five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.453
- Tepki
- 3.962
- Yaş
- 52
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
2. Gün : Bitola-Ohrid (19/06/2016)
Minimum ihtiyaçlarımız karşılayan daracık ama ucuz hostel odamızdan ayrılıp kahvaltı yapmak üzere bir gece önce turladığımız yaya yoluna yöneldik. Sabah saatlerinde birkaç küçük pastane açıktı ve kahvaltı için güzel bir seçenek oluşturuyordu. Zaten benim için “Çay var mı ?” “Tamam o zaman.” Bisikletleri geçişe engel olmayacak şekilde kenara yerleştirip küçük mekânın dışarıdaki masalarından birine yerleştik. Hava, daha sabahın o saatinde pek iç açıcı bir görüntü sunmuyor, gün içinde yağacağının sinyallerini veriyordu. Kendimize sabahın erken saatlerinde fırından çıkmış sıcacık poğaça-börek grubu ürünlerden alıp çayı beklemeye başladık. Veee “Dakka bir gol bir” sallama çay geldi. “Olsun. Çay çaydır. ” diyerek kahvaltı operasyonunu tamamladık. Kahvaltı sırasında Vatikan Consulat muhabbeti döndü yine bir tur. Tam karşımızda bulunan iki ayrı mini kumarhane de başka bir muhabbet konusunu oluşturuyordu. Bu mini kumarhanelerle, yol boyu tüm yerleşimlerde karşılaşacaktık. Girmeyi hiç denemedik kıyafet kurallarına takılırız diye.
Son dakikalarda yağmur atıştırmaya başlasa da fazla ısrarcı olmadı. Kısa süre sonra yerler kurumaya yüz tutmuştu bile. Dünün sıcağını hatırlayıp hem bugünkü kapalı havaya şaşırıyor hem de “yağmur getirdi” klişesini devreye sokuyorduk. Yine de hava, dünkü fırın içi atmosferden çok daha pedal basmaya müsait görünüyordu, potansiyel yağmur beklentisine rağmen. Bitola’dan çıkışla birlikte MapMyRide’ın 1. Kategori olarak sınıflandırdığı ilk yokuşu tırmanmaya başladık. Ortalama eğim %6 olarak verilmişti. Yolun ortalarındaki Gökalp’le karşılıklı olarak, “şu ana kadar %3-4 gördüysek ortalamayı tutturmak içi bu yok %8-10’ları da görür” fikrinde birleştik.
Bitola’dan, yolun yarısında bulunan Resen’e giden yol kıvrıla kıvrıla ilerliyordu. Her yer yemyeşildi. Yol çift şeritli bir yoldu ve en sağda emniyet şeridi niyetine fazla bir boşluk da bulunmuyordu. Bu ve bundan daha beter sağda hiç boşluksuz yollar sonraki etapların da genel karakterini oluşturacaktı. Dolayısıyla yolu tüm küçük ve büyük araçlarla bir arada kullanıyorduk. 1. Kategori inişinden sonra bir de 3. Kategori tırmanış çıktı karşımıza. Yağmur, bize yağmurluklarımızı giydirecek kadar gösterdi kendini ama sonra ısrarcı olmadı. Biz de kah giyip kah çıkarıp Resen’e inmeye başladık.
Resen güneyinde Prespa Gölü, batısında ise Ohrid Gölü bulunan ve dağlarında arasında bu iki göle ulaşan yolların ayrımında bulunan küçük bir yerleşim yeriydi. Giriş ve çıkışındaki evler ve bahçeleri muhteşem görünüyordu. Bahçe düzenlemelerine hayran kaldım. Ana yoldan ayrılıp, sessiz, sakin sokaklardan merkezine ulaşmaya çalıştık. Hedefimiz yemek molasıydı tabi. Hani yola çıkmadan haritaya bakıp nereden yemek molası verebileceğinizi kestirirsiniz ya… İşte Resen tam orasıydı. Merkez olduğunu tahmin ettiğimiz (Yunanistan turundaki yol arkadaşım Uğur’un tanımıyla, “Bir yerin merkezi “park” nedeyse orasıdır. “) caddede bir yukarı bir aşağı gidip yemek için bir yer aradık. Sonunda adı “Roma Pizza” olan bir yerde oturmaya karar verdik. “Hello, mello” derken buranın sahibi de Türk çıktı.
Pizzaları yerken mekanın sahibi amcamızla da Türkiye, Türkler, buradaki Türkler ve diğerleri üzerine epeyce muhabbet ettik. Klasik olarak burada yaşayan Türklerin ya da Arnavut ve Boşnakların mutlaka bir akrabası İstanbul’daydı. Bayrampaşa, Feriköy, Pendik… Mutlaka bir bağlantıları vardı Türkiye’yle. Ortamın güzelliğinden vs. bahsedip hayranlığımız dile getirdiğimizde konu doğal olarak insanlara da geldi. Çok yardım gördüğümüzden, yoldaki saygıdan vb. dem vurduk. Tam o sırada Pizza restoranın sahibi abimizden bomba bir yorum geldi : “Atatürk, zamanında Ankara’nın doğusunu bırakıp buraları almalıymış.” Tabi ne Kurtuluş Savaşı ne Misak-ı Milli ne o zamanlar yeni cumhuriyetin içinde bulunduğu ağır koşullar ne de Balkanlar’daki Milliyetçilik ve bağımsızlık hareketlerinden haber var. Bir o kadar da saf ve temiz bir istek...
Gökalp, adet olduğu üzere “önündeki” pizzayı bitirdi. Bense, adet olduğu üzere, ancak yarısını yiyebildim. Ortak görüşümüz paket yaptırmak oldu. Pizza paketlendi ve Gökalp’in heybesinin üstüne yerleşti. Hava, biraz daha ıslanacağının sinyallerini verince, yanımızda taşıdığımız Jumbo boy çöp torbalarıyla çantaların üzerini kapamaya çalıştık. Gökalp yağmurluğunu giydi, ben de biraz daha geç olmak kaydıyla üstümü giydim. Yağmurun, “Islatayım mı ha ? Islatayım mı ?” tehditleriyle Ohrid tabelasına kadar geldik.
Şehir merkezine doğru ilerlerken gözümüz hostel tabelaları arıyordu yukarılarda. Dünden alışkanlık ilk olarak ona bakıyorduk. Bulamazsak pansiyon, apart (rooms, sober, apartmani vb. diye geçiyor), otel bakacaktık. Offline şehir haritaları kullanmak için telefonuma yüklediğim “CityMaps2Go” uygulamasından yakınlardaki otel/hostelleri aradığımda en yakında çıkan hostele yönelip yer aradık ama ne gittiğimiz yer benim içime sindi ne de yer bulabildik. Ana yola dönerken kendimizi Ohrid’in bisiklet yollarını kullanırken bulduk. Köşede durup haritadan gideceğimiz yönü tayin etmeye çalışırken yanımızda bisikletli bir abi belirdi. Eski olduğu belli bir şehir bisikleti kullanıyordu. Kırık İngilizce’siyle bize “Kalacak yer mi arıyorsunuz ?” diye sordu. Kendisine hayır diyemedik tabi ama direkt atlayıp da “Evet” demek de pek işime gelmedi doğrusu.
Bu bende Amasra’dan kalma bir refleks olabilir. 3 günlük Safranbolu-Amasra-Zonguldak-Safranbolu turumuzda (sanırım 4-5 sene önceydi) Amasra’ya vardığımızda yoldaki bir teyze aynı soruyu sorduğunda tur arkadaşım Uğur ucuz bir yer bulma hevesiyle evet demiş ve biz “global bir basiret bağlanması” sebebiyle kendimizi izbe bir evde, ailenin yanında, onların yataklarını kullanırken (onlar da salonda yatıyordu) bulmuştuk. Sonra da “Biz niye böyle bir saçmalık yaptık.” diye düşünmüştük. Bu düşünsel altyapı ile pek gönüllü değildim adamla muhatap olmaya. Gökalp’le birbirimize baktık. Adam da sürekli “Yer lazım mı? Yer lazım mı ?” diyordu. Bize de adamı “ignore” edip duruyorduk ta ki o sihirli cümleyi söyleyene kadar: “7€ per person” Nasıl yani ? 7 € mu ? Ne kadar kötü olursa olsun, “Bir bakalım bakalım.” düşüncesiyle “Nerede ? Yakın mı ?” diye sordum. “Çok da yakın değildir bu kadar ucuzsa.” diye düşünüyordum. Adam yakın olduğunu söyleyince o önde biz arkada bu “ucuz” mekana doğru pedal basmaya başladık.
Ana yoldan kısa süre sonra ara sokağa sapıp hemen arka cenahtaki evin önünde durduk. Burası ana yoldan içeride, kendi bahçesi olan, merkeze de yürüme mesafesinde olan müstakil bir evdi. Gökalp, her zaman olduğu gibi, odayı görmek üzere içeri girdi. Klasik beklentimiz yatak, duş ve bisikletler için kapalı bir yerdi. Gökalp 5 dakika sonra geri dönüp olumlu görüş bildirince ben de “Kalalım o zaman.” dedim. Duş, oda içinde olmasa bile gayet temizdi. Oda, bir önceki günün aksine 3 yataklı ve oldukça genişti. Çantaları alıp bisikletleri de kapalı mekana koyunca işlem tamamdı. Hem ucuz hem temiz hem de merkeze yakındık.
Klasik olarak duşları alıp hem dışarı çıktık. Hava geç karadığı için şanslıydık. Merkeze yürüyüp önce göl kıyısındaki mendireğe gittik ve göl ve şehir manzaralarından oluşan panoramik manzara fotoğraflama yükümlülüğümüzü yerine getirdik. Denize yakın olan, gayet bakımlı ve turistik sokaklarında yürüdük ve yemek seçeneklerini gözden geçirdik. Tercihimiz hamburger oldu. (Ne kadar değişik bir tercih ) Sonrasında da, bu tur için düşündüğümüz ve kaldığımız her yerden almaya çalışacağımız (sadece 2 yerden alamadık) magnetleri almak için hediyelik eşyacıları dolaşmaya başladık. Bu arada, Ohrid’in incisinin meşhur olduğunu öğrendik. Etrafta bazı kuyumcularda sadece inci satılıyordu. Eşim ve kızım için hatıra olarak bire küpe aldım. Turlamaya devam ettikten sonra odamıza döndük. Bu oda tüm turun en ucuz maliyetli konaklaması olacaktı bize.
1. Gün : Bitola - Ohrid
Mesafe : 73.65 km/s
Yolda geçen süre : 5:20 saat
Ortalama Hız : 13:80 km/s
Maksimum Hız : 50:61 km/s
Ortalama eğim - çıkış : %4
Maksimum eğim – çıkış : %9
Ortalama eğim – iniş : %-2
Maksimum eğim – iniş : %-8
Bitola – Ohrid etap profili
https://s5.postimg.org/kq67ug1pj/2_Bitola_Ohrid.jpg
Bitola – Ohrid MapMyRide linki
(link)
Yola düştük. Hava kapalı
https://s5.postimg.org/fmlc1xz8n/20160619_102925_1024x768.jpg
Yağış geliyorum diyor.
https://s5.postimg.org/5dsuw4b6v/20160619_102952_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/bsrvsshwn/20160619_102957_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/l1u22wqsn/20160619_121402_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/5hmocdgo7/20160619_121411_768x1024.jpg
https://s5.postimg.org/mjfiegvjb/20160619_121419_1024x768.jpg
Hava yağmura döndü. Giyinmek lazım.
https://s5.postimg.org/can18n7hj/20160619_135052_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/g8aay1uav/20160619_135124_1024x768.jpg
Yağmurluklar ve çöp torbalarından bagaj koruma
https://s5.postimg.org/k5xkngh47/20160619_165120_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/9kdpbgasn/20160619_165309_1024x768.jpg
Ohrid’e geldik.
https://s5.postimg.org/qmb4raf1j/20160619_183255_1024x768.jpg
Hemen her şehirde bulunan küçük kumarhaneler
https://s5.postimg.org/b23r0r4x3/20160619_202311_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/b3dou66qv/20160619_202320_1024x768.jpg
Ohrid şehir ve göl manzaraları
https://s5.postimg.org/eo9kdebaf/20160619_203536_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/wscky18yv/20160619_203747_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/jpgyeriqv/20160619_203801_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/rjhk05qjr/20160619_205157_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/mm3zf1okn/20160619_205208_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/of6w3d9rb/20160619_205255_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/u4n4nofxj/20160619_205353_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/t2i0293fr/20160619_210000_768x1024.jpg
https://s5.postimg.org/m0k2g1ztz/20160619_210015_768x1024.jpg
https://s5.postimg.org/eluqnodyf/20160619_210028_768x1024.jpg
Minimum ihtiyaçlarımız karşılayan daracık ama ucuz hostel odamızdan ayrılıp kahvaltı yapmak üzere bir gece önce turladığımız yaya yoluna yöneldik. Sabah saatlerinde birkaç küçük pastane açıktı ve kahvaltı için güzel bir seçenek oluşturuyordu. Zaten benim için “Çay var mı ?” “Tamam o zaman.” Bisikletleri geçişe engel olmayacak şekilde kenara yerleştirip küçük mekânın dışarıdaki masalarından birine yerleştik. Hava, daha sabahın o saatinde pek iç açıcı bir görüntü sunmuyor, gün içinde yağacağının sinyallerini veriyordu. Kendimize sabahın erken saatlerinde fırından çıkmış sıcacık poğaça-börek grubu ürünlerden alıp çayı beklemeye başladık. Veee “Dakka bir gol bir” sallama çay geldi. “Olsun. Çay çaydır. ” diyerek kahvaltı operasyonunu tamamladık. Kahvaltı sırasında Vatikan Consulat muhabbeti döndü yine bir tur. Tam karşımızda bulunan iki ayrı mini kumarhane de başka bir muhabbet konusunu oluşturuyordu. Bu mini kumarhanelerle, yol boyu tüm yerleşimlerde karşılaşacaktık. Girmeyi hiç denemedik kıyafet kurallarına takılırız diye.
Son dakikalarda yağmur atıştırmaya başlasa da fazla ısrarcı olmadı. Kısa süre sonra yerler kurumaya yüz tutmuştu bile. Dünün sıcağını hatırlayıp hem bugünkü kapalı havaya şaşırıyor hem de “yağmur getirdi” klişesini devreye sokuyorduk. Yine de hava, dünkü fırın içi atmosferden çok daha pedal basmaya müsait görünüyordu, potansiyel yağmur beklentisine rağmen. Bitola’dan çıkışla birlikte MapMyRide’ın 1. Kategori olarak sınıflandırdığı ilk yokuşu tırmanmaya başladık. Ortalama eğim %6 olarak verilmişti. Yolun ortalarındaki Gökalp’le karşılıklı olarak, “şu ana kadar %3-4 gördüysek ortalamayı tutturmak içi bu yok %8-10’ları da görür” fikrinde birleştik.
Bitola’dan, yolun yarısında bulunan Resen’e giden yol kıvrıla kıvrıla ilerliyordu. Her yer yemyeşildi. Yol çift şeritli bir yoldu ve en sağda emniyet şeridi niyetine fazla bir boşluk da bulunmuyordu. Bu ve bundan daha beter sağda hiç boşluksuz yollar sonraki etapların da genel karakterini oluşturacaktı. Dolayısıyla yolu tüm küçük ve büyük araçlarla bir arada kullanıyorduk. 1. Kategori inişinden sonra bir de 3. Kategori tırmanış çıktı karşımıza. Yağmur, bize yağmurluklarımızı giydirecek kadar gösterdi kendini ama sonra ısrarcı olmadı. Biz de kah giyip kah çıkarıp Resen’e inmeye başladık.
Resen güneyinde Prespa Gölü, batısında ise Ohrid Gölü bulunan ve dağlarında arasında bu iki göle ulaşan yolların ayrımında bulunan küçük bir yerleşim yeriydi. Giriş ve çıkışındaki evler ve bahçeleri muhteşem görünüyordu. Bahçe düzenlemelerine hayran kaldım. Ana yoldan ayrılıp, sessiz, sakin sokaklardan merkezine ulaşmaya çalıştık. Hedefimiz yemek molasıydı tabi. Hani yola çıkmadan haritaya bakıp nereden yemek molası verebileceğinizi kestirirsiniz ya… İşte Resen tam orasıydı. Merkez olduğunu tahmin ettiğimiz (Yunanistan turundaki yol arkadaşım Uğur’un tanımıyla, “Bir yerin merkezi “park” nedeyse orasıdır. “) caddede bir yukarı bir aşağı gidip yemek için bir yer aradık. Sonunda adı “Roma Pizza” olan bir yerde oturmaya karar verdik. “Hello, mello” derken buranın sahibi de Türk çıktı.
Pizzaları yerken mekanın sahibi amcamızla da Türkiye, Türkler, buradaki Türkler ve diğerleri üzerine epeyce muhabbet ettik. Klasik olarak burada yaşayan Türklerin ya da Arnavut ve Boşnakların mutlaka bir akrabası İstanbul’daydı. Bayrampaşa, Feriköy, Pendik… Mutlaka bir bağlantıları vardı Türkiye’yle. Ortamın güzelliğinden vs. bahsedip hayranlığımız dile getirdiğimizde konu doğal olarak insanlara da geldi. Çok yardım gördüğümüzden, yoldaki saygıdan vb. dem vurduk. Tam o sırada Pizza restoranın sahibi abimizden bomba bir yorum geldi : “Atatürk, zamanında Ankara’nın doğusunu bırakıp buraları almalıymış.” Tabi ne Kurtuluş Savaşı ne Misak-ı Milli ne o zamanlar yeni cumhuriyetin içinde bulunduğu ağır koşullar ne de Balkanlar’daki Milliyetçilik ve bağımsızlık hareketlerinden haber var. Bir o kadar da saf ve temiz bir istek...
Gökalp, adet olduğu üzere “önündeki” pizzayı bitirdi. Bense, adet olduğu üzere, ancak yarısını yiyebildim. Ortak görüşümüz paket yaptırmak oldu. Pizza paketlendi ve Gökalp’in heybesinin üstüne yerleşti. Hava, biraz daha ıslanacağının sinyallerini verince, yanımızda taşıdığımız Jumbo boy çöp torbalarıyla çantaların üzerini kapamaya çalıştık. Gökalp yağmurluğunu giydi, ben de biraz daha geç olmak kaydıyla üstümü giydim. Yağmurun, “Islatayım mı ha ? Islatayım mı ?” tehditleriyle Ohrid tabelasına kadar geldik.
Şehir merkezine doğru ilerlerken gözümüz hostel tabelaları arıyordu yukarılarda. Dünden alışkanlık ilk olarak ona bakıyorduk. Bulamazsak pansiyon, apart (rooms, sober, apartmani vb. diye geçiyor), otel bakacaktık. Offline şehir haritaları kullanmak için telefonuma yüklediğim “CityMaps2Go” uygulamasından yakınlardaki otel/hostelleri aradığımda en yakında çıkan hostele yönelip yer aradık ama ne gittiğimiz yer benim içime sindi ne de yer bulabildik. Ana yola dönerken kendimizi Ohrid’in bisiklet yollarını kullanırken bulduk. Köşede durup haritadan gideceğimiz yönü tayin etmeye çalışırken yanımızda bisikletli bir abi belirdi. Eski olduğu belli bir şehir bisikleti kullanıyordu. Kırık İngilizce’siyle bize “Kalacak yer mi arıyorsunuz ?” diye sordu. Kendisine hayır diyemedik tabi ama direkt atlayıp da “Evet” demek de pek işime gelmedi doğrusu.
Bu bende Amasra’dan kalma bir refleks olabilir. 3 günlük Safranbolu-Amasra-Zonguldak-Safranbolu turumuzda (sanırım 4-5 sene önceydi) Amasra’ya vardığımızda yoldaki bir teyze aynı soruyu sorduğunda tur arkadaşım Uğur ucuz bir yer bulma hevesiyle evet demiş ve biz “global bir basiret bağlanması” sebebiyle kendimizi izbe bir evde, ailenin yanında, onların yataklarını kullanırken (onlar da salonda yatıyordu) bulmuştuk. Sonra da “Biz niye böyle bir saçmalık yaptık.” diye düşünmüştük. Bu düşünsel altyapı ile pek gönüllü değildim adamla muhatap olmaya. Gökalp’le birbirimize baktık. Adam da sürekli “Yer lazım mı? Yer lazım mı ?” diyordu. Bize de adamı “ignore” edip duruyorduk ta ki o sihirli cümleyi söyleyene kadar: “7€ per person” Nasıl yani ? 7 € mu ? Ne kadar kötü olursa olsun, “Bir bakalım bakalım.” düşüncesiyle “Nerede ? Yakın mı ?” diye sordum. “Çok da yakın değildir bu kadar ucuzsa.” diye düşünüyordum. Adam yakın olduğunu söyleyince o önde biz arkada bu “ucuz” mekana doğru pedal basmaya başladık.
Ana yoldan kısa süre sonra ara sokağa sapıp hemen arka cenahtaki evin önünde durduk. Burası ana yoldan içeride, kendi bahçesi olan, merkeze de yürüme mesafesinde olan müstakil bir evdi. Gökalp, her zaman olduğu gibi, odayı görmek üzere içeri girdi. Klasik beklentimiz yatak, duş ve bisikletler için kapalı bir yerdi. Gökalp 5 dakika sonra geri dönüp olumlu görüş bildirince ben de “Kalalım o zaman.” dedim. Duş, oda içinde olmasa bile gayet temizdi. Oda, bir önceki günün aksine 3 yataklı ve oldukça genişti. Çantaları alıp bisikletleri de kapalı mekana koyunca işlem tamamdı. Hem ucuz hem temiz hem de merkeze yakındık.
Klasik olarak duşları alıp hem dışarı çıktık. Hava geç karadığı için şanslıydık. Merkeze yürüyüp önce göl kıyısındaki mendireğe gittik ve göl ve şehir manzaralarından oluşan panoramik manzara fotoğraflama yükümlülüğümüzü yerine getirdik. Denize yakın olan, gayet bakımlı ve turistik sokaklarında yürüdük ve yemek seçeneklerini gözden geçirdik. Tercihimiz hamburger oldu. (Ne kadar değişik bir tercih ) Sonrasında da, bu tur için düşündüğümüz ve kaldığımız her yerden almaya çalışacağımız (sadece 2 yerden alamadık) magnetleri almak için hediyelik eşyacıları dolaşmaya başladık. Bu arada, Ohrid’in incisinin meşhur olduğunu öğrendik. Etrafta bazı kuyumcularda sadece inci satılıyordu. Eşim ve kızım için hatıra olarak bire küpe aldım. Turlamaya devam ettikten sonra odamıza döndük. Bu oda tüm turun en ucuz maliyetli konaklaması olacaktı bize.
1. Gün : Bitola - Ohrid
Mesafe : 73.65 km/s
Yolda geçen süre : 5:20 saat
Ortalama Hız : 13:80 km/s
Maksimum Hız : 50:61 km/s
Ortalama eğim - çıkış : %4
Maksimum eğim – çıkış : %9
Ortalama eğim – iniş : %-2
Maksimum eğim – iniş : %-8
Bitola – Ohrid etap profili
https://s5.postimg.org/kq67ug1pj/2_Bitola_Ohrid.jpg
Bitola – Ohrid MapMyRide linki
(link)
Yola düştük. Hava kapalı
https://s5.postimg.org/fmlc1xz8n/20160619_102925_1024x768.jpg
Yağış geliyorum diyor.
https://s5.postimg.org/5dsuw4b6v/20160619_102952_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/bsrvsshwn/20160619_102957_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/l1u22wqsn/20160619_121402_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/5hmocdgo7/20160619_121411_768x1024.jpg
https://s5.postimg.org/mjfiegvjb/20160619_121419_1024x768.jpg
Hava yağmura döndü. Giyinmek lazım.
https://s5.postimg.org/can18n7hj/20160619_135052_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/g8aay1uav/20160619_135124_1024x768.jpg
Yağmurluklar ve çöp torbalarından bagaj koruma
https://s5.postimg.org/k5xkngh47/20160619_165120_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/9kdpbgasn/20160619_165309_1024x768.jpg
Ohrid’e geldik.
https://s5.postimg.org/qmb4raf1j/20160619_183255_1024x768.jpg
Hemen her şehirde bulunan küçük kumarhaneler
https://s5.postimg.org/b23r0r4x3/20160619_202311_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/b3dou66qv/20160619_202320_1024x768.jpg
Ohrid şehir ve göl manzaraları
https://s5.postimg.org/eo9kdebaf/20160619_203536_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/wscky18yv/20160619_203747_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/jpgyeriqv/20160619_203801_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/rjhk05qjr/20160619_205157_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/mm3zf1okn/20160619_205208_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/of6w3d9rb/20160619_205255_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/u4n4nofxj/20160619_205353_1024x768.jpg
https://s5.postimg.org/t2i0293fr/20160619_210000_768x1024.jpg
https://s5.postimg.org/m0k2g1ztz/20160619_210015_768x1024.jpg
https://s5.postimg.org/eluqnodyf/20160619_210028_768x1024.jpg