Sanıyorum Nat. Geo.'daki Armstrong belgeselini çoğumuz izlemiş.Ortalara doğru benim kanım dondu!
Adamın doping yapması bir yana, takımdaki diğer sporculara yapmış olduğu psikolojik baskı daha çok dikkatimi çekti.Bildiğin despot. Nazi subayı gibi bir adam bu.Ayrıca kazanmak için her şey yapılabilir mantığı taşıyor.Doğruluk namına ne varsa elinin tersiyle kenara atıyor.Bu kadar acımasız olmasının nedeni sadece kazananların el üstünde tutulduğu sistem ve muhtemelen geçirdiği hastalığıdır.O hastalıktan kurtulup spora dönmek kolay iş değil.Adam takdir edilmek istiyor, ki bu konuda haklı.Kendi açısından aradaki farkı kapatmak istiyor, onun yerine koymaya çalışıyorum kendimi, o açıdan da haklı buluyorum.Ama sonradan kantarın topuzunu kaçırıyor.
Düşünsenize her türlü yarış müsabakasında, özellikle atletizmde, birinci ile ikinci arasında ne kadar fark oluyor?Saniyenin yüzde biri ile ölçülebilen, aslında aynı olan sporculardan biri altın alıyor, her yerde ismi duyuluyor, diğeri sanki başarısızmış gibi görülüyor. Dördüncü olup kürsüye çıkamayanların hali daha feci.Bazen birinci ile arasında 1 saniye ya var ya yok.
Yukarıda Reşit Çağırgan "sonuncu olsaydın ama adam olsaydın " demiş.İnsanlık adına elbette böyle, ancak batı dünyasındaki yarış mantığı bunun tam tersine yönlendiriyor insanları.Fakat ortalamanın üzerindeki insanlar da bu yarış mantığı olmadan aradan sıyrılamıyor, büyük başarılar yarış olmadan kolay kolay gelmiyor.Nasıl ki %1 lik mutlu bir kesim için üretilen arabalar, yatlar, villalar hepimizin hayallerini süslüyorsa buradaki mantık da aynı.%99 hiç bir zaman o malları alamayacak, o başarılara imza atamayacak, ama hayatları boyunca o hayallerle yaşayacak.Eğer Lance Armstrong tüm bu dopinglerle kazandığı yarışlar olmasaydı muhtemelen burada yazan hiç birimiz ismini bilmeyecektik.Çok iyi, yardım sever, muhteşem bir insan olduğunu düşünün.Ama yarışlarda hep sonuncu.Kim hatırlayacaktı, dürüst olun?