mervan kızıl
Aktif Üye
- Kayıt
- 4 Eylül 2012
- Mesaj
- 186
- Tepki
- 297
- Yaş
- 43
- Şehir
- İzmir
- İsim
- Mervan K.
- Bisiklet
- Giant
"Artık katlanamıyorsan, bırak bisikletin katlansın!.."
Geçen hafta boyunca İstanbul'daydım. Mecidiyeköy, Şişli, Teşvikiye, Taksim Meydanı, Galatasaray Lisesi arasında sürekli mekik dokuyor haldeydim. Evden ya da başka bir yerden çıkıp metrobüse, metroya varmak bile çile.. Mecburen 600 metre, 800 metre, 1100metre diye diye bir sürü kilometre yürümüş oldum toplamda. Bazen zamana karşı uğraşıyorsun, çeviriyorsun taksiye biniyorsun. İndi-bindi 9 TeLe.. Halbuki bi katlanırım olsaydı yanımda, hem daha çok, hem daha rahat ve hem de keyifle gezerdim İstanbul'u...
Dönelim İzmir'e... İzmir çok mu kolay sanki?.. Kıbrıs Şehitlerine gideceğim mesela; İzbanla Alsancak'ta iniyorum yürü ya kulum... Aracın olsa ne fayda; böylesi kalabalık alanlarda yürümekten yorulacağın uzaklıklara park etmek zorunda kalıyorsun, üstüne bir de otopark ücreti veriyorsun. Arabayı parket, in yürü. İşin bitince yeniden yürü, üstüne otopark parasını ver, çık...
Mesela işin var Konak'ta hallettin, Çankaya'ya geçeceksin. Ee, aracın olsa gidip park ettiğin yerden alıp, Çankaya'ya gidip işinin olduğu yere yakın bir yerde park bulmaya mı çalışacaksın?.. Nasıl gidelim o zaman, otobüsle mi? O da zor iş. Durağa yürüyeceksin, bekle ki gelsin. Geldi de bindin, gideceğin noktaya gidiyor mu, yok. İneceksin, yeniden yürüyeceksin, falan filan... Taksi nasıl? Taksiler de maşallah, indi-bindi 9TeLe.. Bir de adama 100Tl uzatıyorsun, öğle saat 3 olmuş, "abi vardiya değiştiriyoruz bu saatte, daha siftah. Bi şurdan bozsana" diye kendi paranı bozmaya yürüyorsun..
Yani demem o ki, şehir içinde "şehre katlanamıyorsan, bırak bisikletin katlansın".. Tematik sloganım da bu!..
Aletimiz, minik, şirin ve rengiyle de albenili olunca; metroda-izbanda insanlar büyük bisikletle olduğumuz gibi de rahatsız olmuyorlar. Hatta bu tuhaf yaratığa, ilgiyle ve merakla bakıyorlar, aralarında veya senle muhabbet konusu yapıyorlar. Yani anlayacağın bisiklet, her yoculukta birilerinin gündemine olumlu bir şekilde girmiş oluyor... Bu da bisiklet lobiciliği adına önemli bir eylem hali.. Merdivenlerden inmek-çıkmak da çok kolay, hiç katlamadan kadrosundan tutuyorsun, selenin uc bölümünün altından omzuna yüklüyorsun, kuşlar gibi seke seke gidiyorsun..
Bir de şehir trafiğinde veya yayalar arasında mecburen gitmek durumunda kaldığında, bu sevimli aletle bir yayadan bile yavaş ilerleyebiliyorsun. Tarfikte akarken de (aynakol ve rublenin dişli oranları iyiyse) seri bir şekilde hızlanıp-yavaşlayabilir, güzel manevralarla atik olabilirsin.. Tam bir şehirli...
Bir de işin kafa kampları var (ama illaki bisikletli olsun)... Öyle uzun uzun yolları, sadece kaslarınla almak, hem zaman hem emek açısından zor ve duruma göre de imkansız gelebiliyor bazen. Haftasonu kaçamağı yapmak istiyorsun; şöyle bir Bodrum, Marmaris yapayım, Ekimde de ne güzel olur oralar diyorsun.. Ne yapacan, ta izmir'den oralara pedala mı asılacan!? 2 günde yetişemezsin bile oralara.. "O zaman otobüsle giderim" diyorsun.. Diyosun da o işler de öyle kolay değil malesef. Bisikleti yüklen, servise koyarken dert anlat, geldin otogara otobüs şoförünün delici bakışları altında ite kaka bisikleti bagaja yerleştirmeye çalış falan. Yaşadım bunları, çok çektim yani... Oh katlanır mis gibi, direkt katlayıp da koyabilirsin, daha da rahat olsun dersen, kılıfına koyarsın, öyle de koyabilirsin. Özgürlük... Minik ve sevimli olduğundan öyle laf edeni, dudak bükeni de nadir çıkar...
Katlanırımı almadan önce bi ara, Ege TCDD tren seferlerine bakıyordum.. Oh oh.. İzmir'den Alaşehir'e, Denizli'ye, Ödemiş'e, Söke'ye, Tire'ye, Uşak'a trenler var. Olmadı tren+tren+trenle ta Kars'a kadar da gidebilir, ara noktalarda gittiğim şehri ve yakınındaki güzellikleri bisikletimle gezerim, ne süper olur diye araştırır dururken, ana bir de ne göreyim: "TCDD trenlerinde katlanabilir haldeki bisikletler dışında bisiklet alınmamaktadır" mealinde bir bilgi... Öyle kursağımızda kaldı hevesimiz. Ta ki katlanırımı alıncaya kadar. Şimdi hiç olmadığı kadar özgürüm bisikletimle: Çıkarım metro veya otobüs ile şehir içinde daha kolay taşıyarak götürürüm. Çıkarım şehirler arası otobüslerle rahat rahat götürürüm. Çıkarım TCDDnin lanet kısıtlamasına takılmadan, otobüsle gittiğimde göremeyeceğim güzergahları göre göre götürürüm. Yolda mı kaldım, ya da bisikletime bir şey oldu devam mı edemiyorum; katlarım bisikletimi, otostop çekerim. Kocaman bisikletim olsaydı kim bizi almaya cesaret edebilirdi ki...
Yani dostlar... "Katlanır, kanatlandırır!.." Bu da son sloganım olsun...
Geçen hafta boyunca İstanbul'daydım. Mecidiyeköy, Şişli, Teşvikiye, Taksim Meydanı, Galatasaray Lisesi arasında sürekli mekik dokuyor haldeydim. Evden ya da başka bir yerden çıkıp metrobüse, metroya varmak bile çile.. Mecburen 600 metre, 800 metre, 1100metre diye diye bir sürü kilometre yürümüş oldum toplamda. Bazen zamana karşı uğraşıyorsun, çeviriyorsun taksiye biniyorsun. İndi-bindi 9 TeLe.. Halbuki bi katlanırım olsaydı yanımda, hem daha çok, hem daha rahat ve hem de keyifle gezerdim İstanbul'u...
Dönelim İzmir'e... İzmir çok mu kolay sanki?.. Kıbrıs Şehitlerine gideceğim mesela; İzbanla Alsancak'ta iniyorum yürü ya kulum... Aracın olsa ne fayda; böylesi kalabalık alanlarda yürümekten yorulacağın uzaklıklara park etmek zorunda kalıyorsun, üstüne bir de otopark ücreti veriyorsun. Arabayı parket, in yürü. İşin bitince yeniden yürü, üstüne otopark parasını ver, çık...
Mesela işin var Konak'ta hallettin, Çankaya'ya geçeceksin. Ee, aracın olsa gidip park ettiğin yerden alıp, Çankaya'ya gidip işinin olduğu yere yakın bir yerde park bulmaya mı çalışacaksın?.. Nasıl gidelim o zaman, otobüsle mi? O da zor iş. Durağa yürüyeceksin, bekle ki gelsin. Geldi de bindin, gideceğin noktaya gidiyor mu, yok. İneceksin, yeniden yürüyeceksin, falan filan... Taksi nasıl? Taksiler de maşallah, indi-bindi 9TeLe.. Bir de adama 100Tl uzatıyorsun, öğle saat 3 olmuş, "abi vardiya değiştiriyoruz bu saatte, daha siftah. Bi şurdan bozsana" diye kendi paranı bozmaya yürüyorsun..
Yani demem o ki, şehir içinde "şehre katlanamıyorsan, bırak bisikletin katlansın".. Tematik sloganım da bu!..
Aletimiz, minik, şirin ve rengiyle de albenili olunca; metroda-izbanda insanlar büyük bisikletle olduğumuz gibi de rahatsız olmuyorlar. Hatta bu tuhaf yaratığa, ilgiyle ve merakla bakıyorlar, aralarında veya senle muhabbet konusu yapıyorlar. Yani anlayacağın bisiklet, her yoculukta birilerinin gündemine olumlu bir şekilde girmiş oluyor... Bu da bisiklet lobiciliği adına önemli bir eylem hali.. Merdivenlerden inmek-çıkmak da çok kolay, hiç katlamadan kadrosundan tutuyorsun, selenin uc bölümünün altından omzuna yüklüyorsun, kuşlar gibi seke seke gidiyorsun..
Bir de şehir trafiğinde veya yayalar arasında mecburen gitmek durumunda kaldığında, bu sevimli aletle bir yayadan bile yavaş ilerleyebiliyorsun. Tarfikte akarken de (aynakol ve rublenin dişli oranları iyiyse) seri bir şekilde hızlanıp-yavaşlayabilir, güzel manevralarla atik olabilirsin.. Tam bir şehirli...
Bir de işin kafa kampları var (ama illaki bisikletli olsun)... Öyle uzun uzun yolları, sadece kaslarınla almak, hem zaman hem emek açısından zor ve duruma göre de imkansız gelebiliyor bazen. Haftasonu kaçamağı yapmak istiyorsun; şöyle bir Bodrum, Marmaris yapayım, Ekimde de ne güzel olur oralar diyorsun.. Ne yapacan, ta izmir'den oralara pedala mı asılacan!? 2 günde yetişemezsin bile oralara.. "O zaman otobüsle giderim" diyorsun.. Diyosun da o işler de öyle kolay değil malesef. Bisikleti yüklen, servise koyarken dert anlat, geldin otogara otobüs şoförünün delici bakışları altında ite kaka bisikleti bagaja yerleştirmeye çalış falan. Yaşadım bunları, çok çektim yani... Oh katlanır mis gibi, direkt katlayıp da koyabilirsin, daha da rahat olsun dersen, kılıfına koyarsın, öyle de koyabilirsin. Özgürlük... Minik ve sevimli olduğundan öyle laf edeni, dudak bükeni de nadir çıkar...
Katlanırımı almadan önce bi ara, Ege TCDD tren seferlerine bakıyordum.. Oh oh.. İzmir'den Alaşehir'e, Denizli'ye, Ödemiş'e, Söke'ye, Tire'ye, Uşak'a trenler var. Olmadı tren+tren+trenle ta Kars'a kadar da gidebilir, ara noktalarda gittiğim şehri ve yakınındaki güzellikleri bisikletimle gezerim, ne süper olur diye araştırır dururken, ana bir de ne göreyim: "TCDD trenlerinde katlanabilir haldeki bisikletler dışında bisiklet alınmamaktadır" mealinde bir bilgi... Öyle kursağımızda kaldı hevesimiz. Ta ki katlanırımı alıncaya kadar. Şimdi hiç olmadığı kadar özgürüm bisikletimle: Çıkarım metro veya otobüs ile şehir içinde daha kolay taşıyarak götürürüm. Çıkarım şehirler arası otobüslerle rahat rahat götürürüm. Çıkarım TCDDnin lanet kısıtlamasına takılmadan, otobüsle gittiğimde göremeyeceğim güzergahları göre göre götürürüm. Yolda mı kaldım, ya da bisikletime bir şey oldu devam mı edemiyorum; katlarım bisikletimi, otostop çekerim. Kocaman bisikletim olsaydı kim bizi almaya cesaret edebilirdi ki...
Yani dostlar... "Katlanır, kanatlandırır!.." Bu da son sloganım olsun...