla yolum kalmadı bir on km sonra Zonguldak’tayım deyip pedallamaya devam deyip kalkıyorum. Allah’ım rampayı iniyorum tam geldim derken bir daha çıkıyorum, iniyorum çıkıyorum geldim herhalde derken bir daha artık bittim.

Şehir merkezine yaklaştığım son rampada bisikletten iniyorum. Yeter da. Son rampadan da saldıktan sonra merkezdeyim.

Yemek için bir yer bulayım derken “sör sör oda” yorgun argın iyi güldürdün beni. Öyle ya kask takıyoruz Türk olacak halimiz yok. Zonguldak merkezde maden müzesi var oraya gitmeyi planlamıştım yarın artık. Hemen otelime gidip dinlenmeliyim. Otel biraz şehrin dışında Ereğli yolu üzerinde. Otele gidiyorum ki "oohoo" bir karşılama töreni davullar zurnalar oyun havaları tamam gene düğüne rastladık. Şansa bak.Yapacak bir şey yok. Duşumu alıp yatmışım sabaha anca. İşte bisikletten sonra şu duştan vazgeçemiyorum. O kadar yorulmuşum ki sesleri dahi duymuyorum. Eğer kamp atarsak ne yapacağız bilemiyorum. Geldik birinci günün özetine.109 km 2217metre yükselme ve 7 lt su.

2. GÜN
Güzel küçük bir koya bakan odadan güne merhaba diyorum.

Kalkıp kahvaltı yapıyorum ama aklımda hep acaba denize girsem mi buraya kadar geldim girmezsem pişman olur muyum? Sorusu var. Evet olurum o zaman bir iki saatlik rotar affedilebilir.

Soğuk su iyi geldi kendime geldim. Aslında madencilik müzesine uğrayacaktım ama otel Ereğli tarafında kaldığı için yolu tam kestiremediğimden dolayı yola koyulma kararı alıyorum. Ereğli 'ye mümkün mertebe sahilden gitme planım var.

Köy yollarına sapıyorum. Her zamanki gibi bir çoban çeşmesi ve yanında terk edilmiş bir köpek azığımı paylaşıyorum ve yola devam.

Köy yolarından ilerleyerek sahille buluşuyorum. Bu kıyıyı gören yerde sağlam bir rampa var.

Kandilli tarafından gelerek Şehrin girişindeyim

Aklımda Ereğli de uğrayacağım yerler var ilk önce Anıt çınarlar sonra Cehennem ağzı Mağarası Ereğli ye girişte bisiklet yolunu takip ettiğinizde Çınarlar sahilde sizi karşılıyor. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u Fetih ettiğinde bu çınarları anıt olarak diktirmiş. Büyüksün Sultan Mehmet. İşte Ağaca verilen değer. 600 yıldır Anıt gibi dimdik ayakta ve maliyet istemeden bizim ve geleceğimizin seyrine bırakılmış. İşte “İstanbul u fetih ettiren düşünce bu düşünce”


Bisiklet yolundan devam edip Öğretmen evine yerleşiyorum. Öğretmenevinin terasından Ereğli de gün batımı.

Akşamda sahilde inip biraz turluyorum. Sahilde sizi Kurtuluş Savaşına cephane taşıyarak yardım eden Alemdar gemi maketi karşılıyor.

Ülkemizde ilçe olup da şehirlere taş çıkartacak ilçeler vardırya işte Ereğli de böyle bir yer.Ereğli merkez sahili ile gezilebilecek yerlerden biri. Burada bir iki gün istenirse güzel vakit geçirilebilir. Artık yoruldum. Hava esmeye başladı. bunun sonu yağmur bakalım hayırlısı. Ben gider yatar. İkinci günün özeti 45km. 1500 metre tırmanış.
3.GÜN
Sabaha doğru gök gürültüsü ve yağmur sesi arasında uyanıyorum. Beni böyle bir manzara karşılar.

Sanırım martıda benim kadar düşünceli

İnternet, tahmin meteoroloji derken yola çıkıp çıkmamakta kararsızım. Sağanak yağışa yakalanmak istemiyorum. Hava durumuna baksak en az üç gün yağışlı gösteriyor. O zaman hafif bir yağış geçişinden sonra poşeti geçiriyorum.

Havada toprak kokusu var.

Alemdara saygı duruşu.

Cehennem ağzı mağarasına gidecektim ama bu saatten sonra zor. Bu günkü rotam Alaplı dan sapıp Düzce Yığılca ya varmak. Burada kadim bir dostum var. "Bana muhakkak uğra lakin sahilden gelemezsen seni alırım" dedi ama mesafe ve yükseltiyi öğrenince “hakaret sayarım dedim”

Tam Alaplı da Bir oto elektirikçi ye yolu soruyorum. Adam bana anlatmaya başlıyor. "Haydaa" birkaç tane iri damla ve "Abi bir dakika ben dükkana gireyim" demeye kalmıyor. ortalığı sel götürüyor. Saniye farkıyla sağanaktan yırttım. Tecrübeme dayanarak sağanak birazdan geçer ben yol alırım diyorum. Öylede oluyor. Sağanak hafifleyince ben içeriye doğru pedala basıyorum. Yakalaşık 35 40 km var ve 400 metreye tırmanacağım. Sıkıntı yok bu yükseklikler ısınma olur benim için.

Yığılca ya kadar yol biraz tenha tam benim istediğim gibi. Araç tırafiğinden uzak doğayla baş başa. Yığılca ya yaklaşırken bir iki köpek çetesi ile karşılaşıyorum ama sorun yok anlaşarak geçiyorum.

Arkadaşım Hasan beni merak ediyor ve karşılamaya gelirken yolda karşılaşıyoruz.

Uzun zamandır buluşmamış olduğum arkadaşımla Yığılca dayım. Bisikleti bırakıp biraz ilçeyi geziyoruz bir yemek derken etrafta neler var neler yok bahsi açılıyor. Hasan yedi göllerin oraya 45 km olduğunu ara sıra araçla gittiklerini söylüyor. Yalnız oda motor kullanıcısı olduğu için manzaranın eşsizliğinden söz açıyor. İstersen araçla gideriz diyor. Bisikletle gidilir mi? Zor arkadaşlar gitmişler ama çok yorulmuşlar diyor. Bana her şey de zor deme. Planda bir gece kalmak ve yarın Akçakoca ya pedallamak vardı ama o zaman şansımızı deniyecez. Hatta Hasan da heveslendi bir bisiklet ayarlamaya çalışıyor ama bulamadık. O zaman yarın Yedigöller pedal basılır. Biraz hesap kitap yaptıktan sonra erken kalkmak için yatıyorum.

Motoru yürütmesinler diye bisiklete bağladım.

4. GÜN
Düzce Yığılca da güne merhaba. Hızlı bir kahvaltıdan sonra yola koyulmam lazım. Lakin hep aklımda yağmur yağma endişesi var. Yığılca dere boyu pedallamaya başlıyorum. Yaklaşık bir 10 km fazla eğim olmadan yol devam ediyor ısınma için birebir. İlerledikçe eğim yavaş yavaş artmaya başlıyor.

Artık köyleri geride bırakmaya başladım.

Yolda yapılan cömert teklifi geri çeviremezdim.

Tırmanma istikrarlı bir şekilde devam ediyor. Çok yıpratıcı rampalar yok ama biraz ter atıyorum. Ve buradan Yedi Göllere kadar salacağım yere geliyorum.

Benden selam olsun Bolu Bey’ine

Zirveden salınmaya başlayınca manzaranın eşsizliği beni kendine çekiyor. Hiç bozulmadan el değmeden kalabilmiş.

Ta ki yedi göllerin başlangıcına kadar salınmaya devam. Yedi göllere yaklaştıkça ağaç tünellerin içinden geçmeye başlıyorum.

Arnavut kaldırımlı yolları geçip birazda yükselmeye başladıktan sonra Milli Parktayım. İşte Yedi Göllerin ilk gölündeyim.Manzarayı seyrederken buranın sonbaharda yaratağı renk cümbüşünü düşünmeden edemiyorum.

Yedi Göller bozulmamış doğasıyla görülmeye değer yerlerden biri. Milli parkın içinde kamp yapmak için gerekli yerlerde var. Buraya kadar gelinip bir iki gün kalınabilir. Yalnız benim geri dönmem gerekiyor. Hesaplıyorum aynı parkur ve aynı zorlukta pedallamalıyım. Vakit kaybetmeden restoranda bir şeyler yiyip geri dönüyorum.

Tekrar zirve ve bu sefer Yığılca ya doğru salınırken bir köyden geçiyorum.
Ooooo çocuklar merhaba.
Bu arabayı siz mi yaptınız? Gururla "Evet abi biz yaptık. Bilyalı diyoruz buna". İnanılır gibi değil resmen otuz sene öncesinin çocukluğumun bir karesi. Kıyafetler araba tıpatıp aynı. Sizi gördüğüme ne kadar sevindim bir bilseniz. Anılarımı bana tazelettiniz.

Yola devam ediyorum akşama üzeri Yığılcadayım.

Hesapta olmayan Yedigöller rotasıyla bir gün kaybettim. Ama iyi ki gitmişim. Ön fikir edinmiş oldum. Bu rotayı ve çevresini sonbaharda gezmesi eşsiz olur. Artık yarın sahile inip Akçakoca ya geçmem lazım. Ayrılma vakti geldi.
5. GÜN
Artık Hasanın yanından ayrılıyorum. Bu gün Akçakoca da olmam lazım çıktığım yerleri inişe başladım.

Sahile indikten sonra düz bir şekilde Akçakoca ya doğru devam ediyorum. Burada dikkatimi çeken kamyon tırafinin aşırılığı ve çok hızlı olmaları. Allahtan park şeridi var. Arkadaş bunların takoğrafları yok mu?Akçakoca ismini Osman Beyin komutanlarının birinin adından alıyor. Güzel ve gelişmiş bir ilçe

Öğretmen evinde yer ayırmıştım. Öğretmen evine geçip odama yerleşiyorum. Öğretmen evi konum olarak güzel bir yerde. Güneşi Restoranda batırıyorum.

6. GÜN
Beş gündür aralıksız pedal çeviriyorum. Yorulmaya başladım. Hava durumuna bakıyorum her gün sağanak yağış. Allah 'tan ben bu tur boyunca hiç ıslanmadım desem yeridir. Eee o kadar olacak Karadenizde yaşıyoruz biraz tecrübemiz var. Bu günkü hedef İstanbul Ağva. Sakaryayı da gördük.


Karasu’nun çıkışında subasan ormanları var oradaya yolumun üstü gireceğim bisikletle girilmez diyorlar. O zaman abi ben devam ederim daha yolum var. Görmediğimiz şey değil.

Ereğli den sonrası buraya kadar olan bölüm arazi yapısıyla Samsunu andırıyor. Ayçiçeği tarlası görüpde durmadan olmaz.

Kandıra’ya kadar geliyorum. Daha önceden haberleştiğim Liseden arkadaşım Muhammet beni arıyor.
-Nerdesin?
-Ağvaya gidiyorum. Seni Kefken de bekliyorum. Oraya gel.
-Yapacak bir şey yok davete icabet edecez
Kefken'e giderken yol kenarı mısırcılarından mola vermeyi unutmayın.

Ve Kefkende’yim Arkadaşımın baba evinde bir gece misafir ediliyorum. Hoş beş sohbet derken. Düşünmeye başlıyorum. Devam edeyim mi? Yoksa buradan geri mi döneyim? Havanın bozuk olması yolun buradan sonra baya daralması hafta sonuna denk gelmesi, bu yüzden trafiğin sıklaşması İstanbulda trafiğe girmek istemediğimden dolayı artık yeter diyorum ve Batı Karadeniz turuma burada noktayı koyuyorum.Günün özeti 113 km 1200 metre yükselme
7. GÜN
Kefken Kocaeli nin Kandıra İlçesine bağlı deniz kenarında şirin bir yerleşim yeri. İstanbul a yakın olması nedeniyle İstanbul ve çevre illerden tatilci akınına uğrayan bir yer. Denize girilecek yerleri ve gezilecek yerleri yeterli sayıda var. Kefken ve hemen yanında bulunan Kerpe yi geziyoruz. Akşamda Sakarya otagarına araba ile beni bırakıyorlar ve eve dönüş yapıyorum.

Kefken Pembe Kayalıklar

Osmanlı zamanında taş ocağı olarak kullanılmış.

Kerpe Kartal Kayalıkları.

Bu tur itibariyle 6 günde 473 km yol yapıp, 11000 metre yükselmişim.
Gel gelelim nacizhane bu tur için tavsiyelere.
-Eğer antremanız yoksa bu rotayı öncelikli turlamayın. Yok, illaki gideceğim diyorsanız günde 40 50 km yi geçmeyin.
-Trabzonlu olduğum için Hopa’dan İstanbul’a kadar olan sahili Trabzondan itibaren bisiklet ile geçtim. Eğer vaktiniz fazla yoksa turunuza Samsundan başlayıp İstanbul istikametine gidin. Neden derseniz trafikten uzaklaşıp doğayla daha iç içe olursunuz. Tabi ki eğimde buna paralel artıyor. Her 50 km 1000 metre yükselmeyi gözden çıkarın.
- Bu turu Sonbaharda yaparsanız tadından yenmez.
-Ben kamp atmadım daha çok uygulama oteli ve öğretmen evlerinde konakladım. Siz Kamp atacaksanız yerler bulabilirsiniz. Öğretmen evlerini önceden arayıp yer ayırtmayı unutmayın.
-Gezilebilecek yerlerde bir gün kalmak en mantıklısı ben yapamadım ama eğer bir daha çıkacak olsam o şekilde yapardım.
Benden bu kadar dostlar. Kalın sağlıcakla. Sağlık ve huzur dolu bol pedallı günler diliyorum.


