eren cerciz
Aktif Üye
- Kayıt
- 16 Eylül 2014
- Mesaj
- 161
- Tepki
- 262
- Şehir
- istanbul
- Bisiklet
- KTM
@celikelhuseyin ile ilk uzun turumuz olduğu için ikinci gün ne kadar yorgun uyanırız ya da ikinci gün ne kadar bisiklet sürebiliriz ki gibi sorular vardı aklımızda. Ki ilk gün çıktığımız yokuşlar bizi yormuştu ama sabahın 6’sında mis gibi göl kıyısında uyandık ve sanki dün bisiklet sürmemiş gibiydik. Kahvaltıyı yapıp toplandık ve İznik Gölü’nün karşı kıyısından Gemlik’e doğru yola çıktık.

Pılımızı pırtımızı topladık ve çöp bırakmamaya özen göstererek yola koyulduk.
Gölün öbür yakası muhteşemdi. Zeytin ağaçlarının arasından ve neredeyse kesintisiz olan göl manzarasında ilerleyip durduk. Geçtiğimiz köylerin çay bahçelerinde mola verip kuru yemiş ve maden suyu takviyesi yaparak Sakallı Köfteci’ye vardık. Sanırım Göllüce’deydi ya da adını yanlış hatırlıyorum.

Biz mi çok açtık yoksa köfte mi çok güzeldi yoksa ikisi de mi bilmiyorum. Ama yoğurt şahaneydi
Yol üstünde bir yer vardı ki insan oturduğu yerden kalkmak istemez ya, işte o yerde amcanın biri bizi kovalayana kadar (burası kooperatif arazisi. Burada böyle oturmanız olmaz diyene kadar) oturduk.

Manzarası falan zaten güzeldi ama burada oturmak (amca gelene kadar) farklı bir his oluşturdu ikimizde
Ve yol boyunca neredeyse Gemlik’e kadar bizi sürekli geçip Ferdi Tayfur’dan “Dünya mı karanlık yoksa ben mi görmüyorum” şarkısını söyleyen çılgın simitçi vardı. Kenara çekip amcayı durdurduk ve şarkıyı söylemesini rica ettik. Eee tabii amca kamerayı da görünce iyi gaza geldi.

Gördüğü her ara yola dalıp aynasına taktığı simidi kaldırım simiiit diye bağırıyordu. O sırada biz onu geçiyorduk, sonra da dayı basıp bizi geçerken o şarkıyı söylüyordu.
Hava iyice ısınmıştı ve Gemlik’e vardığımızda enerjimiz epey tükenmişti. Aslında ikinci gün amacımız Narlı ya da Fıstıklı’da çadır atmaktı. Ama günün sonunda Armutlu’ya kadar pedalladık. Ve her tur yapan bisikletliler gibi biz de dünyayı gezen bir çiftle karşılaştık. İsimlerini hatırlayamadığım kadar ülke gezmiş ve İzmir’e doğru pedallıyorlardı.

Aslında ilk karşılaştığımızda fotoğraf çektirmeyi unuttuk ve dönüp rica ettik. Kırmadılar elbette
Armutlu’ya yaklaşırken, ikinci günün başlığına ismini veren kamp sahibi ile karşılaştık. Yol kenarında gördüğümüz kamp alanına dalıp bilgi alalım dedik. Hani kalacak yer bulamazsak döner burada kalırız planı yapıyorduk. Daha merhaba, kamp için bilgi alacaktık dedik. “Pardon ama siz aile misiniz, siz aile değilsiniz. Burada kalamazsınız” tepkisi ile karşılaştık. Ne kadar güzel insan varsa bir o kadar da çirkin insan var bu dünyada ve bu kişi de onlardan biriydi. Bir de kalkıp “Ya ilerilerde kalabileceğiniz yer bulabilirsiniz aslında” gibi bir tavsiye de vermeye kalktı. Neyse keyifli bir gün geçiriyor olmamızdan dolayı sele borusunu çıkartıp dalma fikrinden hemen uzaklaştık ve yola devam ettik. İyi ki de etmişiz çünkü güzel insan Ethem Abi ile tanışma şansı yakalamış olduk. Armutlu’da işlettiği marketi bizim için seferber etti, sıcak su, tuvalet, hatta gerekirse duş imkanını sunarak bizi yıldır tanıyormuş gibi davrandı. Akşam zaten soluğu yanında aldık, biraları yudumlarken memleket meselelerini konuştuk

İşte güzel insan Ethem Abi. Yakında yine gideceğiz yanına...
Çadırı sahilde duvarın dibine kurduk ve mükemmele yakın olan soframızı hazırladık. Gemlik’ten Armutlu’ya kadar olan kısım gerçekten de muhteşem bir yoldu. Hani yolun bitmesini istemedik resmen. Ara ara ortaya çıkan yokuşlar bile yormadı. Güneş batmaya yüz tutmasa belki daha da ilerlerdik...
Ve ikinci günden birkaç kare daha...

İşte mükemmele yakın olan soframız
(makarneks, barbunya, balık ve bira)

Bitmesini istemediğimiz muhteşem yollar, tabii aslında muhteşem olan yol değil, deniz ve doğa...

Bir sonraki gün ise Delmece Yaylası'na tırmandık. Yazıyı hazırladım, ilk fırsatta paylaşacağım...
Birinci günü okumak isteyenlere: Aç karnına yokuş çıkma
(1. gün istanbul - iznik) - BisikletForum

Pılımızı pırtımızı topladık ve çöp bırakmamaya özen göstererek yola koyulduk.
Gölün öbür yakası muhteşemdi. Zeytin ağaçlarının arasından ve neredeyse kesintisiz olan göl manzarasında ilerleyip durduk. Geçtiğimiz köylerin çay bahçelerinde mola verip kuru yemiş ve maden suyu takviyesi yaparak Sakallı Köfteci’ye vardık. Sanırım Göllüce’deydi ya da adını yanlış hatırlıyorum.

Biz mi çok açtık yoksa köfte mi çok güzeldi yoksa ikisi de mi bilmiyorum. Ama yoğurt şahaneydi
Yol üstünde bir yer vardı ki insan oturduğu yerden kalkmak istemez ya, işte o yerde amcanın biri bizi kovalayana kadar (burası kooperatif arazisi. Burada böyle oturmanız olmaz diyene kadar) oturduk.

Manzarası falan zaten güzeldi ama burada oturmak (amca gelene kadar) farklı bir his oluşturdu ikimizde
Ve yol boyunca neredeyse Gemlik’e kadar bizi sürekli geçip Ferdi Tayfur’dan “Dünya mı karanlık yoksa ben mi görmüyorum” şarkısını söyleyen çılgın simitçi vardı. Kenara çekip amcayı durdurduk ve şarkıyı söylemesini rica ettik. Eee tabii amca kamerayı da görünce iyi gaza geldi.

Gördüğü her ara yola dalıp aynasına taktığı simidi kaldırım simiiit diye bağırıyordu. O sırada biz onu geçiyorduk, sonra da dayı basıp bizi geçerken o şarkıyı söylüyordu.
Hava iyice ısınmıştı ve Gemlik’e vardığımızda enerjimiz epey tükenmişti. Aslında ikinci gün amacımız Narlı ya da Fıstıklı’da çadır atmaktı. Ama günün sonunda Armutlu’ya kadar pedalladık. Ve her tur yapan bisikletliler gibi biz de dünyayı gezen bir çiftle karşılaştık. İsimlerini hatırlayamadığım kadar ülke gezmiş ve İzmir’e doğru pedallıyorlardı.

Aslında ilk karşılaştığımızda fotoğraf çektirmeyi unuttuk ve dönüp rica ettik. Kırmadılar elbette
Armutlu’ya yaklaşırken, ikinci günün başlığına ismini veren kamp sahibi ile karşılaştık. Yol kenarında gördüğümüz kamp alanına dalıp bilgi alalım dedik. Hani kalacak yer bulamazsak döner burada kalırız planı yapıyorduk. Daha merhaba, kamp için bilgi alacaktık dedik. “Pardon ama siz aile misiniz, siz aile değilsiniz. Burada kalamazsınız” tepkisi ile karşılaştık. Ne kadar güzel insan varsa bir o kadar da çirkin insan var bu dünyada ve bu kişi de onlardan biriydi. Bir de kalkıp “Ya ilerilerde kalabileceğiniz yer bulabilirsiniz aslında” gibi bir tavsiye de vermeye kalktı. Neyse keyifli bir gün geçiriyor olmamızdan dolayı sele borusunu çıkartıp dalma fikrinden hemen uzaklaştık ve yola devam ettik. İyi ki de etmişiz çünkü güzel insan Ethem Abi ile tanışma şansı yakalamış olduk. Armutlu’da işlettiği marketi bizim için seferber etti, sıcak su, tuvalet, hatta gerekirse duş imkanını sunarak bizi yıldır tanıyormuş gibi davrandı. Akşam zaten soluğu yanında aldık, biraları yudumlarken memleket meselelerini konuştuk

İşte güzel insan Ethem Abi. Yakında yine gideceğiz yanına...
Çadırı sahilde duvarın dibine kurduk ve mükemmele yakın olan soframızı hazırladık. Gemlik’ten Armutlu’ya kadar olan kısım gerçekten de muhteşem bir yoldu. Hani yolun bitmesini istemedik resmen. Ara ara ortaya çıkan yokuşlar bile yormadı. Güneş batmaya yüz tutmasa belki daha da ilerlerdik...
Ve ikinci günden birkaç kare daha...

İşte mükemmele yakın olan soframız

Bitmesini istemediğimiz muhteşem yollar, tabii aslında muhteşem olan yol değil, deniz ve doğa...

Bir sonraki gün ise Delmece Yaylası'na tırmandık. Yazıyı hazırladım, ilk fırsatta paylaşacağım...
Birinci günü okumak isteyenlere: Aç karnına yokuş çıkma