@Atasoy
Teşekkürler.
İlk gün... Afyon'un merkezinde güzel bir kahvaltı yapıp, bisikletime bakım yaptırdıktan sonra yola çıktım. Öğlen yemeği için planım, Ayazini'nde Şefika Teyze'nin gözlemesini yemekti. Öyle de oldu. Sıcakta öyle hararet olmuş ki orada 4 bardak ayran içtim. Yanıma kamp malzemelerimi de aldığım için tarhana çorbam ve makarnam yanımdaydı. Rota da ilerledikçe bakkal bulmak zor. O yüzden bar, bisküvi stoğu yapmakta fayda var. Vadide çok sayıda çeşme var. Su sorun olmuyor. İlk gün, Emre Gölü'nün kenarında kurdum çadırımı. İyi ki de öyle olmuş. Gölün sosyal tesislerini işleten insanlar çok misafirperver. Bana mangal dahi yaptılar.
İkinci güne orada yaptığım iyi bir kahvaltıyla başladım. İlk günkü kalma hedefim olan Büyük Yayla Göleti'ne ikinci gün öğlen varabildim. Burada kendime makarna yaptım. Arog filminin de çekildiği Döğer'den Büyük Yayla Göleti'ne giden yol ormanla birleştiğinde inanılmaz bir eğim tırmanıyorsunuz. Burası hem çok yoruyor, susatıyor ve acıktırıyor. Sonunda, Büyük Yayla Göleti'nde yere serdim kendimi. Şahane bir doğası var. Oradan Kümbet'e sürdüm. Kümbet'in girişinde şahane bir bakkal var. Orada kola içince kendimden geçmiştim
Kümbet'ten Yapıldak Köyü'ne sürerken, Asarkale'ye uğradım. Kalenin tepesinde şahane bir manzara var. Bisikleti yatırdığım küçük dere ve manzara görüntüleri oraya aittir. Yapıldak Köyü'nde kendime dondurma ısmarladım. Oradan da yine rampalı sayılabilecek bir yolu takip ederek Midas Anıtı'nın olduğu Yazılı köyüne ulaştım. Güneş batarken... Köyün girişinde boş bir dinlenme tesisi vardı. Turist otobüslerinin park alanının olduğu yerde. Oraya çadır kurdum. Çorbamı da pişirmiştim ki oldukça kaba saba biri olan sahibi geldi. Çadır için para dahi teklif etmeme rağmen, "Olmaz, bir an önce toparlan ve git" diyen bir -çok afedersiniz- öküzdü. Bomboş bir arazi oysa... Güneş batmıştı ve çadırımı toplayıp, daha ağzıma bile koymadığım bütün sofrayı toplayıp, yemekleri dökmem gerekiyordu. Öyle de oldu. Karanlık çökmüştü. Bana söyledikleri, Yazılı Köyü'nün girişine 300 metre kala olan piknik alanında çadır kurmamdı. "Tuvalet, su var" dediler, ama yoktu. Çeşme akmıyordu, tuvalette sular da akmadığı gibi yıllar önce terk edilmiş gibiydi. Berbattı. Hayvanı bağlasan durmazdı. Allah'tan piknik alanına 150 metre kadar uzakta bir çeşme vardı. Oradan su doldurup getirdim.
O gece, kuş uçmaz kervan geçmez o alanda kurdum çadırımı. Açıkçası tek başıma kaldığım ve kuş uçmaz kervan geçmez bir yeri andıran o yerde gece korkmadım değil. Zira hiç ışık yoktu. Anayola 70-80 metre uzaktaydı. Çok fazla köpek vardı. İlk kez çadırda ve hiçbir bilmediğim, üstelik ıssız bir yerde tek başıma kalacaktım. Epey süre uyuyamadım. Ama sabah şahane bir doğaya uyandım.
Kahvaltımı çorbayla yaptım. Sonra, sabahleyin bu rotadaki hayalim olan Midas Anıtı'nın olduğu antik kenti gezip fotoğrafladım. Büyüleyiciydi... Antik kenti gezdikten sonra, girişteki ağaçlardan kırmızı erikler toplayıp yedim, güç topladım. Yazılı Köyü'nden Seyitgazi'ye, oldukça sıcak havada ve rampası bol; ama şahane bir yoldan vardım. O yolu sürerken kendimi hep, "Kıymalı yumurtalı pide ve kola" ile motive ettim. Seyitgazi'ye vardığımda en iyi pidecinin yerini sordum ve hayalimi gerçekleştirdim
Dünyalar benimdi.
Seyitgazi'de bisikletimi sökerek, Eskişehir'e giden minibüslerin arkasına yerleştirdim. Akşam 6 gibi Eskişehir'deydim. İstanbul otobüsüm gece saat 11'de olduğu için Eskieşhir'de gezme imkanım da oldu, bisikletimle. Yıllardır gelmiyordum, çok özlemişim. Burası da tıpkı İzmir gibi tam bir bisiklet şehri. Porsuk kenarında yapılan bisiklet yolları tıklım tıklımdı. Nehrin kenarındaki şahne kafelerde üç günlük yorgunluğumu da atmış oldum. Sonra otogara sürdüm ve ver elini İstanbul...