ozgur.ozer
Aktif Üye
- Kayıt
- 26 Mart 2017
- Mesaj
- 100
- Tepki
- 321
- Yaş
- 29
- Şehir
- Ajdovscina
- İsim
- Özgür
- Başlangıç
- 2014—15
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Yol bisikleti
Bir önceki yazımda bahsettiğim büyük turumuzu tam planlanan gibi olmasa da gerçekleştirdik. Hem fırsat bulamadığım hem de bilgisayarım bozulduğu için tur hikayemizi paylaşmakta da epey geciktim. Olsun. Turdan önce görünürde hiçbir kısıtımız olmadığı için rotayı epey uzun tutmuştuk, Aydın’a kadar gidebilirdik. Fakat tur sırasında elde olmayan sebeplerin baş göstermesiyle birlikte biraz daha kısa tutmaya karar verdik ve 1000 km’ye kadar varabilecek olan rotayı 550 km’ye çektik. İçimizde ukte kaldı mı diye bir düşününce hayır diyoruz çünkü inanılmaz güzel bir rota izledik ve açıkçası doyduk. Umarım ilerleyen zamanlarda tam planladığımız gibi hatta daha fazlası olur ama bu da gayet yeterliydi. Neyse efenim başlayalım...
1.Gün - 28 Ağustos
Bir önceki günün yol yorgunluğunu atmış, dinç bir şekilde 7.30’da uyanıp, son hazırlıklarımızı da tamamlayıp kendimizi dışarı atıyoruz. Almamız gereken bir kargo var, gidip açılmasını bekliyoruz, alıyoruz ve kahvaltı için yol üzerinde bir pastaneye uğruyoruz. Yeme içme, market işlerini halledip kilometre saatini sıfırladıktan sonra saat 9.30 civarı yollardayız. Ayrıca bugün benim doğum günüm. Kendime hayatım boyunca unutamayacağım bir doğum günü anısı bırakacağım.
Hava aksini beklemediğimiz gibi aşırı sıcak. Giderayak Alanya’dan bir yanak alıyoruz.
Alanya çıkışında dinekten sonra tercihimiz tüneller epey tehlikeli olduğu için yine ters yön kaldırımından gitmek oluyor. İncekuma kadar aralıksız pedalladıktan sonra benzinlikte durup nefesleniyoruz. Onca yüke, sıcağa rağmen yolda olmak harika bir his. Üzerimizdeki bunalmışlığı uzun zamandır hayal ettiğimiz şekilde atmaya başlıyoruz, yüzler gülüyor.
Kendimizi fazla yormadan güzel bir tempoyla ilerliyoruz. Saat tam 12, güneş kavuruyor. Manavgat’a yaklaşırken fotoğraf molası.
Yarım saat kadar daha ilerledikten sonra ilaç gibi bir hayrat denk geliyor. Durup mataraları yeniliyor, kafamızı yıkıyoruz.
Yola devam... ve Manavgat’a giriyoruz.
Şehir merkezine devam edip ufak bi’ gezintiden sonra birkaç işimizi hallettik, akşam için yeme içme alışverişimizi yaptık.
ve Titreyengöl’e sürdük. Daha önce buraya geldiğim için direk aynı yere -Titreyengöl’ün çevresindeki ormanlık alana- gidip yerleşiyoruz. Yine aynı sessizlik, yemyeşil ve insansız çok güzel bir ortam.
Yemeğimizi yiyip, kahve içip birkaç saat muhabbet çevirdikten sonra huzurla çadırlarımıza çekiliyoruz.
Günlük sürüş: 66 km
Sürüş süresi: 3 sa. 38 dk.
Ortalama hız: 18.1 km/h
2. Gün - 29 Ağustos
Saat 7’de uyanıp Antalya merkeze gitmek üzere çok tatlı bir serinlikte hazırlanmaya başlıyoruz.
Yola kahvaltı yapmadan çıktık ve yol üzerinde hiçbir şey yok. 1 saat kadar pedalladıktan sonra çantamızda bulunan tek yiyecek olan noddle’ları yemeye karar veriyoruz.
Hava yine çok sıcak ve Antalya yolu hiç bitmeyecek gibi. Bu arada üzerimde Jordanred’e yaptırdığım forma var, yakın zamanda bir inceleme yazısı gelecek.
Bugünki yapacağımız mesafe epey uzun. Bu yüzden sıcağın da etkisiyle sık sık benzinliklerde, hayratlarda mola veriyoruz. Daha ikinci günden inanılmaz derecede yandık. Yaz aylarında böyle yerlerde turlayacak olanların her şeyden önce iyi bir güneş kremi bulundurmaları gerekiyor.
Ve Antalya tabelası gözüküyor...
Tabelayı gördük fakat daha çok yolumuz var. Devam ediyoruz. Varınca arkadaşlarımızın yanına uğrayıp yemek yiyeceğiz ve duş alacağız, bununla motive oluyoruz.
Bol molalı bir sürüşten sonra saat 3 civarı gideceğimiz yere varıyoruz, hızlıca duşumuzu alıp harika bir yemek yiyoruz. Çok fazla vakit kaybetmeden oradan ayrılıp çadır kurabileceğimiz bir yer aramaya başlıyoruz. Aşırı yorgun olduğumuz için kolaya kaçıp kamping bulmaya çalışıyoruz fakat internetten bulduğumuz kamping numaraları bize "Antalya’da kamp yapmak yasaklandı" gibi ilginç cevaplar veriyor. Bu arada nerede konaklayacağımızı araştırırken şu muhteşem Konyaaltı manzarası karşımızda.
Ne yapsak ne etsek diye sorup soruştururken Kaleiçi’nde ucuz bir pansiyon ayarlıyoruz. İsmi Camel Pansiyon, geceliği 40 TL. Sahibi pek iş yapıyor gibi değil, ‘takılın yea’ modunda. Hemen gidip çamaşırlarımızı yıkayıp çadır çubuklarından yaptığımız muhteşem düzeneğe asıyor, dinlenmeye başlıyoruz.
Birkaç saat dinlendikten sonra Kaleiçinde turlamaya çıkıyoruz. Bayram dönemi olduğu için çok yoğundu. Biraz gezindikten sonra kahvemizi içip erkenden uyumak için pansiyona dönüyoruz. Yorucu bir gündü.
Günlük sürüş: 89 km
Sürüş süresi: 4 sa. 54 dk.
Ortalama hız: 18.1 km/h
Toplam sürüş: 155 km
3. Gün - 30 Ağustos
Sabah kalkıp toparlanmamız, pansiyondan ayrılmamız yine 7.30’u buluyor. Hemen pansiyonun aşağısında olan fırında kahvaltımızı yapıyoruz ve yola koyuluyoruz.
Güneş iyice yakmaya başlamadan tempolu bir şekilde ilerliyoruz ve yaklaşık yarım saat 45 dakika sonra Antalya’dan çıkış tabelasını görüyoruz.
Yolun bu bölümünde emniyet şeridi epey daralıyor, ara ara yok oluyor. Özellikle virajlarda dikkatli olmak gerek. Antalya-Kemer yolu gerçekten çok keyifliydi. Beydağları Milli Parkı’nın yamacından yamacından çok güzel manzaralar eşliğinde pedallıyorsunuz ve pek yorucu olduğu söylenemez.
Kemer’e varana kadar karşımıza 2 tane tünel çıkıyor. Biri biraz uzun biri kısa. Tünelin içindeki kaldırım güvenli şekilde devam edebilmek için yeterli genişlikte.
Ara ara ufak molalar vererek ilerliyoruz. Kemer’e varmadan hemen önce Göynük Kanyonu tabelası çıkıyor karşımıza. İnternet üzerinden ufak bir araştırma yapıp gitmeme kararı alıyoruz. Biraz içimizde kalıyor ama enerjimizi ve vaktimizi iyi kullanmak zorundayız. Bugün nereye kadar süreceğimizi ve nerede konaklayacağımızı bilmiyoruz çünkü. İlerleyen saatlerde iyi ki dedik de açıkçası fakat başka bir zaman görmeye değer yerlerden biri olarak aklımda yerini aldı.
Ve Kemer’deyiz.
Kemer aslında çok güzel bir yer fakat şehir merkezine girdiğimizde otel ve turistlere yönelik işletmeler dışında pek bir şey göremedik. Belki bugünü burada geçiririz diye düşünüyorduk ama vazgeçtik, vakit kaybı olacaktı. Biraz şehir merkezinde gezinip milli parkın içine daldık, keyif sürüşü yapıp fotoğraf çektik.
Tekrar merkeze dönüp ufak tefek işlerimizi hallettik, karnımızı doyurduk ve nereye devam edeceğimizi düşünmeye başladık. Notlarımızın arasında buraya 17 km mesafede olan Phaselis Antik Kenti vardı. Burayı kamp yapıp konaklayabileceğimiz bir yer olarak duymuştuk ve internetten araştırdığımızda da aynı şeyler yazıyordu. Yes dedik ve yola düştük.
Saat öğlenin tam ortası, hissedilen sıcaklık 198 derece falan olabilir. Üstüne bir de karşıdan esen iğrenç rüzgar geldiğimiz 45 kilometrenin üzerine keşke Kemer’i sevseydik dedirtiyor. Ve bu ruh halinden sonra karşımıza çıkan bitmek bilmeyen rampa... Çok sık mola vermeye ve ara sıra bisikletleri elimize almaya başlıyoruz.
5-6 kilometre kadar daha ilerledikten sonra cenevar Salih, Phaselis tabelası ve gülen yüzler.
Antik kente girerken daha önce kamp yapılabilir bilgisini aldığımız için rahatça ve yine de teyit edelim diye kapıdaki abiye burada çadır kurabilir miyiz diye soruyoruz ve cevabı "Hayır saat 18:00’dan sonra Örenyeri boşaltılır" cevabını alıyoruz. Dank. Neyse buluruz bir yolunu o kadar geldik diye aşağı iniyoruz ve her yerde saat 6’dan önce terk ediniz uyarıları yer alan tabelalar görüyoruz. Kaçak göçek bi’ yerlere girer miyiz diye düşünüyoruz ama pek mümkün gözükmüyor. Sıcağın da etkisiyle çok yorgunuz ve moralimiz epey düştü. Bu yüzden burayı göz ucuyla hızlıca gezip Çıralı’ya devam etme kararı alıyoruz çünkü gitmemiz gereken yolun bol rampalı, zorlu ve uzun bir yol olduğunu biliyoruz ve karanlığa kalmak istemiyoruz. Bisiklet üzerinde gezdiğimiz Phaselis’ten çok da bir şey olmayan birkaç fotoğraf:
Saat 4’e doğru tekrar anayola çıkıp Çıralı’ya doğru ilerliyoruz. Tekirova’dan başlayıp Çıralı’ya kadar süren inanılmaz uzun ve dik rampalar tırmandık. Ayrıca yol çoğu zaman tehlikeli bir hal alıyordu çünkü arabalar buradan çok hızlı geçiyor ve emniyet şeridi yok denecek kadar dar. Rotayı izleyecek olanlar burada çok dikkatli olmalı ve enerjisi yerinde değilken burayı geçmeyi düşünmemeli. Ayrıca yol üzerinde bakkal benzinlik vs. uzun süre yoktu. Su depolamayı ihmal etmeyin.
Sık sık verdiğimiz molalardan birinde kamyona bir şeyler yükleyen birini görüyoruz ve Çıralı’ya kadar 100 metre sonra dik rampaların bittiğini öğreniyoruz. Epey yükseldik.
Buradan sonra abinin dediği gibi yol gayet rahat ve keyifliydi, hafif iniş çıkışlar... ve ayaklarımızın altında Çıralı. Fotoğrafta pek gözükmese de muhteşem bi’ manzara.
(link)
Yüksekte olduğumuzu biliyorduk fakat biraz sonra ineceğimiz dimdik, aşırı virajlı yolu tahmin edemezdik. Bu kadar keyif veren ve aynı zamanda tedirgin eden bir iniş hatırlamıyorum. Yaklaşık 6 kilometre boyunca muhteşem manzaralar eşliğinde frenlere sonuna kadar basılı halde indik. Evet sonuna kadar basılı çünkü bisiklet durmuyor, ancak o zaman yavaş yavaş inebiliyorduk. Ayrıca yol çok dar ve dediğim gibi aşırı virajlı olduğu için buradan hızlı inmek çok tehlikeli. Hele bizim gibi yüklüyseniz.
Sonunda düzlüğe iniyoruz ve frenleri dinlendirmek için mola veriyoruz. Çıralı’ya hoşgeldik.
(link)
(link)
Burada bir 15 dakika kadar dinlendik. Kilometre saati 90’ın üzerindeydi, inanılmaz yorulmuşuz ve açız ama varmış olmak keyifli.
Yavaş yavaş etrafa hayranca baka baka sahile doğru ilerliyoruz. İnsan görünce ciddi anlamda her şeyden, herkesten uzaklaşıp buralarda sakin bir hayat yaşamak istiyor. Bir an önce yemek yiyip dinlememiz lazım o yüzden durup fotoğraf çekemedim.
Hemen sahile geçip bir şeyler yiyoruz.
(link)
Biraz kendimize geldikten sonra hava kararmadan çadır kuracak yer bakıyoruz ve sahilden Olimpos tarafına geçiyoruz. Normal şartlarda burada çadır kurmak yasak, koca koca tabelalar var fakat hava kararınca kıyıda köşede mutlaka birkaç kampçı çadırları dikiyor ve kontrole gelen giden de olmuyor. O gece onlardan bir de bizdik. Güzel müzikler eşliğinde yolda olmanın tüm zorluklarını ve güzelliklerini sonuna kadar hissederek geceyi geçiriyoruz.
Günlük sürüş: 96 km
Sürüş süresi: 6 sa. 23 dk.
Ortalama hız: 15 km/h
Toplam sürüş: 251 km
4. Gün - 31 Ağustos
O kadar yorucu geçen bi' günün ardından sabah 6'da kendi kendine gözlerini açıyorsun, neden? Çünkü çadırı açıp kafanı çıkardığında karşında şöyle bir 'günaydın' var:
Biraz manzaranın tadını çıkatıp bolca fotoğraf çekerek güne başlıyoruz. Dün gece verdiğimiz karar üzerine bugün Olimpos'ta kalıp dinleneceğiz.
Tam şu fotoğraflardan sonra denize atladık. Kimse yok, su sıcacık. Büyük keyif.
Öyle böyle biraz vakit geçirdikten sonra antik kenti gezintiye çıkıyoruz.
[caption id="attachment_770" align="alignnone" width="3264"]
Şunu ayak sanıp ufak bir gerginlik yaşadık.
Olimpos'taki ikinci günümüzün burdan sonraki özeti aşağıda gibidir.
5. Gün - 1 Eylül
Olimpos'a veda vakti.
Sabah serinliğinde yavaş yavaş Adrasan'a doğru rotayı çevirip ilerliyoruz. Bugün bayramın birinci günü. Henüz Olimpos'tan ayrılmadan yol üzerinde bir bakkaldan ufak tefek atıştırmalıklar alıp yanındaki banka oturuyoruz ve telefonda ufak bir bayramlaşma merasimi gerçekleşiyor. Herkes kavurma, biz bisküt. Herneyse, yolda olmak, evsiz olmak güzel.
Yaklaşık 6 kilometre güzel güzel ilerledikten sonra beklenen rampalar sıcakla beraber hoşgeldiniz diyor.
Anayola çıkmayıp, indiğimiz efsane yokuşu geri tepmek zorunda olmadığımız için mutluyuz o yüzden şükür diyoruz.
Çok güzel manzaralarla devam.
İnişli çıkışlı yollardan geçerek Adrasan merkezine geliyoruz. Burada birkaç bir şey yeyip ufak bir alışveriş yaptıktan sonra hedefimiz Korsan Koyu.
Yine mi rampalar?
Çok dik ve asla bitmiyor. Her virajda gözler birkaç yüz metre düzlük arıyor ama yok ve aşırı sıcak. En azından manzaralar güzel, fotoğraf molası.
Bugün için iyi ki rotayı kısa tutmuşuz. Tavsiye olarak, burdan geçecekler en azından sıcağa kalmasınlar ve su depolasınlar.
Buradan sonra yaklaşık bir saat daha tırmanıyoruz ve zirvedeyiz: "Huh!"
ve o an için en sevdiğim söz yankılanıyor "Her çıkışın bir inişi vardır"
Karaöz'e iniş Çıralı'ya göz kırpıyor. Yine dimdik, frenlere yapışarak indiğimiz bir 5-6 kilometre. Bol virajlı, bol huzurlu ve frenlerimizden ister istemez şüphe duydurtan bir yol. Rotayı izleyecek olanlar fren bakımlarını asla ihmal etmesinler.
ve Karaöz'deyiz. Yerleşim bölgeleri çok sakin şirin bir yer.
Koya varmadan 2 km önce bakkaldan suyumuzu yiyeceğimizi alıp devam ediyoruz ve mutlu son.
Koy çok kalabalıktı. Günübirlikçiler, yüzmeye gelenler, interrail grubu... Buraya gelmek için bayram dönemi çok yanlış zamandı.
Bir süre çadırı kurmak için güzel bir yer bakıyoruz, yer boşalır diye bekliyoruz ama nafile, daha çok doluyor. Biz de kıyıdaki taşlıkların üzerine kuruluyoruz.
Korsan Koyu mükemmel bir yer. Harika da bir denizi var. Bütün gün etrafı izleyerek, denize girip çıkarak sıkılmadan durabilirsiniz.
Burasının ismini, zamanında ticaret gemilerinin ters akıntı sebebiyle bu doğal limana oturması ve korsanların kucağına düşmesi sebebiyle aldığına dair rivayetler var.
Akşama kadar yüzüp, dinlenip yiyip içerek güzelce vakit geçiriyoruz. Geceye doğru koy iyice doluyor, çadırdan adım atacak yer kalmıyor. Yarın yolumuz uzun olduğu için biraz erken yatmaya karar veriyoruz fakat interrail grubunun rezillik derecede gürültüsü buna engel oldu. Ben pek direnemesem de Salih gece boyu iyi uyuyamamış.
Günlük sürüş: 28.76 km
Sürüş süresi: 2 sa. 27 dk.
Ortalama hız: 11.7 km/h
Toplam sürüş: 280 km
6. Gün - 2 Eylül
Sabah serinliğine ve çadırdan adım atılmayan etrafımıza günaydın diyoruz.
Arkadaki tabelada "Kamp yapmak yasaktır" yazıyor. Yazıyor.
Hızlıca hazırlanıp buruk bir vedayla koydan ayrılıyoruz.
Buraya gelirken uğradığımız markette durduk, domates, peynir ve ekmek alarak sahile geçip serpme kahvaltımızı yaptık, yola hazırız.
Bugünkü rotamız belli değil. Finike'de biraz vakit geçirmeyi düşünüyoruz fakat bütün günümüzü geçirecek ve şehir yakınlarında çadır kurulabilecek pek imkanın olmadığını biliyoruz. Akışına bırakıp uzun süre şöyle bir yolda sallana sallana ilerliyoruz.
Şu manzaraya karşı sürerek bugünlük güzel yol hakkımızı kullandık sanıyoruz çünkü burayı geçtikten sonra Mavikent'i geçerek 7-8 kilometre kadar çöl gibi, etrafta sadece seraların olduğu bozuk asfaltta sürüyoruz.
Bozuk yolun sonunda bir market denk geliyor ve nefesleniyoruz, anayola çıkacağız.
Yolda pek bir olay yok, düz, emniyet şeridi geniş ve rahat. Finike'ye varıyoruz. Aygaz manzaralı Finike hatırası.
Finike merkezde ihtiyaçlarımızı karşılayıp, etrafta ufak bir gezinti yapıyoruz. Hem cihazlarımızı şarj etmek, hem de yiyip içip dinlenmek için bir gözlemecide 2-3 saat kadar vakit geçirdik. Bu sırada sorduk soruşturduk ve Finike-Demre karayolunda ilerlerken 10 - 15. kilometreye kadar bolca koy olduğunu öğreniyoruz. Bir de "Mağaralı Koy" tavsiyesi aldık, muhtemelen oraya konuşlanacağız.
Finike-Demre yolu namını duyduğumuz gibi çok virajlı, sürekli inişli çıkışlı. Daha önce bu yolda olduğu kadar sık vites değiştirdiğimi hatırlamıyorum. Emniyet şeridinin de darlığı sebebiyle özellikle virajlarda dikkatli olmalı fakat korkulacak çok bir şey yok, keyifli bir yol.
Hiç haritaya, fotoğraflara bakmadan yolun 10. kilometresinde Mağaralı Koy'u görünce tanıyoruz ve bisikletleri aşağı indiriyoruz.
Yarınki rotamız Kaş, yol uzun ve çok zorlu bu yüzden bugünlük 50 km civarı sürüşün uygun olduğunu düşünüyoruz. Koy da bu kadar güzel olunca denize atlamak için sabırsızlanarak yerleşiyoruz.
Telefon burada zerre çekmiyor bilginiz olsun. Yakınlarıma haber vermek için tekrar yukarı çıkıp 2 km kadar yürüyerek telefonun çekeceği bir yer aradım.
Koy çok kalabalık değildi, denizi çok güzel olduğu için aileler buraya günübirlik yüzmeye, mangal yapmaya geliyormuş.
Herkes mangalını yapıyor, biz de masumca barbunya konservelerimizi yiyorduk. O ailelerden biri bizi görüp üzülmüş olmalı bize kısır getirdi. Özellikle Salih iki gündür kısır hayalleriyle dolaşıyordu, o anki sevincimizi anlatmaya gerek duymuyorum.
Karnımızı da doyurduk, arada bir denize atlayıp çıkıyor, müzik dinleyerek güne dair ufak notlar alıyoruz. Kıyıda saf saf otururken yine aynı aileden benim hayalini kurduğum sucuk ekmek geliyor. Aman tanrım gözyaşlarımız sel oluyor. Canlarım benim.
Günün sürprizleriyle yüzlerimiz gülüyor ve güzel bir akşam geçiriyoruz. Bu arada hava kararmaya yakın koyda hiç kimse kalmadı, sadece ikimizdik.
Bu arada gittiğimiz her yerde plajdan aldığımız taşların üzerine isimlerimizle birlikte bir şeyler yazıp tekrar fırlattık. Bir gün denk gelecek olursanız selamımızı almayı ihmal etmeyin.
Günlük sürüş: 50.56 km
Sürüş süresi: 3 sa. 6 dk.
Ortalama hız: 16.3 km/h
Toplam sürüş: 330 km
vol.1 sona erdi, devamı gelecek...
1.Gün - 28 Ağustos
Bir önceki günün yol yorgunluğunu atmış, dinç bir şekilde 7.30’da uyanıp, son hazırlıklarımızı da tamamlayıp kendimizi dışarı atıyoruz. Almamız gereken bir kargo var, gidip açılmasını bekliyoruz, alıyoruz ve kahvaltı için yol üzerinde bir pastaneye uğruyoruz. Yeme içme, market işlerini halledip kilometre saatini sıfırladıktan sonra saat 9.30 civarı yollardayız. Ayrıca bugün benim doğum günüm. Kendime hayatım boyunca unutamayacağım bir doğum günü anısı bırakacağım.
Hava aksini beklemediğimiz gibi aşırı sıcak. Giderayak Alanya’dan bir yanak alıyoruz.
Alanya çıkışında dinekten sonra tercihimiz tüneller epey tehlikeli olduğu için yine ters yön kaldırımından gitmek oluyor. İncekuma kadar aralıksız pedalladıktan sonra benzinlikte durup nefesleniyoruz. Onca yüke, sıcağa rağmen yolda olmak harika bir his. Üzerimizdeki bunalmışlığı uzun zamandır hayal ettiğimiz şekilde atmaya başlıyoruz, yüzler gülüyor.
Kendimizi fazla yormadan güzel bir tempoyla ilerliyoruz. Saat tam 12, güneş kavuruyor. Manavgat’a yaklaşırken fotoğraf molası.
Yarım saat kadar daha ilerledikten sonra ilaç gibi bir hayrat denk geliyor. Durup mataraları yeniliyor, kafamızı yıkıyoruz.
Yola devam... ve Manavgat’a giriyoruz.
Şehir merkezine devam edip ufak bi’ gezintiden sonra birkaç işimizi hallettik, akşam için yeme içme alışverişimizi yaptık.
ve Titreyengöl’e sürdük. Daha önce buraya geldiğim için direk aynı yere -Titreyengöl’ün çevresindeki ormanlık alana- gidip yerleşiyoruz. Yine aynı sessizlik, yemyeşil ve insansız çok güzel bir ortam.
Yemeğimizi yiyip, kahve içip birkaç saat muhabbet çevirdikten sonra huzurla çadırlarımıza çekiliyoruz.
Günlük sürüş: 66 km
Sürüş süresi: 3 sa. 38 dk.
Ortalama hız: 18.1 km/h
2. Gün - 29 Ağustos
Saat 7’de uyanıp Antalya merkeze gitmek üzere çok tatlı bir serinlikte hazırlanmaya başlıyoruz.
Yola kahvaltı yapmadan çıktık ve yol üzerinde hiçbir şey yok. 1 saat kadar pedalladıktan sonra çantamızda bulunan tek yiyecek olan noddle’ları yemeye karar veriyoruz.
Hava yine çok sıcak ve Antalya yolu hiç bitmeyecek gibi. Bu arada üzerimde Jordanred’e yaptırdığım forma var, yakın zamanda bir inceleme yazısı gelecek.
Bugünki yapacağımız mesafe epey uzun. Bu yüzden sıcağın da etkisiyle sık sık benzinliklerde, hayratlarda mola veriyoruz. Daha ikinci günden inanılmaz derecede yandık. Yaz aylarında böyle yerlerde turlayacak olanların her şeyden önce iyi bir güneş kremi bulundurmaları gerekiyor.
Ve Antalya tabelası gözüküyor...
Tabelayı gördük fakat daha çok yolumuz var. Devam ediyoruz. Varınca arkadaşlarımızın yanına uğrayıp yemek yiyeceğiz ve duş alacağız, bununla motive oluyoruz.
Bol molalı bir sürüşten sonra saat 3 civarı gideceğimiz yere varıyoruz, hızlıca duşumuzu alıp harika bir yemek yiyoruz. Çok fazla vakit kaybetmeden oradan ayrılıp çadır kurabileceğimiz bir yer aramaya başlıyoruz. Aşırı yorgun olduğumuz için kolaya kaçıp kamping bulmaya çalışıyoruz fakat internetten bulduğumuz kamping numaraları bize "Antalya’da kamp yapmak yasaklandı" gibi ilginç cevaplar veriyor. Bu arada nerede konaklayacağımızı araştırırken şu muhteşem Konyaaltı manzarası karşımızda.
Ne yapsak ne etsek diye sorup soruştururken Kaleiçi’nde ucuz bir pansiyon ayarlıyoruz. İsmi Camel Pansiyon, geceliği 40 TL. Sahibi pek iş yapıyor gibi değil, ‘takılın yea’ modunda. Hemen gidip çamaşırlarımızı yıkayıp çadır çubuklarından yaptığımız muhteşem düzeneğe asıyor, dinlenmeye başlıyoruz.
Birkaç saat dinlendikten sonra Kaleiçinde turlamaya çıkıyoruz. Bayram dönemi olduğu için çok yoğundu. Biraz gezindikten sonra kahvemizi içip erkenden uyumak için pansiyona dönüyoruz. Yorucu bir gündü.
Günlük sürüş: 89 km
Sürüş süresi: 4 sa. 54 dk.
Ortalama hız: 18.1 km/h
Toplam sürüş: 155 km
3. Gün - 30 Ağustos
Sabah kalkıp toparlanmamız, pansiyondan ayrılmamız yine 7.30’u buluyor. Hemen pansiyonun aşağısında olan fırında kahvaltımızı yapıyoruz ve yola koyuluyoruz.
Güneş iyice yakmaya başlamadan tempolu bir şekilde ilerliyoruz ve yaklaşık yarım saat 45 dakika sonra Antalya’dan çıkış tabelasını görüyoruz.
Yolun bu bölümünde emniyet şeridi epey daralıyor, ara ara yok oluyor. Özellikle virajlarda dikkatli olmak gerek. Antalya-Kemer yolu gerçekten çok keyifliydi. Beydağları Milli Parkı’nın yamacından yamacından çok güzel manzaralar eşliğinde pedallıyorsunuz ve pek yorucu olduğu söylenemez.
Kemer’e varana kadar karşımıza 2 tane tünel çıkıyor. Biri biraz uzun biri kısa. Tünelin içindeki kaldırım güvenli şekilde devam edebilmek için yeterli genişlikte.
Ara ara ufak molalar vererek ilerliyoruz. Kemer’e varmadan hemen önce Göynük Kanyonu tabelası çıkıyor karşımıza. İnternet üzerinden ufak bir araştırma yapıp gitmeme kararı alıyoruz. Biraz içimizde kalıyor ama enerjimizi ve vaktimizi iyi kullanmak zorundayız. Bugün nereye kadar süreceğimizi ve nerede konaklayacağımızı bilmiyoruz çünkü. İlerleyen saatlerde iyi ki dedik de açıkçası fakat başka bir zaman görmeye değer yerlerden biri olarak aklımda yerini aldı.
Ve Kemer’deyiz.
Kemer aslında çok güzel bir yer fakat şehir merkezine girdiğimizde otel ve turistlere yönelik işletmeler dışında pek bir şey göremedik. Belki bugünü burada geçiririz diye düşünüyorduk ama vazgeçtik, vakit kaybı olacaktı. Biraz şehir merkezinde gezinip milli parkın içine daldık, keyif sürüşü yapıp fotoğraf çektik.
Tekrar merkeze dönüp ufak tefek işlerimizi hallettik, karnımızı doyurduk ve nereye devam edeceğimizi düşünmeye başladık. Notlarımızın arasında buraya 17 km mesafede olan Phaselis Antik Kenti vardı. Burayı kamp yapıp konaklayabileceğimiz bir yer olarak duymuştuk ve internetten araştırdığımızda da aynı şeyler yazıyordu. Yes dedik ve yola düştük.
Saat öğlenin tam ortası, hissedilen sıcaklık 198 derece falan olabilir. Üstüne bir de karşıdan esen iğrenç rüzgar geldiğimiz 45 kilometrenin üzerine keşke Kemer’i sevseydik dedirtiyor. Ve bu ruh halinden sonra karşımıza çıkan bitmek bilmeyen rampa... Çok sık mola vermeye ve ara sıra bisikletleri elimize almaya başlıyoruz.
5-6 kilometre kadar daha ilerledikten sonra cenevar Salih, Phaselis tabelası ve gülen yüzler.
Antik kente girerken daha önce kamp yapılabilir bilgisini aldığımız için rahatça ve yine de teyit edelim diye kapıdaki abiye burada çadır kurabilir miyiz diye soruyoruz ve cevabı "Hayır saat 18:00’dan sonra Örenyeri boşaltılır" cevabını alıyoruz. Dank. Neyse buluruz bir yolunu o kadar geldik diye aşağı iniyoruz ve her yerde saat 6’dan önce terk ediniz uyarıları yer alan tabelalar görüyoruz. Kaçak göçek bi’ yerlere girer miyiz diye düşünüyoruz ama pek mümkün gözükmüyor. Sıcağın da etkisiyle çok yorgunuz ve moralimiz epey düştü. Bu yüzden burayı göz ucuyla hızlıca gezip Çıralı’ya devam etme kararı alıyoruz çünkü gitmemiz gereken yolun bol rampalı, zorlu ve uzun bir yol olduğunu biliyoruz ve karanlığa kalmak istemiyoruz. Bisiklet üzerinde gezdiğimiz Phaselis’ten çok da bir şey olmayan birkaç fotoğraf:
Saat 4’e doğru tekrar anayola çıkıp Çıralı’ya doğru ilerliyoruz. Tekirova’dan başlayıp Çıralı’ya kadar süren inanılmaz uzun ve dik rampalar tırmandık. Ayrıca yol çoğu zaman tehlikeli bir hal alıyordu çünkü arabalar buradan çok hızlı geçiyor ve emniyet şeridi yok denecek kadar dar. Rotayı izleyecek olanlar burada çok dikkatli olmalı ve enerjisi yerinde değilken burayı geçmeyi düşünmemeli. Ayrıca yol üzerinde bakkal benzinlik vs. uzun süre yoktu. Su depolamayı ihmal etmeyin.
Sık sık verdiğimiz molalardan birinde kamyona bir şeyler yükleyen birini görüyoruz ve Çıralı’ya kadar 100 metre sonra dik rampaların bittiğini öğreniyoruz. Epey yükseldik.
Buradan sonra abinin dediği gibi yol gayet rahat ve keyifliydi, hafif iniş çıkışlar... ve ayaklarımızın altında Çıralı. Fotoğrafta pek gözükmese de muhteşem bi’ manzara.
(link)
Yüksekte olduğumuzu biliyorduk fakat biraz sonra ineceğimiz dimdik, aşırı virajlı yolu tahmin edemezdik. Bu kadar keyif veren ve aynı zamanda tedirgin eden bir iniş hatırlamıyorum. Yaklaşık 6 kilometre boyunca muhteşem manzaralar eşliğinde frenlere sonuna kadar basılı halde indik. Evet sonuna kadar basılı çünkü bisiklet durmuyor, ancak o zaman yavaş yavaş inebiliyorduk. Ayrıca yol çok dar ve dediğim gibi aşırı virajlı olduğu için buradan hızlı inmek çok tehlikeli. Hele bizim gibi yüklüyseniz.
Sonunda düzlüğe iniyoruz ve frenleri dinlendirmek için mola veriyoruz. Çıralı’ya hoşgeldik.
(link)
(link)
Burada bir 15 dakika kadar dinlendik. Kilometre saati 90’ın üzerindeydi, inanılmaz yorulmuşuz ve açız ama varmış olmak keyifli.
Yavaş yavaş etrafa hayranca baka baka sahile doğru ilerliyoruz. İnsan görünce ciddi anlamda her şeyden, herkesten uzaklaşıp buralarda sakin bir hayat yaşamak istiyor. Bir an önce yemek yiyip dinlememiz lazım o yüzden durup fotoğraf çekemedim.
Hemen sahile geçip bir şeyler yiyoruz.
(link)
Biraz kendimize geldikten sonra hava kararmadan çadır kuracak yer bakıyoruz ve sahilden Olimpos tarafına geçiyoruz. Normal şartlarda burada çadır kurmak yasak, koca koca tabelalar var fakat hava kararınca kıyıda köşede mutlaka birkaç kampçı çadırları dikiyor ve kontrole gelen giden de olmuyor. O gece onlardan bir de bizdik. Güzel müzikler eşliğinde yolda olmanın tüm zorluklarını ve güzelliklerini sonuna kadar hissederek geceyi geçiriyoruz.
Günlük sürüş: 96 km
Sürüş süresi: 6 sa. 23 dk.
Ortalama hız: 15 km/h
Toplam sürüş: 251 km
4. Gün - 31 Ağustos
O kadar yorucu geçen bi' günün ardından sabah 6'da kendi kendine gözlerini açıyorsun, neden? Çünkü çadırı açıp kafanı çıkardığında karşında şöyle bir 'günaydın' var:
Biraz manzaranın tadını çıkatıp bolca fotoğraf çekerek güne başlıyoruz. Dün gece verdiğimiz karar üzerine bugün Olimpos'ta kalıp dinleneceğiz.
Tam şu fotoğraflardan sonra denize atladık. Kimse yok, su sıcacık. Büyük keyif.
Öyle böyle biraz vakit geçirdikten sonra antik kenti gezintiye çıkıyoruz.
[caption id="attachment_770" align="alignnone" width="3264"]
Şunu ayak sanıp ufak bir gerginlik yaşadık.
Olimpos'taki ikinci günümüzün burdan sonraki özeti aşağıda gibidir.
5. Gün - 1 Eylül
Olimpos'a veda vakti.
Sabah serinliğinde yavaş yavaş Adrasan'a doğru rotayı çevirip ilerliyoruz. Bugün bayramın birinci günü. Henüz Olimpos'tan ayrılmadan yol üzerinde bir bakkaldan ufak tefek atıştırmalıklar alıp yanındaki banka oturuyoruz ve telefonda ufak bir bayramlaşma merasimi gerçekleşiyor. Herkes kavurma, biz bisküt. Herneyse, yolda olmak, evsiz olmak güzel.
Yaklaşık 6 kilometre güzel güzel ilerledikten sonra beklenen rampalar sıcakla beraber hoşgeldiniz diyor.
Anayola çıkmayıp, indiğimiz efsane yokuşu geri tepmek zorunda olmadığımız için mutluyuz o yüzden şükür diyoruz.
Çok güzel manzaralarla devam.
İnişli çıkışlı yollardan geçerek Adrasan merkezine geliyoruz. Burada birkaç bir şey yeyip ufak bir alışveriş yaptıktan sonra hedefimiz Korsan Koyu.
Yine mi rampalar?
Çok dik ve asla bitmiyor. Her virajda gözler birkaç yüz metre düzlük arıyor ama yok ve aşırı sıcak. En azından manzaralar güzel, fotoğraf molası.
Bugün için iyi ki rotayı kısa tutmuşuz. Tavsiye olarak, burdan geçecekler en azından sıcağa kalmasınlar ve su depolasınlar.
Buradan sonra yaklaşık bir saat daha tırmanıyoruz ve zirvedeyiz: "Huh!"
ve o an için en sevdiğim söz yankılanıyor "Her çıkışın bir inişi vardır"
Karaöz'e iniş Çıralı'ya göz kırpıyor. Yine dimdik, frenlere yapışarak indiğimiz bir 5-6 kilometre. Bol virajlı, bol huzurlu ve frenlerimizden ister istemez şüphe duydurtan bir yol. Rotayı izleyecek olanlar fren bakımlarını asla ihmal etmesinler.
ve Karaöz'deyiz. Yerleşim bölgeleri çok sakin şirin bir yer.
Koya varmadan 2 km önce bakkaldan suyumuzu yiyeceğimizi alıp devam ediyoruz ve mutlu son.
Koy çok kalabalıktı. Günübirlikçiler, yüzmeye gelenler, interrail grubu... Buraya gelmek için bayram dönemi çok yanlış zamandı.
Bir süre çadırı kurmak için güzel bir yer bakıyoruz, yer boşalır diye bekliyoruz ama nafile, daha çok doluyor. Biz de kıyıdaki taşlıkların üzerine kuruluyoruz.
Korsan Koyu mükemmel bir yer. Harika da bir denizi var. Bütün gün etrafı izleyerek, denize girip çıkarak sıkılmadan durabilirsiniz.
Burasının ismini, zamanında ticaret gemilerinin ters akıntı sebebiyle bu doğal limana oturması ve korsanların kucağına düşmesi sebebiyle aldığına dair rivayetler var.
Akşama kadar yüzüp, dinlenip yiyip içerek güzelce vakit geçiriyoruz. Geceye doğru koy iyice doluyor, çadırdan adım atacak yer kalmıyor. Yarın yolumuz uzun olduğu için biraz erken yatmaya karar veriyoruz fakat interrail grubunun rezillik derecede gürültüsü buna engel oldu. Ben pek direnemesem de Salih gece boyu iyi uyuyamamış.
Günlük sürüş: 28.76 km
Sürüş süresi: 2 sa. 27 dk.
Ortalama hız: 11.7 km/h
Toplam sürüş: 280 km
6. Gün - 2 Eylül
Sabah serinliğine ve çadırdan adım atılmayan etrafımıza günaydın diyoruz.
Arkadaki tabelada "Kamp yapmak yasaktır" yazıyor. Yazıyor.
Hızlıca hazırlanıp buruk bir vedayla koydan ayrılıyoruz.
Buraya gelirken uğradığımız markette durduk, domates, peynir ve ekmek alarak sahile geçip serpme kahvaltımızı yaptık, yola hazırız.
Bugünkü rotamız belli değil. Finike'de biraz vakit geçirmeyi düşünüyoruz fakat bütün günümüzü geçirecek ve şehir yakınlarında çadır kurulabilecek pek imkanın olmadığını biliyoruz. Akışına bırakıp uzun süre şöyle bir yolda sallana sallana ilerliyoruz.
Şu manzaraya karşı sürerek bugünlük güzel yol hakkımızı kullandık sanıyoruz çünkü burayı geçtikten sonra Mavikent'i geçerek 7-8 kilometre kadar çöl gibi, etrafta sadece seraların olduğu bozuk asfaltta sürüyoruz.
Bozuk yolun sonunda bir market denk geliyor ve nefesleniyoruz, anayola çıkacağız.
Yolda pek bir olay yok, düz, emniyet şeridi geniş ve rahat. Finike'ye varıyoruz. Aygaz manzaralı Finike hatırası.
Finike merkezde ihtiyaçlarımızı karşılayıp, etrafta ufak bir gezinti yapıyoruz. Hem cihazlarımızı şarj etmek, hem de yiyip içip dinlenmek için bir gözlemecide 2-3 saat kadar vakit geçirdik. Bu sırada sorduk soruşturduk ve Finike-Demre karayolunda ilerlerken 10 - 15. kilometreye kadar bolca koy olduğunu öğreniyoruz. Bir de "Mağaralı Koy" tavsiyesi aldık, muhtemelen oraya konuşlanacağız.
Finike-Demre yolu namını duyduğumuz gibi çok virajlı, sürekli inişli çıkışlı. Daha önce bu yolda olduğu kadar sık vites değiştirdiğimi hatırlamıyorum. Emniyet şeridinin de darlığı sebebiyle özellikle virajlarda dikkatli olmalı fakat korkulacak çok bir şey yok, keyifli bir yol.
Hiç haritaya, fotoğraflara bakmadan yolun 10. kilometresinde Mağaralı Koy'u görünce tanıyoruz ve bisikletleri aşağı indiriyoruz.
Yarınki rotamız Kaş, yol uzun ve çok zorlu bu yüzden bugünlük 50 km civarı sürüşün uygun olduğunu düşünüyoruz. Koy da bu kadar güzel olunca denize atlamak için sabırsızlanarak yerleşiyoruz.
Telefon burada zerre çekmiyor bilginiz olsun. Yakınlarıma haber vermek için tekrar yukarı çıkıp 2 km kadar yürüyerek telefonun çekeceği bir yer aradım.
Koy çok kalabalık değildi, denizi çok güzel olduğu için aileler buraya günübirlik yüzmeye, mangal yapmaya geliyormuş.
Herkes mangalını yapıyor, biz de masumca barbunya konservelerimizi yiyorduk. O ailelerden biri bizi görüp üzülmüş olmalı bize kısır getirdi. Özellikle Salih iki gündür kısır hayalleriyle dolaşıyordu, o anki sevincimizi anlatmaya gerek duymuyorum.
Karnımızı da doyurduk, arada bir denize atlayıp çıkıyor, müzik dinleyerek güne dair ufak notlar alıyoruz. Kıyıda saf saf otururken yine aynı aileden benim hayalini kurduğum sucuk ekmek geliyor. Aman tanrım gözyaşlarımız sel oluyor. Canlarım benim.
Günün sürprizleriyle yüzlerimiz gülüyor ve güzel bir akşam geçiriyoruz. Bu arada hava kararmaya yakın koyda hiç kimse kalmadı, sadece ikimizdik.
Bu arada gittiğimiz her yerde plajdan aldığımız taşların üzerine isimlerimizle birlikte bir şeyler yazıp tekrar fırlattık. Bir gün denk gelecek olursanız selamımızı almayı ihmal etmeyin.
Günlük sürüş: 50.56 km
Sürüş süresi: 3 sa. 6 dk.
Ortalama hız: 16.3 km/h
Toplam sürüş: 330 km
vol.1 sona erdi, devamı gelecek...



