Sanıyorum bisiklet endüstrisi henüz bugünkü kadar yaygın olmadığı dönemlerde kadro kulağının pek de kırılabilir olacağını öngöremedi ve kadroyla tümleşikti. Kadro kulağı kırıldığında kadronun da işi bitiyordu, yani servisi mümkün değildi. Ayrıca o dönemlerin bisikletlerinde şimdiki kadar geniş bir ruble aralığı bulunmuyordu. Arka aktarıcının 11 dişli arasında gidip gelmesiyle 6 dişli arasında gidip gelmesi çok farklı bir direnç yaratır ve aynı şey aynakol için de geçerli, diş sayısındaki genişleme (en büyük dişli ile en küçük dişli arasındaki farkın açılması) ve 3’lü aynakolun kullanımı. Buna, farklı uzunluklardaki arka aktarıcıların çıkmasını da eklersek, bu kullanım zenginliğinin zinciri ve dolayısıyla arka akratıcıyı daha fazla yoracağı net. Tüm bunlara performans odaklı kullanımın yaygınlaşması, hız ve güç beklentisi de eklenince vites sistemine fazla yüklenilmesi doğaldı. Ek olarak zincirin bilinçsiz ve çapraz kullanımı gibi riskler de ortaya çıktı ve kadro kulağı bu olguları pek sevmez
Belli ki büyük üreticilere çok sayıda olumsuz dönüş ulaşınca bu bölgede güzel bir arge çalışması yürütüldü ve takılıp çıkarılabilen aluminyum kadro kulakları yaygınlaştı. Yani kullanıcı ihtiyacı bunda belirleyici oldu
Artık sanıyorum tamamen estetik amaçlı bazı klasik kadrolarda, özel üretim kadrolarda falan tümleşik, eski usül kulak kullanılıyor. Zevk meselesine dönüşmüş durumda
Ve tabiki kullanım sebebini çözemediğimiz (belki de daha sağlamdır) bisikletler de mevcut, istisnaların genel kaideyi bozmadığı gibi