Scudo Sports

Açık süt mü, şişe sütü mü, kutu sütü mü içmeli?

Doğrusu yıllardır edindiğim alışkanlığı nasıl değiştireceğim diye kara kara düşünmeye başladım! Günde min. 500ml. UHT süt tüketen birisiyim, eşim de öyle. Her hafta market alışverişinde 10-12 kutu 1/2 lt.'lik süt alırız eve... Benim de çocukluğum açık sütle geçti, o yüzden kendimde UHT sütün bir zararını görmüyorum.

Tek çare 'en az zararlı' diyebileceğimiz günlük süte dönmek o zaman, bir zamanlar AOÇ'nin cam şişeli, alüminyum kapaklı sütleri gibi mesela. AOÇ sütleri sanırım artık yok ama aynı tarz cam şişede, zedelenmeye mukavim plastik kapaklı olarak günlük süt üreten bir firma var (reklam olmasın diye isim vermiyorum). Yakınımızda bir bakkal bu sütlerden, sürümü az olmasına ve depozitolu şişenin sıkıntısına rağmen inatla getiriyor. Daha dün bunlardan aldım, ve bundan böyle de sadece bu sütü almaya çalışacağım. Bu sütün dolap ömrü 5 gün. Marketlerdeki aynı marka UHT muadilinden de daha ucuz üstelik.

Ne diyelim, bu bilgiler için çok teşekkürler, en azından UHT süt içmek kola ve diğer gazlı içecekleri içmekten daha az zararlı olsa gerek.
 
Scudo
Özetliyorum;


Madde 1-) Bulabiliyorsan en iyisi sağlıklı hayvandan sağlıklı koşullarda sağılmış ÇİĞ SÜT.


Madde 2-)Yukardaki koşullara sahip değilsen en iyisi çiğ sütü kaynatıp içmek.

Madde 3-)Yok kaynatma olayı süt proteinlerini denatüre(bir tür bozulma) ediyor diyorsan en iyisi pastörize süt içmek(şişede yada kutuda).

Madde 4-)"Yok ben sütü çok içerim ve de pastörize sütün kutusuna da bi dünya para ödemek istemiyorum, bulunduğum yerde depozitolu pastörize şişe sütü de yok" diyorsan o zaman 1. maddeden itibaren tekrar okumaya başlayınız lütfen.

Saygılar. :)
 
Ne yaptık yahu? Süt içemicez bu gidişle?

Tam da koca bir bardak türk kahveli süt hazırlamışken...

Yıllar önce Mcdonalds müdürlüğü yapan bir arkadaşım "o kebapçılardan nasıl yiyorsunuz anlamıyorum, burda tertemiz gıdalar dururken" demişti. Cevabım basitti, "çünkü benimkisi alışkanlık" Evet alışkanlıktan. Küçüklüğümüzden beri -Adanalılar bilir- tablada elde kıyılan, akşama kadar pişmeyi beklerken biraz bozulan kıyma kebabı hem de acılı yemeğe alışmışız. Bundandır ki biz de müsil etkisi bile göstermezken gelen yabancılar hastalanıp döndüler evlerine.

Başka bir örnek de Kapadokyadaki yarışmadır. Hepimiz aynı çamura batıp, aynı suyu içip dimdik ayakta dururken kuzey avrupalı dostlarımızı hastanelere yatırıp serumlamamışmıydık! Neden mi? Çünkü adamlar bize göre daha steril yetişmiş.

Sanıyorum bunlar geçmişimizdeki alışkanlıklarımızla ilgili, benim çocukluğumda zaten UHT yoktu. Şimdi kasabada oturuyoruz, yine köyden süt alıyoruz. Kaynatıyoruz içiyoruz, yoğurt mayalıyoruz. Doğal olarak çocuklarım da benim alışkanlıklarımla büyüyor. Hatta evde hepimize UHT'nin tadı garip geliyor.

Bana kalırsa şunu farketmek gerek. Sağılma yada UHT birbirinden siyah yada beyaz kadar uzakta değiller. Hangisi daha yaralıdır bilmiyorum ama sütün besin zincirimizde olmasını istiyorum. Çünkü sütü seviyorum.

Etrafta satın alıp yediğiniz, içtiğiniz "güvenilir" markaların süt dışındaki ürünlerinin içerikleri bakın, bakalım savunulacak bir yanları var mı?
 
Harbi naptık biz yha süt kalsıyum kaybına yol acarlar falan cıkmış arkadaşlar yok böle bişey gercekten 68 derece sıcaklıkta yarım saat pastörize edilen süt nıe kalsıyum kaybına yol açsın yapmayın lütfen yarardan çok zarar veren uht sütlerden bahsedilmiş ama günümüz şartlarında herkes bu sütleri içmeye mahkum durumda çiğ süt konusuna gelince cok zararlıdır kesınlıkle içilmemelidir hayvandaki bütün hastalıklar insana bu yolla geçer en azından kaynatılmalıdır ..
 
  • Beğen
Tepkiler: Bozcan
Benim gemlikte dedemler var 2 haftada bir gideriz ve dedemin bir tanıdığı var Hoca diyorlar adama sürekli ondan açık süt alır içeriz puding te yaparız muhallebide yaparız 16 yaşındayım bu yaşıma kadar yani bi 12-13 yaşıma kadar kaynatılmış süt içtim ne sarılık oldum nede başka bir hastalık bence açık sütün bir kötülüğü yok ve haylada içerim ama bu UHT denilen paket sütlerin tadı gerçekten çok garip geliyor tam yağlı yazıyor üstünde ama tam yağlı tadı 1 gr.ında bile yok.
 
Pastörizasyon ve özellikle de UHT denilen yöntem ise "iyi-kötü-çirkin" tüm mikropları' öldürdüğü için sütü süt olmaktan çıkarıyor.

Ve bu yöntemle satışa sunulan sütlerin en sağlık tercih olarak lanse edilmesi de "Bir Avuç Dplar İçin" olabilir.
 
son günlerde tv'lerde kutu süt reklamı yapılıyor,

kutu sütün ışıl işlemlerden geçerek ısıtılması-soğutulması konusunda derya baykal bilgilendirmeler yapıyor.
saatlerce kaynıyan sütün vitamin değerlerinin sıfıra indiği vurgulanıyor.

ama diğer yandan ahırda kendi besi hayvanım var sütünü içemedikten sonra taze taze ne anlamı kaldı bu işin, ki taze katıksız sütün yararları saymakla bitmez.

kutu süt alıyoruz okey ama ne malum katkı maddeleri ile çoğaltılmadığı. :(
 
O reklamda bana sanki ambalaj konusu süt konusundan perde arkasında daha fazla vurgulanıyormuş gibi geliyor. Yani sütten ziyade kutunun reklamı indirek(dolaylı yollardan) yapılmaya çalışıyor gibi. Nereden mi bu kanıya vardım? İşte şu sebepten: Kutusu ne kutusu olursa olsun nihayetinde pastörize sütleri farklı farklı firmalar üretmiyor mu? Üretiyor. Ama o reklamda hiç bir süt firmasının reklamı direk olarak yapılmıyor. Peki o reklam neyin reklamını yapıyor. Acaba sadece pastörize teknolojisinin yani sadece bir teknolojinin mi reklamını yapıyor?

Türkiyede pastörizasyon yöntemini pek çok firma kullanıyor ama pastörize süt kutularını ise 1 (bir) firma üretiyor. ( Piyasada binde bir oranında rastladığım bazı başka ambalaj firmaları olsa da bunların pazar payı çok küçük). Dolayısıyla satılacak her kutu pastörize sütün kazancı başka başka süt firmalarının kasalarına giriyorsa da her kutu sütün ambalaj parası bir ambalaj firmasının cebine giriyor. Yani bu reklam bir pastörize süt reklamından ziyade bir kutu ambalaj reklamı gibi geliyor bana. O kutuları imal eden firmanın ise bazı sivil toplum örgütleri tarafından bazı sebeplerle protesto edilen bir firmanın ürünü olduğunu hatırlıyorum. Dolayısıyla süt konusunda söylediklerini de %100 samimi bulamıyorum her nedense ve ben bu güvensizlik konusunda yanılmış olmayı çok isterim. Reklamda konuşan Derya hanımı tenzih ederim. Ayrıca pastörize süt konusunda olumsuzlayıcı bir anlaşılmaya da yol açmak istemem. Saygılarımla.
 
Merhaba hocam eminim ortam müsait olsa anlatacak çok şeyin var.Ben de benzer düşünceler içindeyim.Hayvanların beslenme yöntemlerini gözden kaçırıyoruz sanki.Pastörize,kaynatma,çiğ tamam da.Hani nerde biz parmak kadancıkken adam gibi beslenen camuşlar.Demem odur ki;hayvanlar o zamanki gibi beslense,kulacıklarına kontrol küpeleri de bu zamanki gibi takılsa. İyi olurdu valla. Biz bebeleri açık sütle büyüttük.Zaman zaman kesif bir küspe kokusu rahatsız etse de sütten dolayı bir sorun yaşamadık.Bütün çevrem tıp doktoru,eşim de gıda mühendisi. Her önüne gelenin bir takım pazarlama dalavereleri ile bizi korkutup durmasına az kızmıyorum hani.Zaten hayvancılığın,tarımın belini kırdılar. Bizler de ekstra cöp üreterek bir miktar daha alet mi oluyoruz ne?
 
yaptığım işler içinde 18 yaş üniversiteye gidene kadar besi denilen kesim hayvancılığı ve süt inekçiliği yaptım .süt bazen beyaz bazen sarı olur veya bazen farklı kokular gelir bunların birçok nedeni var tabiki ve o yaşlara kadar hiç kutu süt veya ürünü tüketmedim .Tabiki herşeyin doğalı makbul iyi ancak hayvanlarda bizim gibi doğal beslenmiyor ki artık sütten ne bekleyesiniz.tabiki yedikleri süt içinde etken olarak soframıza geliyor.Ama genetiği ile oynanmıyan maddelerin çok fazla bir zararı yok diye bir araştırmam oldu.bu bizim yediklerimiz içinde geçerli.Birde artık bu tür sütleri bulma zorluğu var.Halen uht sütte türkiyenin en iyi markalarında çalışan bir arkadaşımdan aldığım bilgiye göre bakteri normu olarak avrupadan çok çok çok yüksekmişiz.Birde vicdanlı üreticiler perakende satarken ilaçlı (bilhassa mastar denilen ve meme ucunda verilen ilaçlar)veya hasta hayvanların sütlerini satmaz veya tüketici anlar ama o tonlarca süt içine girdikten sonra farkedilmiyor bile.Bunları toplayan mandıralar sadece yağ oranını kontrol ederek süte su karışıtırılılıp karıştırılmadığını kontrol ederler gerisi ilgilendirmez o da kendileri kazıklanmasın diye.Artık seçim bizlerde neye ulaşabiliyorsak o
saygılarımla
 
  • Beğen
Tepkiler: tamerbasaga
ben sıkıntının mikrop olmadığı kanısındayım konuşulan olaya daha başka gibi anladığım kadarı ile besin değerleri açısından sıkıntı duyuluyor ne de mikrop yok ki! tabi yeterli miktarda onada ihtiyaç var. Öncelik bağışılık sistemimizin kuvvetli olması.
 
Bozulmasını önlediği için alüminyum folyolu kutu süt her zaman en hijyenidir.
Şişe süt, dış ısı ve ışığı aldığı için daha sağlıksızdır.
En kötüsü açık süt ise bakteri yuvasıdır,sütte besenip bakteri çoğalır ,bakterili süt içersiniz.
 
Şişe sütün dış ısı ve ışığa karşı daha hassas olduğu doğru. Fakat soğuk zincir kırılmadığı sürece ışığın etkisi son kullanım tarihine kadar gözardı edilebilecek seviyededir. Ayrıca cam, gıdaların tadını bozmayan, en sağlıklı ambalajdır. Bu arada geçen gün sütle pekmezin aynı anda tüketildiğinde karaciğeri çok zorladığı gibi bir görüş duydum. Bu konuda bilgisi olan var mı?
 
kutu sütler sağlıklı ama içinde vitamın yok en iyisi açık süt ama uzun süredir aldığınız sütçüden almanız gerek ben senelerce açık süt içiyorum ve hiçbir sağlık problemin yok doktora konturole gittim kalsiyum seviyesi iyi çıktı kutu süt için derim ama açık süt kadar vitamini yok benim düşüncem
 
Sütün içilmeden ve değişik şekillerde kullanılmadan önce yüksek ısılara tabi tutulmasının sebebi, içinde bulunabilecek zararlı mikropların öldürülmesi; başka bir deyişle sütün ‘kesilmesinin' önlenmesidir.

İşin püf noktası da burada zaten. Sütte hastalık yapabilen mikroplar bulunabildiği gibi, probiyotikler de denen vücut için faydalı ‘dost mikroplar' da bulunuyor. Bunlar, bırakın hastalık yapmayı, tam aksine sağlıklı yaşayabilmemiz için mutlaka gerekli olan mikroplar. Bağırsaklarımızdaki mikropların yüzde 85' inin bu dost mikroplardan oluştuğunu ve bunların hastalık yapıcı olanlarının üremelerini önlediklerini de belirtelim ki, mesele daha iyi anlaşılsın.

İşte, bu ısıtma işlemi sırasında da zararlı mikroplarla beraber ‘sütü süt yapan', onu asıl faydalı kılan probiyotikler ve bunların ürettikleri enzimler ve vitaminler de istenmeden tahrip oluyor. Isıtma yöntemleri içinde sağlığımız açısından en iyisi bizim çocukken yaptığımız ‘süt pişirme' işlemi, yani sütün bir taşım kaynatılması. Pastörizasyon ve özellikle de UHT denilen yöntem ise ‘iyi-kötü-çirkin tüm mikropları' öldürdüğü için sütü süt olmaktan çıkarıyor. Çünkü, süt içinde bulunan probiyotikler sebebiyle çok faydalı bir içecek, onları yok ettiniz mi inek sütünün sinek sütünden bir farkı kalmıyor.
 
on sene evvel ülkenin büyük bir süt üreticisinde çalışırken edindiğim bir bilgiyi paylaşmak zorundayım
sütler belirlenmiş köylerden toplanır ve 2 adet 20 tonluk süt depolarında biriktirilir
bu bidoncuklar dolunca arabalar gelir ve sütü pastörize edilecek yere taşırlardı
geçen süre on ila on beş gün kadar olabilirdi
çok süt tüketen biri olarak soruverdim bir gün yahu bu sütler
bir sürü ineğin sütü birbirine karışınca nasıl oluyor bu iş
gülümsediler
e peki nasıl bozulmadan gidiyor fabrikaya
birisi yaklaşıp içine tablet atıyoruz dedi
böylece bozulmuyormuş
fabrikaya gidince de pastörize işlemlerden geçiyormuş
her şeye rağmen süt bozulursa da sorun yok
süt tozu yapıp satıyorlar:)
çalışanlarından öğrenilmiş anonim bilgidir.
 
On sene önce nasıldı bu işler orasını bilemem ama ben de Türkiye'nin en büyük süt ve süt ürünleri üreticisi olan firmanın üretim tesislerini bizzat gezdim ve brifing aldım. Sakarya'da kurulu olan tesislerine her gün 20'ye yakın ilden -ki bunların arasında Antalya da var- soğutuculu tankerlerle günlük süt taşınıyor. İnanması güç ama gerçek. Sabah Antalya'da sağılan süt, akşama doğru Sakarya'da süt ürününe dönüşüp paketleniyordu.

Endüstriyel süt ürünlerinden şüphe duyan arkadaşları bir yere kadar anlıyorum. Ama bu gibi tesisleri gidip görmelisiniz. Mutlaka size zaman ayırıp herşeyi en ince detayına kadar göstereceklerdir. Köylerde yapılan besiciliği de görmelisiniz. Ahırları gezmeli, hayvanların hangi şartlarda yaşadığına şahit olmalısınız. Nasıl kontrolsüz ilaç kullanılabildiğini, hijyen şartlarını, süt sağma makinelerinin halini görmelisiniz. Benim sülalemin yarısı besicilikle ve tarımla uğraşır. Her yıl birkaç haftamı köylerde geçiririm. İnanın köye gittiğimde süt içemiyorum. Eve dönerken bidonla verdikleri sütü de ya ekşimik ya da yoğurt yaparak tüketiyorum. Ancak böyle midem kaldırıyor.

Ahırda elle sağılan süte ahırdaki ağır koku sinmiş oluyor. Makineyle süt sağanlar da var, ama sağma makinelerini hiç bir dezenfeksiyon işlemine gerek duymadan tekrar tekrar kullanıyorlar. Tek yaptıkları suyla çalkalayıp ahırın içinde bir kenara koymak. Hayvanların memeleri çoğu zaman dışkıya bulaşır, yine tek yapılan suyla yıkamak. Koruyucu bir önlem yok malesef.

Bizzat eniştem hastalanmış olan hayvanını cambaza (hayvan alım satımı yapan kişilere köylüler cambaz der) sattığını söylemişti. Birileri de bu hastalıklı hayvanın etini çocuklarına yedirdi, sağlık umarak. Avrupa Birliği, Türkiye'den hiçbir süt ürününün girişine izin vermiyor. İşlenmiş sütte AB normları genel olarak yakalandığı halde, ahır şartlarında bir değişme olmaması (çiğ süt kontrolü, ölçek büyüklüğü, denetimin imkansızlığı v.b.) süt ihraç edilmesini engelliyor. Sütün mutfağımıza girdiği zincirin ilk halkası hala denetimsiz, hala başıboş. AB ülkelerindeki insanlar kadar değerimiz olmasın mı?

Demek istediğim burası Türkiye arkadaşlar. Halkımız şehirlisi-köylüsü genel olarak cahil, bilinçsiz, sorumsuz ama iyi niyetli. Ama iyi niyet durumu düzeltmeyi sağlamıyor. Olmayan yasal düzenlemelerin yerine de geçmiyor. Sokakta süt satan garibandan ne istiyorsun diyebilirsiniz ama o da masum değil. İçine karbonat katılmamış sokak sütü getirene getirdiği sütün iki katı taze katkısız süt hediye etmeye hazırım. Yazın sıcağında, kaynatılmamış sütün saatlerce sokak sokak dolaştırıldığı halde kesilmemesi başka nasıl açıklanabilir?

Bir de şu konu var ki nasıl yanlış yorumlandığını anlamıyorum. Süt ürünleri üretimi yapan tesisler sanki besiciliğin ve köylülerin düşmanıymış gibi lanse ediliyor. İşlenen süt topraktan fışkırmadığına göre, yine köylerden kapı kapı dolaşarak toplanıyor, tesislerde ısıl işlemden geçtikten sonra ya olduğu gibi satılıyor ya da yan ürünlere dönüşerek.

Köylüler ödemelerini düzenli alıyor, kimse biz ancak şu kadar süt alabiliriz senden diyerek kota da uygulamıyor. Üretilen miktarın tamamı köylüden satın alınıyor. Yani süt endüstrisi ne kadar gelişirse, bunun köylüye yansıması o oranda olur. Sokak sütü de alsanız, işlenmiş süt de alsanız köylünün cebine giren para üç aşağı beş yukarı aynıdır. (Şu aralar litre başına 45-50 kuruş olsa gerek. Krizden önce fiyatlar 60 Kr/Lt'ye kadar tırmanmıştı kısa bir süreliğine.) Buna karşın sokak sütü 75 Kr/Lt satılırken, UHT süt litre fiyatı 1 TL-1.5 TL arasında değişir. UHT sütteki fiyat aralığının nedeni tamamen markaların pazarlama stratejilerinden kaynaklanıyor. Yüksek gelir grubunu hedefleyen aynı üretici, İ markasıyla 1,5 TL'na ulaşan fiyatlarla süt satarken, D markasıyla alt gelir grubundaki tüketicilere 1.05 TL'den süt satabiliyor.

25-30 kuruş için çocuğunuzun ve kendinizin sağlını riske atmayın. Şimdiye kadar birşey olmaması, bundan sonra olmayacağı anlamına gelmez. UHT ve pastörize süt de köylünün ürünü sokaktaki sütçüden aldığınız süt de.
 
arabaci kardeşim
verdiğin bilgi için, ayırdığın zaman için teşekkür ederim.
doğrusu fevkalade bir açıklama yapmışsın.
yazımdan gidip pastörize almayınız sonucu çıktı ise derdimi yanlış anlatmışım demektir.
buna üzülürüm...
ancak bildğimi, gördüklerim ve yaşadıklarım dahilinde isim vermeden anlattım sadece..
dönem itibari ilede 96 tarihinde hemen hemen türkiyenin bir çok köyünde gördüklerim di bunlar ..
köylere gittim ahırları gördüm hayvanları gördüm sütlerini gördümtoplanma şekillerini gördüm süt toplama merkezlerini gördümo merkezlerden ana üsse gidişlerini gördüm ve sonuçta ana firmayı ve çalışmasını gördüm..kullanılan son teknolojiyi gördüm
halada bilgilerini alırım
sorarsan ben bu gün ne içiyorum. mümkün oldukça günlük satılan süt içmeye çalışıyorum (paketlerdekilerden)
evet halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor
ve sormaları gerekiyor
neden iki kere rafine edilir bir yağ
neden artık bala sinek konmaz
neden tereyağlarımız eskisi gibi değil
neden yüzde sekseni su olan kuzu eti daha pahalıdır
neden el yapımı sucuklar günlerce dışarda kalırdı da fabrika şartlarındaki sucuklar bekletilemiyor dışarıda
oysa hepsi köylülerin elinden alınıp fabrika şartlarında üretilmeye başlandı
sağlıklılar hijyenikler
ama fikrimce bu arada içleride boşaldı bu ürünlerin, tatları değişti...
bu ve buna benzer bir çok ürün gözümüzün önünde içeriksel değişime uğruyor
ve sanki yeni bişeymiş gibi bize geri sunuluyor
benim dikkat çekmeye çalıştığım nokta sadece budur..
sana çok ilginç bir şey söyleyeyim aynı firmanın sattığı pet şişede suda vardı
suyu bitirdiğin zaman kutusuna musluk suyu koyarsan berrak olmaz aynı netliğe ulaşman mümkün değildir istediğin suyu koy
bunun nedenini sorduğum zaman aldığım cevap hala aklımda dır
ama kolay kolay söylemiyorlar:)
sende bi araştır istersen...
sevgi ve saygılarımla
 
Geri