ATATÜRKÜN TABUTUNUN AÇILDIĞI GÜN (9 kasım 1953)

Murat EVGİN

Forum Bağımlısı
Kayıt
9 Kasım 2004
Mesaj
976
Tepki
955
Şehir
İstanbul
http://img387.imageshack.us/img387/2619/50gun5ls.jpg

Nefeslerin tutulduğu an...
Tarih: 10 Kasım 1953. Mermer lahit sökülmüş, betonlar kırılmış, tabutu kaldıracak zincirli makaralar lahit salonunun tavanına yerleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi, tabutun çevresindeler...

http://img387.imageshack.us/img387/910/51gun5xl.jpg

Kız kardeşinin gözyaşları
Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan, başını tabuta dayıyor ve dakikalarca öyle kalıyordu. Belki çok uzaklarda, Selanik'te kalan günleri yâd ediyor; belki de ağabeyinin ruhuna dualar gönderiyordu

http://img387.imageshack.us/img387/2535/52gun8ut.jpg

Tabut ortaya çıkıyor
Lahtin üzeri tamamen açılmış, Atatürk'ün cenazesini 15 yıldan beri muhafaza eden kurşun tabut ortaya çıkmıştı

http://img387.imageshack.us/img387/8033/53gun3dy.jpg

Dinler, Anıtkabir yolunda...
Türkiye'deki bütün dini cemaatlerin temsilcileri cenaze arabasını takip ediyorlar. Ermeni, Yahudi, Katolik ve Rum temsilcilerle beraber zamanın Diyanet İşleri Başkanı kortejle yürüyor.

http://img387.imageshack.us/img387/2720/54gun4oo.jpg

Atatürk'ün tabutu birazdan salona çıkartılmış olacak.
Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi tabutun çevresindeler...

http://img387.imageshack.us/img387/1169/55gun4lx.jpg

Tabut salonun zeminine yerleştiriliyor.
Adnan Menderes birazdan 'Hanımefendi, buyurunuz' diyecek ve Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan'ı tabutun yanına götürecek..

http://img387.imageshack.us/img387/736/56gun3if.jpg

Mermer lâhid sökülüyor.
Sonra betonlar kırılıyor ve tabutu kaldıracak olan makaralar lâhit salonunun tavanına yerleştiriliyor.

http://img387.imageshack.us/img387/8660/57gun8fw.jpg

Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.
Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e doğru yol alan korteji, Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor

http://img387.imageshack.us/img387/1056/58gun8bi.jpg

Son saygı duruşu
Üniversite gençliği, Atatürk'ün Etnografya Müzesi'nde son saygı duruşunu yapıyor....


http://img506.imageshack.us/img506/6628/wmplayer20060331135630508jx.jpg

Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
Ata'nın
yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
Şevki
Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
ise
Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
ediyoruz."Prof. Mutlu
önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını
gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
rica
etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
götürürüm,
bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis
Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
da...Mutlu,
görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
Gerçekten
tarihi bir tanıklıktı bu...
Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
kabrinden
çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
hafta
boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
başında
nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
Bunun
üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
bir
sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.
Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
ağzı
kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
için
kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
bir
muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
nefesini
tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
patlatmış,
nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15
yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
yardımıyla
katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
kahverengi
bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu
Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
anlatacaktı:"Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
ile
karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
kapağının
üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
uyuyor
gibiydi."
Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
başına
çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
Başbakan
Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
de
yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
aşağı,
tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
baktım
ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
Tahmin
ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
yığılıverdi.
Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
tekrar
solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
beyaz
kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
doçenti Dr.
Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
gösterdi ve
şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
istiyor."Doç.
Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
"Böyle bir
kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
kâğıdı
katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
sonra
salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
besmele
çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
yıl
içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
bayrakla
örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
durağı
olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
askerin
omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
top
arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
naklen
yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
hüzünlüdür.Ancak
o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
yapılmıştı.
Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
formül
enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
ilaç
şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
sayesinde
Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
-
öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
defnini
şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
huzurunda
Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
tahnit
bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
Atatürk'ün
(mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
katılanlar
olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
törene
katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
bilgilerin bir
kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu
ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
ayrıntılarla
daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te
Etnografya
Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
o
töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
buldular.
İzlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
katafalka
çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
sakalı
vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

' Gözleri aralıktı'

• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
Başı yana
doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
Hani
insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
aralıktı
gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."


alıntıdır...
cok araştırmama rağmen....internet'te yüzlerce web sitesinde olduğu halde hic birinde yazı ve fotograflar icin bir kaynak belirtilmemiştir....
hazırlayanlara sonsuz teşekkür ediyor.. büyük önderimize allah'tan rahmet diliyorum...
 
Scudo

Mustafa KILIÇ

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
237
Tepki
311
Şehir
Samsun
İsim
Mustafa Sedat KILIÇ
Çok teşekkürler Murat.

Atatürk'ün bilinmeyen yanlarıyla ve özel günler dışında da hatırlanması çok güzel.

Atatürk'ün arkasına gizlenmekten kurtulup, Atatürk'ü ve bıraktığı birikimi arkasına alarak yürüyecek bir Cumhuriyet için onu sık sık hatırlamakta büyük yarar var.
 

İLKER TAŞ

SPECİALİZED. S-WORKS M5 HARDTRAİLL ALL......
Kayıt
10 Aralık 2005
Mesaj
1.873
Tepki
794
Yaş
44
Şehir
istanbul
İsim
İLKER
Bisiklet
Scott
ne mutlu türküm diyene ne mutlu atamı zın bize acmış olduğu yolda yürüyen bireyleriz
 

Mustafa KILIÇ

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
237
Tepki
311
Şehir
Samsun
İsim
Mustafa Sedat KILIÇ
Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden 15 gün sonra dönemin Ingiltere Büyükelçisi Percy Loraine'in
Londra'ya özel bir kuryeyle gönderdigi ve üzerine "40 Yil Boyunca
Açiklanmayacak" damgasi vurulan mektubun tam metnidir.

G I Z L I
Telgraf No: 608
Ingiltere Büyükelçiligi, Ankara, 25 Kasim 1938

Aziz Lordum,
1.Size Mösyö Kemal Atatürk'ün ölümünü bildiren 194 sayili telgrafi
çok derin üzüntüler içinde sunmustum.

2. Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşarı tarafından
hazırlanan ve Kemal Atatürk'ün geçmisteki kariyerini içeren belgeyi
sizlere sunma onuru yanında, bu yazımda, Atatürk'ün yaptığı işleri
övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği
konusuna değinmeye çalışacağım. Hiç şüphesiz toplum bilimciler ve
tarihçiler onun çalısma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı
bir çalışma yapacaklardır. Ancak bunların birçoğu, Atatürk'ün gerçek
kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki; onu tanımadan yapılacak
değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere
neden olacaktır.

3. Bu bilginin toplanmasında,ben belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim.
Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaskanı ile çok nadir
karşılaşmış olsam da, bu görüşmeler diğer diplomatik
temsilciliklerinkine nazaran daha sık ve daha uzun olmuştur. Bütün
bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren Atatürk beni bir
dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı
doğduğunda bundan hoşnut kalmiş, karsılıklı konuşmalarımız esnasında
ilgi ve dikkati asla azalmamıştır. Galiba, onun yeteneklerini ortaya
çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu yüzden olsa gerek
görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konu ile ilgili
sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi.
Dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara
gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

4. Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz
dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu
gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen
Kabine'deki bazı Bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

5. Atatürk'ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu
söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir. Ancak gerçekten müstesna ve
takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet
olduğunu açıklamaya çalısmalıyım.

6. Sanırım bunu temelde "çift karakterlilik" olarak açıklayabiliriz.
Bu ülkede nefret uyandıran ve yasaklanan H.C.Armstrong'un Grey Wolf
(Bozkurt) adlı kitabını okuyan çoğu insan, çok yetenekli; inatçi bir
enerjiye sahip, ancak insafsız, itici tavırları olan, serkeş
mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı ihtirasları olan;
dahası, dostluğu tanımayan bir adamın portresiyle karşılaşmaktadır.
Bu tesbiti doğrular görünecek kanıtları toplamak hiç de zor
olmayacaktır; ancak şahsen ben, bir insanin bu şekilde tanıtılmasını
tamamıyla yanıltıcı buluyorum. Gözle görülen bir dizi kural dışılığı
sadece ayrı karakterlilikle anlatabileceğime inanıyorum. Sadece şu
veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi
yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak
değil, yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaş*****ış bir
ırkın dehasına güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi
gerektiğine inandığı için çok sayıda kuvveti harekete geçirip, bir
insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği
ile ölçülebilir on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi
şey yapmıştır. Gerisi ayrıntıdan ibarettir; sadece dedikoducu
zihniyetin üzerinde duracağı ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını
vereceği ayrıntılar.

7. Atatürk'ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok, bu
enerjinin dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden önemli
bir sayfa olarak yer almıştır. Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka
özelliğine değinmek istiyorum: Bu da; Atatürk'ün doğuştan gelen,
belki de farkında olmadan tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler
gibi, faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi.

8. Atatürk'ün tüm karakterinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı
çelişkilerle karşılaşılmaktadır. İddia edilen acımasızlığı, onu
tanıyanların çok iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle
uyuşmamaktadır. Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duydugu
varsayılan zevklere karşın, toplumda kadının rolü kavramı, halk
devrimlerinde en çarpıcı savunmayı ortaya koyduğu kadın hakları ve
önemi ile bağdaşmamaktadır. Zira bir iki sene içinde çokeşliliği
yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem
kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açik olduğunu ortaya
koymuştur. (Kimi zaman toplum içinde de olsa) özel hayatını
tanımlayan ve göz ardı edilmiş resmiyeti, giyiminin kusursuzluğu,
olağanüstü tavırları ve resmi görevlerdeki asaleti ile garip bir
çeliski yaratmaktadır. Sadece bir kaç büyük adam daha rahat ve daha
güvenli hissetmenizi sağlayabilir; sanirim yok denecek kadar azı da
gerektiğinde sizi bu kadar rahatsız hissettirebilir.

9. Atatürk, Batı'da "yes-men" ve uzun süredir Türkiye'de "evetçi"
olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanlari aşağılıyordu.
Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok
sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü. Bir insanin onun için
çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı. Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve
insanlari için yaşıyor, onlar için düşünüp, onlar için çalışıyordu.
Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa, görevlerini yerine
getiremedikleri kanaatına varıyordu.

10. Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak
aktarılacak. Bunun yanlış olacağı kanısındayım. Hem savaşta, hem
barışta evet o büyük bir liderdi -ancak gerçek bir diktatör değildi.
Ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine
ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum. Ancak Hitler ve
Mussolini'nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu
bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu;
diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi.
Bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve tüm devlet
meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar
edebilirsiniz. Doğru, ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin
onayının hakimiyeti şeklinde karşımıza çıkıyordu. Olayların gidişi,
Atatürk'ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice
olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. Dolayısıyla sıkça
fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını
görmek pek de şaşırtıcı değil. Ancak onu Mussolini, Hitler veya
Primo de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük
özellik, başından beri isteyerek ve çok emek sarf ederek, kendini
yaşatacak bir sistem kurmaya çalısmasıdır. Atatürk'ten sonraki
cumhurbaşkanı seçiminin sessizce hallolması ve ölümünden sonra
kurduğu rejimin sakınce sürmesi bir kriterse, evet başarılı olmuştur.

11. Atatürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere
önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu;
konsantrasyon gücü olağanüstüydü; sefkat ve ilgi bekleyen
bilinçaltının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi
dimdikliğinin bir başka parçasıydı.

12. Müslüman olarak doğmuş, doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti; işini iyi bilen, istidat sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve bariş ortamını sağlamayı
başarmıştı. Türkiye'nin kaderini elleri arasına aldığından beri,
Kemalist Cumhuriyetin dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı
Imparatorluğu'nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi
yoktur. Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen
çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu
bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde
sağlanmıştır.

13. Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca
yerine getirmekten asla vazgeçmemişti. Hastalığının şiddetlendiği
anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne
beynine yerleşmeyi başaramamıştı.
O, Türk Milleti'ne hizmet ederken öldü. Ölüm bile büyük zaferini
ondan çalmayı başaramamıştır.
İnsanlara hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu
vermiş, belki de tüm bunlardan daha önemlisi bu haklarına sahip
çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır.

Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazi
hizmetkarınız olduğumu bildirmekten seref duyarım.
Percy Loraine
G İ Z L İ
 

Anıl(shopar)

Forum Demirbaşı
Kayıt
23 Mayıs 2006
Mesaj
568
Tepki
228
Şehir
Erenköy, İstanbul
FLOXACINUS abi sen nerden buluyorsun bunları bunlar benim/bizim için çok değerli ATAmızın hayatı yaşadıkları diğerlerinin görüşleri bi bakıma TÜRK milletinin tarihi çok teşekkürler hazırlayan ellerin dert görmesin gerçekten şimdi hem heyecanlandım hem duygulandım

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !!!!
 
  • Beğen
Tepkiler: Mustafa KILIÇ

Mustafa KILIÇ

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
237
Tepki
311
Şehir
Samsun
İsim
Mustafa Sedat KILIÇ
@shopar

İnternet denen derya, faydalı işlere de hizmet eden bir büyük akarsu ve akmaya da devam ediyor. Yeter ki biz ne aradığımızı bilelim.:)

Değerlendirmen için teşekkürler.;)
 

simoniuğur

Daimi Üye
Kayıt
5 Ağustos 2006
Mesaj
280
Tepki
185
Şehir
istanbul-gaziosmanpaşa
çok güzel bir araştırma yapmışsınız tebrik ederim sizi