Osman Kıtay
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 31 Temmuz 2012
- Mesaj
- 856
- Tepki
- 1.090
- Yaş
- 48
- Şehir
- İstanbul
- Bisiklet
- Fuji
Her şey Çanakkale turumdan sonra başladı. Önce düşüncelerim çok masum bir şekilde gelişiyordu. Çanakkale’ den yola çıkıp, İzmir’ e kadar kıyı güzergahından günde 50-60 km. pedallayacak, ve etabımı bitirecektim. Ne zaman tur planıma arkadaşım Serhat Kapılar dahil oldu her şey geri dönülmez bir şekilde değişti.
Serhat, “O kadar kısa mesafelere gerek yok, daha uzun pedallayalım. Zaten süremiz kısıtlı, programı ona göre yapalım” dedi. Bende o zaman Bodrum neden olmasın diye düşüncesiyle, 5-6 aylık planlama ile rotamızı Assos, Ayvalık, Foça, İzmir, Kuşadası, Didim ve Bodrum güzergahı olarak tahmini 730 km olarak hazırladık. Her şey kağıt üzerinde mükemmel görünüyordu. Bu turda değişmeyen 24 Mayıs çıkış tarihi, 1.gün rotamız ve hedefimiz oldu.
1.Gün : Asooooossssssss
Tüm malzemelerimiz hazırlanmış, buluşma noktamız belirlenmiş ve otobüs biletimiz alınmıştı. Gece 11’ de Zeytinburnu Adliye meydanında buluştuk. Hiç duraksamadan Esenler Otogar’ da soluğu aldık. Kamil Koç firması bize zorluk çıkarmadan, hatta bize neredeyse bagajın ciddi bir bölümünü tahsis ederek bisikletimizi otobüse aldı. Yolculuğumuz böylece başlamış oldu.
Sabah 05:30 günün ilk ışıklarıyla Eceabat’ a ulaştık. Hava biraz serin ama gayet güzeldi. Çanakkale tarafında otobüsten indiğimiz gibi bisikletleri yola hazır hale getirip, meydanda bir lokantada çorbalarımızı içip hemen yola koyulduk.
Yolculuğun bence kötü taraflarından birisi şehirlerden çıkışlar oluyor. Tabela takip ederek çıkmaya çalışırken, yanlış yerlere gidebiliyorsunuz. Tam yanlış yöne giderken bir sürücünün yardımı sayesinde Anayola çıkmadan bir süre daha tali yoldan seyrimize devam ediyoruz. O sırada Serhat ön tekerde frenin janta sürttüğünü fark edince 5 dakika jant ve fren ayarı için uğraşıyoruz. Durmak yok!
Çanakkale çıkışında Güzelyalı tarafında ilk rampacıklar başlıyor. İtiraf etmeliyim ki çorbanın verdiği şişkinliğin ve de yeni kullanmaya başladığım SPD lere alışamamanın etkisiyle rampanın son 200 – 300 metresinde tıkanıyorum. SPD lerle 2 sefer çakıldığımdan dolayı acayip bir tırsma durumu söz konusu. Diken üstünde yol alıyorum. Ayrıca SPD takılıyken (Tek taraf düz pedal) selemin 1 santim daha aşağıda olması gerektiğini fark ettim.
Programımız dahilinde sadece pedallamayalım, kendimizi kültüre de verelim diyerek Truva antik kentine gidiyoruz. O da ne? Antik kente girmeden 2-3 km. önce bir köy, Çıplak köy! Köyün adetlerini bilmiyoruz belki de soyunmak gerekir diye köye girmeye yeltenmiyoruz (Bu köy hakkında yapılmış berbat esprilerden birini yaptığımı tahmin ediyorum) Truva antik kentinde bol bol fotoğraf çekip, Truva üzerine sayısız geyik yaparak, tabelalardaki yazıları okuyarak ve çıkışta hediyelik eşyalarımızı alarak (içeride sakın almayın) yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Amacımız öğlen yemeğini Geyikli de yemek ve forumdan Hakan Gülhan kardeşimizle buluşup sohbet etmek. Taştepe köyünden Geyikliye giden dar asfalt yoldan devam ediyoruz. Yolun etrafı çok güzel. Henüz yazın sarı otları etrafı kaplamamış. Bahar kokularıyla ilerliyoruz. Yolun tek sıkıntısı, hafriyat kamyonlarının bolluğu. Ama bize sıkıntı çıkarmıyorlar. Sanki avrupadayız, o kadar dikkatli geçiyorlar yanımızdan. Pınarbaşı köyünü geçtikten sonra, mahmudiye içinden gitmekten vaz geçip solda gördüğümüz köy yolundan gitmeye karar veriyoruz. Yol başlangıçta güzel durumda. Ama biraz ilerleyince çok tozlu ve bozuk bir yol olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 300 metre önümüzde iki bisikletli çocuk görüyoruz. Hızlanıp yakalıyoruz. Çocuk zannettiklerimiz meğerse Çanakkale Üniversitesinde okuyan iki bayan bisikletliymiş. Bisikletler facia durumda. Değil uzun yol, 100 metre öteye gitmem. Kızlar perişan durumdalar. Yolda zikzak çizerek gidiyorlar. Arkadaşlar kafaları esmiş, Bozcaada’ ya yüzmeye gidelim demişler ve Çanakkale’ den yola çıkmışlar. Bizden 40-50 dakika önce yola çıkıp, en az 1,5 saat – 2 saat Truva da oyalanmamıza ve fazladan 12 km gitmemize rağmen onları yolda yakalamışız. Soruyorum, suyunuz varmı? YOK. Yedek malzemeniz var mı? YOK. Lastik patlasa ne olacak? BİLMİYORUZ. Kısaca bir cesaretle çıkmışlar yola ama ne cesaret?
Serhat açılmamış bir şişe suyu arkadaşlara veriyor, Bitmiş tükenmiş durumdalar. Yardım teklifimizden de endişeliler (Gazoz meselesi) Durumun farkına varıyoruz. O nedenle onlar dinlenirken vedalaşıp yolumuza devam ediyoruz. Ama aklımız arkada kalıyor. Eğer vardıysalar geçmiş olsun. Dinlendikleri yerde ruhlarını teslim ettiyseler, toprakları bol olsun
Saat 12 gibi geyikli ye vardık. Hemen Hakan’ı arayarak geldiğimizi söylüyor buluşma planlıyoruz. Özgür Emek arkadaşımızın 2 yıl önceki turda yemek yediği Geyikli Lokantasında çok lezzetli yemeklerinden yiyerek, Ata Demirer parkındaki çay bahçesine geçiyoruz. Biz bisikletleri oraya mı buraya mı bırakalım derken, bir anda insanlar koşuşturmaya başlıyor. Yahu ne oldu? Ne var diyoruz? Deprem olduğunu öğrendiğimizde, demek ki hafif bir depremmiş (sonra 6,5 şiddetinde olduğunu öğrendik) diyerek umursamıyoruz. İnsanlar sağa sola telefon açma derdinde, ben sıvı tüketmek için garson arama derde, Serhat namaz kılmak için abdest alma derdinde. Bu sırada Hakan kardeşimiz yanımıza geliyor, Serhat camiye gidiyor. Neyse ki ortalık biraz sonra yatışınca biz yol sohbetlerine başlıyoruz. Hakan Çanakkale Üniversitesinde okuyana genç bir arkadaşımız. Bisiklet hakkında çok hevesli. Bol bol sohbet ediyoruz. Biz farkına varmadan hesapları ödemiş. Kızıyoruz ama kar etmiyor. Kendisine buradan yine teşekkür ediyorum. Bize Kösedere’ ye kadar eşlik edebileceğini söylüyor ve yola koyuluyoruz.
Yol güzel diyorum ama, bu turda iki tip asfalttan bahsedildiğini gördüm. Birincisi sıcak asfalt. Sıcak asfalt dedikleri bizim bildiğimiz ziftle karışık olan, yolu kaymak gibi yapan asfalt. Diğeri ise ziftin üzerine mıcır dökülerek yapılan asfalt. İkincisi bisikletin çekiş gücünü düşüren ve vibrasyondan dolayı görece biraz daha rahatsız eden bir asfalt türü. Yolumuz genelde rahatsız eden asfalt türünden. Geyikli’ den dalyan’ a doğru geçip, Kösedere ‘ ye giderken yolda bisikletiyle tıngır mıngır giden ihtiyar delikanlıyla karşılaşıyoruz. Selamlaşıp İkinci Truva kenti denen ve yeni kazılmaya başlayan bir yerde soluklanıyoruz. İhtiyar altmışının üstünde ama zinde olan eski bir bisikletçi. Üsküdar’ da oturduğunu kendi yazlığından kardeşinin yazlığına gittiğini öğreniyoruz. Fotoğraf çekilip onun bizim hızımıza yetişemeyeceğine kanaat getirip yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yol yine tarlaların arasından kıvrılıp giden, sessiz sakin ve güzel bir yol. Sadece lastiklerimizin sesi kulağımıza geliyor. 6-7 km gittikten sonra Serhat’ın bagajındaki yükler kayıyor. Hemen inip yükleri düzeltiyoruz. O da ne bizim ihtiyar aynı ritimde yanımıza geliyor. Demek ki neymiş? Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var! Bizde kuyruğumuzu kıstırıp büyüksün abi diyerek, ihtiyarla 2-3 km daha gidip kesin vedalaşıyoruz. Kösedere’ ye vardığımızda yarım saat çay molası veriyoruz. Şu köy kahveleri harbiden enteresan yerler. Arada bir bayan bize güney enerjisi paneli satamaya çalışıyor. Hesaplıyoruz, bisikletle taşımaya gerek olmadığına kanaat getirip almaktan vazgeçiyoruz Ardından ihtiyar bir amca hacı yağı satma girişiminde bulununca, artık kalkmamız gerektiğini anlıyoruz.
Burada Hakan’ la Geyikli’ ye vardığında bizi aramasını tembihleyip, vedalaşıyoruz. Ufak tefek inişlerle ve Gülpınar’ a varıyoruz. Varıyoruz da köyün girişinde dik bir rampayla güzel bir karşılama var. Oflaya puflaya köyün meydanına kadar çıktık. Serhat hemen kendini camiye atıp, ikindi namazını kılıyor. Bende BİM marketin önünde dinleniyorum. Serhat çıkışta hemen birisine yolun durumunu soruyor, “Usta Assos’ a kadar yol nasıl rampa filan var mı?” Adam “Yol dümdüz, Çok güzel asfalt sıkıntısız gidersiniz” ???? Nah gideriz! Bu turda aklımıza en çok kazınan ders, Bisiklet sürmemiş ve arabayla dolaşan adama rampa, eğim, asfalt filan sorma! Sorarsan dediğinin tersi çıkar.
Arkadaş köyü terk ettik, in-çık, in-çık yokuşlar bir türlü bitmiyor. Yol desen facia, lastik zift üzerine mıcırdan dolayı yola tutunamıyor. Artık inişlerden korkar hale geldik. Peşinden biliyoruz ki bir rampa daha gelecek. Yol yaklaşık 20 km böyle gitti. Zaten 100 gitmişiz, en ufacık rampa bize koymaya başladı. Havanın kararma saati de yaklaştık. Ben artık etrafta kamp atmaya yer gözlüyorum. Korubaşı köyünü geçtikten sonra neyseki rampalar bitiyor ve Assos’ a kadar hızlı bir inişe geçiyoruz. Köy içinde tabelalardan pansiyonları aramaya başlıyoruz. Fiyat olarak en uygun olanla anlaşıp Liman bölgesine frenlere asılarak inmeye başlıyoruz. Gece maceramız ki garip maceramız bundan sonra başlıyor. Onu da 2.Gün yazımda paylaşacağım. Sizi Fotoğraflarla baş başa bırakıyorum. 2.Bölüm pek yakında!
Otogar hatırası (Osman Kıtay)
(link)
Serhat Kapılar
(link)
Eceabat vapurundan
(link)
(link)
Çanakkale çorba molası
(link)
(link)
Serhat' ın yıllardır görüşemediği Malezyalı eski dostuyla karşılaşmaları çok duygusaldı. Bu fotoğrafla anı ölümsüzleştirme şerefine nail olma mutluluğu bana yeter.
(link)
Arkadaş Antik Kent geziyor. (Böyle telefonla konuşurken 20 fotoğrafı daha var)
(link)
(link)
(link)
Geyikli yolunda...
(link)
(link)
Hakan Gülhan arkadaşımızla sohbet halindeyiz.
(link)
Kösedere ye doğru
(link)
(link)
(link)
Üsküdarlı velespitçi Abimiz. Taş çıkarttı bize valla..
(link)
(link)
(link)
(link)
Tuzla köyüne gelmeden volkanik bir bölgeden geçtik son fotoğraflarımız buradan. O bölgeden sonra yorgunluktan ve moralsizlikten fotoğraf çekemedik.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Yaptığımız günlük yol
(link)
Günlük pedallama süresi
(link)
Serhat, “O kadar kısa mesafelere gerek yok, daha uzun pedallayalım. Zaten süremiz kısıtlı, programı ona göre yapalım” dedi. Bende o zaman Bodrum neden olmasın diye düşüncesiyle, 5-6 aylık planlama ile rotamızı Assos, Ayvalık, Foça, İzmir, Kuşadası, Didim ve Bodrum güzergahı olarak tahmini 730 km olarak hazırladık. Her şey kağıt üzerinde mükemmel görünüyordu. Bu turda değişmeyen 24 Mayıs çıkış tarihi, 1.gün rotamız ve hedefimiz oldu.
1.Gün : Asooooossssssss
Tüm malzemelerimiz hazırlanmış, buluşma noktamız belirlenmiş ve otobüs biletimiz alınmıştı. Gece 11’ de Zeytinburnu Adliye meydanında buluştuk. Hiç duraksamadan Esenler Otogar’ da soluğu aldık. Kamil Koç firması bize zorluk çıkarmadan, hatta bize neredeyse bagajın ciddi bir bölümünü tahsis ederek bisikletimizi otobüse aldı. Yolculuğumuz böylece başlamış oldu.
Sabah 05:30 günün ilk ışıklarıyla Eceabat’ a ulaştık. Hava biraz serin ama gayet güzeldi. Çanakkale tarafında otobüsten indiğimiz gibi bisikletleri yola hazır hale getirip, meydanda bir lokantada çorbalarımızı içip hemen yola koyulduk.
Yolculuğun bence kötü taraflarından birisi şehirlerden çıkışlar oluyor. Tabela takip ederek çıkmaya çalışırken, yanlış yerlere gidebiliyorsunuz. Tam yanlış yöne giderken bir sürücünün yardımı sayesinde Anayola çıkmadan bir süre daha tali yoldan seyrimize devam ediyoruz. O sırada Serhat ön tekerde frenin janta sürttüğünü fark edince 5 dakika jant ve fren ayarı için uğraşıyoruz. Durmak yok!
Çanakkale çıkışında Güzelyalı tarafında ilk rampacıklar başlıyor. İtiraf etmeliyim ki çorbanın verdiği şişkinliğin ve de yeni kullanmaya başladığım SPD lere alışamamanın etkisiyle rampanın son 200 – 300 metresinde tıkanıyorum. SPD lerle 2 sefer çakıldığımdan dolayı acayip bir tırsma durumu söz konusu. Diken üstünde yol alıyorum. Ayrıca SPD takılıyken (Tek taraf düz pedal) selemin 1 santim daha aşağıda olması gerektiğini fark ettim.
Programımız dahilinde sadece pedallamayalım, kendimizi kültüre de verelim diyerek Truva antik kentine gidiyoruz. O da ne? Antik kente girmeden 2-3 km. önce bir köy, Çıplak köy! Köyün adetlerini bilmiyoruz belki de soyunmak gerekir diye köye girmeye yeltenmiyoruz (Bu köy hakkında yapılmış berbat esprilerden birini yaptığımı tahmin ediyorum) Truva antik kentinde bol bol fotoğraf çekip, Truva üzerine sayısız geyik yaparak, tabelalardaki yazıları okuyarak ve çıkışta hediyelik eşyalarımızı alarak (içeride sakın almayın) yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Amacımız öğlen yemeğini Geyikli de yemek ve forumdan Hakan Gülhan kardeşimizle buluşup sohbet etmek. Taştepe köyünden Geyikliye giden dar asfalt yoldan devam ediyoruz. Yolun etrafı çok güzel. Henüz yazın sarı otları etrafı kaplamamış. Bahar kokularıyla ilerliyoruz. Yolun tek sıkıntısı, hafriyat kamyonlarının bolluğu. Ama bize sıkıntı çıkarmıyorlar. Sanki avrupadayız, o kadar dikkatli geçiyorlar yanımızdan. Pınarbaşı köyünü geçtikten sonra, mahmudiye içinden gitmekten vaz geçip solda gördüğümüz köy yolundan gitmeye karar veriyoruz. Yol başlangıçta güzel durumda. Ama biraz ilerleyince çok tozlu ve bozuk bir yol olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 300 metre önümüzde iki bisikletli çocuk görüyoruz. Hızlanıp yakalıyoruz. Çocuk zannettiklerimiz meğerse Çanakkale Üniversitesinde okuyan iki bayan bisikletliymiş. Bisikletler facia durumda. Değil uzun yol, 100 metre öteye gitmem. Kızlar perişan durumdalar. Yolda zikzak çizerek gidiyorlar. Arkadaşlar kafaları esmiş, Bozcaada’ ya yüzmeye gidelim demişler ve Çanakkale’ den yola çıkmışlar. Bizden 40-50 dakika önce yola çıkıp, en az 1,5 saat – 2 saat Truva da oyalanmamıza ve fazladan 12 km gitmemize rağmen onları yolda yakalamışız. Soruyorum, suyunuz varmı? YOK. Yedek malzemeniz var mı? YOK. Lastik patlasa ne olacak? BİLMİYORUZ. Kısaca bir cesaretle çıkmışlar yola ama ne cesaret?
Serhat açılmamış bir şişe suyu arkadaşlara veriyor, Bitmiş tükenmiş durumdalar. Yardım teklifimizden de endişeliler (Gazoz meselesi) Durumun farkına varıyoruz. O nedenle onlar dinlenirken vedalaşıp yolumuza devam ediyoruz. Ama aklımız arkada kalıyor. Eğer vardıysalar geçmiş olsun. Dinlendikleri yerde ruhlarını teslim ettiyseler, toprakları bol olsun
Saat 12 gibi geyikli ye vardık. Hemen Hakan’ı arayarak geldiğimizi söylüyor buluşma planlıyoruz. Özgür Emek arkadaşımızın 2 yıl önceki turda yemek yediği Geyikli Lokantasında çok lezzetli yemeklerinden yiyerek, Ata Demirer parkındaki çay bahçesine geçiyoruz. Biz bisikletleri oraya mı buraya mı bırakalım derken, bir anda insanlar koşuşturmaya başlıyor. Yahu ne oldu? Ne var diyoruz? Deprem olduğunu öğrendiğimizde, demek ki hafif bir depremmiş (sonra 6,5 şiddetinde olduğunu öğrendik) diyerek umursamıyoruz. İnsanlar sağa sola telefon açma derdinde, ben sıvı tüketmek için garson arama derde, Serhat namaz kılmak için abdest alma derdinde. Bu sırada Hakan kardeşimiz yanımıza geliyor, Serhat camiye gidiyor. Neyse ki ortalık biraz sonra yatışınca biz yol sohbetlerine başlıyoruz. Hakan Çanakkale Üniversitesinde okuyana genç bir arkadaşımız. Bisiklet hakkında çok hevesli. Bol bol sohbet ediyoruz. Biz farkına varmadan hesapları ödemiş. Kızıyoruz ama kar etmiyor. Kendisine buradan yine teşekkür ediyorum. Bize Kösedere’ ye kadar eşlik edebileceğini söylüyor ve yola koyuluyoruz.
Yol güzel diyorum ama, bu turda iki tip asfalttan bahsedildiğini gördüm. Birincisi sıcak asfalt. Sıcak asfalt dedikleri bizim bildiğimiz ziftle karışık olan, yolu kaymak gibi yapan asfalt. Diğeri ise ziftin üzerine mıcır dökülerek yapılan asfalt. İkincisi bisikletin çekiş gücünü düşüren ve vibrasyondan dolayı görece biraz daha rahatsız eden bir asfalt türü. Yolumuz genelde rahatsız eden asfalt türünden. Geyikli’ den dalyan’ a doğru geçip, Kösedere ‘ ye giderken yolda bisikletiyle tıngır mıngır giden ihtiyar delikanlıyla karşılaşıyoruz. Selamlaşıp İkinci Truva kenti denen ve yeni kazılmaya başlayan bir yerde soluklanıyoruz. İhtiyar altmışının üstünde ama zinde olan eski bir bisikletçi. Üsküdar’ da oturduğunu kendi yazlığından kardeşinin yazlığına gittiğini öğreniyoruz. Fotoğraf çekilip onun bizim hızımıza yetişemeyeceğine kanaat getirip yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yol yine tarlaların arasından kıvrılıp giden, sessiz sakin ve güzel bir yol. Sadece lastiklerimizin sesi kulağımıza geliyor. 6-7 km gittikten sonra Serhat’ın bagajındaki yükler kayıyor. Hemen inip yükleri düzeltiyoruz. O da ne bizim ihtiyar aynı ritimde yanımıza geliyor. Demek ki neymiş? Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var! Bizde kuyruğumuzu kıstırıp büyüksün abi diyerek, ihtiyarla 2-3 km daha gidip kesin vedalaşıyoruz. Kösedere’ ye vardığımızda yarım saat çay molası veriyoruz. Şu köy kahveleri harbiden enteresan yerler. Arada bir bayan bize güney enerjisi paneli satamaya çalışıyor. Hesaplıyoruz, bisikletle taşımaya gerek olmadığına kanaat getirip almaktan vazgeçiyoruz Ardından ihtiyar bir amca hacı yağı satma girişiminde bulununca, artık kalkmamız gerektiğini anlıyoruz.
Burada Hakan’ la Geyikli’ ye vardığında bizi aramasını tembihleyip, vedalaşıyoruz. Ufak tefek inişlerle ve Gülpınar’ a varıyoruz. Varıyoruz da köyün girişinde dik bir rampayla güzel bir karşılama var. Oflaya puflaya köyün meydanına kadar çıktık. Serhat hemen kendini camiye atıp, ikindi namazını kılıyor. Bende BİM marketin önünde dinleniyorum. Serhat çıkışta hemen birisine yolun durumunu soruyor, “Usta Assos’ a kadar yol nasıl rampa filan var mı?” Adam “Yol dümdüz, Çok güzel asfalt sıkıntısız gidersiniz” ???? Nah gideriz! Bu turda aklımıza en çok kazınan ders, Bisiklet sürmemiş ve arabayla dolaşan adama rampa, eğim, asfalt filan sorma! Sorarsan dediğinin tersi çıkar.
Arkadaş köyü terk ettik, in-çık, in-çık yokuşlar bir türlü bitmiyor. Yol desen facia, lastik zift üzerine mıcırdan dolayı yola tutunamıyor. Artık inişlerden korkar hale geldik. Peşinden biliyoruz ki bir rampa daha gelecek. Yol yaklaşık 20 km böyle gitti. Zaten 100 gitmişiz, en ufacık rampa bize koymaya başladı. Havanın kararma saati de yaklaştık. Ben artık etrafta kamp atmaya yer gözlüyorum. Korubaşı köyünü geçtikten sonra neyseki rampalar bitiyor ve Assos’ a kadar hızlı bir inişe geçiyoruz. Köy içinde tabelalardan pansiyonları aramaya başlıyoruz. Fiyat olarak en uygun olanla anlaşıp Liman bölgesine frenlere asılarak inmeye başlıyoruz. Gece maceramız ki garip maceramız bundan sonra başlıyor. Onu da 2.Gün yazımda paylaşacağım. Sizi Fotoğraflarla baş başa bırakıyorum. 2.Bölüm pek yakında!
Otogar hatırası (Osman Kıtay)
(link)
Serhat Kapılar
(link)
Eceabat vapurundan
(link)
(link)
Çanakkale çorba molası
(link)
(link)
Serhat' ın yıllardır görüşemediği Malezyalı eski dostuyla karşılaşmaları çok duygusaldı. Bu fotoğrafla anı ölümsüzleştirme şerefine nail olma mutluluğu bana yeter.
(link)
Arkadaş Antik Kent geziyor. (Böyle telefonla konuşurken 20 fotoğrafı daha var)
(link)
(link)
(link)
Geyikli yolunda...
(link)
(link)
Hakan Gülhan arkadaşımızla sohbet halindeyiz.
(link)
Kösedere ye doğru
(link)
(link)
(link)
Üsküdarlı velespitçi Abimiz. Taş çıkarttı bize valla..
(link)
(link)
(link)
(link)
Tuzla köyüne gelmeden volkanik bir bölgeden geçtik son fotoğraflarımız buradan. O bölgeden sonra yorgunluktan ve moralsizlikten fotoğraf çekemedik.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Yaptığımız günlük yol
(link)
Günlük pedallama süresi
(link)