five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.506
- Tepki
- 4.122
- Yaş
- 54
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Amsterdam-Brugge Bisiklet Turu (08/07 – 15/07/2019)
Merhaba,
Uzun süre tek başına ya da bir tur arkadaşıyla yaptığım turların sonrasında, bir süredir, eşimle tur yapma fikri de vardı aklımda, daha doğrusu aklımızda... Bunun kaynağı da tandem bisiklet ve tandemle birlikte beraber yolda da beraber olmak fikriydi. Ama bu fikir eşime pek sıcak gelmiyor ve “Yolda senin enseni seyretmek istemiyorum. Ben özgürce pedal çevirmek istiyorum..” diyordu. Amsterdam-Brugge fikri de ondan çıkmıştı. Yıllar önce, dört hatun birlikte girmişlerde Amsterdam’a. Amsterdam’da çalışan bir arkadaşımızın yanına… Araba ile de Brugge’e gitmişler ve bu seyahatten de çok zevk almışlardı. Tam 18 yıl önce… Eşim de özellikle “Seninle Brugge sokaklarında ele ele yürümek istiyorum.” diyerek beni de heveslendirmişti. İşte tüm gezi planı da bu motivasyonu üzerine şekillendi.
Önce @Barış Çavuş ‘un (Gezgin Kızanlar) gezi yazıları okundu. İlham alındı. İmrenildi. “Keşke”ler yerini “inşallah”lara bıraktı. Arkasından, fikir biraz olgunlaşınca, işin mali kısmı ön plana çıktı. Nasıl yaparız ? Maliyeti ne kadar olur ? Ne zaman olur ? Ve tabi rota… Hangi yoldan gidilecek? Nerelerde konaklanacak ? Kaç gün sürecek ? Nereler gezilecek ? Buna göre maliyet oluşturmalar… Rota belirlemeler… Bisikletleri nasıl götürürüz ? Nasıl paketleriniz ? Nasıl döneriz ? Ve benim için en önemlisi geri dönerken bisikletleri tekrar nasıl paketleyebiliriz ? Bu noktada, Amsterdam’da yaşayan ve yazı ve videolarını tur fikri oluştuğu ilk andan itibaren hatmettiğim @Umutcelik devreye girdi. Kutu ile getireceğim bisikletlerin kutusunu bırakmak için uygun bir yeri olduğunu söylemesiyle girdik muhabbete. Şehir bisikletini paylaşmasından çıktık. Ardından bir bisikleti daha götürmek yerine oradan kiralama yöntemini seçip maliyet/fayda analizini yaptık. Eşimin bisikletini de ABike’tan kiraladık. Sonuçta Amsterdam’a bisikletsiz gidip gelmek bizim için büyük bir kolaylık oldu.
Seyahat öncesi eşim Alper için, var olan bisiklet kıyafetlerine ek olarak eldiven, tayt ve yağmurluk aldık. “Benim zaten bir yağmurluğum var.” demesine rağmen onun yol için uygun olmadığını söyleyip gerçek bir yağmurluk almaya ikna ettim. (İyi ki de almışız. Yazın tüm yağmuru sanki bizi beklemişti.) Tüm yükümüzü iki bisiklet heybesine sığdırdık. Eşim de ilk defa bu şartlarda bisiklete bineceği için heyecanlıydı. Sabiha Gökçen’den erken saatlerde hareket edip Amsterdam’a vardık ve otele yerleştik. Sonraki 2 gün de dahil olmak üzere Amsterdam’ı gezdik. Eşim de bana rehberlik etti. Tabi hatırlayabildiği kadarıyla
Amsterdam’da ilk dikkatimi çeken, doğal olarak, bisikletler ve bisiklet trafiği oldu. Sonraki günlerde tecrübe edeceğim şekilde (Bisikletleri almak ve bırakmak için Amsterdam içinde epeyce pedal bastım eşimden farklı olarak.) çok ciddi bir trafik vardı Amsterdam’da: Araç, yaya ve bisiklet trafiği... Üçü de birbirine karışmadan çok yoğun bir şekilde akıyor, bu düzene uyum sağlayamayanlar da zor durumda kalıyordu. (Kısaca bisiklet yoluna yaya olarak girmemeliydiniz.
)
Kanal turu, Reikemuseum, Redlight
… Sokakları arşınladık. Van Gogh müzesine gün içinde bilet bulamayınca tur dönüşü günümüz için bilet aldık. Önce kiralık bisikleti alıp otele getirmek sonra da Umut Bey’den bisikletini almak için iki kere metro ve tramvay yolculuğu yaptım. Metroya bisikletle nasıl binildiğini öğrendim. Kaldığımız otelde de bisikletler için ayrı bir park alanı vardı. Ertesi güne kadar bisikletleri orada tuttuk. Artık hazırdık. Yola çıkma vakti gelmişti ve heyecanlıydık. Hava, “Hayır Temmuz’da değilsiniz. En fazla Nisan’da olabilirsiniz.” görüntüsünde bulutluydu. 
(Bu noktada rotadan ayrıca bahsetmek istiyorum. Rotayı oluşturmak için internet’te aramalar yaparken Hollanda’daki bisiklet rotalarına detaylı olarak bakma fırsatım oldu. Hollanda zaten bisiklet ülkesi ve tüm ulaşımı şehir değil ülke genelinde bisikletle yapılabilecek şekilde tasarlanmış. Kavşak noktalarında yol numaralarını gösteren levhalar bulunuyor. Rotalar da bu numaralar arka arkaya yazılarak tarif edilebiliyor. Aramalar sonucunda kuzeyden güneye, doğudan batıya gezi rotaları çıktı karşıma. @Umut Çelik’in önerdiği rota Kuzey Denizi’ne paralel olan Zeeland rotasıydı. Fakat karakteristik kum tepelerini içeren bu rota oldukça da rüzgar alıyordu. Farklı ve şehir gezmeye de uygun bir rotayı tercih ediyordum. Rota belirlemeye çalışırken, bisiklet turlarıyla ilgili bir forum sitesinde bir kullanıcının planladığı rota gözüme ilişti. Hollanda’nın küçük kentlerinden geçen ve etapları eşime göre ayarlayabileceğim bir rotaydı. Hoşuma gitti ve meçhul kullanıcından aynen kopyaladım. Benzer bir tur yapmak isteyenlere tavsiye ederim. )
1. Gün : Amsterdam-Utrecht
Bir kısmı öğrenci yurdu formatında olan otelimizden ayrılırken çok heyecanlıydık. Günlük etapları oluştururken rotayı mümkün olduğu kadar kanal boylarından çizmeye çalışmıştım. İlk etabı da Muiden Kalesi’nden geçirmiştim. Amsterdam’dan kıyı boyu Muiden’e kadar gelip oradan ana kanal boyu Utrecht’e gitmeyi hedefliyorduk. Araç trafiği görmeden ilerlediğimiz bisiklet yollarında yeşilin her tonuyla karşılaşıyorduk. Açıkçası görmeyi hiç beklemediğim güzelliklerle karşı karşıyaydım. Dümdüz bisiklet yolunda zahmetsizce ilerliyorduk. Her ikisi de “Hollanda bisikleti” formatında olan şehir bisikletlerimiz, dik oturma konumuyla düz yolda kolay bir kullanım sunuyordu. Manevra konusunda pek kıvrak olmayan bisikletler genelde tek elle bile çok kolay kullanılabiliyordu. Kendi üzerinde olan kilitler de pratik bir kilitleme olanağı sağlıyordu. Kısa süreli park için büyük kolaylık sağlıyordu.
Muiden Kalesi ilk durağımızdı. Bisikletleri dışarı kilitleyip kaleyi gezdik. Küçük bir Ortaçağ kalesiydi. İçinde mobilyalar, zırhlar, silahlar sergileniyordu. İlgimizi çeken bir bölüm de, kollarınızı içine sokup şapka taktığınız kıyafetlerle fotoğraf çektirebildiğiniz bölümdü. Saray soytarısı kıyafeti cuk oturdu üzerime.
@umut Çelik Naarden’e gitmemizi de önermişti ama yolda o kadar oyalanıyorduk ki Utrecht’e de zaman kalsın diye yolu uzatmadan kanal boyundan devam ettik. Hollanda’nın ünlü yel değirmenlerinin, kanallarının, kanal boyu evlerinin büyüsüne kapıldık. Ama o kadar yavaş ilerliyorduk ki… Eşime biraz pedallara asılmasını tembih etiğimde “Etrafa bakmaktan pedal çevirmeyi unutuyorum.” cevabını almıştım. Yoldaki yemek işlerimizi marketlerden aldığımız peynir, domates, salatalık vs. ile küçük molalarda hallettik. Çok da keyifli oldu.
Rotayı Garmin’e yüklediğimden yolu bulmak sorun olmuyordu. Aslında büyük bir kolaylıktı bu şekliyle. Utrecht’te kalacağımız hostelin önüne kadar geldik. O kadar dar ve merdivenleri dik bir ortamdık ki bisikletleri içeri almayı bile talep edemedim. Binanın önündeki bisiklet bağlanacak demirlere iki bisikleti de bağladık. Bu kadar düz bir yolda 55 km. yol almak beni pek kesmese de etrafa bak baka ilerlemek çok keyifliydi. Akşam Utrecht’te dolaştıktan ve yemek yedikten sonra hostele geri döndük.
Mesafe : 57,32 km
Yolda Geçen Süre : 5:07 saat
Ortalama Hız : 11,2 km/sa
Maksimum hız : 27,7 km/sa
Yükseklik kazancı : 77 m
https://i.postimg.cc/c4nPhjM0/20190708-204951.jpg
[IMG] https://i.postimg.cc/YSCHdRCR/20190708-205228.jpg
2. Gün : Utrecht-Gouda
Bugün direkt Gouda’ya doğru pedal çevirmek yerine önce Mantel adında bir bisiklet mağazasına uğramak için önce Kuzey Batıya yöneldik. Utrech’in çıkışına doğrıu büyük mağazaların olduğu bir bölgede, Carrefour büyüklüğünde bir mağazaydı Mantel. Önündeki bisiklet parkına bisikletleri kilitleyip üst kata çıkıp içeri girmek için sabırsızlanıyordum. Kapısına geldiğimde gözlerim büyüdü. Şimdiye kadar görmediğim büyüklükte bir bisiklet mağazasıydı. Farklı türde bisikletler ve bisiklet malzemeleriyle kıyafetler sergileniyordu. Buraya gelişimizdeki asıl amaç, 10 yıldır turlarda kullandığım (bu tur hariç
) emektar Mavic Alpine SPD ayakkabımın yerine bir ayakkabı bulabilmekti. İstanbul’dayken internet üzerinden yaptığım aramalarda uygun bir model ve uygun olabileceğini düşündüğüm modellerin numaraları yoktu. Aradığım trekking modeli olanlardandı ve uygun diye düşündüğüm 10 modeli listelemiştim. Burada 10 modelin 10’unu da bulamasam da en yakın model olarak Northwave Spider Plus 2 modelini buldum. Deneyip uygun olduğunu gördüm. Eşim de beğenince yeni ayakkabım bu model oldu. Ayakkabı işini halledince rahat rahat mağazayı dolaşmaya başladık. Mağazanın içinde bir test pisti oluşturulmuştu ve üzerinde “Beni test et” yazan onlarca bisikleti alıp burada kullanabiliyordunuz. Buraya kadar gelmişken elektrikli bisiklet modellerinden birini test etmek istedim. Bosch motorlu olan bir tanesini alıp pedal çevirmeye başladım. Ve işin sihri burada ortaya çıktı. Yolda bizi geçen ve benim de “Ulan bu kadar pedal çeviriyorum ama niye bu amcalara, teyzelere yetişemiyorum.” diye düşündüğüm bir sürü bisikletli amca ve teyzenin de sırları açığa çıktı.
Bir pedal çeviriyorsunuz ama üç kere gidiyordu alet. Anlama efekti olan “Haaaaa” döküldü ağzımdan. “Demek buymuuuş.” dedim kendi kendime… Alper’e (eşime) de denettim. O da işin kolaylığına şahit oldu. “Böyle çok kolaymış.” dedi. 2000 € - 3500 € aralığında fiyatları olan modelleri daha sonra yollarda epeyce görecektik. Arkamızdan gelip, salın salına yanımızdan geçen amcalara, teyzelere “He he elektrikli ki, elektrikli ki..” deyip kendimizi tatmin edecektik.
Mantel’den çıktıktan sonra artık gerçek anlamda yola çıkmış olduk. Tabi arkadaki heybemiz üzerinde büyücek bir ayakkabı kutusuyla. Daha turun 2. gününde olduğumuz için 6 gün boyunca arkamda taşıyacaktım onu.
Yine muhteşem bisiklet yollarından, parkların içinden ilerleyerek rotaya eklediğim De Haar Kalesi’ne doğru yol aldık. Tam bir Ortaçağ kalesiydi. Uzaktan çok güzel görünüyordu. Çok da büyük bir bahçesi vardı. Eni konu dolaşmak saatlerimiz alacağından bahçesinde ve çevresinde dolaştık. Bol bol fotoğraf çektik ve Gouda’ya doğru yolumuza devam ettik.
Yemek masamız küçük bir kasabanın parkındaki banktı. Ben marketten yiyecek bir şeyler almaya gittiğimde bocce oynayan amcalar Alper’e bir şeyler söylemişler, herhalde bisikletlerimizin oyun alanında olduğunu falan söylüyorlarmış ama anlaşmak kolay olmamış.
Sonuçta da amcalar oyun alanın karşı tarafa alıp çoktan oyuna başlamışlardı ben gittiğimde. Yemek sonrası Gouda’ya doğru devam ederken bolca bisikletli amca, teyze trafiğinin belirli bir yöne doğru olduğunu fark ettik. Hedef nokta bir kiraz bahçesiydi. Bisikletle gelen amca-teyze grupları kiraz alıp ya orada yiyorlar ya da (muhtemelen) evlerine götürüyorlardı. Biz de en irisinden bir kilo kirazı alıp orada mideye indirdik.
Peynir diyarı Gouda’ya vakitlice varınca hem yemek hem de şehir merkezini gezmek için epeyce vaktimiz oldu. Kaldığımız otelin sahibi de bize güzelce tarif etmişti görülebilecek yerleri. Gouda peynirini Gouda’dan alma fikri ilginç geliyordu ama bu bize yine taşınacak ekstra yük demekti. Sonuçta yolların düz olması sebebiyle bu ek yükü taşımak sorun olmayacaktı. Hem zaten koskoca ayakkabı kutusunu taşıyordum değil mi ?
Mesafe : 41,22 km
Yolda Geçen Süre : 3:47 saat
Ortalama Hız : 10,9 km/sa
Maksimum hız : 24,5 km/sa
Yükseklik kazancı : 58 m
3. Gün : Gouda-Dordrecht
Bugünkü rotamızda Kinderdijk yel değirmeleri vardı. Bunun için Lek Kanalı’na kadar pedal çevirip arabalı vapurla karşıya geçmemiz gerekiyordu. Arabalı vapuru beklerken yağmur başladı. Karşıya geçip Kinderdijk’in girişine geldiğimizde yağmur şiddetini epeyce arttırdı. Durup yağmurun dinmesi için beklemeye karar verdik. Bisikletleri de, daha sonra birkaç saat zaman geçireceğimiz kafenin yüksekçe olan platformunu altına koyarak yağmurdan korumaya çalıştık. Önce hediyelik eşya mağazasında zaman geçirdik biraz. Daha sonra da yandaki kafede çay-kahve eşliğinde, bir de internet bulmuşken, zaman öldürdük. İnternet bağlantısı bulmamız zaman geçirmek için çok iyi oldu. Accuweather’dan yağmuru takip ediyorduk. Nihayet “Dindi” dediğimiz bir anda tekrar yola çıkıp yel değirmenlerinin olduğu bölgeye girdik. Büyük kanalların arasında hayran hayran bakınırken müze olan bir tanesinin içine de girdik. Yeldeğirmenlerini ve etrafı fotoğrafladık. Oude Maas kanalını geçmek için Brugweg yolundaki köprünün yanındaki bisiklet yolundan Dordrecht tarafında geçtik. Yağmur dolasıyla epeyce zaman kaybettiğimiz için Dordrecht’in içinde fazla oyalanmadan Biesbosch Milli Parkı’nın, Kuzey Hollanda ile Güney Hollanda’yı ayıran kanalın kuzeyinde kalan kısmının içinde yer alan Stoykay Otel’e doğru 8 Km. daha pedal çevirdik. Hava ıslaktı ve nihayet varmıştık. Orman içinde muhteşem bir yerde bulunan modern tarza bir yerdi kaldığımız otel. Hafif bir hostel tarzı da vardı.
Mesafe : 45,22 km
Yolda Geçen Süre : 4:31 saat
Ortalama Hız : 10,0 km/sa
Maksimum hız : 24,3 km/sa
Yükseklik kazancı : 106 m
.
Merhaba,
Uzun süre tek başına ya da bir tur arkadaşıyla yaptığım turların sonrasında, bir süredir, eşimle tur yapma fikri de vardı aklımda, daha doğrusu aklımızda... Bunun kaynağı da tandem bisiklet ve tandemle birlikte beraber yolda da beraber olmak fikriydi. Ama bu fikir eşime pek sıcak gelmiyor ve “Yolda senin enseni seyretmek istemiyorum. Ben özgürce pedal çevirmek istiyorum..” diyordu. Amsterdam-Brugge fikri de ondan çıkmıştı. Yıllar önce, dört hatun birlikte girmişlerde Amsterdam’a. Amsterdam’da çalışan bir arkadaşımızın yanına… Araba ile de Brugge’e gitmişler ve bu seyahatten de çok zevk almışlardı. Tam 18 yıl önce… Eşim de özellikle “Seninle Brugge sokaklarında ele ele yürümek istiyorum.” diyerek beni de heveslendirmişti. İşte tüm gezi planı da bu motivasyonu üzerine şekillendi.
Önce @Barış Çavuş ‘un (Gezgin Kızanlar) gezi yazıları okundu. İlham alındı. İmrenildi. “Keşke”ler yerini “inşallah”lara bıraktı. Arkasından, fikir biraz olgunlaşınca, işin mali kısmı ön plana çıktı. Nasıl yaparız ? Maliyeti ne kadar olur ? Ne zaman olur ? Ve tabi rota… Hangi yoldan gidilecek? Nerelerde konaklanacak ? Kaç gün sürecek ? Nereler gezilecek ? Buna göre maliyet oluşturmalar… Rota belirlemeler… Bisikletleri nasıl götürürüz ? Nasıl paketleriniz ? Nasıl döneriz ? Ve benim için en önemlisi geri dönerken bisikletleri tekrar nasıl paketleyebiliriz ? Bu noktada, Amsterdam’da yaşayan ve yazı ve videolarını tur fikri oluştuğu ilk andan itibaren hatmettiğim @Umutcelik devreye girdi. Kutu ile getireceğim bisikletlerin kutusunu bırakmak için uygun bir yeri olduğunu söylemesiyle girdik muhabbete. Şehir bisikletini paylaşmasından çıktık. Ardından bir bisikleti daha götürmek yerine oradan kiralama yöntemini seçip maliyet/fayda analizini yaptık. Eşimin bisikletini de ABike’tan kiraladık. Sonuçta Amsterdam’a bisikletsiz gidip gelmek bizim için büyük bir kolaylık oldu.
Seyahat öncesi eşim Alper için, var olan bisiklet kıyafetlerine ek olarak eldiven, tayt ve yağmurluk aldık. “Benim zaten bir yağmurluğum var.” demesine rağmen onun yol için uygun olmadığını söyleyip gerçek bir yağmurluk almaya ikna ettim. (İyi ki de almışız. Yazın tüm yağmuru sanki bizi beklemişti.) Tüm yükümüzü iki bisiklet heybesine sığdırdık. Eşim de ilk defa bu şartlarda bisiklete bineceği için heyecanlıydı. Sabiha Gökçen’den erken saatlerde hareket edip Amsterdam’a vardık ve otele yerleştik. Sonraki 2 gün de dahil olmak üzere Amsterdam’ı gezdik. Eşim de bana rehberlik etti. Tabi hatırlayabildiği kadarıyla
Amsterdam’da ilk dikkatimi çeken, doğal olarak, bisikletler ve bisiklet trafiği oldu. Sonraki günlerde tecrübe edeceğim şekilde (Bisikletleri almak ve bırakmak için Amsterdam içinde epeyce pedal bastım eşimden farklı olarak.) çok ciddi bir trafik vardı Amsterdam’da: Araç, yaya ve bisiklet trafiği... Üçü de birbirine karışmadan çok yoğun bir şekilde akıyor, bu düzene uyum sağlayamayanlar da zor durumda kalıyordu. (Kısaca bisiklet yoluna yaya olarak girmemeliydiniz.
Kanal turu, Reikemuseum, Redlight
(Bu noktada rotadan ayrıca bahsetmek istiyorum. Rotayı oluşturmak için internet’te aramalar yaparken Hollanda’daki bisiklet rotalarına detaylı olarak bakma fırsatım oldu. Hollanda zaten bisiklet ülkesi ve tüm ulaşımı şehir değil ülke genelinde bisikletle yapılabilecek şekilde tasarlanmış. Kavşak noktalarında yol numaralarını gösteren levhalar bulunuyor. Rotalar da bu numaralar arka arkaya yazılarak tarif edilebiliyor. Aramalar sonucunda kuzeyden güneye, doğudan batıya gezi rotaları çıktı karşıma. @Umut Çelik’in önerdiği rota Kuzey Denizi’ne paralel olan Zeeland rotasıydı. Fakat karakteristik kum tepelerini içeren bu rota oldukça da rüzgar alıyordu. Farklı ve şehir gezmeye de uygun bir rotayı tercih ediyordum. Rota belirlemeye çalışırken, bisiklet turlarıyla ilgili bir forum sitesinde bir kullanıcının planladığı rota gözüme ilişti. Hollanda’nın küçük kentlerinden geçen ve etapları eşime göre ayarlayabileceğim bir rotaydı. Hoşuma gitti ve meçhul kullanıcından aynen kopyaladım. Benzer bir tur yapmak isteyenlere tavsiye ederim. )
1. Gün : Amsterdam-Utrecht
Bir kısmı öğrenci yurdu formatında olan otelimizden ayrılırken çok heyecanlıydık. Günlük etapları oluştururken rotayı mümkün olduğu kadar kanal boylarından çizmeye çalışmıştım. İlk etabı da Muiden Kalesi’nden geçirmiştim. Amsterdam’dan kıyı boyu Muiden’e kadar gelip oradan ana kanal boyu Utrecht’e gitmeyi hedefliyorduk. Araç trafiği görmeden ilerlediğimiz bisiklet yollarında yeşilin her tonuyla karşılaşıyorduk. Açıkçası görmeyi hiç beklemediğim güzelliklerle karşı karşıyaydım. Dümdüz bisiklet yolunda zahmetsizce ilerliyorduk. Her ikisi de “Hollanda bisikleti” formatında olan şehir bisikletlerimiz, dik oturma konumuyla düz yolda kolay bir kullanım sunuyordu. Manevra konusunda pek kıvrak olmayan bisikletler genelde tek elle bile çok kolay kullanılabiliyordu. Kendi üzerinde olan kilitler de pratik bir kilitleme olanağı sağlıyordu. Kısa süreli park için büyük kolaylık sağlıyordu.
Muiden Kalesi ilk durağımızdı. Bisikletleri dışarı kilitleyip kaleyi gezdik. Küçük bir Ortaçağ kalesiydi. İçinde mobilyalar, zırhlar, silahlar sergileniyordu. İlgimizi çeken bir bölüm de, kollarınızı içine sokup şapka taktığınız kıyafetlerle fotoğraf çektirebildiğiniz bölümdü. Saray soytarısı kıyafeti cuk oturdu üzerime.
@umut Çelik Naarden’e gitmemizi de önermişti ama yolda o kadar oyalanıyorduk ki Utrecht’e de zaman kalsın diye yolu uzatmadan kanal boyundan devam ettik. Hollanda’nın ünlü yel değirmenlerinin, kanallarının, kanal boyu evlerinin büyüsüne kapıldık. Ama o kadar yavaş ilerliyorduk ki… Eşime biraz pedallara asılmasını tembih etiğimde “Etrafa bakmaktan pedal çevirmeyi unutuyorum.” cevabını almıştım. Yoldaki yemek işlerimizi marketlerden aldığımız peynir, domates, salatalık vs. ile küçük molalarda hallettik. Çok da keyifli oldu.
Rotayı Garmin’e yüklediğimden yolu bulmak sorun olmuyordu. Aslında büyük bir kolaylıktı bu şekliyle. Utrecht’te kalacağımız hostelin önüne kadar geldik. O kadar dar ve merdivenleri dik bir ortamdık ki bisikletleri içeri almayı bile talep edemedim. Binanın önündeki bisiklet bağlanacak demirlere iki bisikleti de bağladık. Bu kadar düz bir yolda 55 km. yol almak beni pek kesmese de etrafa bak baka ilerlemek çok keyifliydi. Akşam Utrecht’te dolaştıktan ve yemek yedikten sonra hostele geri döndük.
Mesafe : 57,32 km
Yolda Geçen Süre : 5:07 saat
Ortalama Hız : 11,2 km/sa
Maksimum hız : 27,7 km/sa
Yükseklik kazancı : 77 m
https://i.postimg.cc/c4nPhjM0/20190708-204951.jpg
[IMG] https://i.postimg.cc/YSCHdRCR/20190708-205228.jpg
2. Gün : Utrecht-Gouda
Bugün direkt Gouda’ya doğru pedal çevirmek yerine önce Mantel adında bir bisiklet mağazasına uğramak için önce Kuzey Batıya yöneldik. Utrech’in çıkışına doğrıu büyük mağazaların olduğu bir bölgede, Carrefour büyüklüğünde bir mağazaydı Mantel. Önündeki bisiklet parkına bisikletleri kilitleyip üst kata çıkıp içeri girmek için sabırsızlanıyordum. Kapısına geldiğimde gözlerim büyüdü. Şimdiye kadar görmediğim büyüklükte bir bisiklet mağazasıydı. Farklı türde bisikletler ve bisiklet malzemeleriyle kıyafetler sergileniyordu. Buraya gelişimizdeki asıl amaç, 10 yıldır turlarda kullandığım (bu tur hariç
Mantel’den çıktıktan sonra artık gerçek anlamda yola çıkmış olduk. Tabi arkadaki heybemiz üzerinde büyücek bir ayakkabı kutusuyla. Daha turun 2. gününde olduğumuz için 6 gün boyunca arkamda taşıyacaktım onu.
Yine muhteşem bisiklet yollarından, parkların içinden ilerleyerek rotaya eklediğim De Haar Kalesi’ne doğru yol aldık. Tam bir Ortaçağ kalesiydi. Uzaktan çok güzel görünüyordu. Çok da büyük bir bahçesi vardı. Eni konu dolaşmak saatlerimiz alacağından bahçesinde ve çevresinde dolaştık. Bol bol fotoğraf çektik ve Gouda’ya doğru yolumuza devam ettik.
Yemek masamız küçük bir kasabanın parkındaki banktı. Ben marketten yiyecek bir şeyler almaya gittiğimde bocce oynayan amcalar Alper’e bir şeyler söylemişler, herhalde bisikletlerimizin oyun alanında olduğunu falan söylüyorlarmış ama anlaşmak kolay olmamış.
Peynir diyarı Gouda’ya vakitlice varınca hem yemek hem de şehir merkezini gezmek için epeyce vaktimiz oldu. Kaldığımız otelin sahibi de bize güzelce tarif etmişti görülebilecek yerleri. Gouda peynirini Gouda’dan alma fikri ilginç geliyordu ama bu bize yine taşınacak ekstra yük demekti. Sonuçta yolların düz olması sebebiyle bu ek yükü taşımak sorun olmayacaktı. Hem zaten koskoca ayakkabı kutusunu taşıyordum değil mi ?
Mesafe : 41,22 km
Yolda Geçen Süre : 3:47 saat
Ortalama Hız : 10,9 km/sa
Maksimum hız : 24,5 km/sa
Yükseklik kazancı : 58 m
3. Gün : Gouda-Dordrecht
Bugünkü rotamızda Kinderdijk yel değirmeleri vardı. Bunun için Lek Kanalı’na kadar pedal çevirip arabalı vapurla karşıya geçmemiz gerekiyordu. Arabalı vapuru beklerken yağmur başladı. Karşıya geçip Kinderdijk’in girişine geldiğimizde yağmur şiddetini epeyce arttırdı. Durup yağmurun dinmesi için beklemeye karar verdik. Bisikletleri de, daha sonra birkaç saat zaman geçireceğimiz kafenin yüksekçe olan platformunu altına koyarak yağmurdan korumaya çalıştık. Önce hediyelik eşya mağazasında zaman geçirdik biraz. Daha sonra da yandaki kafede çay-kahve eşliğinde, bir de internet bulmuşken, zaman öldürdük. İnternet bağlantısı bulmamız zaman geçirmek için çok iyi oldu. Accuweather’dan yağmuru takip ediyorduk. Nihayet “Dindi” dediğimiz bir anda tekrar yola çıkıp yel değirmenlerinin olduğu bölgeye girdik. Büyük kanalların arasında hayran hayran bakınırken müze olan bir tanesinin içine de girdik. Yeldeğirmenlerini ve etrafı fotoğrafladık. Oude Maas kanalını geçmek için Brugweg yolundaki köprünün yanındaki bisiklet yolundan Dordrecht tarafında geçtik. Yağmur dolasıyla epeyce zaman kaybettiğimiz için Dordrecht’in içinde fazla oyalanmadan Biesbosch Milli Parkı’nın, Kuzey Hollanda ile Güney Hollanda’yı ayıran kanalın kuzeyinde kalan kısmının içinde yer alan Stoykay Otel’e doğru 8 Km. daha pedal çevirdik. Hava ıslaktı ve nihayet varmıştık. Orman içinde muhteşem bir yerde bulunan modern tarza bir yerdi kaldığımız otel. Hafif bir hostel tarzı da vardı.
Mesafe : 45,22 km
Yolda Geçen Süre : 4:31 saat
Ortalama Hız : 10,0 km/sa
Maksimum hız : 24,3 km/sa
Yükseklik kazancı : 106 m
.
Son düzenleme:































































































































































































































































































