Scudo Sports

Almanya-Avusturya-Lihtenştayn-İsviçre-Almanya Turu

Koray Uzun

Daimi Üye
Kayıt
4 Mayıs 2011
Mesaj
260
Tepki
250
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Sedona
Merhaba arkadaşlar. (link)umda daha önce yayınladığım yazıları burada da yayınlamaya karar verdim. Maksat daha bu gibi planlar yapan arkadaşlar için daha kolay ulaşılabilir bir yerde olması, daha çok kişinin planlarına yardımcı olması. Daha fazla yazı için (link) adresine bakabilirsiniz.

Bu tura bir tur bisikleti bir yol bisikletiyle çıktık. İkimiz de önceden dağcılık yaptığımız için az eşyayla etkinlik yapmaya aşinaydık. O yüzden 2 heybe ve bir sırt çantası rahat rahat yetti bize. Bisikletleri de değişerek kullandık. Böylece yarım saat yük taşıyan yarım saat yol bisikletiyle dinlenmiş oldu. Yol bisikletinin sürüş pozisyonundan yorulan da yarım saat tur bisikletinin konforunu yaşadı. Hoş bir sentez yakalamış olduk.


Merak edenler için bir de malzeme listesi yazayım. 6 gün 5 gecelik bir tur için:
3 t-shirt
5 çorap
Yedek iç çamaşırı
Yağmurlu
Yüzme şortu
Terlik
Havlu
Uyku tulumu
4x4m ince tente. (Gerekirse bisikletleri ters çevirip çadır direği gibi kullanarak üçgen çadır yapabiliriz diye almıştık. Hem hafif (bir kilodan az) hem de uygun fiyatlıydı.)
Tamir seti (Pompa, yama seti, alyan çakı, yedek iç lastik)
Temizlik kiti (Islak mendil, sabun, deodorant) (Küçük bir şampuan alsak güzel olurmuş.)
Müzik çalar, fotoğraf makinesi
Benzer bir tur yapmak isteyen olursa elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım. Yoruma iletişim bilgilerinizi bırakmanız yeterli.



(link)


Erasmus'un son günleriydi. Bir kaç hafta sonra Düsseldorf'taki evimi boşaltıp Münih'e amcamın yanına geçecektim. Aklımdan hiç çıkmayan "Daha nereleri gezebilirim acaba?" sorusuna yeni bir cevap bulmuş; bu cevabı da Ali'yle paylaşmıştım. Avusturya sınırına kadar trenle gidip bisikletle Avusturya'dan geçip Lihtenştayn'a varmak, sonrasında İsviçre içinde Eiger dağına ya da Zürih çevresine gitmek fikri, Alpler'de bisiklete binmek Ali'yi de heyecanlandırmıştı. Hemen hazırlıklara başladık. Biletler alındı. Konaklama sorunu çözüldü. Bisiklet siparişi verildi.


7 Ağustos 2012 akşamı Ali Münih'e inmişti. O gece dinlenme ve planları gözden geçirmeyle geçti. Ertesi gün tur alışverişini yapmak için Münih'e gittik. Kask, km sayacı, zincir yağı vs aldık. İsviçre'de hostellerin fiyatlarının pahalı olduğunu bildiğimiz için çadır almayı düşünüyorduk. Ancak uygun fiyatlı çadır bulamayınca dağcılık tecrübemize de güvenip 4x4m çadır kumaşı aldık. Bisikletlerden çadır direği yapıp bir barınak yapabileceğimizi düşündük. Gün sonunda Ali'nin bisikleti hariç tura hazırdık. Sipariş ettiğimiz bisiklet henüz gelmemişti.


(link)






9 Ağustos sabahı çok erken saatlerde kapı çaldı. İkimiz de gece çok geç yatmış olmamıza rağmen yataktan çabucak kalkıp kapıya koştuk. Ali'nin bisikleti gelmişti. Pijamalarımızı bile çıkarmadan hemen bisikleti kurduk. Km sayacını taktık. Bisiklet yola hazırdı. Kahvaltıdan sonra bir deneme sürüşüne çıktık. Yaklaşık 40km süren deneme sürüşünü de başarıyla tamamladık.

(link)



O gece hazırlıklarla geçti. Çantalar yerleştirildi. Planlar gözden geçirildi. Birkaç saatlik uykunun ardından 10 ağustos sabahı trene binmek üzere istasyondaydık.

(link)



Yolculuğumuz üst üste aksiliklerle başladı. Önce fotoğraf makinamızın içinde neredeyse tüm erasmus fotoğraflarımın bulunduğu karta format attığını fark ettik. Sonrasında günlük biletimizi sabah saat 9'dan sonra kullanabileceğimizi ve trene erken bindiğimiz için ekstra ödeme yapmamız gerektiğini öğrendik. En sonunda da kahvaltı için aldığımız çöreklerimizi trende aktarma yaparken unuttuğumuzu fark ettik.

(link)


Tura her ne kadar uykusuz ve moralsiz başlasak da Boden gölünün kenarındaki bu şirin kasabaya varınca keyfimiz yerine geldi.
(link)


Bu kasabadan yeni bir hafıza kartı aldık. Karnımızı doyurduk. Sonrasında teker dönmeye başladı.
(link)




Çok geçmeden Avusturya sınırına vardık.
(link)




Giderek dağlara yaklaşıyorduk. Almanya'da ve gezdiğim yerlerde aylardır dağ görmediğim için bu manzaralar çok hoşuma gidiyordu. Ayrıca evler çok bakımlı ve güzeldi. Dik çatılar, sarmaşıklı kuleler vs. masalsı bir hava katıyordu.
(link)


Bir elma ağacının altında ilk molamızı verdik. Elmaları kimse zahmet edip toplamamıştı. Biz biraz yedik. Biraz da yanımıza aldık.
(link)



Lihtenştayn sınırını geçmeden önce de markete uğradık. Lihtenştayn'a göre daha ucuz olduğunu bildiğimiz için uzun süre dayanacak, çok ağırlık yapmayacak yiyecekler aldık. Ama bu yumurta likörü baya iştahımızı kaçırdı.

(link)


Uykusuzluğumu biraz bastırabilmek için enerji içeceği aldım.
(link)



Lihtenştayn sınırına varmadan az önce Ren nehrinin kollarından biri olan bu nehri gördük. Rengi ve etrafındaki taş yapılar çok hoşumuza gitti.

(link)


Avusturya'nın çıkışındayız.
(link)



Lihtenştayn'ın girişindeyiz. Sınıra yaklaştıkça insanlar daha sıcakkanlı olmaya başlamıştı. Karşılaştığımız insanlar selam verip gülümsemeye başlamıştı. Sınırdan girer girmez bu güzel hava iyice arttı. Biz bu fotoğrafı zamanlayıcı kullanıp çekerken yoldan geçen bir araba fotoğraf çekildiğimizi görüp bozmamak için durdu ve geri sayımı bizimle beraber bekledi.

(link)



Lihtenştayn Avusturya ve İsviçre Alplerinin arasında bir vadiye kurulu. 160 kilometrekare yüz ölçümüyle dünyanın en küçük altıncı ülkesi. Hatrı sayılır bir kısmı da dağlık alan. En alçak yeri 405 en yüksek yeri 2600 metre. Karşıdaki dağlar İsviçre'de kalıyor.

(link)



Başkent Vaduz'a doğru yoldayız. Gerçi tüm ülke bir kent etmiyor. 35 bin nüfusu var. Bisikletleri de yarım saatte bir değişerek kullanıyoruz. Böylece ikimiz de yüklü bisikletin tadına bakmış oluyoruz.

(link)


Yol bu heybetli dağların arasında hafif iniş çıkışlarla devam ediyor.
(link)



Tam suyumuz tükenmiş, sıcaktan yanmaya başlamışken bu çeşme yetişiyor imdadımıza. Gezdiğim yerlerde gördüğüm ilk suyu içilen çeşme bu. İsviçre'de de sık sık çeşmelerle karşılaştık.

(link)



Yol üstündeki tüm evler güzel ve bakımlı. Zenginlik hissettiriyor kendini. Lihtenştayn 140.000$'lık kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasılasıyla dünyada birinci.

(link)



Burası da Prens'in mekanı. line-height: 19.1875px;">Lihtenştayn, demokratik parlamenter monarşiyle yönetiliyormuş. Parlamentoda 25 vekil varmış. Prens'in kanunları veto etmek ve parlamentoyu dağıtmak dahil çok geniş yetkileri varmış.

(link)



Vaduz'a varınca şehir içinde biraz dolaşıyoruz. Merkez çok hareketli. Plaj voleybolu turnuvası var. Tüm o curcunaya rağmen çok huzurlu bir şehir. Dolaşırken de karnımız acıkıyor. Sanki birazdan sokakta yatmayacakmışız gibi bir akşam yemeği patlatıyoruz. Fiyatlar çok fena. Lihtenştayn gerçeğiyle çok soğuk bir şekilde yüzleştik hesabı öderken.

(link)



Akşam yemeğinden sonra yatacak yer aramaya başladık. Sokakta karşılaştığımız bir çifte nerede uyuyabileceğimizi sorduk. Cevap netti: "This is Liechtenstein. Everywhere is safe."

(link)


Bu lafın üstüne üstüne bir otoparkı gözümüze kestirdik. Mağaza yarın pazar olduğu için kapalı. Muhtemelen otoparkı kullanmayacaklar. Ağaçlar da anayoldan görünmemizi engelliyorlar. Başka bir avantajı da hemen yanında Mc Donald's olması. Mc Donald's demek bedava tuvalet ve internet demek. :)
(link)

Ertesi gün İsviçre sınırını geçeceğiz.
 
Scudo
İlk gecemiz açık havada oldukça konforlu geçmişti. Sabah uyanınca elimizi yüzümüzü yıkayıp; toparlanıp yola düştük. 5-6km geçmeden gördüğümüz ilk markette kahvaltı için durduk. Ekmek, domates, lor peyniri ve içeceğe yaklaşık onar lira ödeyip kıçımızı tuta tuta çıktık marketten. Gerçekten çok pahalı memleket.
(link)




Kahvaltıdan sonra İsviçre-Lihtenştayn sınırına gelmemiz yarım saat bile sürmedi. Ren nehri iki ülke arasında sınır olmuş.

(link)






Bir süre nehrin kenarındaki bisiklet yolundan devam ettik. Haritalara göre bu bisiklet yolu Rotterdam'a kadar gidiyor. Bu yolda antrenman yapan yol bisikletçilerine denk geldik.

(link)



Yol böyle çılgın bir kavşağa çıktı. Bisiklet yollarını geçtim paten yolları bile yapmış adamlar.
(link)




Az önceki kavşaktan 9 numaralı yola döndüğümüzde ilginç bir kasabaya girdik. Kasaba boyunca elektrik direklerinde bir çok flama asılıydı. Eyaletlerin ya da bulunduğumuz eyaletteki şehirlerin flamaları olduğunu tahmin ettik. Bir tanesinde ağzından ateş saçan bir ördek resmi vardı. Kasabadan çıkar çıkmaz da bu ince fakat yüksek şelaleye denk geldik. Teleferik direğinin sağ tarafında gördüğünüz üçgen açıklık dağın zirvesinden itibaren şelale. Paramız yeterse teleferiğe binmeye niyetlendik ama çalışmıyordu. Haritaya göre teleferik istasyonuyla şelalenin üstü arasındaki yükselti farkı 1000 metreye yakın.

(link)




Bir molada Umut Sarıkaya kariatürü gibi 'Alp Alp Alp' sıralanmış Alpler'le Ali Alp'in fotoğrafını çektim.

(link)




Walen gölünün kenarındayız. İnsanlar güneşli havadan istifade yüzmeye gelmişler.

(link)




Gezdiğimiz her yerde göller ve akarsular çok temizdi. Bu gölden bardağımı doldurur içerdim susuz kalsam.

(link)




Buralarda insanlar bisikleti ulaşım aracı olarak kullandığı için bisiklet yolları da çok düzgün. Hatta bu noktada sarp bir kayalığı geçmek için bisiklet yolunu tünelle devam ettirmişler.

(link)




Araçlar için tünel de farklı yerden gidiyor. İki tünel dağın içinde burgu yapıyor. Bisiklet tüneli araba tünelinin solundan başlayıp sağından çıkıyor.

(link)


(link)




Yolun devamında başka bir tünel. Etrafımız o kadar güzel ki durup seyretmekten ve fotoğraf çekmekten yol alamıyoruz.

(link)




Tünelin girişinden gölün kenarına inen bir merdiven bulduk. Sanırım buradan küçük tekne ve kayıkları indirip çıkartıyorlar. Çelik kızak yapmışlar göle doğru inen.

(link)




Göl kenarında manzara çok güzel. Her şey doğal ve temiz. Türkiye'de böyle temiz yerlere şanslıysak 2500 metreden yüksekte rastlayabiliyoruz.

(link)





Weesen yakınlarında bir yerdeyiz. Öğle yemeği için yine bir markete girdik. Bu sefer hemen hemen aynı paraya ekmek, salam, kola ve kaşara benzer bir peynir aldık. Otoparkta afiyetle yedik.
(link)




Yol buradan sonra göllerden biraz uzaklaşıp içerilerden gitmeye başladı. Ama memleketin su kenarı da dağ eteği de ayrı masalsı.

(link)




Yemek molasından sonra gitgide rahatsız hissetmeye başladım. Gücüm kesildi. Hava dokuza doğru kararmasına rağmen saat 5 gibi kamp yeri aramaya başladık. Büyük bir okulu kestirdik gözümüze. Bizdeki semt pazarları gibi üstü kapalı büyükçe bir bisiklet parkı vardı. Ben orayı çok beğendim. Ali'de biraz daha gitmekten yana. Tam Ali'yi ikna ettim derken bulunduğumuz kasabadaki marketlerin 5 dakika önce kapandığını fark ettik. Başka hiç bir büfe vs yok. Mecbur yola devam ettik. Market araya araya 3-4 kasaba daha geçtik. Sonunda Siebnen kasabasında bir benzincide açık market bulup biraz yiyecek ve içecek aldık.




Sonra tekrar yatacak yer aramaya koyulduk. Belediye ya da muhtarlık binasının arkasındaki otoparkta yatmamızın yasak olup olmadığını sorduğumuz adam: "Orda niye uyuyasınız ki? Şu aradan girin. Orada okul var. Bahçesinde yatarsınız. Hem tuvaleti de var." deyince rotayı okula çevirdik. Okul ve çevresi harikaydı. Basketbol ve voleybol sahası, büyükçe bir çim alan, paten ve kaykay pisti, kum havuzu, 100 metre tartan pist, dev ağaçların içinde kalan bir oyun parkı vardı. Tuvaleti ve duşu otelleri aratmıyordu.

(link)




Kaykay pistine oturup birer bira içtik. Etrafta çocuklar cıvıl cıvıldı. Kimse okulun bahçesini kitlememiş, yasak koymamış. Çocuklar gönüllerince oynuyorlardı.

(link)



Güneş batmaya başladıkça kalabalık azaldı. Biz de çimlere terfi ettik.
(link)




Hava tamamen karardığında da uyumak için hazırlıklarımızı tamamladık. Uzanıp yarın gideceğimiz rotayı tartışmaya başladık. Ali Eiger'den yana ben de Zürih'e doğru gitme taraftarıyım. Ali "Gelmişken dağlara tırmanmayı zorlayalım yetişemezsek de dönüşte trene bineriz." diyor. Ben de günde çok fazla yol alamamamız, dip dibe kasabalarda bile yiyecek bulmakta zorlanırken dağlarda ne olacağının belli olmaması ve yukardaki iklim konusunda bir fikrimiz olmaması dolayısıyla alçaklarda vadilerde takılma taraftarıyım. Bir karar vermeden uyuduk.




Bir kaç saat sonra okul bahçesinde bir patırtı koptu ve ayakucumda 3-4 motor ve üstünde 7-8 ergen belirdi. Almanca "Napıyorsunuz burda. Uyuyor musunuz?" diye sordu bir tanesi. İngilizce "Uyuyoruz." dedim. O da ingilizceye döndü. "Sabaha kadar mı?" dedi. "Evet. Sabaha kadar." diye cevap verdim. "akh zou (ach so) gud nayt!" dedi ve gitti. Arkadaşları da peşlerinden gittiler. Uyumaya devam ettik.

(link)


Üçüncü günün sabahı rotamıza karar vermiş olacağız.
 
çok keyifli bir tura benziyor. manzaralar beni bitirdi. yeşillik, dağlar, suların o berraklığı, kasabalar vs her şey çok güzel gözüküyor. müthiş.
 
ayağınıza sağlık arkadaşlar, bisiklet yolları hatta paten yolları :) bayıldım.... :alkis: :alkis:
 
Bizzat bu doğal güzellikleri görmek kadar güzel bir şey yoktur.Büyüleyici!Tebrikler.
 
Ne Güzel Olur Öyle Bir Yanda Açık Hava Bir Yanda Denizler Göller Ahhh Kıskandım Hocam :D
 
Sabah Ali benden önce uyanmış. Ben de yatak faslını biraz daha sündürerek kalktım. Yatak dediğim okuldaki bank işte. Ama çok rahat geliyordu o zaman.




Ben uyanana kadar Ali rota konusunda benim önerime uymaya karar vermiş. Bugün Zürih'e kadar gitmeye karar verdik. Devamını yarın düşüneceğiz. Akşam alışveriş yaptığımız benzinlikten bir şeyler atıştırıp yola koyulmak niyetindeyiz. Ben bir araç geçmeden yola çıktım pedala dokunmadan bayır aşağı kıvrılan yolda ilerlemeye başladım. Ali yola çıkacağı zaman yol yoğunlaşmış. Arabalara bakarken benim nereye gittiğimi de görememiş. Sonuçta ters yönde ilerlemeye başlamışız. Ali arkamdan gelmeyince önce biraz durup bekledim. Sonra gidip bakayım bir problem çıktı herhalde diye geri döndüm. Ali bıraktığım yerde yoktu. Etrafa baktım. Yanlış sapabileceği bir yolu gözüme kestirip var gücümle bastım pedala. Ali de doğru yoldaysam Koray ilerde bekler, yanlış yoldaysam da Koray arkamdan gelirse yetişsin diye yavaş gidiyormuş. Ama yokuş çıkıyor olmamız ve bendeki bisikletin yüklü olması yakalamamı zorlaştırıyor. Bağırıyorum sesim gitmiyor. Yoldaki diğer bisikletlileri bir bir geçiyorum. İnsanlar bağırdıkça nefesimin kesilmesine gülüyorlar. Sonunda sesimi duyurdum. Doğru yolumuza döndük.




12 km sonra Rapperswill kasabasındaydık. Öğlen olmuştu.

http://3.bp.blogspot.com/-CN8QrOGOYSQ/UgU1UBX8qgI/AAAAAAAAAoQ/D2GODxjTkfg/s640/DSCN0972.JPG







Mc Donalds'da karnımızı doyurduk. Etrafı dolaştık. Biraz hediyelik eşya aldık. Hediyelik eşyalar içinde en ilginci 5 cm çapındaki saksılarda satılan alpin çiçek tohumlarıydı. Saksıda bol taşlı bir toprak var ve üstü beyaz bir kapakla örtülü. Saksıyı bu şekilde bir hafta buzdolabında bekletip. Kapağını açıp sulamaya başladıktan sonra çiçek açıyormuş.




(link)



Bu uzun molanın ardından Zürih'e doğru yolumuza devam ettik. Yol kenarında sık sık buna benzer halka açık parklar vardı. İnsanlar güneşleniyor(?) yüzüp eğleniyorlardı.




(link)



Şehrin içine girerken de manzara çok farklı değildi.




(link)


Zürih'te biraz dolaştık. Yemyeşil doğanın masmavi göllerin içinden bu insan yapısına gelince keyfim kaçtı benim. Ali'yi de buralara gelmeye ikna ettiğim için kendime kızmaya başladım. Şehre de düşman oldum. Güzel bir şehir olsa da iki gündür ağzımı açık bırakan doğayla kıyaslayınca hiç şansı yoktu.



(link)



Bisiklet üzerinde serseri mayın gibi şehrin altını üstüne getirdik. Bir Avrupa şehrine göre nüfus çok gençti. Almanlara göre de çok neşeli insanlardı. Yorgun olmamıza rağmen saat gece ikiye kadar sokaklarda ve sürekli hareket halindeydik.




(link)



En son gece saat 2 gibi tren istasyonunun da kapanmasıyla yatacak yer aramaya başladık. O geceki hareketliliğimize yakışır bir şekilde başladığımız noktadan 5km uzakta zifir karanlık ve ürkütücü derecede sessiz olan bu parkta uyumaya karar verdik.
 
  • Beğen
Tepkiler: Milbert Hofen
gerçekten de hayallerimize tercüman olmuşsunuz. yerinizde olmak isterdim.
 
Güzel anlatımınız ve harika fotoğraflarınız için teşekkürler çok güzel bir tur olmuş ayağınıza sağlık :)
 
(link)

Sabah uyanınca karşımızda bu manzarayı bulduk. Karanlıkta farketmemiş olsak da marina gibi bir yerde uyumuşuz.








(link)


Hemen yanımızdaki çitlerin ardında da sahil güvenlik varmış. Küçücük gölde sahil güvenlik birimi kurmaları çok garip gibi olsa da göldeki yat yoğunluğu bunu zorunlu hale getiriyor. Zengin insanların da pahalı zevkleri oluyor sonuçta.

Şortumu giyip duş niyetine biraz yüzüyorum. Daha sonra kahvaltı yapmaya gidiyoruz. Ali Mc Donalds'tan birşeyler alıyor. Ben de marketten birşeyler uyduruyorum. Kahvaltı sırasında da bir yandan rotayı konuşuyoruz. Sonunda Zürih'te gündüz gözüyle bir tur atıp Kuzeyde Almanya sınırında Ren nehrinin genişleyip oluşturduğu göle doğru gitmeye karar veriyoruz. Kısa bir tur ve kartpostal merasiminden sonra yola çıkıyoruz.



(link)

Yolda öğle yemeği için durduğumuz markette bunları gördük. Adının biberli olduğuna bakmayın. Aslında fındık ezmesi dolgulu tatlı bir şey.




Yine aynı markette İsviçre peynirlerinden birinden alıp tadına bakmaya karar verdik. Rastgele bir peynir gösterip görevli kadından 50 gr vermesini rica ettim. Kadın peyniri paketlerken bir koku yayıldı ortalığa. İkimiz de o kokunun peynirden geliyor olabileceğine ihtimal vermiyoruz. Lağım patladı, et reyonunda et çürüdü gibi şeyler geçiyor aklımızdan. Görevli kadın paketi hazırladı uzattı. Koku iyice keskinleşti. Korkarak aldım. Emin olmak için paketi kokladım. Evet o leş kokusu peynirden geliyordu. Sanki sütü ölü inekten sağılmış gibiydi. Pizza dolabından pizza seçiyor gibi yaparken peyniri oraya bıraktım çıktım. Peynir hevesimiz de böylece kaçmış oldu.



(link)

Bugünkü rotamız biraz tırmanışlı. 100-150 metrelik tepeler inip çıktık. Bu fotoğraf da tepelerin arasında içinden geçtiğimiz köylerden birinde çekildi.



(link)

Başka bir tepedeyiz. Bunu inip karşı tepeye tırmanacağız. Karşıda görünen tepe son tırmandığımız tepe olacak.



(link)

Ve son tırmanışı da bitirdik. Ali'nin bu fotoğrafı çektiği yerde durum değerlendirmesi yapmak ve su içmek için mola verdik. Bende susuzluktan ve güneşten dolayı hafif bir baş ağrısı var. Sohbet ederken hemen yandaki çite yaslandım. 1-2 saniye geçmişti ki çaat! diye bir ses geldi ve acıyla zıpladım. Meğer yaslandığım çitte elektrik varmış. Buralarda köylünün hayvanlarını otlatacağı ortak bir alan yok. Herkes kendi arazisini çitle çevirip içinde hayvanlarını otlatıyor. Çok yağmur yağdığından otlar çok oluyor ve geniş arazilere ihtiyaç duymuyorlar. Şoku atlattığımda elektrik sayesinde baş ağrımdan da kurtulduğumu fark ettim.



(link)

İnişe geçerken Sırayla birbirimizin fotoğrafını çektik. Karşıda görünen bina Liebenfels Kalesi. 13. yy'da yapılmış. Dışarıdan çok güzel görünmese de içi gayet güzel. (link) kalenin içinden, (link) de kalenin bahçesinden fotoğrafları görebilirsiniz.



(link)
İnişe ilk başlayan ben oldum. İnişin tadını çıkarmak için frene dokunmadan bisikletimi bıraktım yolun eğimine.


(link)

Fotoğraftaki dönüşe oldukça hızlı girmiştim. Ancak rahatça alabilirdim virajı. Yine de viraja dıştan içeri girerek sürprizlerin önüne geçmek istedim. tam bisikleti yatırmış virajı alıyordum ki buradaki resimde görünmeyen virajı u şekline tamamlayan devamını gördüm. Frene basmak için çok geçti. Devrilmeden virajı alabilmeyi umarak biraz daha virajın içine doğru yatırdım bisikleti. Ancak bisiklet yavaş yavaş yolun dışına doğru gidiyordu. Virajın sonuna yaklaştığımda artık yolu da sınırlayan şerit çizgisinin üstündeydim. Ciddi bir kazaya 3-4 parmaklık bir mesafe kalmıştı. Neyse ki virajı sağ sağlım tamamlayabildim. İlk işim hız göstergesine bakmak oldu. 63 km/sa yazıyordu ekranda!



(link)

Önce elektrik çarpması arkasından bu adrenalin patlaması... İnişin sonunda yüzümde aptal bir ifadeyle böyle oturup kaldım.



(link)

İndiğimiz yerde göl kenarında güzel bir köy karşıladı bizi.



(link)

Gölün kenarından devam ederken bu kamp yerini gördük. Suyun içindeki oyuncaklar, çimenler, insanların ruh hali... Hepsi harikaydı. Kişi başı 7.5€ istediler. Burada kalmak istedik ancak çadırımızı beğenmediler. "Üzgünüm kural kuraldır." sözleriyle uğurlandık. Karşıki tepelerin Almanya olduğu buram buram hissediliyordu.



(link)

Az ilerde başka bir köye geldik. Şimdiye kadar gördüklerimizden daha güzel bir köydü. Uyumak için okulu gözümüze kestirdik yine. Okulun bahçesine dalınca futbol sahası, tenis kortu derken gölün kenarındaki bu şirin kafeye kadar geldik. Sahibi puştluk yapıp 1 İsviçre Frangı = 1 Euro tarifesi uygulayınca kafen de senin olsun gölünde deyip gitme taraftarı oldum ama Ali aklıselim davranıp durdurdu beni. Birer yorgunluk birası içtik.



(link)

Günbatımında güneşi böyle selamladık.



(link)


Akşam yemeği için köyün merkezine doğru gittik. 2000 nüfuslu bu köyle iki tane dönerci vardı. Biri yeni kapanmıştı. Diğerine gittik. Bu dükkan hem dönerci hem bardı. Her halinden Türk olduğu anlaşılan teyzeye Türkçe bir şey söyleyince kafayı sallıyor. Anlamıyor gibi yapıyor. İngilizce söylüyoruz gerçekten anlamıyor. Zar zor Almanca sipariş verdik. Yemeğimizi yerken televizyondaki şeylerin geyiğini yapıyoruz. Dükkan sahibi amca zor tutuyor kendini gülmemek için. En son dayanamadı girdi muhabbete. Biraz sohbet edince barda taşkınlık olayları çok sık yaşandığı için Türklerle muhattap olmadığını söyledi. Gecenin sonunda kiloluk rakı çıkmıştı piyasaya... Bardan soğuk su hediyemizle çıktık. Köyün çıkışında küçük bir parkta sızıp kaldık.




(link)

Sabah parkın çimlerini biçmeye gelen dayı bizim yattığımız yerden uzak uzak bizi rahatsız etmeden çim biçmeye çalışıren uyandık. Böyle bir manzara vardı. Karşısı Almanya.



(link)

Kahvaltı yapıp, gölde duş alıp aynı gölün kıyısında yola devam ederek turu başladığımız yerde bitirmeyi planlıyorduk. Ancak göle girdikten sonra planlar değişiverdi. Burada bir gün daha kalmaya karar verdik.



(link)

Erken geldiğimiz için plaj daha hareketliydi bugün. Ayrıca kürek kulübünün eğitimini gördük. Bir teyze de durgun suda sörf tahtasının üstünde ayakta dururken kürek çekerek dolandı biraz etrafta.




(link)


Akşam yine aynı döner bara gittik. Barda bu cins bir köpek vardı. Hayvan dört ayak üstünde bara yetişebiliyordu. (German Mastiff)




(link)

Son gecemizde yine aynı parkta uyuduk.



(link)

Kesilmiş çimlerin üstünde.



(link)

Sabah Ali yine erken uyanmış. Ben hala uyuyorum güneşin altında.



(link)

Çok geçmeden toparlanıp yola çıktık. 20km ilerdeki Almanya'nın Konstanz şehrine gidip trene bineceğiz.


(link)

Yine çok güzel köylerden geçiyoruz.


(link)

Ve sınır kapısındayız. Bu İsviçre'den son fotoğrafımız.


(link)


Konstanz'da da uygun fiyata karnımızı doyurduktan sonra trene binip Münih'e doğru yola çıkıyoruz. Ve turumuz bitiyor.




Sonuç olarak çok güzel bir tur oldu. Bir sonraki sefere uygun kıyafet seçimi ve kamp mutfağı malzemeleriyle dağların içine doğru gitmeyi de çok istiyorum.








 
süper mişş :D 2 ilçe arasında yolculuk yapmama korkan aileme bu görüntüleri göstersem krize girerler eminim :D
 
@Ali Demir

Umarım siz daha güzel yerleri keşfedip paylaşırsınız bizimle. Biz biraz şehirlerin arasında kaldık. Dağlara vursaydık çok daha güzel yerler görebilirdik. Şu siteyi çok seviyorum. Rotaları incelerken sabahladığım oluyor. Belki sizin de ilginizi çeker. (link)


@Berksan

Teşekkürler. Refah ve zeka seviyesi yüksek olduğu için insanları ancak bu şekilde istihdam edebiliyorlar. Bizdeki gibi her sene aynı yolu kazıp üstüne asfalt atmadıkları için karayolları işçileri oturup kahve içeceğine böyle şeylerle meşgul oluyorlar.


@Yakup Kohen

Teşekkürler. Umarım siz de bizim büyülenmemize sebep olursunuz bir gün.


@MustafaNR

Kıskanmayın :D Hepimiz imkanlarımızı zorlamadan kendimizi doğanın içine bırakabiliriz. Türkiye de çok zengin bu konuda. Hemen her kasabada insanı hayrete düşürecek güzellikte yerler var. Zaten Almanya'da olmasam kesinlikle buradan kalkıp da İsviçre'ye gitmezdim. Türkiye'de keşfedilmeyi bekleyen çok yer var. Yalnız yol geçmeden ya da baraj altında kalmadan görmek için biraz acele etmek lazım.


@Üsame Y

Estağfurullah abartıyorsunuz. Benzer turlar için her türlü bilgi paylaşımına açığım.


@i. gürle

Teşekkürler. İyi vakit geçirdiyseniz memnun olurum.


@Battal Yılmaz

Ailenizi de korkutmadan alıştırmanız gerek. Sonuçta onların huzursuz olmasını istemezsiniz. Yaşınız büyüdükçe ve aileniz bisiklet fikrine alıştıkça içleri de rahat edecektir.
 
Süper bir tur olmus ayrica fotograflarda cok güzel. Ayaklariniza saglik.
 
Geri