five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.506
- Tepki
- 4.123
- Yaş
- 54
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
3. Gün : 08 Eylül 2015 : Kutaisi-Khashuri(Surami)
Sabah kalkıp, eşyalarımızı dört bir yana dağıttığımız odamızda, toplanmaya başladık. Aşağıya inip hostelin sahibinden otoparkın kapısını açmasını rica ettik. Heybeleri bisikletlere bağladıktan sonra önceliğimiz olan kahvaltı için şehrin merkezine doğru gittik. Merkezdeki büyük döner kavşağın tam ortasındaki fıskiyeli havuz dikkatimi çekti. Fotoğraf çekmek için yaklaştım. Bu arada Gökalp kaldırımda bir amca ile sohbeti koyulaştırmıştı. Havuzun merkezinde ve yukarıda, pirinç olduğunu tahmin ettiğim, sarı metalden bir çift at figürü vardı. Oldukça da büyüktü. Aşağıya doğru kademeli olarak aynı materyalden farklı hayvanların figürleri yerleştirilmişti çepeçevre. Bir de insan figürü vardı içlerinde. Hiç bir ayrıcalığı olmayan. İçlerinden biri…
Yokuş aşağı inip kahvaltı için yiyecek bir şeyler aradık. Khashuri tarafına devam etmemiz gerekirken aksi istikamette şehrin içine doğru girip ev yapımı hamur işi ürünler de satan bir dükkandan kıymalı, peynirli börek benzeri bir şeyler ve yanına da bu sefer armut yerine naneli olan ama aynı markalı içecekten alıp geriye döndük. Uygun bir yer ararken çıktığımız yokuşun kenarındaki küçük bir parkın banklarını hedef alıp bisikletleri yolun karşı tarafına geçirdik.
Sabahın o saatinde, yanından araçların geçtiği, keyifli ağaç altı kahvaltısını etrafa baka baka yapıp yeniden yola koyulduk. Bugünkü etabı Khashuri’ye kadar yaklaşık 105 km. olarak planlamıştım. Son 15 Km.si iniş olan ve inişe kadar sürekli yükselen, MapMyRide’ın son 26 km.sini 2. Kategori tırmanış olarak belirlediği bir etap.
Yola çıktığımızda bize hemen Dzirula Nehri eşlik etmeye başladı. Bu turumuzun genel karakteri de bu şekildeydi zaten: “Nehri takip et. Dağa çık. İn. Başka bir nehri takip et.”
Yolun düz olan kesimleri nehrin de en geniş olan yerine paraleldi. Bu arada yol çalışmaları da başlamıştı ama pek bir sıkıntı oluşturmadı bize. Güneş tepemizdeydi bugün. Termometre 35-40 derece aralığında gidip geliyordu. Üzerimi değiştireyim ve tuvalet molası vereyim deyip bisikleti güneş altında bırakıp 15 dakika sonra döndüğümde gördüğüme inanamayıp Gökalp’e seslendim : “Gökalp alet 51 derece gösteriyor.” Ondan sonra epeyce bir, “Asfalta yumurta kırıp havanın sıcak olduğunu ispat etme” geyiği döndü aramızda.
Vadi daralmaya ve ağaçlar yola yaklaşmaya başladı. Haritada yolun ikiye ayrıldığını ve tekrar birleşip Khashuri’ye giden ana yolu oluşturduklarını görmüştüm. Ayrımı yakınında uygun yerler bulup yemek yiyebileceğimizi düşünüyordum. Gökalp’le de bu düşüncemi paylaştım. Fakat Google Maps üzerinden konumumuzu takip ederken baktım ki çoktan ayrım olması gereken yeri geçmişiz. Biz yolun iki ana yola ayılmasını beklerken ikinci yol sıradan bir ayrımı olan tali bir yolmuş. Bunun üzerine bulabileceğimiz ilk yerde yemek işini halledelim diye düşündük. Yol kenarında yine bir aile işletmesi olan küçük bir dükkanda yine hamur işleri satılıyordu. Vücut dilimizle yiyeceğimiz şeyi seçip yanına da çay istedik. Gökalp bir de kola istedi ama orada yoktu. Sonra baktık ki ilerideki başka bir dükkandan kadının biri kola getiriyor. Şaşırdık yine o kadar uzaktan getirmelerine. İştahla istediğimiz çaylar da gelince hem çay hem kolayı beraber içmek zorunda kaldık. O açlıkla, yediklerimiz yine muhteşem lezzetliydi.
Vadi yukarı yolumuz devam ediyordu. Solda üstte bir heykel dikkatimizi çekti. Sportmen bir insan elinde testi tutuyordu. Ayrıca genç ve çocuklar da eklenmişti yanına. Altında Gürcüce bir yazı vardı ama bize bir anlam ifade etmiyordu. Çünkü her birini diğerlerine benzetiyorduk Gürcü alfabesinin harflerinin. Suyla ilgili bir konusu olduğunu düşünürken yolun karşısında bir amcanın bize o heykelin olduğu tarafı işaret ederek yüzme işareti yaptığını görünce konunun kaplıca-havuz ikilisi ile ilgili olduğunu anladık. Adamın ısrarlı yönlendirmesine ısrarla teşekkür edip yola devam ettik.
Dzirula Nehri’nin vadisinden onu besleyen Rikotula Nehri (ki artık “çay” demek gerekir sanırım) vadisine geçerek yükselmeye devam ettik. Artık eğim kendini çok şiddetli hissettiriyordu. 26 Km.’lik yokuşun son kilometrelerinde pedallarken birden karşımızda bir tünel gördük. Yolun yükselişi sona ermişti. Sola baktığımızda, yolun tünelsiz hali %8 eğimle (levhada yazdığı için biliyoruz) çıkışa devam ediyordu. Tünel aydınlatılmıştı. Biz arka farlarımız takmak için durduk. Yola devam ederken yolun karşı tarafında sivil giyimli iki kişinin bize el kol hareketi yaptığını gördük. Uzaktan söyledikleri anlaşılmıyordu ama anlaşılsa da Gürcüce olduğu için zaten biz anlamayacaktık. Adamlar bizim tünele girmemizi istemiyorlardı ama anlam da verememiştik açıkçası. Yolu geçip yanımıza geldiler. Çevrenin insanı olduklarını anlamıştık. Herhangi bir görevli vb. durumları da yoktu. Sadece tünele girmemizi istemediklerini anlıyorduk. Aramızda onun kendi dilinde benim kendi dilimde konuştuğum dialog – monolog benzeri olay yaşandı :
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული
Ben : Bu kadar yoldan geldik. Tünelden mi geçemeyeceğiz ?
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული (Sadece arada POLİS kelimesini seçebiliyorum.)
Ben : Bu kadar yokuştan sonra bir de %8 yokuşa mı tırmandıracaksın ?
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული
Ben : Biz gelirken bir sürü tünel geçtik bunu da geçeriz.
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული
Ben : Hem ışığımız var bak arkada. İstersen öne de takarım.
Gökalp : Abi bu adamlar kim ki bizi yoldan geçirmiyorlar ? Polis falan da değiller.
Ben : Polis yerine polisçilik oynuyorlar işte.
Tam bu sırada ikinci adam Gökalp’in arka farkını gördü. Onun üzerine ben benim farımı da gösterdim.
Ben : Bak ben de var !
Neden sonra birinci adam nereli olduğumuzu merak edip, herhalde bu kadar ısrar eden adamlar Türk olabilir deyip, “Türki ?” dedi. Gökalp’le ben de direkt atladık “Türki !, Türki!” Adamlar “E geçin o zaman.” anlamında yoldan kenara çekildiler. Biz de gülümseyerek pedallara basmaya başladık. Bir yandan da “Eee ne oldu polis molis diyordun ? Türk olunca bir şey olmuyor mu ?” diye söylenip gülümseyerek yola devam ettik. Tabi geyiğe de başladık tünele kadar : “ Tabi Türkün gücü.”, “Türke bir şey olmaz.”,” Bize bir şey olmaz”’lar havada uçuştu.
Tünel 1.750 m. uzunluğundaydı. Eğim bu noktadan itibaren aşağıya doğruydu. Tünelin çıkışından Khashuri’nin merkezine kadar yaklaşık 10 km.’lik güzel bir iniş vardı. Yolda sağlı sollu küçücük kulübelerde ekmek benzeri bir şey satılıyordu. Fark ettim ki bazı kulübeler yoldan geçenlerin dikkatini çeksin diye ekmeğin kendisini değil de renk ve şekil olarak ona benzeyen tahtadan bir şeyi koyuyorlardı. Sanırım ekmek bayatlamasın diye yapıyorlardı bunu. Gökalp’le sözleşip bu yan yana bir sürü yerde satılan bu ekmekten almaya karar verdik. Yan yana o kadar çoktu ki satıcılar, insan gerçekten bunun ne olduğunu, tadını merak ediyor. Genelde hepsi yaşlı teyzeler, bir kısmı da genç kadınlardı satıcıların… Grubumuzun satınalma ve pazarlıktan ve yaşlı Gürcü teyzelerle sohbetten sorumlu üyesi Gökalp önünde durduğumuz bir teyzeden tamamen vücut dili marifetiyle bir tane ekmek aldı. Fiyatı hatırladığım kadarıyla 1,2 Lari’ydi. Kadın kulübesinin içinden getirmişti ekmeği. Hâlâ sıcaklığını koruyordu bu büyük bir fasulye tanesi formundaki ama yassı olan ekmek. Hemen tadına bakalım dedik çünkü acıkmıştık. Ekmekten küçük bir parça kopardım ve gördüm ki içinde kuru üzün vardı. Tadına baktığımda da tatlı olduğunu fark ettim. Çok hoş ve hafifti tadı. Hava kararıyordu artık. Khashuri’ye inerken Surami’den geçtik. Sağlı sollu yerleşim vardı ama asıl merkezi yolun sağında kalıyordu. Khasuri’nin merkezinde artık hava tamamen kararmıştı. Biz de farlarımızı takmıştık. Merkezde kalacak bir yer bulmak için etrafta uygun yerlere otel sorduk. Hatta ben beklerken Gökalp birkaç yere sorup kalacak yer hakkında bilgi aldı. Aldığı bilgi şu şekildeydi : “Abi Khashuri’de otel yok.” Eeee nerede var ?” Surami’de varmış. Yani geçtiğimiz yerde. Telefondan konumumuzu kontrol edip Gökalp’le aramızda “Nasıl olmaz yaaa.” muhabbetleri geçtik. Geriye dönüp az önce indiğimiz tatlı inişten tatlı tatlı çıkmaya başladık. Surami’nin Khashuri tarafından da girişi vardı. İçine girip otele benzeyen bir yapı bulmak için caddede ilerlemeye başladık. Zaten iki kattan yüksek bir yapı yoktu. Bir sokağın köşesindeki evin kenarında “hotel” yazdığını fark ettim. O yazı olmasaydı da “Acaba burası otel mi ?” demezdim açıkçası. Ben dışarıdayken dış temsilcimiz Gökalp içeri girdi. Otelin sahibi olan yaşlı kadınla pazarlık edip yer ayarladı. Bisikletleri içeri alıp eşyaları yukarı çıkardık. Sonra da nerede yemek yiyebiliriz diye aranmaya başladık. Sonra bir adamla karşılaştık. Vücut diliyle yemek yenecek yerleri sorduk. O da hiç beklemediğimiz bir şey yaptı. Normalde size yemek yenecek yer soran birilerine, hele de alternatif de yoksa, sadece yön ve mesafe tarif edersiniz. Yakın ya da uzak dersiniz. Bu arkadaş bizi kısa bir süre beklettikten sonra aşağı inip otelin yan sokağına park ettiği arabasına bindi. Bizim de binmemizi istedi. Araba dediğim, üzerinde tarımsal ilaçlama makinasının monte edilmiş olduğu bir Land Rover’dı. Arkadaş bize yemek yenecek yeri tarif etmiyor direkt yemek yenecek yere götürüyordu. İnanamadık. Herhalde kendisi de aç ve yemek yiyecek diye düşündük Gökalp’le. Bu arada yolda arkadaş Gürcüce konuşuyordu ama derdini anlatamadığını görüp hırslanıyor ve üzülüyordu. Biz de İngilizce konuşuyorduk ama onun İngilizcesi sadece şuna yetiyordu : “My name Gia”. (arada “is” yok )Adının Gia olduğunu öğrendiğimiz bu arkadaş bizi bir süre önce yanından geçtiğimiz lokantalardan birine getirdi. Biz beraber yemek yiyeceğiz derken Gia aç olmadığını söyledi. Bir şeyler ısmarlayalım dedik kabul etmedi. Sadece bir soda içti ve dışarıda beklemeye gitti. Bizim yemek siparişini vermemiz, yemeği bitirmemi z ve dışarı çıkmamız 45 dakika – 1 saat civarı sürmüştür. Yemeği yiyip dışarı çıktık. Biz dışarıda bekliyordu. Yüzümüzde minnet ifadesiyle aracına tekrar bindik ve Suramı’inin merkezindeki otele geri döndük. Gökalp’le ben yaşadığımız şeye inanamıyorduk. Aslında o da bir otel müşterisiydi. Görev icabı burada kalıyordu. Teşekkür ettik ama bunu yeterli bulmadık açıkçası. Karşılığında bir şey yapamamanın ezikliği içindeydik. Beraber fotoğraf çektirdik. Dönüşümüzde yine kendisi de otelde kalan , tır filosu sahibi Adnan’la tanıştık. Gürcistan ve Azarbeycan’da 16 tırlık bir filosu varmış. Gürcüce biliyordu ve bize tercüman oldu. Gia’ya bir kez daha teşekkür ettik sayesinde.
Odaya çıkıp duş aldıktan sonra tekrar aşağı indik. Karpuz eşliğinde Gürcüce-Türkçe sohbet gece yarsına kadar devam etti. Adnan’a yol boyu tır parklarının hepsinin adının Türkçe olduğunu ve nedenini sorduk. Gerçekten hepsini Türkler işletiyormuş ama tır parklarını ana rolü kadın pazarlanan yerler olmasıymış. Genelde Gürcistan’daki pis işlerin başında da Türkler yer alıyormuş. Gürcülerin yardım severliğinden, Gia’nın memleketinden, Batum ve Tiflis’in gece hayatından söz ederek devam ettik geceye. Odaya gittiğimizde yatana kadar Gia’nın yaptığını konuştuk. Ve yine “Vay be !” dedik. “Ne gündü !”
3. gün :
Çıkış : 9:30
Varş : 18:30
Mesafe : 115 km.
Yolda geçen süre : 7:00 saat
Ortalama hız : 16,19 km/s
Maksimum Hız : 55,12 km/s
Ortalama eğim çıkış :%4
Maksimum eğim çıkış :%9
Ortalama eğim iniş : % -2
Maksimum eğim iniş :% -11
Kutaisi-Khashuri rotası
http://s5.postimg.org/77uj5rihz/Kutaisi_Khashuri_e_im.jpg
Mapmyride linki : (link)
Hostelimiz önünde son hazırlıklar
http://s5.postimg.org/wkvot0uw7/20150908_092722.jpg
Kutaisi’nin merkezindeki meydan
http://s5.postimg.org/5ogayg1gn/20150908_093444.jpg
http://s5.postimg.org/uf1dyirfr/20150908_093459.jpg
Fıskiyeli heykel
http://s5.postimg.org/x2vfmm9uv/20150908_093528.jpg
Gökalp bir yaşlı amcayla muhabbet halinde
http://s5.postimg.org/99c6ho607/20150908_093644.jpg
Dzirula Nehri
http://s5.postimg.org/gk7otsmef/20150908_114118.jpg
Yol çıkışa geçiyor
http://s5.postimg.org/iyzke82nb/20150908_134330.jpg
Yemek molası. Çay ve kola bir arada
http://s5.postimg.org/hg4698w2v/20150908_144912.jpg
Yol kenarındaki anıt
http://s5.postimg.org/u5326nrl3/20150908_152027.jpg
http://s5.postimg.org/3rjktvasn/20150908_152038.jpg
http://s5.postimg.org/o94j5imw7/20150908_152058.jpg
Dişi domuz ineklerle birlikte otluyor.
http://s5.postimg.org/nxro6hvtz/20150908_154730.jpg
http://s5.postimg.org/qcjjqxc2v/20150908_154851.jpg
Mola vakti
http://s5.postimg.org/fqzoex5rb/20150908_154912.jpg
Şu sahanı çimleri hangi statta var ?
http://s5.postimg.org/66kn5s5t3/20150908_155043.jpg
Yolda tırlarla birlikte
http://s5.postimg.org/x994ppizr/20150908_185945.jpg
Emekler 5 alana 1 bedava…
http://s5.postimg.org/wl0a6rk9z/20150908_193922.jpg
Satınalma uzmanımız Gökalp Gürcü teyzeden ekmek alıyor
http://s5.postimg.org/v8n6imc87/20150908_194002.jpg
Sonunda ekmeğimizi aldık
http://s5.postimg.org/4c37aatev/20150908_194042.jpg
Bize “Bu kadar da olmaz” dedirten Gia. Buradan kendisine selam olsun.
http://s5.postimg.org/ookec9y7b/20150908_214447.jpg
Gökalp'ten 3. gün resimleri
Sabah kalkıp, eşyalarımızı dört bir yana dağıttığımız odamızda, toplanmaya başladık. Aşağıya inip hostelin sahibinden otoparkın kapısını açmasını rica ettik. Heybeleri bisikletlere bağladıktan sonra önceliğimiz olan kahvaltı için şehrin merkezine doğru gittik. Merkezdeki büyük döner kavşağın tam ortasındaki fıskiyeli havuz dikkatimi çekti. Fotoğraf çekmek için yaklaştım. Bu arada Gökalp kaldırımda bir amca ile sohbeti koyulaştırmıştı. Havuzun merkezinde ve yukarıda, pirinç olduğunu tahmin ettiğim, sarı metalden bir çift at figürü vardı. Oldukça da büyüktü. Aşağıya doğru kademeli olarak aynı materyalden farklı hayvanların figürleri yerleştirilmişti çepeçevre. Bir de insan figürü vardı içlerinde. Hiç bir ayrıcalığı olmayan. İçlerinden biri…
Yokuş aşağı inip kahvaltı için yiyecek bir şeyler aradık. Khashuri tarafına devam etmemiz gerekirken aksi istikamette şehrin içine doğru girip ev yapımı hamur işi ürünler de satan bir dükkandan kıymalı, peynirli börek benzeri bir şeyler ve yanına da bu sefer armut yerine naneli olan ama aynı markalı içecekten alıp geriye döndük. Uygun bir yer ararken çıktığımız yokuşun kenarındaki küçük bir parkın banklarını hedef alıp bisikletleri yolun karşı tarafına geçirdik.
Sabahın o saatinde, yanından araçların geçtiği, keyifli ağaç altı kahvaltısını etrafa baka baka yapıp yeniden yola koyulduk. Bugünkü etabı Khashuri’ye kadar yaklaşık 105 km. olarak planlamıştım. Son 15 Km.si iniş olan ve inişe kadar sürekli yükselen, MapMyRide’ın son 26 km.sini 2. Kategori tırmanış olarak belirlediği bir etap.
Yola çıktığımızda bize hemen Dzirula Nehri eşlik etmeye başladı. Bu turumuzun genel karakteri de bu şekildeydi zaten: “Nehri takip et. Dağa çık. İn. Başka bir nehri takip et.”
Vadi daralmaya ve ağaçlar yola yaklaşmaya başladı. Haritada yolun ikiye ayrıldığını ve tekrar birleşip Khashuri’ye giden ana yolu oluşturduklarını görmüştüm. Ayrımı yakınında uygun yerler bulup yemek yiyebileceğimizi düşünüyordum. Gökalp’le de bu düşüncemi paylaştım. Fakat Google Maps üzerinden konumumuzu takip ederken baktım ki çoktan ayrım olması gereken yeri geçmişiz. Biz yolun iki ana yola ayılmasını beklerken ikinci yol sıradan bir ayrımı olan tali bir yolmuş. Bunun üzerine bulabileceğimiz ilk yerde yemek işini halledelim diye düşündük. Yol kenarında yine bir aile işletmesi olan küçük bir dükkanda yine hamur işleri satılıyordu. Vücut dilimizle yiyeceğimiz şeyi seçip yanına da çay istedik. Gökalp bir de kola istedi ama orada yoktu. Sonra baktık ki ilerideki başka bir dükkandan kadının biri kola getiriyor. Şaşırdık yine o kadar uzaktan getirmelerine. İştahla istediğimiz çaylar da gelince hem çay hem kolayı beraber içmek zorunda kaldık. O açlıkla, yediklerimiz yine muhteşem lezzetliydi.
Vadi yukarı yolumuz devam ediyordu. Solda üstte bir heykel dikkatimizi çekti. Sportmen bir insan elinde testi tutuyordu. Ayrıca genç ve çocuklar da eklenmişti yanına. Altında Gürcüce bir yazı vardı ama bize bir anlam ifade etmiyordu. Çünkü her birini diğerlerine benzetiyorduk Gürcü alfabesinin harflerinin. Suyla ilgili bir konusu olduğunu düşünürken yolun karşısında bir amcanın bize o heykelin olduğu tarafı işaret ederek yüzme işareti yaptığını görünce konunun kaplıca-havuz ikilisi ile ilgili olduğunu anladık. Adamın ısrarlı yönlendirmesine ısrarla teşekkür edip yola devam ettik.
Dzirula Nehri’nin vadisinden onu besleyen Rikotula Nehri (ki artık “çay” demek gerekir sanırım) vadisine geçerek yükselmeye devam ettik. Artık eğim kendini çok şiddetli hissettiriyordu. 26 Km.’lik yokuşun son kilometrelerinde pedallarken birden karşımızda bir tünel gördük. Yolun yükselişi sona ermişti. Sola baktığımızda, yolun tünelsiz hali %8 eğimle (levhada yazdığı için biliyoruz) çıkışa devam ediyordu. Tünel aydınlatılmıştı. Biz arka farlarımız takmak için durduk. Yola devam ederken yolun karşı tarafında sivil giyimli iki kişinin bize el kol hareketi yaptığını gördük. Uzaktan söyledikleri anlaşılmıyordu ama anlaşılsa da Gürcüce olduğu için zaten biz anlamayacaktık. Adamlar bizim tünele girmemizi istemiyorlardı ama anlam da verememiştik açıkçası. Yolu geçip yanımıza geldiler. Çevrenin insanı olduklarını anlamıştık. Herhangi bir görevli vb. durumları da yoktu. Sadece tünele girmemizi istemediklerini anlıyorduk. Aramızda onun kendi dilinde benim kendi dilimde konuştuğum dialog – monolog benzeri olay yaşandı :
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული
Ben : Bu kadar yoldan geldik. Tünelden mi geçemeyeceğiz ?
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული (Sadece arada POLİS kelimesini seçebiliyorum.)
Ben : Bu kadar yokuştan sonra bir de %8 yokuşa mı tırmandıracaksın ?
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული
Ben : Biz gelirken bir sürü tünel geçtik bunu da geçeriz.
Birinci adam: მენამდვილადარმესმის,ქართული
Ben : Hem ışığımız var bak arkada. İstersen öne de takarım.
Gökalp : Abi bu adamlar kim ki bizi yoldan geçirmiyorlar ? Polis falan da değiller.
Ben : Polis yerine polisçilik oynuyorlar işte.
Tam bu sırada ikinci adam Gökalp’in arka farkını gördü. Onun üzerine ben benim farımı da gösterdim.
Ben : Bak ben de var !
Neden sonra birinci adam nereli olduğumuzu merak edip, herhalde bu kadar ısrar eden adamlar Türk olabilir deyip, “Türki ?” dedi. Gökalp’le ben de direkt atladık “Türki !, Türki!” Adamlar “E geçin o zaman.” anlamında yoldan kenara çekildiler. Biz de gülümseyerek pedallara basmaya başladık. Bir yandan da “Eee ne oldu polis molis diyordun ? Türk olunca bir şey olmuyor mu ?” diye söylenip gülümseyerek yola devam ettik. Tabi geyiğe de başladık tünele kadar : “ Tabi Türkün gücü.”, “Türke bir şey olmaz.”,” Bize bir şey olmaz”’lar havada uçuştu.
Tünel 1.750 m. uzunluğundaydı. Eğim bu noktadan itibaren aşağıya doğruydu. Tünelin çıkışından Khashuri’nin merkezine kadar yaklaşık 10 km.’lik güzel bir iniş vardı. Yolda sağlı sollu küçücük kulübelerde ekmek benzeri bir şey satılıyordu. Fark ettim ki bazı kulübeler yoldan geçenlerin dikkatini çeksin diye ekmeğin kendisini değil de renk ve şekil olarak ona benzeyen tahtadan bir şeyi koyuyorlardı. Sanırım ekmek bayatlamasın diye yapıyorlardı bunu. Gökalp’le sözleşip bu yan yana bir sürü yerde satılan bu ekmekten almaya karar verdik. Yan yana o kadar çoktu ki satıcılar, insan gerçekten bunun ne olduğunu, tadını merak ediyor. Genelde hepsi yaşlı teyzeler, bir kısmı da genç kadınlardı satıcıların… Grubumuzun satınalma ve pazarlıktan ve yaşlı Gürcü teyzelerle sohbetten sorumlu üyesi Gökalp önünde durduğumuz bir teyzeden tamamen vücut dili marifetiyle bir tane ekmek aldı. Fiyatı hatırladığım kadarıyla 1,2 Lari’ydi. Kadın kulübesinin içinden getirmişti ekmeği. Hâlâ sıcaklığını koruyordu bu büyük bir fasulye tanesi formundaki ama yassı olan ekmek. Hemen tadına bakalım dedik çünkü acıkmıştık. Ekmekten küçük bir parça kopardım ve gördüm ki içinde kuru üzün vardı. Tadına baktığımda da tatlı olduğunu fark ettim. Çok hoş ve hafifti tadı. Hava kararıyordu artık. Khashuri’ye inerken Surami’den geçtik. Sağlı sollu yerleşim vardı ama asıl merkezi yolun sağında kalıyordu. Khasuri’nin merkezinde artık hava tamamen kararmıştı. Biz de farlarımızı takmıştık. Merkezde kalacak bir yer bulmak için etrafta uygun yerlere otel sorduk. Hatta ben beklerken Gökalp birkaç yere sorup kalacak yer hakkında bilgi aldı. Aldığı bilgi şu şekildeydi : “Abi Khashuri’de otel yok.” Eeee nerede var ?” Surami’de varmış. Yani geçtiğimiz yerde. Telefondan konumumuzu kontrol edip Gökalp’le aramızda “Nasıl olmaz yaaa.” muhabbetleri geçtik. Geriye dönüp az önce indiğimiz tatlı inişten tatlı tatlı çıkmaya başladık. Surami’nin Khashuri tarafından da girişi vardı. İçine girip otele benzeyen bir yapı bulmak için caddede ilerlemeye başladık. Zaten iki kattan yüksek bir yapı yoktu. Bir sokağın köşesindeki evin kenarında “hotel” yazdığını fark ettim. O yazı olmasaydı da “Acaba burası otel mi ?” demezdim açıkçası. Ben dışarıdayken dış temsilcimiz Gökalp içeri girdi. Otelin sahibi olan yaşlı kadınla pazarlık edip yer ayarladı. Bisikletleri içeri alıp eşyaları yukarı çıkardık. Sonra da nerede yemek yiyebiliriz diye aranmaya başladık. Sonra bir adamla karşılaştık. Vücut diliyle yemek yenecek yerleri sorduk. O da hiç beklemediğimiz bir şey yaptı. Normalde size yemek yenecek yer soran birilerine, hele de alternatif de yoksa, sadece yön ve mesafe tarif edersiniz. Yakın ya da uzak dersiniz. Bu arkadaş bizi kısa bir süre beklettikten sonra aşağı inip otelin yan sokağına park ettiği arabasına bindi. Bizim de binmemizi istedi. Araba dediğim, üzerinde tarımsal ilaçlama makinasının monte edilmiş olduğu bir Land Rover’dı. Arkadaş bize yemek yenecek yeri tarif etmiyor direkt yemek yenecek yere götürüyordu. İnanamadık. Herhalde kendisi de aç ve yemek yiyecek diye düşündük Gökalp’le. Bu arada yolda arkadaş Gürcüce konuşuyordu ama derdini anlatamadığını görüp hırslanıyor ve üzülüyordu. Biz de İngilizce konuşuyorduk ama onun İngilizcesi sadece şuna yetiyordu : “My name Gia”. (arada “is” yok )Adının Gia olduğunu öğrendiğimiz bu arkadaş bizi bir süre önce yanından geçtiğimiz lokantalardan birine getirdi. Biz beraber yemek yiyeceğiz derken Gia aç olmadığını söyledi. Bir şeyler ısmarlayalım dedik kabul etmedi. Sadece bir soda içti ve dışarıda beklemeye gitti. Bizim yemek siparişini vermemiz, yemeği bitirmemi z ve dışarı çıkmamız 45 dakika – 1 saat civarı sürmüştür. Yemeği yiyip dışarı çıktık. Biz dışarıda bekliyordu. Yüzümüzde minnet ifadesiyle aracına tekrar bindik ve Suramı’inin merkezindeki otele geri döndük. Gökalp’le ben yaşadığımız şeye inanamıyorduk. Aslında o da bir otel müşterisiydi. Görev icabı burada kalıyordu. Teşekkür ettik ama bunu yeterli bulmadık açıkçası. Karşılığında bir şey yapamamanın ezikliği içindeydik. Beraber fotoğraf çektirdik. Dönüşümüzde yine kendisi de otelde kalan , tır filosu sahibi Adnan’la tanıştık. Gürcistan ve Azarbeycan’da 16 tırlık bir filosu varmış. Gürcüce biliyordu ve bize tercüman oldu. Gia’ya bir kez daha teşekkür ettik sayesinde.
Odaya çıkıp duş aldıktan sonra tekrar aşağı indik. Karpuz eşliğinde Gürcüce-Türkçe sohbet gece yarsına kadar devam etti. Adnan’a yol boyu tır parklarının hepsinin adının Türkçe olduğunu ve nedenini sorduk. Gerçekten hepsini Türkler işletiyormuş ama tır parklarını ana rolü kadın pazarlanan yerler olmasıymış. Genelde Gürcistan’daki pis işlerin başında da Türkler yer alıyormuş. Gürcülerin yardım severliğinden, Gia’nın memleketinden, Batum ve Tiflis’in gece hayatından söz ederek devam ettik geceye. Odaya gittiğimizde yatana kadar Gia’nın yaptığını konuştuk. Ve yine “Vay be !” dedik. “Ne gündü !”
3. gün :
Çıkış : 9:30
Varş : 18:30
Mesafe : 115 km.
Yolda geçen süre : 7:00 saat
Ortalama hız : 16,19 km/s
Maksimum Hız : 55,12 km/s
Ortalama eğim çıkış :%4
Maksimum eğim çıkış :%9
Ortalama eğim iniş : % -2
Maksimum eğim iniş :% -11
Kutaisi-Khashuri rotası
http://s5.postimg.org/77uj5rihz/Kutaisi_Khashuri_e_im.jpg
Mapmyride linki : (link)
Hostelimiz önünde son hazırlıklar
http://s5.postimg.org/wkvot0uw7/20150908_092722.jpg
Kutaisi’nin merkezindeki meydan
http://s5.postimg.org/5ogayg1gn/20150908_093444.jpg
http://s5.postimg.org/uf1dyirfr/20150908_093459.jpg
Fıskiyeli heykel
http://s5.postimg.org/x2vfmm9uv/20150908_093528.jpg
Gökalp bir yaşlı amcayla muhabbet halinde
http://s5.postimg.org/99c6ho607/20150908_093644.jpg
Dzirula Nehri
http://s5.postimg.org/gk7otsmef/20150908_114118.jpg
Yol çıkışa geçiyor
http://s5.postimg.org/iyzke82nb/20150908_134330.jpg
Yemek molası. Çay ve kola bir arada
http://s5.postimg.org/hg4698w2v/20150908_144912.jpg
Yol kenarındaki anıt
http://s5.postimg.org/u5326nrl3/20150908_152027.jpg
http://s5.postimg.org/3rjktvasn/20150908_152038.jpg
http://s5.postimg.org/o94j5imw7/20150908_152058.jpg
Dişi domuz ineklerle birlikte otluyor.
http://s5.postimg.org/nxro6hvtz/20150908_154730.jpg
http://s5.postimg.org/qcjjqxc2v/20150908_154851.jpg
Mola vakti
http://s5.postimg.org/fqzoex5rb/20150908_154912.jpg
Şu sahanı çimleri hangi statta var ?
http://s5.postimg.org/66kn5s5t3/20150908_155043.jpg
Yolda tırlarla birlikte
http://s5.postimg.org/x994ppizr/20150908_185945.jpg
Emekler 5 alana 1 bedava…
http://s5.postimg.org/wl0a6rk9z/20150908_193922.jpg
Satınalma uzmanımız Gökalp Gürcü teyzeden ekmek alıyor
http://s5.postimg.org/v8n6imc87/20150908_194002.jpg
Sonunda ekmeğimizi aldık
http://s5.postimg.org/4c37aatev/20150908_194042.jpg
Bize “Bu kadar da olmaz” dedirten Gia. Buradan kendisine selam olsun.
http://s5.postimg.org/ookec9y7b/20150908_214447.jpg
Gökalp'ten 3. gün resimleri
| http://s5.postimg.org/h0fkudmxz/IMG_20150908_093504.jpg |
| http://s5.postimg.org/dcztobeqv/IMG_20150908_093508.jpg |
| http://s5.postimg.org/fmszw6u07/IMG_20150908_093513.jpg |



