Zaman geçtikçe ya da insan büyüdükçe düşünceleri, beğenileri değişiyor. Yani büyümeseydim de zaman geçtikçe bunlar değişirdi. Ama büyümenin ayrı bir katkısı oluyor elbet. Neyse, olayı fazla felsefeye kaydırıp konuyu dağıtmadan sadede girelim 
Aksiyon ve polisiye tarzı filmleri hiçbir zaman sevmemiş olsam da gençlikte izleyeceğim filmlerde bir hareketlilik arardım. Sinemaya konudan ziyade görüntüleri için giderdim. Fantastik filmlere her zaman bayıldım ve hala da favorimdir. Ama “sanat filmi” tabir ettiklerimizden koşarak uzaklaşırdım
Kamera bir duvara bakarken birkaç saniye donup kalıyorsa, o anda benden düşünüp bir şeyleri anlamamı bekliyorsa yanımdakini dürterdim: “Kalk, kalk, kalk, gidiyoruz”
Zamanla beğenim değişti, belki de olgunlaştı. Mesela Batman serisine bayılırdım ama yere göğe sığdırılamayan sonuncusunda (Kara Şövalye) tek beğendiğim Joker tiplemesi idi. Sırf onun için izlenilir, o ayrı. Şu beğenmediğim “sanat filmleri” ise özellikle son iki yıldır (yani yaş otuzu geçince, sihir gibi!) beni cezbetmeye başladı. Zaten diğer türler birbirini tekrar etmekten öte çok fazla bir şey koyamıyorlar ortaya. Hayatım boyunca bunlardan yeterince gördüm diyorsun ve filmlerin artık sana bir şeyler anlatmasını, yeni bir ufuk açmasını, ya da zaten bildiğin şeyleri tam bir sanatçı gibi ifade etmesini bekliyorsun.
Ha, tek değişen ben değildim elbet. Ortaya koyulan ürünlerde de önemli değişiklikler oldu. Türk sinemasında harika yapıtlar ortaya çıkmaya başladı. Hani klasik söz vardır ya: “Türk sinemasının duayeni, Türk sinemasına büyük katkılar yapmış…”. Hadi ordan derdim, Türk sineması nereye gelmiş ki birileri büyük katkı yapmış olsun. Evet, ilk anda aklımıza gelecek büyük yönetmenlerin veya oyuncuların maalesef uzun yıllar boyunca Türk sinemasına pek bir katkısı olmamıştır. Tamam, imkanları kısıtlı idi ama yine de onlar da gereken özeni maalesef göstermediler. “O dönemin gereği buydu, biz de seks filmleri çektik” diyorsan zaten yıkıl karşımdan mümkünse. O dönemin gereğini politikacılar yapar, sanatçılar değil. İstisnalar elbet mevcut.
Son yıllarda ise dikkate değer filmler çıkıyor. Birkaç yıl önce “Babam ve Oğlum” vardı mesela. Herkes bayılıyordu ve herkes ağlıyordu. Ben ise her zamanki gibi dudak büküyordum. Amaaan diyordum, Türk sinemasının en iyi filmi olsa ne olur! Bizim millet yine ağlamaklı bi film bulmuş, tadına doyamamış diyordum. Ama baktım ki bu sefer methiyeler bi hayli üst safhalarda, e dedim hadi gidip bi izleyelim bari. Mest oldum resmen. Konu muhteşem, görüntüler muhteşem, oyunculuklar muhteşem, yönetim muhteşem. Her yönü ile bir başyapıt. Ağladım da tabi
Filmin sonunda babanın göğsünü dövdüğü sahne hala aklımda. Ne oynamıştı ama yahu! Bu arada Yetkin Dikinciler’den bahsetmeden geçemeyeceğim. Ben pek TV izlemem, hatta TV’m yok. Bu nedenle oyuncuları pek tanımam. Babam ve Oğlum’dan bir süre sonra Devlet Tiyatroları’nda Müfettiş isimli oyunu izliyorum. A ha dedim, ben bu müfettişi görmüştüm bi yerde. Yanımdaki hatırlattı, Babam ve Oğlum’daki kıt akıllı oğlan. Nasıl yani ya, dedim. Şu an karşımda gördüğüm olağanüstü karizmatik adam, nasıl olur! Olur tabi, gerçek tiyatrocu ise olur. Bi an karizmatik müfettiş olur, bi an yarım akıllı olur. Hem de ikisini de öyle bir olur ki, o rol o adamın üstünde sırıtmaz, oyuncu senin kafanda rolü ile yapışıp kalır. Aktörlere, şarkıcılara aşık olan kızlara sinir olurum; ama kız olsaydım Yetkin Dikinciler’e aşık olurdum, o kesin 
Uzatmayayım, dağıtmayayım diyorum ama nafile. Kusuruma bakmayın, bayramda yalnızım, anlatasım var, idare edin
Gelelim şimdiki muhteşem filmimize: Beş Vakit
Ben bu filmi her yönü ile anlatabilecek seviyede değilim, o donanımdan henüz çok uzağım. Ama yine de bayıldım ve bir şeyler yazmak istiyorum. Daha net yorumlar isteyenler lütfen ekşisözlük’e göz atsınlar. Filmi izledikten sonra, bakalım başkaları ne düşünmüş, kıytırık bi filmi beğenmiş olmayayım sakın diye ekşisözlük’e baktım.
Beğenimde haklı olduğumu gördüm rahatladım; diğer yandan idrak etmekte aciz kaldığım ne kadar çok detay olduğunu anladım, kompleks yaptım 
Şimdi izninizle bu mesajı bitirip önce filmin kendi tanıtımını aktarayım, sonra ben bişeyler daha yazayım.
Aksiyon ve polisiye tarzı filmleri hiçbir zaman sevmemiş olsam da gençlikte izleyeceğim filmlerde bir hareketlilik arardım. Sinemaya konudan ziyade görüntüleri için giderdim. Fantastik filmlere her zaman bayıldım ve hala da favorimdir. Ama “sanat filmi” tabir ettiklerimizden koşarak uzaklaşırdım
Zamanla beğenim değişti, belki de olgunlaştı. Mesela Batman serisine bayılırdım ama yere göğe sığdırılamayan sonuncusunda (Kara Şövalye) tek beğendiğim Joker tiplemesi idi. Sırf onun için izlenilir, o ayrı. Şu beğenmediğim “sanat filmleri” ise özellikle son iki yıldır (yani yaş otuzu geçince, sihir gibi!) beni cezbetmeye başladı. Zaten diğer türler birbirini tekrar etmekten öte çok fazla bir şey koyamıyorlar ortaya. Hayatım boyunca bunlardan yeterince gördüm diyorsun ve filmlerin artık sana bir şeyler anlatmasını, yeni bir ufuk açmasını, ya da zaten bildiğin şeyleri tam bir sanatçı gibi ifade etmesini bekliyorsun.
Ha, tek değişen ben değildim elbet. Ortaya koyulan ürünlerde de önemli değişiklikler oldu. Türk sinemasında harika yapıtlar ortaya çıkmaya başladı. Hani klasik söz vardır ya: “Türk sinemasının duayeni, Türk sinemasına büyük katkılar yapmış…”. Hadi ordan derdim, Türk sineması nereye gelmiş ki birileri büyük katkı yapmış olsun. Evet, ilk anda aklımıza gelecek büyük yönetmenlerin veya oyuncuların maalesef uzun yıllar boyunca Türk sinemasına pek bir katkısı olmamıştır. Tamam, imkanları kısıtlı idi ama yine de onlar da gereken özeni maalesef göstermediler. “O dönemin gereği buydu, biz de seks filmleri çektik” diyorsan zaten yıkıl karşımdan mümkünse. O dönemin gereğini politikacılar yapar, sanatçılar değil. İstisnalar elbet mevcut.
Son yıllarda ise dikkate değer filmler çıkıyor. Birkaç yıl önce “Babam ve Oğlum” vardı mesela. Herkes bayılıyordu ve herkes ağlıyordu. Ben ise her zamanki gibi dudak büküyordum. Amaaan diyordum, Türk sinemasının en iyi filmi olsa ne olur! Bizim millet yine ağlamaklı bi film bulmuş, tadına doyamamış diyordum. Ama baktım ki bu sefer methiyeler bi hayli üst safhalarda, e dedim hadi gidip bi izleyelim bari. Mest oldum resmen. Konu muhteşem, görüntüler muhteşem, oyunculuklar muhteşem, yönetim muhteşem. Her yönü ile bir başyapıt. Ağladım da tabi
Uzatmayayım, dağıtmayayım diyorum ama nafile. Kusuruma bakmayın, bayramda yalnızım, anlatasım var, idare edin
Gelelim şimdiki muhteşem filmimize: Beş Vakit
Ben bu filmi her yönü ile anlatabilecek seviyede değilim, o donanımdan henüz çok uzağım. Ama yine de bayıldım ve bir şeyler yazmak istiyorum. Daha net yorumlar isteyenler lütfen ekşisözlük’e göz atsınlar. Filmi izledikten sonra, bakalım başkaları ne düşünmüş, kıytırık bi filmi beğenmiş olmayayım sakın diye ekşisözlük’e baktım.
Şimdi izninizle bu mesajı bitirip önce filmin kendi tanıtımını aktarayım, sonra ben bişeyler daha yazayım.


